24 Şubat 2013 Pazar

AŞK


    AŞK
Tarif edilemez bir duygudur aşk.Birçok şair tarif edememiş biz mi tarif edeceğiz aşkı.HZ. Mevlana aşkla ilgili ciltlerle kitap yazmıştır.Fakat kendisine sorulduğu zaman aşk nedir?diye.Üç kelimeyle cevap vermiştir.''Ben olda bil.''Aşk bilinecek bir şey değildir olunacak bir şeydir.Arzuları,hevesleri,tutkuları,meyilleri aşk zannetme gafletinden kurtulmamız lazımdır.Aşkın ölçüsü yalnızca vermektir.Aşkta o da beni sevsin gayesi ortadan kalkar.Gönül sahibi kişi cihanı,kainatı,Rabbini gönlüne sığdırdığı için,adeta hudutsuzdur.Hudutsuz bir sevgiyi hudutlu bir akılla izah edebilmek mümkün değildir.Yerlere ve göklere sığmayan Rabbülalemin,iki cihandan büyük gönlümüze sığar.Bu Rabbül aleminin küçülmesi anlamına değil gönlümüzün büyümesi anlamına gelir.
    Felsefeciler, İnsan eylemlerinin temelinde üç ana unsur bulunur derler:HAZ,İYİLİK,FAYDA işte aşk eylemi bu üç temel unsurdan sıyrılan ihlaslı bir eylemdir.İhlas kelime manası olarak saf,duru,arınmış anlamlarına gelir.İhlasın dereceleri vardır en üst safhasında HAZ,İYİLİK,FAYDA bu üç unsurdan da sıyrılır.BU bakımdan insan davranışlarının temelinde eylemlerinde bilsin ya da bilmesin bu üç temel unsur vardır diyen felsefecilere muhalif konuşmuş(yazmış) oluyorum.Aşk üzerinde konuşanların yazanların çoğu aşkın içinden iyilik ve faydayı çıkarabilmiş fakat hazzı çıkaramamıştır.Hatta şöyle derler aşık aşktan haz aldığı için vuslatı istemez, vuslat olursa haz biter, dolayısıyla aşkta biter diyorlar.İşte ben onlar için şöyle diyorum onlar hiçbir zaman aşkı yaşamamışlardır,Aşka giden basamağı  aşk zannetmişlerdir.İyilik unsuru, bir eylemin sonunda cenneti gözetmektir.AŞK, cenneti gözetir mi?
       CENNET CENNET DEDİKLERİ,BİR KAÇ KÖŞKLE BİRKAÇ HURİ,
       İSTEYENE VER ONLARI,BANA SENİ GEREK SENİ....(YUNUS EMRE)
   Fayda, bir eylemin sonunnda maddi ya da manevi kazanç gözetme durumudur.Aşk, kazanç gözetir mi hiç. Aşk, kazanç asla gözetmez.Bu yüzdendir tasavvufun pazara sunulmaması.Tasavvufcular, aşklarını pazara sürmezler.Bu durumda ehil olmayan kişilerin Mevlana'dan dem vurmalarına neden oluyor.Bu yüzdendir Mevlana'yı bilmeyen kişilerin yazması.
    Aşk,haz unsuruna asla tabi olamaz haz aşka giden yolda bir yere kadar eşlik eder.
        BELA YAĞMUR GİBİ GÖKTEN YAĞARSA,
        BAŞINI ONA TUTMAKTIR ADI AŞK....(EŞREFOĞLU RUMİ)
    Bela yağmur gibi yağacak ve aşıkta ondan haz alacak bu mümkünse aşkın,haz bataklığında sürüklenmesi de mümkündür.Yine bu noktada da aşık, beladan zevk alır derler,fakat;tatlı bela var,acı bela var ama aşık, ayrım yapmıyor. Beladan haz aldığından değil ,aşkının sarhoşluğundan bela nedir, bilmeyişindendir.
Âb-gûndur günbed-i devvâr rengi bilmezem
Yâ muhît olmış gözümden günbed-i devvâra su
(Fuzuli)
(Şu dönen gök kubbenin rengi su rengi midir; yoksa
gözümden akan sular, göz yaşları mı şu dönen gök
kubbeyi kaplamıştır, bilemem..) aşk sarhoşluğundan etraf görünmez olmuştur.
«Canıma bir merhaba sundu ezelden çeşm-i yâr/Öyle mest oldum ki gayrın merhabasın bilmedim.»(Ahmed Paşa)Ahmet paşa hazretleri hapimizin bildiği üzere  Fatih Sultan Mehme'in hem tasavvuf hocasıdır hemde veziridir.Burda çok güzel bir noktaya temas etmiştir.Taaa bezmi elezde(ruhlar aleminde) sevgilinin ona attığı bakışın tesirinde olduğunu hatta halen o bakışın sarhoşluğunda olduğunu söylüyor burda bizce bahsettiği sevgili peygamberimizdir.Bu Ruhlar alemini bilmeyenler için biraz açalım insan altı tane alemde yaşar:RUHLAR,ANNE RAHİMİ,DÜNYA,KABİR,MAHŞER,CENNET VE YA .....cehennem
      İşte Ahmet Paşa hazretleride,o kadar geriye gidip bağlantı kuruyor ki, dünya gözüyle göremediği sevgilisinin ona şöyle yandan bir bakış atıp onu sarhoş ettiğini anlatıyor  bu  güzel beyitlerle.Esasen Divan Edebiyatımızda sevgiliden çokca bahsedilir.Bütün şairlerin sevgilisi aynı özelliktedir.Kaşları yay gibi kavisli, kirpikleri uzun ok gibi ve her baktığında gönlü yaralıyor fakat aşık bu yaradan usanmıyor.Sevgilinin gözleri büyüleyicidir,saçları uzundur.Her aşık o saçların toplu olmasını ister çünkü dağınık saçların herbir telinde farklı bir aşık tutunmuş olur ki aşık bunu istemez.Aşkta rekabet yoktur sevgili en çok aşık olanındır.Yine güzel bir dizeyle devam edelim.
«Hâlimi arz etmeye yâri tenhâ bulamam./Yâri tenhâ bulsam, kendimi aslâ bulamam.»(Lâ-Edrî) Aşıkların üzerinde aşıklık hali vardır.Aşık sevgiliyi hep yalnız başına yakalayıp derdini devasına arzetmek ister sevgiliyi tenhada yakalamak ister çok uğraşır fakat tenhada sevgiliyi buluncada kendini kaybeder sevgilinin güzelliğinden kenine gelemez.Ne kadar süslü püslü cümleler varsa hepsi yığılıp kalır.Her yerde şaklayan dil sevgilinin karşısında tutulup kalır.Sözcükler,harfler aşk deryasında yanarak kaybolur.
Fâriğ olmam eylesen yüz bin cefâ sevdim seni
Böyle yazmış alnıma kilk-i kazâ sevdim seni
Ben bu sözden dönmezem devr eyledikçe nüh felek
Şâhid olsun aşkıma arz u semâ sevdim seni
şeyh galip esad
dömem senden yüzbin bela eylesende sevdim seni
böyle yazmış kader kalemi alnıma sevdim seni
ben bu sözümden dönmem dönsede dokuz kat evren
şahit olsun aşkıma yerdekiler ve göktekiler sevdim seni. (Galip dedemiz bu dizeleri hasta yatağında dünyada kavuşamadığı sevgilisi Beyhan sultana yazmıştır.Galip dedemiz mevlevi dervişidir.O dönemde padişahlar şairlere çok önem verirlerdi onları sık sık saraya davet ederdi işte Esad dedemizde o dönem sarayda gördüğü padişahın kardeşine aşık olmuştur.Fakat duyduğu şu sözden dolayı sürekli gelgitler yaşıyordu.İki sevginin bir kalpte olmayacağına dair buna benzer bir söz duymuş onu yanlış yorumlamıştı bu yüzden konyaya gidip gerçek aşkı bulmak için halvete girdi.Çok büyük ızdıraplar çekiyordu şeyhi durumu anlamış sözün manasını ben olayı tam hatırlayamadım çok güzel açıklamıştı açıklamayı yakın cümlelerle anlatalım aşk allahın dünyada tecellisinin bulunduğu birşeydir sende halinden belli aşıksın git geç kalmadan sende aşkında muradına er buyurdularsada galip dedemiz yetişememiş kız elden gitmişti.Sonra aşkında safalar atlamış dervişlikte çok yükselmişti.)
«Aşk bir şem-i ilahidir benim pervanesi
Şevk bir zincirdir gönlün anın divanesi»
Şeyh Gâlîb
«Gül âteş gülbün âteş Gülşen âteş cûyban âteş
Semender-tıynetân-ı aşka bestir lâlezâr ateş»
Şeyh Gâlîb
«Nesîm âteş çıkardı gonce-i bağ-ı ümidimden;
Bırakdı gülşen-i âmâline berk-i bahâr âteş.»(şeyh galip)
     Kadından aşık olmaz,kadından maşuk olur.Bu cümlemi duyanlar kadınlara iftira atıyorsun diyeceklerdir.Onlara cevaben şu sözü söyleyelim kadın aitlenilmek ister erkek sahiplenmek ister. Aşk vuslat değildir.Firaktir,elde edememektir.Aşık, sevgiliye kurban olan kişidir.Hz. İbrahim gördüğü rüyaya binaen oğlu ismail'i (yahudi ve hiristiyanlara göre ishak'ı) kurban etmeye kalkmıştır.Esasen burda dikkat çekmek istediğim nokta bir rüyanın hükmüne razı gelen kurbiyet makamında ki ismail'dir.KUrban olmak üzere olan kurbanın boynunu uzatma tavrıdır.Aşk işte sevgiliye bu derece yakın olmaktır.
«Cihânda âşık-i mehcûr sanma râhat olur
Neler çeker bu gönül söylesem şikâyet olur»
ŞeyhülislamYahyâ
Şimdilerde insanlar aşıkların rahat vuslata erdiğini zannederler.Şimdilerde dedik ama gerçi eskidende öyle zannederlermiş.Aşk vuslata erememektir aşk ızdıraptır.Aşk gücünü ayrılıktan alır.Rüzgarı ayrılığa benzetirsek aşkıda ateşe benzetirsek,ateş büyükse rüzgar esdikçe ateş alevlenir.Ayrılık aşkın büyümesine sebebiyet verir.Vuslatı acemi aşıklar ister.Hem beşeri olsun hem ilahi olsun aşkta vuslat istemek tehlikeli bir hamledir.İlahi aşkta vuslat istenmez çünkü,Allahla birleşmek demek senin varlığının onun varlığıyla birleşmesi demek  değil, senin varlığının onun varlığında yok olması demektir.
   Hep divan edebiyatından bahsettik dem vurduk birazda kendi edebiyatımızdan dem vuralım fakat hiçbir şair kendi dizelerinin manasını açıklamaz o yüzden benim dizelerimle ançak benim halimde olanlar dem vurabilir.
DİLSİZ
Kalbimi parcalayan bakislarinsa,
Beni senden alikoyan sozlerindir,
Kalbinin atisinda ben varsam eger,
Artik,sozlerin kalbimi oksayan bir guldur.

Az geliyorsa askimiza kelimelerim,
Kelimelerin askimi anlatamayacagindandir,
Yuregimin dili yoksa sevgilim,
Gozlerim ne gune duruyor.
BAHADIR CAKIR
AŞK
Gozlerin bir anda cakismasidir
Kalbin heyacanla atmasidir ask.
isiten kulagin sagir olmasidir
Goren gozun kor olmasidir ask.
Dokunmadan sevmektir
Sevgiyi kirletmemektir ask.
O gittiginde beklemektir
O olmadiginda varmis sanmaktir ask.
Ruh esinin olusudur
Dunyada onu bulusundur ask
Tecelli bekleyisidir
Kalbe inenin kagida isleyisidir ask.
Ask hicliktir yokluktur,
Ama aslinda herseydir ask.
Kendinde onu aramaktir
Kalbinde onu bulmaktir ask.
Beserden sirra gecmektir
Hal aleminde yolculuktur ask.
Marifet denizini asmaktir
Hiclik deninde yuzmektir ask.
Sir aleminde yolculuktur
Yokluk alemine varmaktir ask.
Butun varligini ona satmaktir
Kendi varligini onda yok etmektir asli ask...!
Bahadir cakir
      Ete yönelik bir aşk olamaz.Batı aşkın nesnesini kadın olarak almaktadır.Çünkü güzelliği kadına yüklemektedir.Doğuda güzellik erkeğe aittir.Güzel olan HZ.Yusuf(yuzarsif) tur.Kadınlar Hz. Yusuf'un güzelliğinden ellerini kesmiş fakat o anın büyüsünden ellerinin kesildiğini anlayamamışlardır.Eğer o kadınlar,Hz.Aişe'nin deyimiyle,benim peygamberimi görselerdi ellerindekini kalplerine saplasalardı yinede duymazlardı.İlahi aşk boyutunu ele alırsak,bir kadına aşık olmayı becerememiş olan bir kalp bir tanrıya aşık olmayı beçeremez.Affedersiniz cümlemi düzeltiyorum.Bir insana aşık olmayı becerememiş olan bir kalp bir ALLAH'a aşık olmayı beceremez.Allah'ın güzelliğinin tecellisi HZ. insan üzerindedir.Aşk şiddetli sevgidir.Bu bakımdan aşk sevginin üst dereceli halidir.Hz.Mevlana'la Hz.Şems arasındaki aşk asla bedeni bir aşk değildir,iki gönül arasında olan bir aşktır.Burayı özellikle vurgulamak istedim çünkü ;ELİF ŞAFAK isimli yazarın ''AŞK'' isimli  bu kitapta,Hz.Mevlana ile Hz.Şems arasındaki aşkı bedenselmiş gibi anlatıyor.Ve bu kitapta çok sattı.Aşkın ne olduğunu bilmeyen; yazarımız kendisi gibi karıştıran okuyucuların çoğunun aşkın bedensel olduğunu zannetmesine sebebiyet vermiştir.Dahası yazarımız ELİF ŞAFAK Hz.Mevla'naya iftira atmıştır.Bilerek yapmıştır ya da bilmeyerek yapmıştır bunu bilmiyoruz fakat bilmiyerek yaptıysa bu hatayı biran önce telafi etmelidir.
       Günümüzde ki,cevremde gördüğüm aşklar.Günümüzde üniversite cevremde kadın,erkek ilişkileri babında bir aşktan söz edebilmem olanaksız bir durum.Çünkü bu ilişkilerin hiç birinde mahviyet yani kurban olma duygusu yoktur.Taraflar kendisini sürekli alacaklı hissediyor.Günümüzde ki,cevremde gördüklerim aşk değil mehil,heves,tutku,arzulardır. İlişkilerin cabuk sona ermesinin sebebi,kadın erkekden alacaklı olarak ilişkiyi inşa ediyor erkekde kadından alacaklı olarak ilişkiyi inşa ediyor.Ve taraflardan biri ben bu işten zarar ediyorum deyince ilişki son buluyor. Oysa ki aşk böyle midir?Bırakın aşkı sevgi bile böyle değildir.Aşk karşılık beklenmeyen şeyin içindedir. Kadın peşinden koşulan olmalıdır.Oysa şuan gördüğüm çoğu kadının peşinden koşulmadan kolayca elde edildiğidir.Hatta biraz ileri gidecek olursak kadınların yüksek bir çoğunluğunun erkeklerin peşinden gittiği söylenebilir.              '' Ben sana aşığım'' kelimesini ilk önce bir kadının bir erkeğin ağzından duyması gerekirken bir kadının ağzından çıkması beni çok bizar ediyor.Bu durumu aşığım kelimesine bir hakaret olarak algılıyorum.Eğer yaşasalardı aşkı ne olduğunu anlasalardı benden daha edepli olup asla o kelimeyi kullanmazlardı.
     BU alemde aşıktan daha büyük bir korkak var mıdır?Kalbinde en büyük korkuyu aşık taşır.Bahsettiğim korku çok farklı bir korkudur onların bahsettiği gibi bir korkudan bahsetsem aşk ı kendi ellerimizle haz bataklığına atmış olurdum.Bu nedenle bizim manamızda ki korku nasıldır onların manasında nasıldır gelin hep beraber şahit olalım.Korkunun dereceleri:
    
 İlahi aşk beşeri(mecazi)aşk ayrımı izah babındadır.Hakikatte aşk tektir.Ayrım söz konusu değildir.Biz esasen aşkı hep ikiye ayırarak inceledik aşk bir tanedir zuhuratı farklıdır ne kasttetdik ayıkla pirincin taşını.Bu pirincin taşını size ayıklatmayı düşünürken birden aklıma bir menkıbe geldi tam açıklar mı bilmem ama onu paylaşalım:
   Hz. ALİ bir gün evine biraz düşünceli bir şekilde girmiş.HZ. fatıma zevcemizde müvit bir refika,zevce olarak hayırdır inşallah bir hastalığın mı var diye sormuş.Yok kusuruma bakma Resurullah bugün bana bir şey sordular onu düşünüyordum sana bu yüzden suratım asık gelmiş olabilir.HZ fatıma ne sordu deyince;bana dediki:ALLAHI MI ÇOK SEVERSİN,BENİ Mİ,FATIMAYI MI,HASAN VE HÜSEYİNİ Mİ ÇOK SEVERSİN DEDİ bende bunu düşünüyorum dedi.(Bir kanaat belirterek efendimize bir şey söylemek eksik''noksan'' olacağı için bu yüzden Hz. ALİ bana biraz müsade buyururmusunuz ya resurullah dedi resurullahta hay hay buyurdular.) HZ.Fatıma da ne var bunu düşünecek,ALLAHI KULLUĞUMLA,SİZİ ÜMMETLİĞİMLE,FATIMAYI ERKEKLİĞİMLE,ÇOCUKLARI BABALIĞIMLA dersiniz olur biter dedi.HZ.ali beş dakika müsade edin hemen resurullaha arzedim dedi,bu şekilde efendimize arz edince cevap doğrudur sanki biraz fatıma kokuyor demiştir.MUHABBET ki bunun cunun şubesi olan aşk bir tanedir.Zuhuratı farklıdır.
    Biz bazı değerlerimizi ucuzlattığımız için bazı duyguları aşkla karıştırdığımız için mehil,heves,arzu,tutku,sevgi.... gibi duygularla karıştığı için aşk ucuzlamış durumdadır.Aşkı iki gönül arasında değilde iki beden arasında zannettiğimiz için karıştırıyoruz.İki gönül arasında olan aşk,o gönlü bize verene aittir.Zannediyoruz ki algılama yolları beş duyudan ibarettir.Halbu ki beş duyu bedene ait algılamalardır.Sezgi,doğuş nerede?Esasen ilahi aşk beşeri aşk ayrımı bu son döneme ait bir ayrımdır aşkı vucutsal sandıkları için böyle bir ayrıma ihtiyac duyulmuştur o halde şu son dönemde insanlar ruhsuzlaşmayada başladı denebilir ama biz yinede bu kelimeleri dememiş farzedelim.Aşk ruha ait bir duygudur.derken ne demek istedik bu sözle söz konusu aşk yolculuğumuz ilk aşk a yakınlaştı.
   Varoluşumuzun başlangıcı olarak aşk.Yaratılışın başlangıcı aşkla başlar.
''Yaratıldı yaratılalı göklerin dönüşünü aşk dalgasından bil,aşk olmasaydı dünya donar kalırdı.''(HZ.MEVLANA)
     Hiçbir şey yok iken bir tek ALLAH vardı.ZAman,mekan,hiçbir şey yok iken vucudu mutlak,kemali mutlak aynı zamanda hüsnü mutlaktır.ONun şanı kendini izhardır.Allah aşkı zati nedeniyle kendini görmek ve göstermesi için yarattı.Bir diğer deyişle Cenab ı allah ehadiyet mertebesinde bir gizli hazine iken,bilinmeyi istemiş ve sevdiği için yaratmıştır.
      Allah bütün mahlukattan evvel yoktan çok nurlu bir cevher yarattı.Allahü teala kendi nurundan yarattığı peygamberimiz(s.a.v)in ruhuna haşlmetli aşk dolu nazarıyla bakınca ruh utancından terledi.Bu ruhun terinden alemler yaratıldı.
     Atomdan kürreye kadar her şey bu ilk aşkın nazarıyla dönmektedir.
 ''DÖNMEK MARİFET DEĞİL BULMAK MARİFETTİR.''(HZ.MEVLANA)
Evet her yaratılan ister istemez dönüyor fakat kaç insan acaba kalbinde allah aşkıyla dönüyor.Kabede hacılar bilsin ya da bilmesin işte o ilk aşkı aşk ile dönerek sembolize ediyorlar.Çoğu ibadetler esasen sembolik değil mi ama bir çoğunu manasızca yapılıyor. Aşksız olur mu?Kabeye gidemeyipde bu dönüşü dergahlarda sembolize eden aşka gelip dönerek zikir eden mevleviler,kadiriler,nakşiler......gibi ehli sünnet tarikatlerinin aşkın dönüşünü sembolize etmeleri niçin bidat olsun.Dini kitabın iki kapağının arasında zannedenler zaten dini  tapınma dini haline dönüştürdü halbu ki islam, yaşam dinidir, aşk dinidir.Günümüzde mevlananın sözlerini marifet miş gibi kullanıp fakat mevlevi tarikatından haberi olmayan insanlar türedi bunu benim aklım almıyor.Tarikatler sonradan türeme değildir peygamberimiz zamanındada vardı ismi yoktu kuranı kerimimizde ağacın altında biat edenler diye ayetlede sabitlenmiştir.Hadisi şeriflerde de bolca vurgulanmıştır fakat bir çok kişi yine hadisleride kabul etmiyor ben sadece kurana inanırım diyor bende onlara cevaben şöyle diyorum siz kuranıda kabul etmiyorsunuz çünkü eğer demeseydiki allah resulu bu hakk kelamıdır sen onun hakk kelamı olduğunu nerden bilecektin.O halde peygambersiz evliyasız bir dinden söz edilemez.Tasavvufun bir an önce Fatih Sultan Mehmet devrinde olduğu gibi yerin altından yerin yüzeyine çıkarması gereklidir yoksa ilimde teknolojide batının gerisinde kalmaya devam ederiz.Başka bir kurtuluş yolu yoktur tek kanatlı kuş bu kadar ucar.Batı bile bizden akıllı bizden çaldıklarıyla bizim ilerimize geçiyor.Elin ingilizi 500 yıl önceki kitabını okurken biz ise 100 sene öncesine ait kitabımızı okuyup anlayamayacak hale geldik muhtaç olduğumuz kudret asas kaynaklarımızda fakat onlara yabancı düşürüldük.Aşka yabancı düştük.
    Aşk insanı alıp yükseklere götürür derler.Aslında aşk yükselmenin ilk basamağıdır.Bu sözümüz öyle boş bir söz değildir.Bunu araştırmak isteyenler ismail hakkı bursavi hazretlerinin,mesnevi şerhinin baş tarafına baksınlar latince nusnasıda mevcut osmanlıca kelimelerin anlamını bilmek gerekiyor sözlük kullanmaları lazım.
   Aşk nerde başlar?İnsanda mehiller vardır.Mehil i tabi,Mehil i ruhi,Mehil i bedeni,Mehil i sır gibi bunların karşılığı olan haller vardır.Aşk beden mehlinin karşılığı değildir.Gönül mehlinin karşılığıdır.Sonu ünstür yani insan olmaktır.Allah ile ünsiyet peyda etmektir.Biz aşkı karşılıksız sevmek olarak algılamalıyız.AŞK ta karşılık umulmamalı eğer umulursa bu aşk olmaz bunun adı başka bir şeydir.Bazı sembolleri çok iyi anlamak gerekmektedir.Örneğin bayrak dediğimizde maddi olarak bir bez parcasından öteye geçemezken manevi olarak şehitlerimizi,ecdadımızı...gibi anlamları sembolize eder o yüzden o bizim için bir bez parçasından öteye gitmiş değerli öpüp başımızın tacı milletimizin sembolüdür.BU nedenle beden cismanidir fakat ruhu taşıyan bir varlık olduğu için mübarektir.Bunun içindir ki ruh bedenden ayrıldığı vakit odun gibi yakılmaz.Özenle yıkanır sarılıp sarmalandıktan sonra geldiği maddeye gönderilir.Sanmayın biz sadece maddeden ibaretiz.Topraktan gelen toprağa gider ama insan topraktan mı gelicidir insan yalnız maddesel değildir kalbinde ruh ve nefis taşır.Dolayısıyla beden aşkın mahsarıdır.Aşkın ilk algılama noktası gözdür.Sonra kulaktır.Yani şekil ve sada çok önemlidir.Bu algılama noktası olarak böyledir.Beş duyunun algılamadan sonra gideceği yer beyindir.Fakat aşkın algılandıktan sonra gideceği yer beyin değil gönüldür.Zaten beyine gitseydi ışık ve sesten başka bir şey algılayamazdı.Fakat gönüle giden şey yine bedenden geçer beden bu bakımdan yine önemlidir.Ama aşk beden ilişkisi değil gönül ilişkisidir.Akmaktır bu elektiriğe ve suya benzer.Ufacık bir delikten su sızıp koskocaman bir ortamı doldurabilir.Ufacık bir bakır telden bir sürü elektirik akıp gecebilir.Gönülde böyledir çok ince noktalardan akıverir.Yeterki mecra bulsun.Akıp doğru yeri bulması doğru yere akması için irade gereklidir.Fakat aşık olduktan sonra irade biter.Yinede zahir bırakılmamalı maddeden sıyrılma söz konusu olmamalıdır.HUdutlar aşılmamalıdır.Zahiri hükümler yine yerli yerinde hükmünü sürdürmelidir.Aşk serbestlik,serserilik ve başıbozukluk değildir.AŞKIN kendine mahsus disiplini vardır.Davranış biçiminin disiplini vardır duygunun değil.Duyguya zaten kem vurulamaz.BU anlatılanlar yine umumun değil o mertebeye ulaşanların halidir.Herkes aşık olamaz olduğunu zanneder.Aşk nasip işidir.Büyüklerin taklit edilmesi caizdir fakat şunu unutmamak lazım mesht olanların kelamı kendinden gelmez.Hele bir Mansur ol o zaman ''Ennel hakk'' de.Mansur olmadan ''Ennel hakk'' deme küstahlığında bulunma.Aşıklıktan aşktan zerre nasip olmadan aşktan dem vurmak yakışı kalmaz.Söz deyim yerindeyse yaşamadan anlatmak küstahlık olur.BU anlattıklarımızı küçük bir menkıbe ile izzah etmeye çalışalım:
     Keşke demeseydi Hallac-ı mansur ''ennel hakk''Keşke bu sırrı ortaya çıkarmasaydı çıkardı ki bizde anlatacağız.Hallac ı mansur allah aşkı ile kendinden geçtiği bir sırada;''ennel hakk''dedi.Bu sözün anlamı her ne kadar,ben hakkım(allahım)demek istede,ben kalbimde allahla beraberim demek istemişti.Yani Hallac ı Mansur ilahlık iddia etmemiş kalbinde allahı bulan nadir insanlardandı.Fakat halife alınan kararlar doğrultusunda o fitne çıkarmak istiyor onu katledin ve ya sözünden dönene kadar dövün emrini verdi.Onu önce kırbaçladılar.Hiç ses çıkarmadı.Ölmediğini görünce ellerine kesik attılar.''Korkudan sarardığımı sanmayın kan kaybetmekten sararıyorum.''buyurdu.Darağacında tasavvuf nedir diye sordular.''Tasavvufun en aşağı derecesi işte bende gördüğünüz bu haldir.''Ya ileri derecesi dediler.''Onu görmeye tahammülünüz olmaz''dedi.İdam edilmeden önce halk taş atmaya başladı.Atılan taşlara tebessümle karşılık veriyordu.Bir dostu gül attı o zaman inledi.Sebebi sorulunca:''Taş atanlar beni tanımaz.Halden anlayanın bir gülü beni incitti.''dedi.Tahammül edemeyip dilinide kesmek istediler.İzin isteyip:''ALLAHIM bana senin için bu işkenceyi reva görenleri affet diye yalvardı.''Dili ve başıda kesildi,cesedi yakıldı külleri dicleye atıldı.Dicle kabardı bağdat ı basmak üzereydi.O zaman bir dostu hırkasını çıkardı dicleye attı nehir bir müddet sonra eski halini aldı.Hallac bu kimseye şehit edilmeden önce:''Benim bedenimi yakıp,külünü dicleye atarlar korkarım ki nehir taşıp bağdat ı basar.O zaman hırkamı götürüp at''buyurmuştu.
   Evliyalardan bazıları Allahü tealayı zikrettiği zaman Rabbinden gayrı her şeyi hatta kendi nefislerini bile unutur.Zikrettiği yani andığı mahbubun adını dilinden düşüremez.Hallac ı mansur hazretleri,LA ilahe illallah demeyi o kadar çoğaltmıştı ki,anması kalpten ruha geldi.Orada ünsiyet peyda ederek ilahi aşka kavuştu.Dünyada ki herşeyi hatta kendi adını dahi unuttu.Aşk sarhoşluğu kapladı bu halde sen kimsin diyenlere''ennel hakk'' diye cevap verdi.Bu aşk sarhoşluğu haline sekr hali denir.O halden çıktıktan sonra sen kimsin denilseydi o cevabı vermeyecekti.
   Mecnuna adın ne diyorlar,leyla diyor.çünkü gönlü leylay la dolu.Leyladan başka kimseyi tanımıyor bilmiyordu.Şehrin ortasında leyla leyla diyerek geziyordu.Leyla diyerek feryad edip ağlıyordu.Derdine deva olmak için leyla gelip kendini tanıtmışsada,(ben seni tanımıyorum sen gerçek leyla isen ya bende ki leyla kim?)diye cevap vermişti.Aşk ile akıl yanyana duramaz.Biri geldimi diğeri gider.
   Beyazıt ı bistami hazretleri de sekr halinde(subhani)yani (ben subhanım)demiştir.Talebeleri siz kendinizin subhan yani ilah oldunuzu söylediniz demeleri üzerine,(Birdaha öyle bir şey söylersem bana kılıçla kesik atın buyurdu.)Sekr hali kaplayınca yine subhani dedi.Hemen hocalarının emri üzerine kılıçla kesik atmaya çalıştılar fakat kılıç kesmedi.O hal üzerinden gidince yine subhani dediğini söylediler.Niye kesmediniz buyurdu kılıç kesmedi dediler. O vakit(Demek o sözü söyleyen,bu halde ki beyazıt değildi buyurdu.)
   Hallacın sözünün manası için elli tane evliya zata danıştı bu elli evliyadan kırk dokuzu sözün mahiyetini anladıkları halde kendilerinden üstün makam ve derecede olduğunu anladıkları mansur dan kurtulmak istediler.o yüzden allah bu bilerek hüküm veren kırk dokuz evliyayı evliyalıktan men edip şiddetli gazabıyla gazap etti.Allah kolay kolay gazap etmez fakat sevdiklerine zulmedenleride kolay kolay affetmez.Hallac ı mansuru şehit ettikleri vakit kanından la ilahe illallah yazısı peyda oldu.
    Ayrıca aşk bu anlattıklarımızdan da anlaşıldığı gibi tamamen subjektiftir.Yani kişiye bağlı kişiden bağımsız değildir.Mesnevi i şerifte Hz. Mevlana bunu yine küçücük bir hikayeyle anlatır.Zamanın padişahı leylayı çağırtır.Dillere destan şu leyla kimdir göreyim der.leyla gelir padişah leylayı görünce pek sende aham şaham bir kız değilmişsin mealinde bir laf söyler.Leylanın bu söze cevabı iki cümleden ibarettir.''Sus.'' ''Sen Mecnun değilsin.''Leylanın güzelliğini ancak Mecnun görür.Bundan dolayı aşkın leylasını gördünse söyle mecnundan dinleyipte rivayet eyleme demişlerdir.
Çok güzel bir dizeyle sizlere veda etmek istiyorum.''HOŞÇA BAK ZATINA KİM ZÜBDE-İ ALEMSİN SEN/MERDÜM-İ DİDE-İ EKVAN OLAN ADEMSİN SEN''(ESAD GALİP) Beyitin kısa anlamı:''Kendine iyi bak çünki alemin özü ve özeti sensin.Sen varlığın göz bebeği olan insansın.''
         BAHADIR ÇAKIR






4 Şubat 2013 Pazartesi

harika bir şiir

Ağlamak için gözden yaş mı akmalı? 
Dudaklar gülerken, insan ağlayamaz mı? 
Sevmek için güzele mi bakmalı? 
Çirkin bir tende güzel bir ruh, kalbi bağlayamaz mı? 
Hasret; özlenenden uzak mı kalmaktır? 
Özlenen yakındayken hicran duyulamaz mı? 
Hırsızlık; para, malmı çalmaktır? 
Saadet çalmak, hırsızlık olamaz mı? 
Solması için gülü dalından mı koparmalı? 
Pembe bir gonca iken gül dalında solmaz mı?
Öldürmek için silah, hançer mı olmalı?
Saçlar bağ, gözler silah, gülüş, kurşun olamaz mı?

Victor Hugo

NE İÇİNDEYİM ZAMANIN


NE İÇİNDEYİM ZAMANIN
Ne içindeyim zamanın,
Ne de büsbütün dışında;
Yekpare, geniş bir anın
Parçalanmaz akışında.

Bir garip rüya rengiyle
Uyuşmuş gibi her şekil,
Rüzgarda uçan tüy bile
Benim kadar hafif değil.

Başım sükutu öğüten
Uçsuz bucaksız değirmen;
İçim muradına ermiş
Abasız, postsuz bir derviş.

Kökü bende bir sarmaşık
Olmuş dünya sezmekteyim,
Mavi, masmavi bir ışık
Ortasında yüzmekteyim.



 Ahmet Hamdi TANPINAR