16 Eylül 2018 Pazar

GÖRÜNEN KÖY KILAVUZ İSTER

Görünen Köy Kılavuz İstemez
Açıkça belli olan durum, açıklamak gerekmez o zaten yeterince açıktır. Böyle diyoruz da herkes için aynı açıklıkta olmuyor her şey.Görme açısı herkes için farklı ve bazen zamana mekana bağlı olarak değişkenlik gösterebiliyor. Olana ve olacağa karşı değiliz.Sadece olanı iyi analiz edip olacak olandaki rolümüzü bir nevi bilelim açısından bir analiz babında yazacaklarım.
Bilsek de bilmesek de her şey bir denge üzerinde. Ve birden bir gücün ortadan kalktığını düşündüğümüzde istemesek de dengenin bozulacağı ve yeni ve belki eskisinden daha kötü sonuçlar doğuracağı bariz bir gerçektir. O bakımdan istemediğimiz kötü karşıt büyük güçlerin de bir denge unsuru olduğunu hatırlatmak istiyorum. Öyle olmasa zaten güçlü görünenlerin bir saniyelik bile sürmeyecek saltanatlarının olduğunu yine hatırlatırım.
Bir diğer söylemek istediğim şey bizim eski ana düşüncemiz değişmez. Genel olarak böyle doğru bir tanedir ve değişmesi beklenemez. Eski savunduklarımızı eskisi gibi savunmuyorsak bizim düşüncelerimizin değişmesinden ötürü değil, savunduğumuz şeylerin değişmesinden ötürüdür.
Kontrolsüz güç, güç değildir. Biz gücün esiri değiliz, güç bizim esirimizdir. Birileri sahip oldukları güçlerin esiri olarak hareket ediyorsa sahip oldukları güç bir gün oları da imha eder. Kendi kendine imha olma süreci başlar.
Zincirleme süreçler var. Yok olması gerekeni biri yok eder, o yok edeni de ya başka bir güç yok eder ve yahutta o kendi kendini yok eder. Bu böyle sürüp gider. Taki gerçekten doğrudan yana biri çıkana dek bu çarkı bozana dek.
Biraz önce bizim ana düşüncemiz değişmez demiştim. Bunu biraz açmak istiyorum. Nedir bu sahip olduğumuz ana düşünce. Ana düşünce uzun tecrübeler bilgiler ve uzun araştırmalar sonucunda oluşmuş olan bir birikim. Bu düşünce merkezde varsayımsal olarak oluşturulmuş kaynağını etrafındaki bilgi yumağından alan ve sürekli kendini yenileyen güçlendiren değişmeyen tek şeyin değişimin kendisi olduğu gerçeğinden uzaklaşmadan sürekli güçlenen ve güçlendikçe köklerine kendini daha çok ispatlayan bir gerçek bir doğru. Çok fazla delil kanıt ve mantık gibi diğer ilimlerle kendini güçlendiren bir merkez.
En azından bendeki karşılığı bu. Sürekli güçleniyor yanlış yan düşüncelerden temizleniyor temizlendikçe o yanlış yan düşüncelerden doğrularla beslendikçe daha da güçlü bir hale geliyor.
Şuraya kadar yazdıklarımın çoğu bir zemin, diyalektik felsefecilerin söylemek istedikleri şeyi söylemeden önce yanlışlanmasını önlemek için kurduğu zemin gibi.
Her şey zıddı ile kaimdir. Sadece onun dışında.
O halde her şey zıddı ile varlık sahnesindedir.
Zannediyorlar ki kendileri geliyor. Halbuki bir getiren var.
Kardeşim herkesin bir zirve dönemi var. Önemli olan zirveye çıkmak değil, zirvede kalmaktır.Kimse zirvede sonsuza dek taht kurup saltanat süremeyeceğine göre. Zirvede işi tadında bırakmaktır.
Zirvedekiler zirvede bırakamıyorsa, zirveye yenilmiş demektir.
Sonu hiçlikse işin başında hiç olmak lazım.
Günümüz dünyasında maddi gücün, maddeci felsefeye bir tapış var. Maddenin mutlak varlığına inaniyor bir çoğu. Halbuki madde mutlak var değildir varlığını ona borçludur. Bunun isbatı ile uğraşmayacağım.
Demek istediğim kısaca şu. İnsanlar sevilmek içindir, eşyalar ise kullanılmak içindir. Günümüzde ise belki eskiden de bir çok devirde öyleydi. İnsanlar kullanılıyor eşyalar ise seviliyor.
Böyle yanlış bir denklem kuruyorlar. insana değer vermiyorlar maddeye değer veriyorlar. İnsan bir cevher insan bir mücevher. Ama onlar taşlara tapıyorlar. İçinde ruhu olmayan altınlara mücevherlere tapıyorlar. Asıl mücevheri asıl cevheri görmüyorlar.
Genel olarak insanlık böyle. Bir isyanda değil sözlerim genelin böyle olması bir avuç hak ehlini değiştirmeye gücü yetmez. Az olan çok olanı beslemeye devam eder. Az olan değerlidir.
Baştada söylediğim gibi olan ne kadar kötü olursa olsun hak edildiği için başa gelmişdir. Dolayısı ile olana bu nedenle karşı değilim. Herkes hak ettiği şekilde yaşar.
Bugün bunu hak ediyorken yarın daha iyi ve ya daha kötü olabilir.
Daha meseleye girmedim dur hele bakalım.
Yazdığım kadar daha yazsam ve onun iki katını daha yazsam meseleye girmek istemiyorum.
Bir çok açıdan düzlemini oluştursam bile meseleye anlatmak istediğim asıl meseleyi anlatmak istemiyorum.
İçimden gelmiyor kıyısında köşesinde etrafında dönmek daha çok içten geliyor.
Gerçekler acıdır. Bir çoğunun hoşuna gitmeyecek biliyorum. O yüzden kimseyi değiştirmyecekse ve benim de zaten kimseyi değiştirmek gibi bir isteğim olmadığı için boşuna gerçeklerle insanların kalbini kırmak istemiyorum.
İnsan değerli kalp kırmanın manası yok. Gerçekler yüzünden kalp kıramam. İnsan gerçekleri avazının yettiği kadar haykırmak istiyor lakin insan kalbi gerçeklerden daha değerli.
Mutlu olunuyorsa yalanlarla varsın yaşasınlar gerçekler bizimdir bir gün meydana çıkacaktır. ZAMAN HER GERÇEKLERİ GÜN YÜZÜNE VURUR.
GERİ DÖNMEDİK BİZ ZATEN HİÇ BIRAKMADIK HEP DEVAM ETTİK.
Benzer yazılarımızı takip etmek isteyenler altta atacağım blog sitemi takip etmelerini öneriyorum.Çünkü uzun zamandır blogda yayınladığım hiç bir yazımı facebook'da paylaşmadım. Eskiden tüm yazılarımı hem blogta yayınlıyor hem facebook da paylaşıyordum. Diğer platformlarda belli bir okur kitlesine sahibim. Facebook'daki arkadaşalrımdan da bir okur kitlesi olsun diye cabaladım uzun müddet. Fakat baktık ki gözle görünür bir refleks yok. o halde refleks yoksa talep yoksa bizde talep olan yerde yazılarımızı devam ettirdik olmayan yani facebook da devam ettirmedik. Belki bir kaç kişi vardır diye geri de kalanları alıp blog sitesine götürmek için bu yazıyı kaleme aldım. Zaten sonuna kadar okuyan okurumdur onu blogta görmek istiyorum. Takip etmesi yeter. Gizli bir okurda olsa olur.
Sonuna kadar okuyan bizdendir sonuna kadar okumamışsa boş ver kalbim gitsin üzülme.
BAHADIR ÇAKIR