Evrende hiçbir şey tesadüf değildir.Buradaysanız burada olmanız gerektiği içindir.
29 Eylül 2015 Salı
22 Eylül 2015 Salı
YA MUTLAK HAKKI HAYKIR, YA DA SUS
BLOG'UN ADININ AÇIKLAMASI
YA MUTLAK HAKKI HAYKIR, YA DA SUS...Benim yazı yazmada referans aldığım ana prensip bu cümleden ibaret. Öyle ağır hakikatler var ki kaleme alsak her yönden sıkıntıya düşeriz. Her hakikati herkes hazmedemez.
Silgi kullanmayı sevmiyorum. Bir yerde hayır dediğime diğer yerde evet demek bize göre değil. Geçmişten günümüze kadar kendisi ile çelişen bir çizgimiz hiç olmadı. Bundan sonra da temennim odur ki olmayacaktır.
Bugün için mutlak hakkı haykırmak için uygun bir ortam olmayabilir ama yarın olacak, o yüzden en başta yazdığımız cümleden asla taviz vermemeliyiz.
Şuan da biz bir şey inşa ediyoruz Gökdelen gibi...Temelleri en iyi şekilde atıldı. Ara katlarda çürük çarık malzemelerin kullanılmasına asla izin veremeyiz. Temeller ne kadar sağlam olursa olsun eğer kat çıkmaya devam edeceksek ki edeceğiz o halde hakkı haykıramadığın yerde susarak devam edeceksin.
''KİMİ AR'AR DEDİ KADD-İ DİLDARA KİMİ ELİF;
CÜMLENİN MAKSADI BİR, AMMA RİVAYET MUHTELİF.''
Kanuni sultan Süleyman'a ait olan bu beyitlerin günümüz türkçesi şöyle:''MUHTEŞEM ENDAMINI BAZILARI ARDIÇ AĞACINA BENZETTİ, BAZILARI DA ELİFE...ASLINDA AYNI ŞEYİ SÖYLEMEK İSTİYORLAR AMA RİVAYET ÇEŞİTLİ...''
Yani cahilin Üslubu başka, alimin Üslubu başkadır. Herkes gördüğünü kendi seviyesine göre ifade eder...Herkes gördüğünü söyler ama kendi gözünden gördüğünü söyler...
YAZARI=BAHADIR ÇAKIR O ADAM SENSİNAZRAİL'İN BİLE SECDE ETTİĞİ ADAM SİTEMİZİN İSMİNİN MAHİYETİ
20 Eylül 2015 Pazar
MİMAR SİNAN'IN AKIL ALMAZ SIRRI
Mimar Sina 'ın akıl almaz sırrı
Osmanlı mimarisinin en önemli örneklerinden biri olan Süleymaniye Camisi’nin ihtişamı kadar bilinmeyen hikâyeleri de büyülüyor…
Yapımından günümüze dek İstanbul’da yüzü aşkın deprem gerçekleşmesine karşın, duvarlarında en ufak bir çatlak oluşmayan caminin bilinmeyen yapılış hikayesini sizlere sunuyoruz.
Hepsi efsane halinde günümüze ulaşan ve doğrulu tartışılan hikayeler olsa da birden çok öyküsü var Süleymaniye Camisi’nin.
Kanuni Sultan Süleyman tarafından imparatorluğun gücünü ve görkemini göstermek adına inşa ettirildi.
Camii ve külliyesi 7 senede bitirildi. Ancak 7 yıllık bu uzun süre Kanuni’nin canını sıkmıştı. Sinan’ın yapıyı neden bir türlü açmadığını anlamamıştı. O sırada her taraftan da dedikodular yağmaya başladı Sultan’a.
Kanuni durumu kendi gözleriyle görmek için bir ikindi vakti Süleymaniye’ye gitti. Muhteşem yapının içine girdiğinde Sinan tam da söylendiği gibi caminin ortasında oturmuş nargilesini tüttürmekteydi.
Sultan gözlerine inanamadı. Tok sesiyle ve bütün haşmetiyle ’’ Bu ne iştir Mimarbaşı?’’ diye haykırdı. Oysa Mimar Sinan’ın içtiği nargilede tömbeki yoktu. İçtiği sadece suydu.
Usta Mimar, nargilenin fokurtularını dinleyerek caminin akustiğini ölçmeye çalışıyordu. Mihraptaki imamın sesini, aynı oranda bütün camiye nasıl ulaştıracağını hesaplıyordu.
Bunun için Anadolu’nun değişik köşelerinden 65 tane dev turşu küpü getirtti. Bu küpleri içleri boş, ağızları dışarıya gelecek şekilde kubbenin eteklerine dizdirdi.
Amacına ulaşmıştı Mimarbaşı. Sesi, yüzlerce metrekarelik mekanın her köşesine, en iyi şekilde yaymayı başarmıştı. Kanuni’de , Sinan’ın niyetini anlamış, ustasını hemen bağışlamıştı.
Mimar Sinan yapının içine bir de hava koridoru inşa etti. Elektriğin henüz bulunmadığı o yıllarda, Süleymaniye 275 dev kandille aydınlatılıyordu.
Sinan, bu kandillerden çıkan is camiye zarar vermesin ve cemaati rahatsız etmesin diye orta kapının üzerine küçük bir odacık yaptırdı.
Binanın değişik köşelerine açtığı oyuklardan giren islerin bu odada toplanmasınısağladı. Şaşırdınız değil mi? Durun, daha bitmedi…
Ve adına da İs Odası denilen bu bölmenin içine özel bir nemlendirme sistemi kurdu Sinan. Odada toplanan islerden, dönemin en kaliteli mürekkebini damıttı.
Süleymaniye’nin duvarlarında gördüğünüz o muhteşem kalem işleri, yazılar, süslemeler, caminin kandillerinden çıkan isten damıtılan o mürekkeple yapıldı.
Bütün bunlar günümüzden 458 yıl öncesinin bilimiyle, teknolojisiyle yapıldı. Son bir şifre daha var. Hani oyuklar var ya isin bir odada toplanmasını sağlayan, hava akımını içeri alan dışarıya çıkıp o iki oyuktan içeriye baktığınızda, birinden caminin içindeki Allah, diğerinden ise Muhammed yazılı dev levhaları görürsünüz.
Ayrıca Süleymaniye’nin hangi köşesini, hangi duvarını, hangi açısını ölçerseniz ölçün, sayısal olarak karşınıza Allah kelimesinin ve katlarının çıktığını görürsünüz
BAHADIR ÇAKIR
Osmanlı mimarisinin en önemli örneklerinden biri olan Süleymaniye Camisi’nin ihtişamı kadar bilinmeyen hikâyeleri de büyülüyor…
Yapımından günümüze dek İstanbul’da yüzü aşkın deprem gerçekleşmesine karşın, duvarlarında en ufak bir çatlak oluşmayan caminin bilinmeyen yapılış hikayesini sizlere sunuyoruz.
Hepsi efsane halinde günümüze ulaşan ve doğrulu tartışılan hikayeler olsa da birden çok öyküsü var Süleymaniye Camisi’nin.
Kanuni Sultan Süleyman tarafından imparatorluğun gücünü ve görkemini göstermek adına inşa ettirildi.
Camii ve külliyesi 7 senede bitirildi. Ancak 7 yıllık bu uzun süre Kanuni’nin canını sıkmıştı. Sinan’ın yapıyı neden bir türlü açmadığını anlamamıştı. O sırada her taraftan da dedikodular yağmaya başladı Sultan’a.
Kanuni durumu kendi gözleriyle görmek için bir ikindi vakti Süleymaniye’ye gitti. Muhteşem yapının içine girdiğinde Sinan tam da söylendiği gibi caminin ortasında oturmuş nargilesini tüttürmekteydi.
Sultan gözlerine inanamadı. Tok sesiyle ve bütün haşmetiyle ’’ Bu ne iştir Mimarbaşı?’’ diye haykırdı. Oysa Mimar Sinan’ın içtiği nargilede tömbeki yoktu. İçtiği sadece suydu.
Usta Mimar, nargilenin fokurtularını dinleyerek caminin akustiğini ölçmeye çalışıyordu. Mihraptaki imamın sesini, aynı oranda bütün camiye nasıl ulaştıracağını hesaplıyordu.
Bunun için Anadolu’nun değişik köşelerinden 65 tane dev turşu küpü getirtti. Bu küpleri içleri boş, ağızları dışarıya gelecek şekilde kubbenin eteklerine dizdirdi.
Amacına ulaşmıştı Mimarbaşı. Sesi, yüzlerce metrekarelik mekanın her köşesine, en iyi şekilde yaymayı başarmıştı. Kanuni’de , Sinan’ın niyetini anlamış, ustasını hemen bağışlamıştı.
Mimar Sinan yapının içine bir de hava koridoru inşa etti. Elektriğin henüz bulunmadığı o yıllarda, Süleymaniye 275 dev kandille aydınlatılıyordu.
Sinan, bu kandillerden çıkan is camiye zarar vermesin ve cemaati rahatsız etmesin diye orta kapının üzerine küçük bir odacık yaptırdı.
Binanın değişik köşelerine açtığı oyuklardan giren islerin bu odada toplanmasınısağladı. Şaşırdınız değil mi? Durun, daha bitmedi…
Ve adına da İs Odası denilen bu bölmenin içine özel bir nemlendirme sistemi kurdu Sinan. Odada toplanan islerden, dönemin en kaliteli mürekkebini damıttı.
Süleymaniye’nin duvarlarında gördüğünüz o muhteşem kalem işleri, yazılar, süslemeler, caminin kandillerinden çıkan isten damıtılan o mürekkeple yapıldı.
Bütün bunlar günümüzden 458 yıl öncesinin bilimiyle, teknolojisiyle yapıldı. Son bir şifre daha var. Hani oyuklar var ya isin bir odada toplanmasını sağlayan, hava akımını içeri alan dışarıya çıkıp o iki oyuktan içeriye baktığınızda, birinden caminin içindeki Allah, diğerinden ise Muhammed yazılı dev levhaları görürsünüz.
Ayrıca Süleymaniye’nin hangi köşesini, hangi duvarını, hangi açısını ölçerseniz ölçün, sayısal olarak karşınıza Allah kelimesinin ve katlarının çıktığını görürsünüz
BAHADIR ÇAKIR
17 Eylül 2015 Perşembe
İSLAM GERİLETMEZ İLERLETİR VE YÜKSELTİR...
Her neyse bunları neden anlattık. Birincisi şunu belirtmek için günümüzde şuan için İslamı yaşamına aktarabilmeyi başarabilmiş bir İslam devletinin olmadığını vurgulamak için. İkincisi Arap devletlerinin ve bir çok Ortadoğu devletinin kurucuları İngiliz ajanlardır. Günümüz İslam dünyası resmen yapay bir yapıdadır. Sonradan oluşturulmuş sınırları cetvelle çizilmiş yöneticileri masa başında belirlenmiş ilerlememesi için her türlü kurnazlığın düşünülüp plan ve projeler dahilinde oluşturulduğunu bilmek lazım.
İslam iki zamanda hayat tarzına aktarılabilmiştir. Bu zamanlardan biri Peygamberimiz s.a.v zamanı ikincisi de kısmen de olsa Osmanlı zamanıdır. Osmanlı'nın içinde öyle bir zaman dilimi var ki orada İslam aslına çok yakın bir şekilde hayat tarzına aktarılmış yönetim biçimine geçirilmiş hayatın her noktasına hemen hemen yerleştirilmiş...
Bugün için hiç bir İslam devletinde İslam bu derece aslına uygun bir şekilde yaşanmamaktadır. İslam bir tapınma dini değildir, İslam bir yaşam dinidir. İslamın kendi hukuk sistemi var. Kendi devlet yönetme prensibi var. Belki Avrupalılar bile bazı yönlerden İslama bizden daha yakın...Mesela çalışma prensipleri bilim adamı yetiştirme bakımından İslami prensiplere daha yakın hareket ediyorlar ama farkında değiller tabi...
İslamı tam anlamıyla hayata aktarabildiğimiz zaman müthiş bir zaman dilimine girmiş olur ve dünya cenneti denilen cenneti yaşarız...İslam geriletmez ilerletir ve yükseltir. Bugün için Avrupa ilerlemiş olabilir ama henüz yükselemedi. Yükselmek için İrfan lazım işte o irfan ancak tasavvuf ile kazanılır...
BAHADIR ÇAKIR
16 Eylül 2015 Çarşamba
MUM IŞIĞI İLE PERVANE
''AZRAİL'İN BİLE SECDE ETTİĞİ ADAM'' İSMİNİN AÇIKLAMASI İÇİN BU YAZININ ÜZERİNE TIKLA
MUM IŞIĞI İLE PERVANE
Divan edebiyatının gül ile bülbül gibi en önemli ikililerinden biri.
Belki de pervanenin (gece kelebeğinin) bülbülden daha cesurca olan yönü, mumun etrafından attığı onlarca turun sonunda ateşe kapılıp yanmasıdır.
Hayâl-i şem-i ruhsârun ko yansun hâne-i dilde
Yakup ol şem'a perrin şevk ile pervâneler dönsün(BAKİ)
Günümüz türkçesi: "Yanağının mumunun hayali bırak gönül evinde yansın; pervaneler o mumda kanatlarını yakıp arzuyla, hararetle dönüp dursunlar."
Aşk bir şem-i ilâhîdir benim pervânesi
Şevk bir zencîrdir gönlüm anın dîvânesi(Şeyh Gâlip)
GÜNÜMÜZ TÜKÇESİ İLE (Aşk, ilahî bir mumdur onun etrafında dönen pervanesi de benim
Şevk bir zincirdir ki, gönlüm de onun delisidir)
Şevk bir zincirdir ki, gönlüm de onun delisidir)
''Pervane ışığın etrafında yanacağını bile bile dönen küçük kelebeklere denir...Divan edebiyatında kelebeklerin bu durumu aşıkların yanacağını bile bile sevgiliye uçuşuna benzetilmiştir.'' (BAHADIR ÇAKIR)
Hakkettiğinden Fazlası İle Yaşam Yaşanıyor Ama Farkında Değiliz...
''AZRAİL'İN BİLE SECDE ETTİĞİ ADAM'' İSMİNİN AÇIKLAMASI İÇİN BU YAZININ ÜZERİNE TIKLA
Biz de öneri bol....Öneri sunamayacağımız problemi anlatmayız...Önerimiz varsa problem şu bizim çözüm önerimiz de bu şeklinde problemi çözümüyle birlikte sunarız. Olması gerekenin de bu olması gerektiği kanaatindeyim. Problem şu deyip problem üzerinden rant elde etmeye çalışmak bize göre hiç bir zaman olmamıştır ümit ederim ki bundan sonrada olmayacaktır.
Biz hep bu şekilde ilerlemeye çalıştık. İster ilerleyelim isterse ilerlemeyelim fakat olması gerektiği gibi davranmaktan ödün vermeyeceğiz. Biz de böyle bireysel çıkarlarımız için maalesef işi bizim lehimize sonuçlansın diye olması gerekenden ödün veremiyoruz. İşi beynimizdeki adabına uygun bir şekilde olması için çabalıyoruz. İyi niyetle kötü sonuç çıkar bazen ama ben iyi niyetle iş yapılması gerektiğine inanıyorum. Basit işlerde uzun uğraklar bana göre değil. Herkes iyi niyetli olsa hakkı olandan fazlasına göz dikmese kanunlara yasalara vesaire hiç bir şeye ihtiyaç olmazdı. Lakin öyle olmadığı için kanunlar var. Fakat kötü niyeti durdurmaya yine de yetmiyor. Hiç bir savunma duvarı yoktur ki hiç bir açığı olmasın. O duvar mutlaka bir şekilde aşılır.
Bu nedenle esasında insanlar biraz tasavvuf eğitimi alsa bu şekilde olmaz diye düşünüyorum. Her şey daha rahat ilerler. Herkes hakkı olanı alır.
Allah herkese hakkı olanı veriyor zaten bunda hiç bir şüphe yok. İnsan zihninde birer karmaşa düzensizlik gibi gözüken şu kainatta aslında her şey tamda hak ettiğini buluyor ve tamda olması gerektiği gibi...Bizim konumunuzda bunun içine dahil...Hatta hakkımızdan fazlasına sahibiz ama farkında değiliz.
BAHADIR ÇAKIR
9 Eylül 2015 Çarşamba
TERÖRE LANET YÜRÜYÜŞLERİ ARTIRILMALI
''AZRAİL'İN BİLE SECDE ETTİĞİ ADAM'' İSMİNİN AÇIKLAMASI İÇİN BU YAZININ ÜZERİNE TIKLA
Kaydol:
Yorumlar (Atom)
