3.Murat Han,3.Mehmet Han,1.Ahmet Han,2.Osman Han ve 4.Murat Han Üsküdar'daki Hüdai dergahının kapısından her daim edep ve hürmetle istişare rica etmiş,dua beklemişlerdir.Belirli günlerde Sultan Ahmet Caminde halka sohbet ve vaazlarda bulunmuştur.Eskiden Camilerde Tasavvuf ehline ayrılmış bölümler bulunurdu.Şimdi bunlar olmadığı için halk tasavvuftan uzak düştü.Tasavvuf yeniden eskisi gibi halkla iç içe olmadıkça bu devlette bu millette aşama kaydedemez.İlerleyebilir fakat asla yükselemez.Hem ilerlemek hem de yükselmek için Tasavvuf ehline olan ihtiyacın anlaşılması ve yeniden çalışmalarını rahat bir şekilde sürdürebilmesine olanak sağlanmalıdır.Tarihçiler Osmanlının dünyaya hakim oluşunu hep yanlış sebeplere bağladılar,zira Osmanlıyı dünyanın süper gücü yapan tek bir etmen vardı o da Tasavvuf ehline olan hürmetinden kaynaklanıyordu.
Bugünkü Anayasamızda halen tekkelerin kapatılması ile ilgili yasa kaldırılmış değil.Nasıl ki şapka kanunu kaldırdıysak bugün tekke ile ilgili olan kanunu da kaldırmalıyız.Bugünün şartlarına uygun olmayan yanlış kanun ve hükümler Devleti Aliyemizin önünde birer barikat gibi durmaktadır.Eskimiş hüküm ve kanunlardan bir an önce sıyrılmalıyız.Türkiye artık eskisi kadar Genç bir ülke değil yaşı olguluk safasına gelmiş ve yaşına uygun davranışlar sergilemesi gerekirken halen çocukluk yıllarından kalma olaylarla uğraşıyor olması sıkıntı verici bir durum ve kaidedir.
SULTAN'IN RÜYASI
Osmanlı tahtında Sultan 1.Ahmet'in bulunduğu yıllardı.Bir sabah sultan sarayda bulunan ulemanın toplanmasını ister.Saray meclisinde toplanan ulemaya şöyle seslenir:''Dün gece bir rüya gördük ki dehşetliydi.Şu zamanda cihadımıza mukavemet eden Avusturya kralı ile güreş tutmakta idik ki ve biz sırt üstü toprağa düştük.Bu rüyayı tabir için ne buyurursunuz?Sarayda bulunan ulemadan şahıslar bir şeyler söylerler fakat Padişah bir türlü tatmin olmaz.En sonunda içlerinden biri Padişahın bu durumunu anlayınca şöyle der:''Padişahım biz sizin bu rüyanızı yorumlayamadık fakat sizin bu rüyanızı yorumlayabilecek bir Arifi tanırım.''der.Padişah Kimdir bu alim der.Alim zat şöyle der:''Padişahım Üsküdar'daki Hz.Hüdai'den başkası değildir.Vesselam.''Der.Sultanın Rüyası derhal bir kağıda mektup şeklinde dökülür,müğürlenir ve bir haberci tarafından Hüdai dergahına gönderilir.Haberci dergahın kapısını çalar çalmaz Hüdai hazretleri bizzat kapıyı kendisi açar ve haberci mektubu vermeden.Sultanımızın mektubunun cevabıdır diyerek elinde tuttuğu mektubu haberciye uzatır.Haberci elinde iki mektupla Padişaha geri döner.Padişah vay haberci demek sen mektubu vermeden cevabını sana verdi öyle mi deyince.''öyledir padişahım der.'' Padişah: ''Demek bizim kelamımız ulaşmadan cevabı yazılmış,velilerin işi ne hoş diyerek mektubu açar.''
Padişaha gönderilen mektupta hamd ve selamdan sonra şu satırlar yazılmıştır:''Allah insan vücudunda sırtı,cansız varlıklarda ise toprağı,en kuvvetli olarak yarattı.İnsanın sırtı ile toprağın bir birine değmesi bu iki kuvvetin bir araya gelmesi demektir.Dolayısı ile rüyanızda bu iki kuvvetin bir araya gelmesi ile devletimizin düşmana karşı zafer kazanacağı anlaşılmaktadır.''Diyerek mektup son bulur.
Padişah işte rüyamın tabiri budur diyerek kendisine verilen müjdeyi gerçekleştirmek için hazırlıkları başlatır.
YAZARI: BAHADIR ÇAKIR O ADAM SENSİN
Bugünkü Anayasamızda halen tekkelerin kapatılması ile ilgili yasa kaldırılmış değil.Nasıl ki şapka kanunu kaldırdıysak bugün tekke ile ilgili olan kanunu da kaldırmalıyız.Bugünün şartlarına uygun olmayan yanlış kanun ve hükümler Devleti Aliyemizin önünde birer barikat gibi durmaktadır.Eskimiş hüküm ve kanunlardan bir an önce sıyrılmalıyız.Türkiye artık eskisi kadar Genç bir ülke değil yaşı olguluk safasına gelmiş ve yaşına uygun davranışlar sergilemesi gerekirken halen çocukluk yıllarından kalma olaylarla uğraşıyor olması sıkıntı verici bir durum ve kaidedir.
SULTAN'IN RÜYASI
Osmanlı tahtında Sultan 1.Ahmet'in bulunduğu yıllardı.Bir sabah sultan sarayda bulunan ulemanın toplanmasını ister.Saray meclisinde toplanan ulemaya şöyle seslenir:''Dün gece bir rüya gördük ki dehşetliydi.Şu zamanda cihadımıza mukavemet eden Avusturya kralı ile güreş tutmakta idik ki ve biz sırt üstü toprağa düştük.Bu rüyayı tabir için ne buyurursunuz?Sarayda bulunan ulemadan şahıslar bir şeyler söylerler fakat Padişah bir türlü tatmin olmaz.En sonunda içlerinden biri Padişahın bu durumunu anlayınca şöyle der:''Padişahım biz sizin bu rüyanızı yorumlayamadık fakat sizin bu rüyanızı yorumlayabilecek bir Arifi tanırım.''der.Padişah Kimdir bu alim der.Alim zat şöyle der:''Padişahım Üsküdar'daki Hz.Hüdai'den başkası değildir.Vesselam.''Der.Sultanın Rüyası derhal bir kağıda mektup şeklinde dökülür,müğürlenir ve bir haberci tarafından Hüdai dergahına gönderilir.Haberci dergahın kapısını çalar çalmaz Hüdai hazretleri bizzat kapıyı kendisi açar ve haberci mektubu vermeden.Sultanımızın mektubunun cevabıdır diyerek elinde tuttuğu mektubu haberciye uzatır.Haberci elinde iki mektupla Padişaha geri döner.Padişah vay haberci demek sen mektubu vermeden cevabını sana verdi öyle mi deyince.''öyledir padişahım der.'' Padişah: ''Demek bizim kelamımız ulaşmadan cevabı yazılmış,velilerin işi ne hoş diyerek mektubu açar.''
Padişaha gönderilen mektupta hamd ve selamdan sonra şu satırlar yazılmıştır:''Allah insan vücudunda sırtı,cansız varlıklarda ise toprağı,en kuvvetli olarak yarattı.İnsanın sırtı ile toprağın bir birine değmesi bu iki kuvvetin bir araya gelmesi demektir.Dolayısı ile rüyanızda bu iki kuvvetin bir araya gelmesi ile devletimizin düşmana karşı zafer kazanacağı anlaşılmaktadır.''Diyerek mektup son bulur.
Padişah işte rüyamın tabiri budur diyerek kendisine verilen müjdeyi gerçekleştirmek için hazırlıkları başlatır.
YAZARI: BAHADIR ÇAKIR O ADAM SENSİN
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder