27 Aralık 2013 Cuma

Müslüman Yeni Yıla Nasıl Girmeli?

   Müslüman yeni yıla nasıl girmeli?  Müslümanın yeni yılı bir kere miladi takvime göre değil zaten...Müslümanın yeni yılı hicri takvime göredir. Miladi takvim Güneş yılını esas alır dünyanın güneş etrafındaki dönüşünü esas alır.Hicri takvim ise ay yılını esas alır ayın dünya etrafındaki dönüşünü dikkate alır...
   Miladi takvim Hazreti İsa'nın doğumunu esas alır. Hicri takvim ise Hazreti Muhammed'in s.a.v'in Mekke'den Medine'ye hicretini  Başlangıç olarak esas alır...Bu kadarı bile bu takvimi kullanmamız gerektiğini gösterirken.Birileri çıkıp yeni yıl kutlamalı mıyız kutlamamalı mıyız diye yargılaması yadırgaması anlamsızdır.Sen yeni yılı gavurların kutladığı takvime göre yap sonrada yeni yılı kutlamayın ey Müslümanlar diye söylemek saçmadır.Önce bu takvimi kullanmaktan vazgeçmeliyiz o zaman yeni yıl meselesine sıra gelir...Kutlayanlara hiçbir şekilde suç görmüyorum...Zira bu takvimi değiştirenleri kınıyorum.Türkler kaç yıl boyunca hicri takvimi kullanmıştır?Hangi güç çıkıp bunu değiştirdi?Hangi güç bizi batıya batılılara benzetti..Hangi güç bizi bizliğimizden aldı da gençleri uyuşturucu,sigara,alkol bataklığına soktu...
    Evvela şunu söyleyelim Noel ile Yılbaşı birbirinden farklıdır.Fakat Noel kutlamalarının devamı olduğu için yıl başı gecesi onlar gibi eğlenmek,cam kesip evi onlar gibi süslemek caiz olmaz.Çünkü bayramlarında onlar gibi eğlenmek onlara benzemek olur.Siz hiç kurban bayramında kurban kesen Hristiyan,Yahudi vesaire diğer abuk subuk şeylere inanan batıla gönül verenlerin bizim gibi davrandığını hiç gördünüz mü? Cevap hayırsa biz salak mıyız? Yılbaşı münasebetiyle Türkiye'nin ve Dünya'nın çeşitli yerlerinde binlerce çam fidanı Noel hurafesi uğruna kesilip yok edilmektedir. Gavur ülkelerde olduğu gibi bu cinayetler bizim ülkede de işlenmesi kağıt üstü Müslümanlığının göstergesidir. Nüfus kağıdında Müslüman yazıyor diye kimse kendini Müslüman zannetmesin..Müslüman kimse Müslüman adetlerine göre hareket eder...İslam tapınma dini değildir yaşam dinidir diyoruz ama bunu uygulayabilmemiz için evvela ülkenin bu aşmaya getirilmesi gerektiğini elbette biliyoruz.Ama kendini Müslüman olduğunu söyleyip de Müslümanca hareket etme gayreti oluşmadığı müddetçe Müslüman yasalarına göre yönetilen bir ülke hayal edilemez.Bunlar hep iç içedir. Bugün Yılbaşı kutlarsın yarın kızlı erkekli kalırsın öbürkü gün bir bakmışın Nüfus kağıdı Müslüman'ısın. Bu millet asırlarca Müslüman anayasasına göre yaşadı asırlarca şerri medeni kanunlara göre aile kurdu...Ama nasıl olduysa biri geldi bunların hepsini kökten değiştirdi gerilemeyi İslama yükledi ve İsviçre medeni kanununu kullanmaya itildik..Bunlar sorgulanamaz çünkü yasak...Hangi yasanın yasağı...Ecnebi kanunları ile ne kadar Müslümanca yaşanabilirse o kadar yaşamalıyız.Elimizden geldiğince maksimum düzeyde Müslümanca yaşamaya gayret etmeliyiz.
      Yılbaşı gecesini diğer gecelerden farklı yaşamamalıyız.Çünkü o gecenin diğer gecelerden hiç bir farkı yoktur.Bu gece gayri müslümlere benzemek gayesi ile çeşitli yiyecek, içecek almakta caiz olmaz.Bu geceye ayrı bir önem yüklemek caiz olmaz.Yalnız Hristiyanların değil, Bütün batılların hurafelerini yapmakta onlara benzemek olur.Mesela 21 martı Nevruz bayramı olarak kutlamakta öyle olur.Kafirlerin çirkin işleri hariç, mubah olan adetlerini yapmakta mahzur yoktur. Futüratsız hiç bir gereği olmayan faydası sıfır olan işleri yapmak zaten hoş değil. Yine bir hatırlatma da bulunarak eğer İslam öncesi adet gelenek ve görenekler sünneti seniyeye uygunsa nasa karşı değilse uygulanmasında mahzur yoktur.Ölçü sünnete İslama uygun olup olmamasıdır. Cumhuriyet devrimlerinin 100 de 80 i İslama uygun değildir.Kalan yüzde 20 lik kısımda aykırı olmadığı bilinse idi değiştirilirdi...
    Noeli kutlamak caiz değildir,zaruret olursa içki içmemek şartı ile caiz olur.Onun dışında bu mahzur karşılanamz. Ha kutladınız diye dinden de çıkmazsınız. Bundan 2 3 yıl önce bende işin gerçek boyutuna vakıf olamamış içki içmeden diğer günlerden farklı bir şekilde değerlendiriyordum bu geceyi Allah affetsin...Bir şey birden bire bırakılamaz bırakılıyorsa zaten bırakılmalı...Ama sırf bu geceye havas edip nice Müslüman gencinin kendi çapında eylenmesinede zorla karşı çıkılamaz.Dinde zorlama yoktur. Heves ediyorsa o geceyi en az zararla atlatmak gerekir...Bir şeyleri meşrulaştırmak adına söylemiyorum..Zira Kur'an'ın metodu kademe kademe ilerlemektir.Tıpkı şarabın haram olması hususunda olduğu gibi aşma aşama ilerlenir.Bu yazıyı okuduktan sonra halen yılbaşını kutlamayı düşünen varsa şunu hatırlatmak isterim bir şeyi bildikten sonraki halinizle bilmeden önceki haliniz aynı değilidir.Bilerek hata işlemekle bilmeden hata işlemek aynı değildir.Ümidim odur ki bu yazıyı okuyan yılbaşını kutlamaz okuduğu halde kutlamayı düşünen varsa Allah okumasına fırsat vermesin....

YAZARI: BAHADIR    ÇAKIR                                        O ADAM SENSİN...

21 Aralık 2013 Cumartesi

İhlas Ve İhsan

       ''İhsan eden ihsan görür. Hesap günü bir müslümanın hesabı görülüyor, günah sevap tarafı tam denk geliyor. Melekler her şeyi bilen Allahü teâlâya arz ediyorlar, (Ya Rabbi ne yapalım diyorlar, günahı sevabı tam denk geldi.) Allahü teâlâ (Gitsin akrabalarından bir sevap alsın) buyuruyor. Müslüman hemen akrabalarına gider, çok küçük bir sevap ister, yalvarır. Vermezler. Biz kendimizden korkuyoruz derler. Müslüman boynu bükük gelir, bulamadım der. O zaman Allahü teâlâ buyurur ki; (Benim için sevdiği bir din kardeşine gidip istesin). Müslüman, hemen Allah için sevdiği bir din kardeşine gider, durumu anlatır, çok küçük bir sevabını ver, zor durumdayım der. O müslüman da (çok az da ne demek, sana bütün sevaplarımı hediye ettim) der. Müslüman hemen sevinerek gelir, sevapları verir ve Cennetlik olur. Yalnız melekler merak eder, Ya Rabbi derler, buna sevaplarının hepsini hediye eden müslüman ne olacak, hiç sevabı kalmadı derler. Allahü teâlâ (Ben ondan daha cömerdim, onu da Cennetime götürün) buyurur.''
       İhsan nedir diye Peygamberimize sorulunca şöyle cevapladı:''Allah'a, onu görüyormuşcasına kulluk etmendir. Sen O'nu görmesen dahi O seni görür." Buyurmuşlardır.
        İslam düşüncesinde hakikatin seviyeleri vardır. Başka bir ifade ile her varlık katmanında hakikat farklıdır. Dolayısı ile bir varlık katmanındaki hakikati tüm varlık katmanına genellemek doğru değildir.
        Hz.Yusuf  peygamber zindanda iki kişinin rüyasını yorumlar. Sonra bu kişilerden biri Hz.Yusuf peygamberin yorumladığı gibi karlın hizmetkarı olarak zindandan ayrılırken Hz.Yusuf Kralına benden bahset belki beni de çıkarır mealinde bir söz söyler. Bunun üzerinde zindanda günlerce ağlar tövbe eder gözlerinden yaşlar yerine kanlar akar. Sebebini soranlara şöyle cevap verir ben nasıl olurda Allah'tan başkasından medet umdum der ve günlerce af diler.Bunun üzerine Cebrail meleği gelir ve ona şu müjdeyi verir. Hatanı anlayıp mafiret dilediğin için Allah seni affetti fakat 2 yıl da çıkacağın zindan süren 7 yıla cıktı buyurur.Bunun üzerine o kişi gerçekten Karalına Hz.Yusufu 7 yıl sonra hatrına gelip Kralın rüyasını yorumlayarak çıkarttırır.
          Bu olay Kur'an'da anlatılır ilim sahipleri işin teferruatını derin boyutlarını akıl ve kalp yoluyla iştirak ederek halka anlatır. Bir olayın bir kaç boyutu vardır.Bu olayı neden anlattık insanlar Allah katında takvalarına göre derece derecedir.Allah'a daha yakın olanlar ve daha uzak olanlar şeklinde.Allah'a en yakın olan Hz.Muhammed s.a.v dir sonra diğer peygamberler sonra bütün sahabeler sonra Abdul Kadir-i Geylani Hazretleri sonra diğer veliler sonra şehitler sonra ümmet-i muhammed....diye gider....
          Her kul derecesi mukabilinde değerlendirilir. Kul yükseldikçe küçük hatalar büyür...Kulun hatası Allah katında kulun derecesine göre değerlendirilir.
          Kur'an ayetlerinden anladığımız kadarıyla ihlasında dereceleri var zira kuldan kula farklılık gösterir.Fakat bir alt tabanı vardır. Oradan aşağı olanlar ihlas mertebesinden çıkar...Kul düşünmelidir.Ve yükselmelidir.Allah katında da yükselmelidir.Yükselmek için ilim ile meşgul olmalıdır.Zira Kuran'ı kerimimizde Müslümanların vasıfları anlatılırken onlar şöyledir böyledir ve düşünürler diye bitirir. Evvela Müslüman olmak için Düşünür olmak şarttır. Peki neyi Düşüneceksin..Nasıl var olduğunu Hakkı ...Bu gibi konular üzerine düşünmek gerekir.Dünya işlerinden soyutlanıp Hakkı hakkıyla idrak etmeye çalışmak gerekir.  Kısaca Allah'ı düşünmek gerekir....
          İhlas kişinin nezdinde halkın kendisini övmesi ve ya yermesinin eşit olmasıdır. İhlas amelde ameli görmeyi unutmaktır. Çünkü amele güvenilirse riyadan uzak kalınmaz.Riya ise tüm sevabları yok eden mezmum bir sıfattır.Hakikat şudur ki , kul ameline güvenmemelidir. Kul amele değer vermemelidir. Gereği gibi ibadet edemedim diyen Allah resulüdür.O halde ''El aman Yarabbi '' diyerek samimi olarak ibadete devam etmelidir.
         Esasen tüm yapılan ibadetlerin tek gayesi vardır.Bu gaye ölene kadar bir Kez ihlas derecesinde ''La İLahe İllallah '' demek içindir.
          İsmail'i bıçak kesmedi LA İLAHE İLALAH'  tan dolayı,Hz.İbrahim'i ateş yakmadı LA İLAHE İLALLAH' tan dolayı....
          Evliya zatlardan birinin ilmini ölçmek istemişler.''LA İLAHE İLLALLAH'' manası nedir demişler.Üstat demiş ki benim bildiğim gibi mi söyleyeyim yoksa sizin bildiğiniz gibi mi söyleyeyim demiş. Sen kendi bildiğin gibi söyle demişler.Üstat bir talebesini çağırtıyor bak tevhit istiyorlar şimdi isbat yapacağız demiş. ''LA İLAHE '' talebesiyle birlikte yok oluyorlar  ''İLLALLAH'' DA  var olmuşlar.Kim Hakta yok olursa Hakkın cemalinde baki olur.La İlahe İLLLALLAH Hakk İLe baki kılacaktır.
          La İLahe illallah Allah'tan başka ilah yoktur manası değildir.Allah gayri bir şey yoktur manasıdır.Allahım senden başka hiçbir şey yok bir tek sen varsın manasındadır.
          Kim kendinde olmayan bir şeyle halka süslü görünürse  Allah'ın gözünden düşer. La ilahe illallah diyen çok,fakat ihlas üzere diyen azdır.Nefse en ağır gelen hal ihlastır. Çünkü onun ihlasta nasibi yoktur. Büyüklerden bir zata ''İhlas '' nedir diye sormuşlar,şçyle cevap vermiş:''Aziz ve Celil olan Allahtan başkasına amelini göstermemektir.''
            İhlas Halis temiz etmek niyeti temizlemek dünya faydalarını düşünmeden bütün işlerini ibadetlerini yalnız Allah için yapmak demektir. Allah'ın rızası için değil Allah için olmaktır.Allah'ın zatı için rızasından vazgeçmektir.Cennet için değil Allah'ın zatı için ona duyulan muhabbetten ötürü kalbi kabe gibi Allah'a açmaktır.Büyük zatlar Kabe hükmünde olan kalplerine yönelirler. Zira hakkın tecelli gahı kalptir.İhlas eyleleri saf halde icra etmektir. Nefsani gayeler için değil Hakk için eylemektir....Allah bizi ihlaslı kullarından eylesin...İhlaslı olmak için İhlas suresini 100 ün üzerinde hergün okunsa o kişi ihlas kazanmaya başlar..İşin en kısa yolu budur.İlahi sözcükler merhem gibi ilaç olur....100 e kadar okunan İhlası melekler sayar 100 den sonrasını melekler saymaz. O yüzden günde 101 103 kadar ihlas okumak eylemlerin ihalaslaşmasına kulunda ihlas derecesine çıkmasına neden olacaktır...  Tabi bunu devamlı hale sokmak gerekir... Her şey kademe kademe gerçekleşir birden bire olmaz sabır eden derviş muradına ermiş....
             İhlas suresini dediğimiz sayıda okuyanlar dediğimizi daha iyi idrak ederler...Ya da söylemeye çalıştığımızı diyelim....

           Hesap günü Allah bizleri muhabbetiyle yargılar inşallah...
           
           YAZARI : BAHADIR  ÇAKIR                    O ADAM SENSİN...

18 Aralık 2013 Çarşamba

The End İmam

    Yazımızın da başlığından anlaşılacağı üzere bu akşam.''The end ''inglizce bir kelime ''son''demek.Yazımızın başlığı Son İmam.Başlık da bir filimden esinlendim yoksa İngilizce kelimelere kıl oluyorum.Yalnız belirtelim ...fimin adı ''the imam''Biz yazıyı düzelttik the kelimesini son demek zannediyorduk cahillik başa bela 12 yıldır ingilizce dersi alıyoruz ama bir the yı öğrenemedik.Zorla olmuyor demek ki.Severek olur.İnsan bildiğinin alimidir bilmediğinin cahilidir.Bir bilenden bir başka bilen vardır her zaman.İlimde son yoktur.Dilde sadeciliği savunanlara on defa söyledik kardeşim Türkçe basit bir dil bunu kabul edin.Osmanlı zamanında Arapça, Farsça sözcüklerle besleniyordu.Bugün de İngilizceyle besleniyor.Bu kaçınılmaz olaya yakalanmamızın sebebi Dile yapılan müdahaledir.Örneğin Yüz kelimesi çok anlamlı bir sözcük.Örneğin kol kelimesi göz kelimesi.Dolabın gözü, insan gözü ,masanın gözü...Kapı kolu, pencere kolu, makine kolu bilmem ne bilmem ne...İşte buradan da görüldüğü ibi Türkçemiz ne yazık ki bayağı bir dil.Zengin mengin değil zırba tebil götürmez.
     Çat pat İngilizce öğrenmeye çalışıyoruz. İngilizce'de de Arapçada da bu  ve buna benzer sözcüklere farklı faklı kelimelerle karşılık bulmuştur.
    Hem bu dilde sadeliği savunanlardan hep şunu duyardım.Dil yaşayan bir varlık ona müdahale edilmemelidir.Evet müdahale edilmemeli fakat harf devrimini ben yaptım sadeleştirme öz Türkçe harekatına ben karıştıma.Sanki dalga geçer gibi laflar ediyorlar da ona şaşıyorum.Batı sevdası bir milletiz şapkada takarız, yeni yılı da kutlarız, güzellik yarışmalarına da katılırız günah olursa yaptırandan sorulsun...
     Eskiden resmi tatil Cuma günü idi.Şimdi pazar...Her neyse oralara girmeyeceğim bugün diyanete gireceğim...
     Din ve Devlet işlerinin birbirinden ayrılması Laiklik...Vauvvvv süper bir kelime LA İK LİK....DİN VE DEVLET İŞLERİNİN BİR BİRİNDEN AYRILMASI ....
     Ama ne hikmetse Diyanet Devletin bir kurumu.Hemde alt kurumu.Üst emreder alt yapar.Cuma namazlarında Hutbe dinleyenler bilir Hutbe de devlet meslelerini dinlemeyen var mı?Güncel olaylar dini motiflerle halka aktarılır.Devlet dini kullanmış fakat diyanetin kuruluş yıllarına bakın.Tarihler hangi dilimi gösterecek acaba...Bunlar siyasete dini alet ediyor vesaire bir girersem daha çıkamazlar dini siyasete kim alet etti söylersem ortalık tutuşur..
     Lafın fazlası deliye söylenir...
     Bugün en çok adam kayırmanın torpilin döndüğü yer D İ Y A N  E T    .....Şunu sormamız lazım Diyanet Dine hıyanet mi ediyor?
     Dinimiz adam kayırmaya,torpile karşı eee en çok torpil adam kayırmayı diyanetin içindeki kalpazanlar yapıyor.Sözlerimi geri alıyorum diyanet hıyanet kurumu olamaz.Torpilci dinciler kurumun genelini kirletemez buna hakkı yok.Fakat neden se dindar imamlarımızda sesini çıkartmadığına göre herkes olayı izlediğine göre izleyenin suçu yok mu? Sözlerimi geri almıyorum vazgeçtim.Diyanet = Hiyanet kurumudur....
     Kesinlikle bu yazıyı yazmak istemezdim fakat çok zorlandım...Din adamlarının dinimizi üç paralık etmesine gönlüm razı değil.Bunu aklımda zihnimde tutumam.Okuyucuya arzetmek bir çareler aramak her Müslümanın yapması gereken bir vazife olarak görüyorum...
     Osmanlı zamanında camilarin içinde bölmeler olurdu o bölmeler de tasavvuf ehli insanlara ders verirdi...Bugün neden yok...Tekkeler kanunu önde büyük bir engel...Fikir hürriyeti var mış...Siyaset yok terör yok Allah Kitap Peygamber dördüncüyü  söyleyen ziyanda tekkelerimiz böyle...Ama toplanmak yasak bu ülkede ümmetçilikten içeri atılırız.Yerin diplerinde Allah'ı zikre devam...Hucu dediler....Hu Allah'ın ismi şerifidir. Allahçıyız yani başımız üstüne koçum...Hay dan geldik Hu ya gidiyoruz....
      Olandan şikayetçi değilim yanlış anlaşılmasın olana her zaman razıyım.Fakat olanı da yazmak hakkımız dahaaaa....
       İçerde ve dışarda yoğun bir duman var bu dumanın içinde ümmet boğuluyor.Bizim amacımız Ümmetin birliği şu birliği bu birliği değil...Yıllarca elin gevuru haçlı birliği olarak üzerimize saldırdı helnde saldırıyor biz Müslümanlar ise dağınık dağınık selin önünde durmaya çalışan bölük pörçük olmuş bir yığın gibi bekleşiyoruz.Neyi bekliyorsun ey Ümmeti Muhammed seli mi ? 
     Seli bekliyorsan koptu geliyor birleşmen lazım önünde durmak için...
   
 Yapılması gerekenler 1)Tasavvufu yerin altından halkın içine kavuşturmak...    2)Diyaneti bertaraf etmek   3)Böyle bir kuruma ihtiyaç yok zaten...   4)Yenisini kurmuyoruz...    

    Bu saydıklarım olursa ne olur Türkiye'nin en büyük sorunu adam kayırma torpil tüm damarlarına işlemiş durumda A partisinden B partisine kadar...A kurumundan B Z kurumuna kadar işlemiş durumda...Bunu sistemlerle kurtaramayız neden Türkler'de iki özellik vardır akrabalık ve dostluk bağları  bu iki bağ çözülmeyeceğine göre...Nurcular kendi adamlarını  koymaya devam edecek...MHP liler kendi adamlarını Akp liler kendi adamlarını CHP liler kendi adamlarını koymaya devam edecek böyle devam ederse farklı görüşten olup da görevi  hak eden kişiler devlet kademesin de bulunamayacak pörçük zihniyetler devam edecek....

 
   Bu yazımızdan da anlaşılacağı üzere Torpil Allah'a mahsus bir olay istediğine kıya geçer istediğine geçmez...Ama o torpil insanların dünya da kullandığı torpile benzemez.Aslın da Allah herkese torpil geçiyor da kimse kullanmıyor o ayrı tabi...

   Bizim orada her koyun kendi bacağından asılıyor başka yerde faklıysa mümkün değil....

   Torpil adam kayırma Osmanlı da bundan yıkıldı...İLtizam usulü alimin oğlunun alim olması...Alimin oğlu deli olmaz mı ?  Hepsi alim mi olur?    Kafes üsülü halktan kopuk padişahlar yönetim deneyimi daha az...Tımar sisteminin bozulması ekonomik sistem bozulması....Dış devletlere borçlanma...Padişahlığın babadan oğula geçmesi...İslam'a ters İslam da seçim esas...
   
    Daha nice sebep fakat en başı torpil.....Adı üstünde torpil patlar...

YAZARI : BAHADIR ÇAKIR                                      O ADAM SENSİN....
       

5 Aralık 2013 Perşembe

TASAVVUF NEDİR?

TASAVVUF NEDİR?
Tasavvuf nedir? sorusu ile başlayalım.Çünkü kaynak arayışı yapmamaktan kaynaklanan cahilliklerden dolayı tasvvufu bir islam felsefesi zannediyorlar önce bu yanlışı bir düzeltmemiz lazım.Bu yanlışların oluşmasının en temel sebebi dinin bu dünyaya ait olmadığı öteki tarafa yatırım olarak görülmesidir.Bu yanlış görüşler islamı diğer dinler gibi tapınma dini zannedilmesine sebebiyet vermektedir.Halbuki islam bir tapınma dini değildir bir yaşam dinidir.Madem ki islam bir inanç sitemi değildir bir yaşam dinidir.Hele hele zahitlerin zannettiği gibi islam bir tapınma dini değilse,zahit dediğimiz kabuğu görüp içini görmeyenlerdir.Dini yeşil bir cevize benzetelim:Dış kabuğu şeriat'tır,serttir ve acıdır.Onun içindeki kahverengi kabuk serttir kırmasını bilen kırar bir mürşid kırar ancak,ona ise tarikat derler.İçindeki çevize hakikat derler.Bunu okuyan alim kişiler diyeceklerdir ki hani bu işin içinde marifet nerde onu benzetemedin mi? derler.Marifet neye denir onuda söyleyelim.Cevizden kasıt içindeki özdür ne dıştaki yeşil kabuk nede içteki kahverengi kabuktur.Marifet işte o cevizi yemeye derler.O cevizi yiyenlerin aldığı lezzet ise o kişinin şahsına göre değişir.Onun için cevizi yeşil kabuktan ibaret zannedenlerle ceviz konuşulmaz.Keza cevizi kahverengi kabuk zannedenlerle de ceviz konuşulmaz.Ceviz cevizi yiyenlerle konuşulur.O zaman anlaşılır ancak cevizin ne olduğu.O yüzden zahitler islamı bir takım ibadet rituelleriyle bitti zannederler.Ve bir büyük mutasavvufumuz olan Niyazi Mısri efendimiz bu duruma asırlar öncesinden cevap veriyor:''Savmu salatı hac ile. Sanma biter zahid işin İnsanı kamil olmaya. Lazım olan irfan imiş '' İşte o irfan ancak tasavvuf ile kazanılır. Demiyoruz ki şeriat,tarikat,hakikat,marifet kapılarından geçemeyen cennete gidemez. Kimin nereye gideceğini ancak Allah bilir ve Allah'ın gösterdiği insanlar bilebilir. Bizim hedefimiz cennet değil cennete gitmek için hakikate ermiş olmana gerek yok. Allah'ın zatına ulaşmak için rızasından vazgeçmek gerekir. Hazreti Yunus Emre hazretleri yine asırlar öncesinden duygularımıza tercüman oluyor.''Cennet cennet dedikleri bir kaç köşkle bir kaç huri isteyene ver onları bana seni gerek seni'' Bize hocamız hep şöyle der ben sizi cennete göndermeyeyim diye uğraşıyorum. İncelik anlayan anladı...

İslam'da cemaatler yoktur.Bugünkü manada oluşum gösteren cemaatlerden bahsediyorum.İslam tarihinin her bir yaprağını çevirsinler İçinde cemaat tipi oluşumlar gözleyemezler.Tarih yapraklarında karşımıza çıkacak yegane varlık Tarikatlardır.Osmanlı'da bir kaç padişah dışında tüm padişahlar uzaktan yakından tarikatla bağlantılı kişilerdir.Osmanlı camilerinde tarikat hocaları halka zahiri ve manevi dersler verirlerdi.Bugünde aynısının olması gerekir.Tasvvufun halkla buluşması gerekir.

Osmanlı camilerinin dışında sadaka için oymalı taşlar vardı ve içindeki oyuklardaki para kesinlikle bitmezdi.İhtiyacı olan ihtiyacı kadar alır hatta kimisi oradan kendince borç alır tekrar yerine bırakırdı.İşte toplum bu hassasiyete ulaşmadıkça bir yükselmeden bahsedilemez.İşte bu hassasiyeti kazanabilmek için tasavvufun yerin altından yerin yüzeyine çıkarılması gerekir.Toplum gelişirse,hakkettiği kişilerle yönetilir.Siz nasılsanız sizi yönetenler de öyledir.Sözü buna işaret eder.Biz gelişmedikçe bizin etrafındakilerin gelişmesini bekleyemeyiz.İnsan kendi iç aleminde kendi duygu ve hal aleminde gelişmedikçe yükselemez.Batı toplumların da görüyoruz ilerlemişler diye onlara imreniyoruz.Fakat sorduğumuz zaman mutlu musunuz diye hayır cevabını veriyorlar.Nedeni şudur.İnsan bu dünyada nedenini bilmediği bir şeyi arar kimisi bunu para zanneder kimisi teknoloji zanneder kimisi bilim kimisi bilmem ne hepsi bir şeyler zanneder.Zannettiği şeyler için çabalar ve sonunda muvaffak olanlar olur.Bakar ki istediği şey o değilmiş.İşte sonsuz istek sahibi olan insanın aradığı her neyse bu dünya da değildir.İnsan yaratıcısını arar kendini yaratan her şeyin sahibi mutlak mükemmel olan Halik'i arar.İşte bu dünya da bunun farkında olanlar onu kalbinde bulurlar.Dünya da iken Hakkal yakin olurlar işte biz onlara erenler deriz.Bunlar her yüz yılda dünya yüzeyinde belki 120 binden fazla ermiş olan zatlardır.Onların ocaklarına dergah denir.İnsanlar hep erenlerin evliyaların Allah dostlarının geçmiş çağlarda yaşadığını zannederek gaflete düşerler.Bir kaç örnek vermek gerekirse.Abdulkadir-i Geylani hazretlerinin tasavvufiyatını devam ettirenlere Kadiriler denir bugün hala varlıkları devam etmektedir.Hazreti Mevlana devrinde en meşhur fakat devrinde yegane değil devrine damgasını vurması yegane olduğunu göstermez,Onun izinden gidenler hala mevcut,onun ve onun öncesinin bu isimler halk tarafından verilmiştir.Onlara Mevlanaya atıfta bulunarak halk mevleviler der hala mevcut.Şahı nakibend hazretlerinin yolundan gidenler hala mevcut adı nakşiler.İnsanlar sanmasın ki bitti bitmez.Ta hazreti Muhammed Mustafa'dan el aldılar kıyamete dek vuku bulacaklar.Tarikatın ismi sonradan konmuştur önceden peygamberimiz döneminde tarikat diye bir isimde böyle oluşumlar göremezsiniz fakat isminin sonradan konması çocuğun nasıl ki anne karnında ki varlığını değiştirmiyorsa o şekilde tarikat bilmem 5 yüzyılda çıktı demekte bir o kadar yanlıştır.5.yüzyılda ismi kondu o yüzyılda meydana gelmedi.Tarikatlar sonradan dogma oluşumlar değildir.Peygambere ağacın altında biat edenler diye Kuranı kerimde ayetle de sabittirler.İşte o ağacın altında söz verenlerden el ala ala tarikatlar bugüne kadar silsile şeklinde gelmiştir.Her öğreticinin eğiticinin eğitim öğretim şekli farklıdır fakat öğrettiği eğittiği şey aynıdır.Tarikatlarında çeşitli olmasının sebebi budur.Yaramaz bir çocuğun öğretmeni ile uysal bir çocuğun öğreticisi hocası aynı olamaz.

YAZARI : BAHADIR ÇAKIR                                                                            O ADAM SENSİN...