28 Ağustos 2014 Perşembe

Sevgiliye Mektup 2

 Ey benim gece gözlü sevgilim. Ey benim ay yüzlü içimin yangını varlık sebebim. Ben senin için bütün varlığımı vermeye hazırım. Yürüyüşün ve salınışın bir ömre bedel sevgilim. Gözlerinde denizleri yüzer dehlizler den geçerim. Geceden karanlık bir okyanustan daha derin o gözlerin var ya bütün kainata bedel sevgilim. Bana uzattığın elini tutamadım ama o el bana uzatıldı ya o da bana yeter sevgilim. Ben ki senin karşında kalbi ağa takılmış bir balık gibi çırpınıp duran bir aşığınım yalnızca. Sacının tek bir teline dünyaları değişmeyecek bir aşığınım.
    Sana sözcüklerim yetmez sözcükler kırılıyor anlamları seni anlatmaya yetmiyor sevgilim. Seninle sen olmuşken yanar tutuşur tüm harfler kıyıya vurur alevden dalgalar. Seni anlatmak ister tüm harfler birleşmek isterler lakin aşkımın alevinden yanar yok olurlar.
      Ey benim yay kaşlı sevgilim her bakışın gönlümde yara açtı her yarada sen vardın senden bir eser bu yüzden o yaradan gönlüme işleyenleri seni sahiplenircesine sahiplendim. Yangınımı acımı kimselere anlatmadım. Sevgili tenhada sevilir. Ey sevgilim seni tenha bulsam kendimi bulamam. Ben kimim ki senin yanında ey gönlümün sultanı.
      Bu dünya sensiz dönmez sevgilim. Senin aşkın olmasa bütün dönen feleklerin yakıcı ateşi söner dönemezler. Seni anmadan hangi varlık döner durur. Gözlerime baktığında çıkarım semanın en yükseğine dönmemek için kıvrılır yanarım sevgilim.
      Ey aşkı gönüller de var eden Allah'ım ey gönüllerin gerçek sahibi ey sevgiyi yaratıp bizi içinde eriten mevlam sana yalvarıyorum. Beni aşk dan bir an olsun gayrı eyleme...
       Dağlardaki çiçekler de dillenmişler yaradana niyaz eylemişler şu aşığı sevgilisinden ayırana hışım at demişler ey sevgilim benden uzak durma ben uzağında olsam gönlüm seninle. Elimde bir başka eller de olsa şayet olsa bile gönlüm de hep senin elin olacak.
     Islanmışın yağmurdan pervası olmaz imiş bende ıslanmışım sağanak olup yağsa ne fark eder ki sen varsın ya gönlümde oraya yönelir yanar ısınırım....

YAZARI = BAHADIR ÇAKIR                      O ADAM SENSİN...

23 Ağustos 2014 Cumartesi

Ölürse Ten Ölür Canlar Ölesi Değil

Ölürse ten ölür, canlar ölesi değil. Ölüm nedir? Ölüm bir boyut değiştirmedir. Can kuşunun beden kafesinden özgürlüğüne uçuşudur. Böyle nitelendirmek istedim. Hakikatte ölüm diye bir şey yoktur. Ölüm nefis denilen enerjinin bitimiyle gerçekleşir. Nefs bir enerjidir bitmişse biyolojik manada ölüm gerçekleşir. Aşıklar ölmez.
    Ölüm nasıl gerçekleşir neler olur nereye gideriz bunu dini kitaplarda yazan biyoloji kitaplarındaki bilgilerle özdeş yaparak anlatmaya gayret edelim. Kalp durur beyin faaliyetleri biter. Nöronlar sinyal gönderemez hale gelir. Vücudun faaliyetleri yavaş yavaş biter. Kalp ve beyin faaliyetleri bittikten sonra dahi vücudun belli bölgelerinde hayatsal faaliyetler bir müddet devam eder. İnsanda ruh yoktur ruhlar vardır. Dolayısı ile Ana ruh bedeni terk ettikten sonra diğer parçalarda ağır ağır tasını tarağını toplayıp vücut ülkesinden ayrılırlar.
    Ölüm anı zor bir andır bunu iğnenin deliğinden geçmek şeklinde tarif edilmiştir. Allah o zor anda bizlere yardımcı olsun sevgili azrail canımızı tatlı bir şekilde çıkarsın. Ruh bedenden ayrıldıktan sonra ölüm melekleri bu azrail de olabilir azrailin yardımcıları olan ölüm melekleri de olabilir. İki ölüm meleği ruhumuzu iki koldan tutarak göğe doğru yükseltir. Ayrıntıları atlıyorum. Duruma göre cennet bahçelerinden bir bahçe olan kabre ruh yerleştirilir beden de topraktaki mezarına  götürülür.
    Devamında ahiret hayatı değil kabir hayatı denilen kıyamete kadar olacak olan süreç başlar. Öldük bitti diyenler sadece topraktan ibaret olanlardır. Topraktan gelen toprağa gider. İnsan kıymetli bir hazine olan Allah dan bir parça taşır ruh Allah'ın ruhundan bir parçadır.
     Öldük bitti diyenleri kala almıyorum onlarla daha ilmi bir boyutta bu konuları değerlendirmek lazım belki o zaman ölüp bitilmediğini anlarlar. Ölüp bitseydik bu dünya çok daha fazla tatlı olur fakat dünyada limitlere takılan insan limitsizliği arzuluyor. İnsan ezeli değilidir. Bir başlangıcı vardır. Allah ezelidir. İnsan ezeli değildir ama ebedidir. Allah hem baki hem evveldir. Bizim evvelimiz yok ama ahirimiz var. İnsan ölümün çaresinibulamayacaktır. Ölümsüzlük biyolojik manada mümkün asla olmayacaktır. Ömür uzar gençleştirme olabilir ama ölüm var ve herkes o köprüden geçecek. Her nefis ölümü tadacaktır. Ölüm haktır ve lazımlıdır. Bu dünya da limitler var her hayal ettiğin anında olmuyor belkide hiç olmuyor. Beş duyunun sınırları içerisinde yaşıyoruz. Ölüm özgürleşmedir.
    Ölümden korkmak nasıl bir şey ölümden kul hakkı yiyen korksun, ölümden günah işleyen korksun yani herkes korkmalı. Ama çok da abartmamalı. Ölüm korkusu tatlı bir korku adranelin gibi bir şey. Allaha kavuşacağımı bilsem hiç korkmazdım. Ve ya peygamberimizin ali sohbetlerine kavuşabileceğim garanti olsun ölümden asla korkmam. Allah'ın şiddetli nuru her şeyi yok edebilecek güçte olduğu için Allah perdeler arkasında nurunun şiddetini hafifletmek için perdeler inşa etmiştir öyle olduğu halde onun nuru bütün her şeyi karartmaktadır.Bütün herşey olup bittikten sonra sonsuz ahiret hayatı başladığında Allah lutfuyla bizi cenneti alasına yerleştirdiği vakit bize nasıl bir dayanma gücü verecekse artık aracısız olarak bize cemalini aksettirecek.

    Artık cennete gider miyiz orası da meçhulde yalnız şöyle bir durum var olumlu düşünmeliyiz. Allah beni nasıl düşünürseniz karşınızda öyle bulursunuz diyor. O halde iyi düşünelim iyi bulalım. Dünya da da düşünce olarak onu sıfatları ile kavramaya çalışmalıyız. Zira Allah Allah la bilinir.

YAZARI= BAHADIR ÇAKIR               O ADAM SENİSİN...

22 Ağustos 2014 Cuma

Varlığımız Tesadüflere Bağlanabilecek Kadar Basit Mi?

Bu kadar detaya ne gerek var tesadüfen olduk de geç diyenler var...Koskoca bilim adamı tesadüfen olduk diyor. Bu işin içinde fizik var,biyoloji var, kimya var varoğlu var bu kadar basit mi yahu ....Düşünelim ki bir labratuar farzedelim ki hayat oluşturacak ilaçları içeren şişelerle dolu hepsinde 10 gram ilaç var bizim hayatı oluşturacak canlının ise bir kısmı 5 mili gramlık bir kısmı 10 miligarmlık bir kısmı değişik değişik miligaramların birleşmesi ile oluşabilcek bir canlı olsun. Şimdi bu canlıyı oluşumunun şişleri bir rüzgarın devirip milimetrik olarak canlıyı oluşturacak şeylerin tesadüfen birleşmiş ve canlıyı oluştuğunu kim söyleyebilir. Böyle bir şey tesadüflere izafe edilebilir mi? Tesadüf ne yav...Bir kirazın bir fındığın oluşabilmesi için sadece bir fındık bahçesi ya da kiraz bahçesi yeterli değil hatta sadece dünyanın varlığı bile yeterli olmaz. Sadece bir kirazın oluşabilmesi için bütün kainatın şimdiki olduğu gibi olması lazım...Bunlar öyle basit şeyler değil. Hepsi birbirine bağlı bir dişli çark gibi. Bir hücrenin içindeki orgenalin olması için bu kadar büyük çaplı bir insana neden ihtiyaç duyulmuş diye organel örneğin ribozum sormuyor. Ama insan bir benim olmam için bu kadar büyük bir kainata ne gerek vardı diye soruyor. Mitikontrinin olması için bizim olmamız lazımsa bizim olmamız içinde kainatın olması lazım. Hatta mutlak yaratıcı olması gereken zorunlu varlığın olması gerekir.

ARAŞTIRMACI YAZAR = BAHADIR ÇAKIR  O ADAM SENSİN...

20 Ağustos 2014 Çarşamba

Küresel Isınma Mı Küresel Soğuma Mı?

Küresel soğuma mı Küresel Isınma mı?

Küresel ısınma dedikleri bu şey atmosferin içindeki sera gazlarını artırıp ultraviyole ışınların tutulmasını engelleyip dünya yüzeyindeki ısıyı artırıyor neticede ise kutuplarda buzul denilen büyük dev kütleler eriyor. Fakat düşündüğümüz zaman kuzey ve güney kutbunun erimesi ile denilerde ki su oranı artar kıyılar su altında kalır ve zincirleme bir takım faaliyetler baş gösterir ısınma beraberinde soğumayı getirir kutuplara sıkışmış olan soğuk hava akımının dar alanı genişleme sürecine girer ve iklim değişimi her iki kutup noktasından ekvatora doğru ilerler denizlerin ve karaların dağılışını dikkate almaz isek soğuk hava kuşağı 30 derece enlemlerine kadar iner.Türkiye 36-42 inci enlemlerde yer alıyor dolayısı ile soğuk hava akımının içine girer. Ve Van gölünü donduracak kadar soğuma yaşanır. Denizin olmadığı yerler de kışlar çok soğuk geçmeye başlayacaktır.

-Yandaki resim bugün için geçerli olanı göstermektedir.




-Soğuk kuşak ısısını bir kaç derece artırarak ılıman kuşağı da kapsamı içerisine almaya başlar. Sıcak kuşak diye bir kuşak kalmaz...

-Sıcak kuşak ılıman kuşak olur...










-Kırmızı dikdörtgen içine aldığım bölgeler aşırı soğumaya maruz kalacak olan bölgeler onun dışında kalan elle çizdiğim kırmızı bölge ise bir sonraki orta soğumaya mahruz kalacak bölgeleri içerir onun dışında kalanlar ise soğumadan diğerlerine göre daha az etkilenir. Ama soğumadan Türkiye genel itabarıyla etkilenir.

- Aynı haritadan denizleri ve karaları ve enlemleri dikkate alarak ABD ile ilgili de bir çizim yaptım ABD Ve Rusya  ,Kanada    dünyada küresel soğumadan en çok etkilenecek olan ülkelerdir. Onlar küresel ısınma diyor her neyse işte ondan en çok onlar etkilenecek....


ARAŞTIRMACI YAZAR = BAHADIR ÇAKIR                          O ADAM SENSİN....

17 Ağustos 2014 Pazar

Işık hızı

Önce “Işık Hızını” Aşan Bilimadamları, Şimdi de “Işığı Durdurmayı” Başardılar…
20. yüzyılın fizik yasalarını alt üst edecek bir deney gerçekleşti ve Işık hızının bilinenden 300 kat hızlı seyahat edebildiği kanıtlandı. Amerikalı bilim adamları, fizik kurallarını altüst eden bir deney gerçekleştirerek ışık hızının aşıldığını kanıtladılar. Laboratuvar koşullarında ışık hızının, bilinen sınırı olan saniyede 300 bin kilometreyi 300 kat aştığını açıklandı. Princeton Üniversitesi’nde yapılan deneylerde “ışığın gideceği yere daha seyahatine başlamadan önce vardığı” saptandı. Başka değişle ışığın zamanda ileri doğru atladığı tespit edildi.
Sezyum Gazı Testi:
Princeton NEC Enstitüsü’nün uzmanlarından Dr. Lijun Wang, açıklamasında, laboratuvar deneyinin, bir ışık demetinin, içinde özel olarak hazırlanmış sezyum gazı bulunan test ortamına gönderilmesiyle yapıldığını söyledi. Wang’ın verdiği bilgiye göre, aşırı hassas zaman ölçme cihazlarının kullanıldığı deneyde, ışık demeti, daha sezyum gazlı test ortamına girmeden ortamdan çıktı. Işık demetinin test ortamından çıkıp yoluna 20 metre devam ettikten sonra, ortama daha o anda girdiği belirlendi. Wang, bir başka deyişle, ışık demetinin, iki yerde aynı anda bulunduğunu söyledi. Yani ışık daha test ortamına girmeden dışarıya çıktı. Test sonuçlarını inceleyen Berkeley Üniversitesi fizik profesörü Raymond Chiao, deney verilerinin “inanılmaz bir duruma işaret ettiğini” söyledi. Bilinen fizik kurallarına göre her türlü veri, en fazla, saniyede 300 bin kilometre olarak kabul edilen ışık hızıyla iletilebildiği gibi, zaman da, bu ışık hızıyla göreceli olarak hesaplanıyor.
Etki- Tepki Yasası:
Wang’ın deneyinin geçerli kabul edilmesi halinde, fiziğin temel kanunlarından olan ve “neden sonuçtan önce gelir veya bir olgunun sonu başından sonra gelir” şeklinde özetlenebilecek “etki-tepki” yasasının da geçersiz kalacağına dikkat çekiliyor. Bu durumda, bir olgunun sonucu, onu yaratan nedenden önce geliyor.
Ve başlamadan bitmesi mümkün olabililiyor. Deney sonuçları bilinen zaman kavramının “çökeceğine” işaret ediyor.
Köln Üniversitesi Dr. Guenter Nimtz de, konuyla ilgili yaptığı açıklamada böylece “bilgi”nin ışıktan daha hızlı bir şekilde ulaştırılabileceğinin kanıtlandığını söyledi. Lijun Wang ve ekibinin araştırmasının tüm ayrıntıları, ünlü bilim dergisi Nature tarafından satın alındı.
Uzay – Zaman Ayrımı Yok ;
Test sonuçlarını inceleyen Berkeley Üniversitesi fizik profesörü Raymond Chiao, deney verilerinin “inanılmaz bir duruma işaret ettiğini” söyledi. Wang’ın deneyinin fiziksel dünyanın şimdiye kadar doğru kabul edilen kurallara göre davranmadığını kanıtladığını ifade eden Chiao, modern bilimin, atomdan küçük parçacıkların aynı anda iki ayrı yerde birden bulunduğunu keşfetmeye başladığını bildirdi. Chiao, böylelikle uzay – zaman ayrımının ortadan kalktığını vurguladı.
Avrupa’daki deneyler ; Bu arada, İtalya’da Ulusal Araştırma Konseyi’nden bir grup fizikçinin mikrodalgalar üzerinde yaptığı araştırmalar da ışık hızının aşılabileceğini gösterdi. İtalyanlar ışık hızını yüzde 25 oranında geçtiler. Almanya’nın Köln Üniversitesi uzmanlarından Dr. Guenter Nimtz de yaptığı deneylerde benzer sonuçlara ulaştı.
Işık hızı aşılınca neler olacak :
• Evrenin yapısı hakkındaki tüm bilgiler değişecek, yeni bir model geliştirilecek.
• Zamanda yolculuk mümkün olabilecek.
• İnsan ömrü binyıllarla ifade edilebilecek, ölümsüzlüğe adım atılacak.
• Öteki yıldızlar veya galaksilere gidilebilecek.
IŞIK Durduruldu
Fizikçiler, çok kısa bir süre için de olsa ışığı tamamen durdurdular ve sonra tekrar “yoluna” gönderdiler. Harvard Üniversitesi’nde yapılan deneyde, araştırmacılar, bir ışık demetinin tüm enerjisini almadan sabit tutmayı başardılar. Foton olarak da bilinen ışık parçacıklarının hareketini denetleyebilmek, kuantum bilgisayarların geliştirilmesini sağlayabilir.
2001’de yapılan bir önceki deneyde, ışık parçacıkları, bir gaz kütlesinin içindeki atomlar tarafından “alınmış” ve böylelikle ışık demetleri kısa süreliğine “depolanabilmişti”. Harvard’daki deney, ışığı ve onun enerjisini bir anlığına “dondurduğu” için daha büyük bir başarı anlamına geliyor.
Deney nasıl yapıldı?
Fizikçiler, “sinyal atımı” adı verilen bir ışık demetini, kapalı bir cam silindirin içinden gönderdiler. Bu silindir, rubidyum elementinin atomlarını içeren sıcak bir gazla doluydu ve “kontrol demeti” olarak bilinen güçlü bir ışık demetiyle aydınlanıyordu. Sinyal atımı rubidyum gazının içinden geçerken, araştırmacılar kontrol demetini durdurdu. Böylece, rubidyum atomları üzerinde sinyal atımının holografik bir baskısı çıktı.
Daha önce, bu aşamaya gelindiğinde tek bir kontrol demeti yollanıyor ve sinyal atımı tekrar yaratılıyor, ışık da yoluna devam ediyordu. Ama son araştırmada fizikçiler, iki kontrol demeti kullandılar. Bu da, bir dizi ayna etkisi yaratan bir müdahale yarattı. Tekrar canlanan sinyal atımı cam silindir içinde ilerlemeye çalışırken fotonlar ileri-geri sıçradılar, ama genel olarak sinyal atımı sabit kaldı. Kısacası ışık, dondurulmuştu.
Bir an için…
Araştırmacılar, fotonları bu tuzağın içinde 10-20 mikrosaniye boyunca sabit tutmayı başardı. Bu önemli deneyi gerçekleştirenler; Mikhail Lukin, Michal Bajcsy ve Alexander Zibrov.
Bajcsy, ışığın kontrol edilmesi sayesinde, gelecekte güçlü kuantum bilgisayarlar üretilebileceğini belirtiyor: “Kuantum bilgisayarlarında, bilgiyi fotondan fotona aktarmanız gerekir. Bunu yapmak için de fotonları, birbirleriyle etkileşim içinde olmalarını sağlayacak biçimde, kesin bir denetim altına almalıyız.”
A&M Üniversitesi’nden Profesör Süheyl Zübeyri, Harvard ekibinin deneyinin, kuantum bilgisayarlar ve kuantum şifreleme yolunda önemli bir adım olduğunu belirtiyor.
Kuantum şifreleme; çok güvenli elektronik şifreleme yolları sunabilir. Çünkü elektronik bir mesajı dinleme işleminin kendisi, mesaja zarar vererek onu okunmaz hale getirecektir. Böylelikle, mesaja müdahale edilip edilmediğini anlayabiliriz.
- See more at: http://siriusufo.org/isik-hizi-asildi/#sthash.wsjwTOGM.dpuf

Zamanda Yolculuk

Zaman tünelinden madde geçemez diyor Albert Einstein ,belgeseldeki adamlar zamanda maddesel bir yolculuk mümkün olacak diyor. Madde geçer mi geçemez mi bende bu konuda tam kararlı olamadım. Abdurrahman Arvasi hazretleri kıbrıs harbinde ve canakkale savaşında görünmüş bir evliyadır. Ölmüş olduğu halde zamanda ileriye yolculuk yapmıştır. Evliyaların bir bölümünün maddi zamansal yolculuk yaptığını biliyoruz. Bunu da peygamberimizin miracına borçlular. Evliyaların daha çok maddesel olmayan zamansal yolculuk yaptığını düşünüyorum. Görüntü alıp ama gerçekliğe etki edemedikleri yolculukları sıkça yapabildiklerini düşünüyorum. Maddesel yolculuklar kadere etki edeceği için İnsanlığın bunu teknoloji kullanarak gerçekleştirebileceğini düşünmüyorum. Eğer maddesel yolculuk mümkün olsaydı gelecektekiler şimdiye gelmiş olurdu. Yani gelecekte asla maddesel bir yolculuk olmayacağına emin olabiliriz. Ama izleniyor olabiliriz. Benim görüşüme göre geçmişe ya da geleceğe zaman yolculuğu yapılsa  bu ruhsal bir deneyim olur ve görüntüden öteye geçilemez. Zaman tünelinden maddesel olmayan ışın, düşünce, rüyalar gibi zihinsel sinyaller geçebilir. Madde ışık hızına çıktığı zaman parçalanıp enerjiye dönüşür. Işık hızına çıktığınız zaman sürtünmeyi sıfıra indirmeniz gerekir ki  bu da çok zor. O yüzden ufo gibi araçlarla ışık hızına yaklaşmaya çalışılmıştır. Zamanda yolculuk yapan bir şey aranıyor ise ışık en güzel örnek olur ışık zamanda yolculuk yapan bir enerjidir. Örneğin çok uzak bir yıldızdan gelen bir ışık milyonlarca yıl geriden bize gelmektedir. Tabi bunlarda ışığın 300 bin kilometre hız yaptığı dikkate alınarak atılmış bir örnek olur. Işığında bir hızı var şeklinde söylüyoruz. Ya ışık gittiği yere hız ile değilde zamanda seyahat yaparak gidiyorsa o zaman kilometre bir şey ifade etmez. Başlamadan karşıya ulaşmış olur. Belli bir km den sonra zamanda yolculuk başladığını düşünüyorum bu da ışığın gittiği hız km si bence. Işığı çözsek bence bir çok şey çözüme kavuşur. Düğüm noktası bence ışık...

YAZARI = BAHADIR  ÇAKIR                            O ADAM SENSİN...

6 Ağustos 2014 Çarşamba

İNSANLIĞIN DOĞUŞUNDAN BUGÜNE HIZLI BİR TUR

Genel Analiz
 
İnsanlık Tarihi Hazreti Adem Aleyhisselam ile dünyaya merhaba diyor. Daha gerisinde başlangıca gidecek olursak büyük patlama bigbang teorisinin de daha gerisine gidecek olursak gerçekliği henüz kanıtlanmamış bigbang den daha geriden başlayacak olursak. Hiç bir şey yok iken vucüdu mutlak tek zati gerçek Allah vardı. Ehadiyet mertebesinde iken bilinmek ve tanınmak istedi ve kün( ol) emri ile yarattı. Bilinmek ve tanınmak kısmı egoizm içerdiği için bu kelimeler tam olarak Allah'ın niçin yarattığı sorusuna karşılık vermekte yetersiz kalıyor. Buna ek olarak ikinci bir soru olarak neden ne için bilinmek ve tanınmak istedi sorusu ortaya çıkar ki bu soruya yanıt olarak egoist yanıtlar verilir ki bu mantıksız olur. Bu kelimelerin yetersizliğinden dolayı bir başka deyişle ifade edecek olursak kendini görmek için ayna hükmündeki bu cihanı ve içindeki bütün her şeyi yarattı. Bunlar maddi boyutlarda düşünüldüğü zaman yine maddesel sorular ortaya çıkarılır hepsine de mantı ki cevaplar bulunur. Biz bir defa şuanda Allah'ı kendi cümle ve kelimelerimizle anlatmaya çalışıyoruz.
    Sonra diye ilerliyelim kün muhammeda emri ile Peygamberimizin ruhu yaratıldı ilk olarak. Allah ilk yarattığı varlığın ana unsuru olan Peygamberimizin ruhuna bakınca ( dünyasal bir kelime) ruh utancından terledi. Ve cevherin aslı ortaya çıkmaya başladı her bir damlasından alemler yaratıldı. İlk yaratılan varlık Efendimiz s.a.v dir. Ruhi manada. Ruh bedene daha sonra anne rahiminde kavuşur.Ruh değil ruhlar vardır o yüzden daha evvelinde kavuşmaya başlar parçalar halinde siperm ve yumurta hücrelerinde de ruh vardır. Onunda kendine ait bir dünyası vardır. Bugün ilim bu dünyayı gözlemliyebiliyor fakat ders ve ibret alıp düşünme konusunda duraklıyor bence.
      Her neyse kendimi  tanzimat edebiyatçıları gibi hisseddim bir an onlar romanlarında akışı kesip bilgi veriyorlardı ben ise yazımın ana ahengini kesip bilgi vermek zorunda hissediyorum kendimi. Tanzimatta batıya yabancıydık romana yabancıydık ondan bilgi verilme ihtiyacı hissediliyordu ya şimdi neden bilgi verme ihtiyacı hissediyorum. Şimdi de kendimize yabancılaştık galiba.
      İnsanlık ilk insan ama ilk peygamber olmayan Hazreti Adem ile dünya da başlangıcını yapmış oldu. İlk peygamber bizim peygamberimizdir. Uzun bilgiler vermiyeceğim kısa kesiyorum. Çünkü söylemek istediğimi söyleyemeyeceğim bu şekilde bilgi vere vere gitmeye çalışırsak.
        İnsanlık kademe kademe hak dini sürekli dünya üzerinde yaşayageldi. En son zirve noktasını ise hazreti İbrahim den devralan peygarimiz s.a.v efendimiz insanlığın zirve noktada yaşatacak müthiş bir ilmi ve bilimsel bir devir yaşattı. İnsanlık ondan sonra asla bu büyük hayata kavuşamayacak. Zira Peygamberimiz Allah'ın hak dinini hayata en güzel şekilde aktarabilmeyi sağlayan son nebiydi. Ondan sonra insanlık bu zirve noktaya asla ulaşamayacak.
      Peygamberimizden sonra Kur'an ın hak dinin öğretilerine göre develet sistemleri işlemeye başladı. özellikle dört halife döneminde peygamberimize sağdık kitabımız kur'an a büyük ölcüde sadık kalındı. Ve neticede bu fark ortaya kendisini koydu. İslam devleti dünyaya hakim olmuştu.
      Peygamberimiz ve dört halife döneminden sonra İslam'ı en güzel yaşayan ve yaşatan devlet Osmanlı'dır. Osmanlının İslam a uygunsuz olan tek yapısı padişahlık sistemidir. Sadece İslam da padişah seçimle başa gelir. Bu fark ve buna benzer farklar peygamberimizden sonra o doygunluğa ulaşılmasını engelleyen faktörlerdir. Evet bugün ve bugünden sonra da asla peygamberimiz gibi bir devlet yönetme prensibine sahip olamayacağız ama amacımız ona en yakın şekilde yaklaşmaktır.
       Osmanlı da medeni hukuk Kur'an a göreydi, ekonomik düzen yine öyle, idare hukuku Kur'an a göreydi, alfabesi ona göreydi, bilimi ve ilmi ona göre gelişti....
       Daha sonra ne oldu peki alfabe latin, İdare hukuku Fıransız, Medeni hukuk isviçre, Anayasa Fıransız, kılık kıyafet devrimi fıransız, şapka masonik ve çok komik ki daha saymayı unttuğumuz bu dışarıdan alınan yeniliklere Türk inkilabı adı verildi.
        Bozulan şeyler yine aslı dikkate alınarak düzeltilmeye kalkılsaydı ben buna Ttürk inkilabı derdim ama hiç düşünmeden batıdan alınan yeniliklere batı hayranlığı demekten daha ileri bir kelime kullanmam asla beklenemez.
      Ümid ediyorum ki yine Kur'an göre bir idari düzen , Kur'an a göre medeni hukuk, Kur'an a göre ilim, Kur'an a göre her şey tekrardan düzenlenecektir. Ümidim o dur ki Kur'anla bakıp Kur'anla düşüneceğimiz hayatımızı Kur'an a göre şekilledireceğimiz günler de gelecektir. Kur'an ı çağımıza taşıyacağımız özür dilerim yanlış oldu düzelterek söyleyecek olursak Kur'an çağımıza taşınmaz çünkü Kur'an çağlar üstüdür çağımızın ilerisindedir. Her çağa hitap eder. Çünkü ondan sonra yeniden güncellenmek üzere bir başka kitap gönderilmeyecek yalnızca onu çağa yorumlayacak Allah dostları veliler gönderilecek. Her yüzyılda binlerce Allah dosttu gönderiliyor zaten de itibar edilmiyor o yüzden de geriledik. Kendimiz olamadık. Ahlaki bir çöküntü yaşıyoruz. Sebep sadece bu...
   Çağımızı Kur'an a taşıyacağımız bir zaman mutlak gelecektir.
           KUR'AN A GÖRE YAŞAYAMAYIZ AMA YAŞAMAYA ÇALIŞMALIYIZ.

 YAZARI = BAHADIR ÇAKIR            O ADAM SENSİN...

3 Ağustos 2014 Pazar

Osmanlının Çöküşü

 Osmanlı önce ufak bir uç beylikti yani küçük bir devletçikti. Ve en uçta idi. Anadolu da onun gibi beylikler vardı Selçuklu devleti dağılmış ve onun küllerinden küçük devletçikler kurulmuştu. Aynısı Osmanlı dağıldığı zamanda oldu cemiyetler bunun içindi yine beylikler dönemi başlayacaktı ama İngiliz çabuk davrandı oyunu bozdu. Türk devletleri dağılsa bile iki Türk bir araya gelse yeni bir devlet kurmayı alışkanlık yapmıştı. Yani Türkler dağılıp birleşmeye alışkın bir milletti. İngilizler bunu tarihten almış olduğu deneyimden dolayı iyi biliyordu ve tekrar aynı süreçlerin yaşanmasını engelledi.
    Her neyse biz devam edelim. Osmanlı küçük bir beylikti ve Selçuklunun en son varisi olarak görülüyordu.Türk siyasi birliğini sağlaması gibi bir ihtimal dahi verilmiyordu. Fakat o diğer Türk beylikleri kendi aralarında liderlik savaşı verirken Bizans'a yöneldi. Önce Avrupayı şamarlamayı seçti. Ve Avrupa daki siyasi iktidarsızlığı çok iyi kullandı. Avrupaya adımladı büyüdükçe büyüdü. Anadolu Türk siyasi varlığını güçlendikten sonra bir çoğunu savaşmadan sağladı. Yani güçlenmek meseleydi. Bugün o bazı kişi ve kişilerin dediği gibi bir birlik olmadı olmazda. Çünkü İslam dünyasını ve Türk dünyasını çok parçaladılar. Sevgimiz birleşmemize yetmiyecek kadar az. 
    Osmanlı çöktü sebepsiz değildi ve sonsuza kadar da yaşayamazdı son dönem tarihinin en uzun yaşayan devleti idi.  Osmanlı batının korkulu rüyası mazlumların yanında zalimlerin karşısında İslam'ın sancaktarlığını yapmış güçlü bir Türk devleti. İzleri 3 büyük kıta da bulunan yakın tarihin en şaşalı devleti.
    Tabi yıkıldı son dönemde işler yolunda gitmedi. Paralel çete işini çok güzel yaptı. İngilizlerin yerleştirdiği Almanların yerleştirdiği bir çok üst düzey komutan ve devlet adamı sayesinde bizi içten yıkmayı başardılar. Osmanlı son dönemde dikkat edilirse hep cephe de kazanmış fakat masada kaybetmiştir. Bunu içteki düşmanlar becermiştir.
     Osmanlıyı yıkan sebepleri şöyle bir sayarsak: '' Padişahlığın babadan oğla geçmesi durumu bu durum İslam devlet sistemine karşıdır fakat Türklerin geçmişten gelen kut anlayışının bir ödünü olarak karşımıza çıkmaktadır. Orta Asya Türk devletlerinde Kut inancına göre Tanrı devleti yönetme yetkisini hükümdar ve ailesine vermiştir bu anlayış Osmanlıda da devamını sürdürmüştür. Ama biraz daha kısılarak alanı daraltılarak aynen uygulanmıştır. Devlet yönetme yetkisi hükümdar ve ailesi yerine hükümdar ve oğullarına şeklinde devşirilmiş olarak aynen devamı sağlanmıştır. Bu anlayış İslam devlet yönetme anlayışına aykırıdır. Çünkü İslamda devlet yönetimine gelecek olan kişi seçimle görev başına gelir. Dört halife seçimle görev başına gelmiştir.
      Şimdi biraz daha ileri gidelim sadece bu sistem üzerindeki oynamaları dikkate aldığımızda eleştirimizi hak edecek bir başka nokta daha var. Fatih Sultan Mehmet Han kardeş katlini serbest etti iyi yaptı bence en güzeli yaptı. Bir insan kardeşini nasıl katleder ki demeyin. O devletin başına gelebilmek için insanlar ne entrikalar uyguluyor. Bugünde aynısı hepimiz Adem ve havadan kardeş değil miyiz bu kan gölü nedir peki? Devlet yönetiminde araya bir sürü şey giriyor fitne ficil işler giriyor araya ne gibi her kardeşin etrafında belli devlet adamları gruplanıyor bu devlet adamları şehzadelerin arasını bozan en temel kaidedir. Çünkü Şehzadeler sancakta yönetim deneyimi elde ederken etrafındaki devlet adamları eğer şehzadeler padişah olursa o vezir de veziri azam olur. Bu nedenle makam ve mevki için sancak usulü sisteminden kaynaklanan bir aksaklığın sonucu olarak taht kavgası kaçınılmazdı. Bu nedenle kardeş katli gerekliydi çünkü daha büyük bir çatışmayı önleyebiliyordu. Önceden kesilen  bir kelle binlerce kellenin uçmasının önüne geçiyordu bir nevi...
        Daha sonra ne oldu bu sancak usulündeki aksaklığa karşın kafes usulü gibi daha saçma bir usul ortaya çıktı. Bu uygulama ile özellikle son dönem padişahları yönetim deneyimi düşük kağıt üstü yönetim deneyimi olan padişahlar türedi. Sonra taht kavlarını daha da azaltacak fakat padişahları daha hamle siz hale getirecek gençliğin o deli kanını durduran bir başka usul ortaya çıktı ekber-erşet usulü bu uygulama ile en yaşlı kardeş padişah olma yetkisi verildi. Bu sebeple yaşlı ve hamle siz padişahlar devletin başında yönetim yetkisi aldı. Gen adam daha çevik olur daha uyanık olur daha dinamik olur. Akıl yaşta değil baştadır. Bu sebeple padişahların arasındaki rekabetin sönmesi ile en zeki ve en güçlü padişahın göreve geçmesi belkide engellenmiş oldu. Sadece kut inancı üzerindeki aksaklığı gidermek için yapılan bu uygulama sitilleri çok gereksizdi seçim sistemi yani İslami sistem getirilmiş olsaydı olay bu kadar uzamazdı.
      Her neyse sadece bu sistem de bozulmalar olmadı tabi kide tımar sitemindeki bozulmalar diğer anlanlar daki bozulmaları inaşallah daha sistemli daha tarihsel bir düzlemde inceleyip anlatma ihtimalimiz olur diye düşünüyorum.

Yazarı = Bahadır Çakır                                            o adam sensin