Evrende hiçbir şey tesadüf değildir.Buradaysanız burada olmanız gerektiği içindir.
29 Şubat 2016 Pazartesi
28 Şubat 2016 Pazar
27 Şubat 2016 Cumartesi
26 Şubat 2016 Cuma
22 Şubat 2016 Pazartesi
Allah insana bir nimet verir o nimetin kadrini kıymetini bilmez ise elinden alınır
Allah insana bir nimet verir o nimetin kadrini kıymetini bilmez ise elinden alınır.İster madde isterse de mana olsun her ney ise nimet. En büyük nimet Hazreti Muhammed Mustafa s.a.v dir. Bu nimetin kadrini bilmeyenden bu nimet alınır ve o boş da kalmaz küfrün tarafına intikal eder. Hiç bir peygamberin (Nebinin) milleti (kavmi,ümmeti) bu ümmetin en asi olanının cehennemden kurtulup cennete girmedikçe onlar cennete giremez.Günahkar olmak ayrı bir şey ret etmek ayrı bir şey.Din adına hiç bir şey icra etmiyor isen bile karşı olma ret etme. Efendimizin Allah katında ki kıymeti bu kadar büyüktür. Alemlerin yaratılış amacı odur. Onun sırrına tek vakıf olan Hazreti Allah'tır. Muhammed de benim gibi bir insandı diyenlere sözümüz yok. İnsan cinsindendi ama senin gibi değildi. Ruhu evveldir, en önce yaratılan varlık hiç bir şey yok iken bir tek Allah vardı. Ve ehadiyet mertebesinde ayna hükmünde bir varlık yarattı ve o varlık peygamberimizin ruhu idi. Felsefe buna ilk cevher der. Zorunlu olması gereken varlığın yarattığı ilk varlık. Allah'ın haşmetli nazarı karşısında bu ilk cevherden bütün alemler meydana geldi.(B.Ç)
PEYGAMBERSİZ BİR DİN İCAT ETMEK İSTEYENLERE SÖYLEYECEK SÖZÜMÜZ VAR
Senle ben İhlas okuruz fakat bir de Hazreti peygamberimiz s.a.v efendimizin okuduğu ihlas var. Aynı ihlas'tır fakat Efendimizin anladığı ihlas var bir de seninle benim anladığım ihlas var. Mana bakımından anlaşılanlar arasında fark vardır. Kur'an ın sırlarını en iyi bilen Efendimiz s.a.v'dir.Sana çıkmayan yolu neyleyim diyor şair Avni...Hazreti Allah'a varış Hazreti peygamberimiz ile mümkündür. Bugünün sadece Kur'an diyerek insanları hadisi şeriflerden uzaklaştırmaya çalışan din adamlarına itibar edilemez. Allah'tan niyazım şudur ki dinimiz İslam'ı yıkmak için değişik numaralarla karşımıza çıkan bu kalitesiz din düşmanlarını yerle bir et Ya Rabbi konuşamaz eyle...Dillerine dertler yağdır Ya Rabbi...Kur'an başımız gözümüz üstüne fakat yapılmak istenileni biz çok iyi biliyoruz...Kur'an ın dışındakilere itibar etmeyin diyor adam. Söz güzel amma peşinden gelenler bir o kadar insanlığı karanlığa düşüren sinsi planın parçası.Onları buraya söylemek istemiyorum.Çünkü ireniyorum.
Sadece Kur'an okuyun diyerek insanlığı aldatanlar pis işlerinize yüce kitabımızı alet edemezsiniz. Peygambere itibar etmeyip, Kur'an bize yeter diyen sapkınlar Kur'an ın namaz kılın hükmüne riayet edemezler. Çünkü Kur'an ı kerimde Namaz kılın der ama nasıl kılınacağı anlatılmamıştır. Nasıl namaz kılınacağını Efendimizden öğrenmek durumundayız.
Tıp kitabı okumakla cerrah olunamayacağı gibi Kur'an okumakla da Müslüman olunmuyor malesef...Müslüman Kur'an okur ama her Kur'an okuyan Müslüman değil.
Peygambersiz, evliyasız, kitapsız bir din düşünülemez. İslam bunlarla vardır ve bunlarla yok olacaktır kıyamet koptuğu zaman. Çünkü kıyamet Allah'ın veli kullarının üzerine kopmaz. Şunu bil ki İslam dini tamamen ortadan kalktığı zaman insanlık tam bir cehalete ve sapkınlığa düşer ve o vakit kıyamet kopar. Dini yıkmak için uğraşanların hizmet ettiği proje kıyamettir.
BAHADIR ÇAKIR
20 Şubat 2016 Cumartesi
19 Şubat 2016 Cuma
NEDEN SURİYE TÜRKİYE İÇİN ÖNEMLİ
En önemli noktası şuan için terör örgütlerinin yetişme kampına dönüşmesi gelecekte terör saldırılarının şiddetlenmesine sebebiyet verir bunun için bunun engellenmesi gerektiği için Suriye üzerinde plan ve projemizin olması şart.Sivri Sineklerin bataklıkları konumuna gelmesine izin vermemiz mümkün değildir. Eğer izin verir isek sivri sinek vurmakla tükenmez bataklıktan sürekli türemeye devam eder.
İkinci önemi şuan orada gerçekleşen savaş bittikten sonra savaş uzmanlarının diğer hedefi İran sonra da Türkiye olacaktır.
Bir diğer önemi İsrail ile aramızda tampon bölge konumundadır. Ve İsrail'in arzı Mevut toprakları içinde yer almaktadır. Türkiye'nin Güneyi de bu kapsamda olduğu için İsrail ile aramızda bir tampon bölgeye ihtiyaç vardır. Bu tampon bölge bize karşı değil onlara karşı olmalı.
Stratejik olarak ortadoğu üzerinde hakimiyet kurabilmek için kilit nokta Suriye'dir. Çünkü bulunmuş olduğu konum Ortadoğunun Akdenize açılan kapısıdır.
BAHADIR ÇAKIR
İkinci önemi şuan orada gerçekleşen savaş bittikten sonra savaş uzmanlarının diğer hedefi İran sonra da Türkiye olacaktır.
Bir diğer önemi İsrail ile aramızda tampon bölge konumundadır. Ve İsrail'in arzı Mevut toprakları içinde yer almaktadır. Türkiye'nin Güneyi de bu kapsamda olduğu için İsrail ile aramızda bir tampon bölgeye ihtiyaç vardır. Bu tampon bölge bize karşı değil onlara karşı olmalı.
Stratejik olarak ortadoğu üzerinde hakimiyet kurabilmek için kilit nokta Suriye'dir. Çünkü bulunmuş olduğu konum Ortadoğunun Akdenize açılan kapısıdır.
BAHADIR ÇAKIR
SURİYE'YE OLASI SAVAŞ DURUMUNUN DEĞERLENDİRMESİ
SURİYE'YE OLASI SAVAŞ DURUMUNUN DEĞERLENDİRMESİ
Suriye'ye Türkiye her zaman girebilir hiç bir devlet gücü buna karşı gelemez. Girmek mesele değil girip ve himaye altına almak kalabilmek meseledir. Girdiğin yerin mezarın olması meseledir. Girdiğin yer mezarın olmayacak girdiğin yeri mezar yapacaksın. Bu da savaş tekniklerinin daha fazla geliştirilmesine bağlı.Görünmez askerler gibi teknoljik geliştirmelerin tamamlanması lazım. Tanklar uçaklar girmeli ama bunu dünya girerken değil çıkarken duymalıdır. Bugün teknolojiler hantal cihazlar üzerinden ilerlemiyor. Akılcı daha teknik ilerliyor. Yapılacak bir sinyal saptırıcı cihaz ile ve ya sanal füze ile ile bir çok güvenlik sistemini boşa füze atmasına sebebiyet verilebilir. Görünür de var ama yok. Düşünsenize bir füze geliyor bütün güvenlik duvarı ona karşı savunma mekanizmasını harekete geçiriyor ama aslında füze yok varmış gibi tehdit savuruyor.
Yani güç ufak tefek cihazlara bağlı. Artık bunlar üzerine daha fazla yüklenilmelidir. Ve bilimsel, teknolojik çalışmalar istenilen miktarda yeterince tamamlanmadan bir atılım gerçekleştirmek tehlikeli bir hamledir.
Başlangıç da söylediğim gibi girmek mesele değil zapt edebilmek meseledir. 24 Temmuz 1974 yılında gerçekleştirilen Kıbrıs harekatını hatırlatmak isterim. Zira Kıbrıs'a girdik. Tamamını ele geçirebilecek kadar gücümüz olduğu halde ABD, İNGİLTERE gibi ülkelerin sıkıştırması zamanın hükümetinin geri adım atması sebebi ile yarısını almak nasip oldu. Birinci dikkat çekmek istediğim nokta şu kahraman olmak için ve ya ün yapmak için değil gerçekten mümkünse mümkün olanı yapacaksın. Çephe de kazanılan savaş masada satılmaz.
Benzer şekilde Suriye'ye girilirse en çok çekinilen nokta Rusya ile karşı karşıya gelmektir. Önce bunun bir defa nasıl bertaraf edileceği düşünülmelidir. İkinci husus ise Akdeniz de bir çok güçlü devletin savaş gemilerinin bulunması. Bütün bunlar gösteriyor ki Türkiye olası bir savaşın içine çekilmek isteniyor. Ve orayı bize mezar yapmak istiyorlar. O halde çok hızlı bir harekata ihtiyaç vardır. Nokta atışlarına ihtiaç vardır. Bir gemi batırmakla savaş olmaz.Onlar bizi Ankara da vurdular ise bizim de onları vurmamız lazım gelir. Kısasa kısas anlayışı bunu gerektirir.
BAHADIR ÇAKIR
SURİYE'NİN GELECEĞİ ÜZERİNE TAHLİL
SURİYE'NİN GELECEĞİ ÜZERİNE TAHLİL
Suriye'ye adı Kürdistan olan bir devlet kurulur mu? Kurulur mu kurulmaz mı bu tamamen Türkiye'nin otoritesini dünyaya güçlü bir şekilde koyabilmesine bağlıdır. Güçlü bir şekilde asla geri çekilmeden hareket edebilirse YPG Gibi PKK terör örgütünün uzantılarının bir devlet kurabilmesi mümkün değildir. Kaldı ki kurulsa bile, bu devlet kendi başına tam bağımsız olmaz. ABD- RUSYA gibi güçlü devletlerin kontrolü altında olur. Suriye'de bir devlet kurulacak ise eğer bu devlet bizim kontrolümüz altında olmalıdır. Bütün uğraşlar bu yöndedir. Ve bütün şehitler bu uğurda şehit olmaktadır. Ankara'ya yapılan saldırı devlet büyüklerimizin gözünü korkutmuş olabilir. Eğer korkarak geri adım atarlarsa kaybederler. Bizde kaybederiz.
Eğer Suriye'ye terör örgütleri bir devlet kurarsa Türkiye çok büyük bir sıkıntıya giriftar olur. Bu günleri mumla ararız. O yüzden bütün temennimiz Orada Türkiye'nin öncülüğünde bir devlet kurulmalıdır. Eğer Ruslara yeterince korku verebilirsek Suriye'nin Kuzeyi, ırağın Kuzeyi Türkiye'nin kontrolününde olur. Güney cephesi de ABD - RUSYA'nın olur.
BUNCA ŞEHİDİ BOŞUNA VERMEDİK GERİ ADIM ATMAYALIM ATANIN ALLAH BAŞINA HIŞIM ATAR....
Suriye'ye adı Kürdistan olan bir devlet kurulur mu? Kurulur mu kurulmaz mı bu tamamen Türkiye'nin otoritesini dünyaya güçlü bir şekilde koyabilmesine bağlıdır. Güçlü bir şekilde asla geri çekilmeden hareket edebilirse YPG Gibi PKK terör örgütünün uzantılarının bir devlet kurabilmesi mümkün değildir. Kaldı ki kurulsa bile, bu devlet kendi başına tam bağımsız olmaz. ABD- RUSYA gibi güçlü devletlerin kontrolü altında olur. Suriye'de bir devlet kurulacak ise eğer bu devlet bizim kontrolümüz altında olmalıdır. Bütün uğraşlar bu yöndedir. Ve bütün şehitler bu uğurda şehit olmaktadır. Ankara'ya yapılan saldırı devlet büyüklerimizin gözünü korkutmuş olabilir. Eğer korkarak geri adım atarlarsa kaybederler. Bizde kaybederiz.
Eğer Suriye'ye terör örgütleri bir devlet kurarsa Türkiye çok büyük bir sıkıntıya giriftar olur. Bu günleri mumla ararız. O yüzden bütün temennimiz Orada Türkiye'nin öncülüğünde bir devlet kurulmalıdır. Eğer Ruslara yeterince korku verebilirsek Suriye'nin Kuzeyi, ırağın Kuzeyi Türkiye'nin kontrolününde olur. Güney cephesi de ABD - RUSYA'nın olur.
BUNCA ŞEHİDİ BOŞUNA VERMEDİK GERİ ADIM ATMAYALIM ATANIN ALLAH BAŞINA HIŞIM ATAR....
BAHADIR ÇAKIR
16 Şubat 2016 Salı
Kışın İçinde yaz Günlerinden Numune
Nasıl ki kışın içinde yaz günlerinden bir numune yaşatılıyorsa, yükselme devrinde de fetret devirleri yaşanır amma bunun sonu aydınlıktır. Küffarın devri bitti zirvesini buldu devir Hakkaniyet devridir. Aydınlık her yanı kuşatacak ve tabii olarak zirve noktasını yakın bir gelecekte bularak Dünya cennetini yaşatacaktır.(B.ÇAKIR)
15 Şubat 2016 Pazartesi
Hakikat Ağırdır Birden Söylendiğinde Mideye Oturabilir Sindire Sindire Hazmetmeye Bakın
Allah ülkemizi korusun, askerlerimizi, polisimize bütün güvenlik birimlerimize güç, kuvvet versin. İçimizdeki hainleri kahrı perişan eylesin. Münafıkları, kafirleri perişan eylesin. Bizim vatan topraklarımız çok büyük, vatan uğrunda ölen varsa vatandır. Biz anadolunun dışında da vatanlar edindik. Çünkü aziz şehitlerimizin kanları oralarda da var. Dolayısı ile Allah'ımıza duam şudur:''Kan akıttımız her karışı tekrardan Müslümanların hakimiyetine ver Ya Rabbi..'' Yine duam şudur:''Hayırlı bir şekilde ihsan eyle Allah'ım''. Bizim istek arzu ve tutkularımız var ama biz neyin hayır neyin şer olduğunu bilmiyoruz. En iyisini en doğrusunu sen bilirsin, Ya Rabbi biz her ne kadar da iyi olduğunu düşünerek istesek de sen en doğrusunu her zaman yapmışsındır ve vermişsindir.Sen nasıl biliyorsan bize öyle muamele et. Biliyoruz ki ey yüce Mevlam sen ne eylersen güzel eylersin...Bazen dualarımızla hataya düştük direttik ve bize hayırlı olmadığını gösterdin. Birinci Dünya savaşından dolayı çok ezilmiştik. Düşman bir çare arayışa sokmuştu. Sabır taşlarımız çatlamış dualarımız tamamen istekler üzerine binmişti. Ve hayır mı şer mi bilmeden istedik. Ve bize devrin en büyük din düşmanını güzel gösterdin onu lider edindik. 1938'e kadar Düşmandan göremeyeceğimiz taru marı onunla tattık. Firaun, Karun ve Nemrut onun yanında bir hiç kalır. Firaun Hakkı yıkmaya çalıştı, Nemrut öyle ama bu bizzat hakkı yıktı...1400 senelik Halifelik makamını Peygamber varisi bir kurumu yok etti..Kur'an harflerini tedavülden kaldırdı. 650 yıllık Osmanlı birikimini böylelikle okunamaz hale getirdi. Ezana tahammül edemedi Türkçe dedi. Halkın ekseriyeti Türk olduğu için anlayamadı diretenler de asıldı. Tasavvuf ehli zikirleri gizli çeker oldu, bulunanlarda irtica safsatası adı altında yargısız infaz edildi. Rize sarık taktığı için şapka kanununa uymadığı için Hamidiye gemisi ile bombalandı. 8 Kişi sarık taktığı için Rize meydanlarına kurulan dar ağaçlarında sallandırıldı. Dersim bugünkü adı Tunceli olan il şeriat düşmanlığı adına bombalandı. Köylüler aç kalsın diye koyun sürülerini dahi katlettiler. Türk Türk dediler ırkçılığı tavan yaptırdılar. Bir İnsan aslını biliyorsa Ne Mutlu Türküm demeye niye ihtiyaç duyar. Müslümanım demeye ihtiyaç duyuyor muyuz? Bir şey mevcutsa söylenmesine ihtiyaç yoktur. Amaç Fıransız ihtialinden beri Müslümanları parçalamaktı. Irkçılıkta en iyi tetikleyicisiydi. Ve öyle de oldu. Müslümanlar Türküm, Kürdüm, Arap'ım demeye başladı. Halbuki sadece Müslümanlardı. Köpeklerin isimlerini arap taktıran zihniyet araplara böylelikle Türkleri kötü göstermeyi başarmıştı. Küçük bir Arap topluluğunun satışını geneli kapsayacak şekilde yayarak bütün Arap'lar bizi Birinci dünya savaşında satmış gibi göstererek. Bizi Araplara düşman ettiler. Kürtlere düşman ettiler. Kürtleri de bombalayarak bize düşman ettiler. Biz tek bir ortak yanımız vardı o da Müslüman olmaktı. Siyah tenli çocuk Mekke de beyaz Müslümanı gördüğü zaman göz yaşlarını tutamıyordu. Çünkü yıllarca beyaz adamı kötü bellemiş. İşte algı operasyonun küçük bir özetini sundum sizlere.
Bugün de algı operasyonları aynı şekilde devam ediyor. Ama kitle iletişim araçları bunun önündeki en büyük engel. Her şey çok hızlı yayılıyor. Ve yalan haberler çok çabuk çürütülebiliyor.
Müslümanlar Allah adına şahadet şerbetini içmek için şehitlik davasında yürüyen ölümden korkmayan imanlı topluluklardı. Peygamberimizden bu yana 1400 sene boyunca şamar oğlana dönen Avrupa bu imanı ancak bu şekilde bölebilirdi.İçimizden hainler çıkarak. Yahudilerle iş birliği yaparak. Bu gün olan savaşta bunun göstergesi. Esasında hep Hilal ile haçın kavgası var gizliden gizliye.
Avrupa Katolik meshebi ağırlıkta, Rusya ise ortodoks ağırlıkta olduğu için aralarında sürtüşmeler var. Hep oldu. Bizim şii İran ile hep olduğu gibi...Bizim akıl dehalarımız Fatihler, Kanuniler bu meshep yarımını çok iyi kullandı. Ve onları bir birine düşüren mekanizmayı kurmuştu.
Bugün aynısını onlar bize yapıyor. ŞİA ile Sunni toplumları birbirine düşürüyorlar. Türkiye güçlü bir birlik sağlıyabilirse, şiayı tek bırakırsa onlarda perişan olduktan sonra bize bağlanırlar.
''Hasbünallahu ve ni'mel vekil.'' Başımıza gelecek her türlü belâ ve musibete karşı Allah bize yeter. O, ne güzel dost ve ne güzel bir vekildir.
Başınızı ağrıttıysam özür dilerim. Bu benim Tarih anlayışım. Bu benim hayat felsefem. Bu tip hakkı haykırışımdan ötürü düşmanlarımız çok fazla ama gülü seven dikenine katlanır. Biz hakkın tarafında olmakla ondan gelecek her şeye istisanasız en başında kabul ettik. Kalu bela dedik. Biz sözümüzdeyiz Allah'ın izni ile.(B.Ç)
2023 Hefeflerine Yakın Bir Türkiye İstenmiyor
2023' de 24 Temmuz 1923 de imzalanan serv pardon Lozan Antlaşmasının hükümleri son bulacağı için, Türkiye kendi kaynaklarına yönelebilecek. Sınırın 100 mettre ötesinde gürül gürül petrol akıyor Türkiye kendi petrolünü çıkaramıyor. Bu zamanı geldiği zaman son bulacak. Türkiye bor, toryum, uranyum, lityum madenlerini çıkaracağı tarih yaklaşıyor. Dolayısı ile hemen hemen 2023 hedeflerini yakalamış kendi silahını üreten bir Türkiye istenmiyor. Kafir ordusu elinden geleni yapacaktır. Bütün yolları dener. Sonuç Allah'ın izni ile sınırlarımız genişler. Suriye'nin kuzeyi, ırağın kuzeyi Misaki Milli sınırları içinde yer alıyor oraları alırız...(B.Ç)
ZALİMLERİN CEZASINI ALLAH NEDEN ANINDA VERMİYOR?
Allahu teala İslam düşmanlarına neden acele ile karşılık vermiyor diyorlar. İslam düşmanlarının Allah'ü tealanın karşısında karıncadan kaç bin kat daha daha küçüktür.Karıncanın kafa tutması dikkate değer değildir. Dönmeleri için gereken zaman onlara veriliyor, yarın rüz-i mahşerde hiç bir şeye karşı çıkamayacaklar. Kimi zalim dünyada bulur kimisini de hesap günü bulur cezasını. Ama mutlaka bulur. İlahi adalet her an tecelli halindedir. İnsanlar derece derecedir. Bazı derecelerde hataların cezası ağır olur.Peygamber olan Yusuf Allah'tan başkasından medet umduğu için 2 senede çıkacağı zindan hayatı 7 yıla uzar. Bizim gibi kulların her gün yaptığı şeyler ileri derecelerde büyük cezalara giriftar olmaya sebebiyet verir. Hazreti Yusuf kıssasında Kur'an ı kerimde geçer. Hazreti Yusuf Mısır hükümdarına hizmet için zindandan ayrılan dostu ile vedalaşır iken, kralına benden bahset belki beni de bu zindan dan çıkarır buyurur. Bunun üzerine günlerce göz yaşı döker. Ben nasıl olur da Rabbimden değilde bir insandan medet umdum der.Cebrail gelir ve ona şöyle der, eğer hatanı anlayıp mağfiret dilemeseydin peygamberlikten atılacaktın. Mağfiret dilediğin için peygamberlik vazifen devam ediyor. Ama Rabbin seni 2 yılda çıkaracağı zindan süren 7 yıla çıkmıştır şeklinde bir mesaj gelir.
Yine aynı benzer olaylar peygamberlerin hayatlarında zuhur etmiştir. Hz İbrahim'in misafiri olmadan sofraya oturmadığı rivayet edilir. Hatta üç gün bu yüzden aç durduğu da kitaplarda geçer. Misafire ikramda bulunmak ve onları doyurmak en önemli adetlerinden biridir Hz İbrahim'in."Gene bir sabah, deve üzerinde yaşlı bir adam göründü yolda. Hz. İbrahim çok sevindi ve hemen yaşlı adamı yemeğe evine davet etti. Adam bu daveti kabul etti.Evde yemeğe oturduklarında Hz. İbrahim yemeğe başlamadan önce "Bismillah" dedi, ama yaşlı adam hiçbir şey demeden yemeye başladı. Hz. İbrahim sordu:Neden besmeleyle başlamadın? Bize bu yiyecekleri hediye eden Rabbimiz hem Rahman, hem de Rahim değil mi? Sunduğu bu rızkı yemeye başlamadan önce Onun ismini anmak doğru olmaz mı?Yaşlı adamın cevap verdi:Benim dinimde böyle bir adet yok.Hangi dindensin sen?Mecusiyim.Adam ateşe tapılan bir dine mensuptu. Hz. İbrahim buna çok kızdı ve adamı derhal evinden kovdu.Yaşlı adam oradan uzaklaşırken aynı anda Cebrail AS Göründü. "Halilürrahman" a bir mesaj getirmişti.'Ya İbrahim' diyordu Allah Teala, 'Bana inanmayan bu adamı ben tam 70 yıldır rızıklandırıyorum, sen ise bir öğün yemeği bile çok görüyorsun.'Hz İbrahim As hatasını anlamıştı. Hemen ihtiyarın peşinden koşarak ona yetişti ve yaptığı harekettten dolayı özür diledi, geri dönüp yemeğe devam etmeye onu ikna etti. Ve bu olay mecusinin hidayetine vesile oldu!.."Ey Rezzak olan Rabbim! Hikmetinden sual olmaz ki Senin. Biz Sana isyan eden kullarına, inanmayanlarına, ibadetlerini inkar edenlere, onları hafife alanlara karşı tahammül gösteremiyor ve onları bir kaşık suda boğmak istiyoruz tabiri caizse. Sense onları hiç bir eksikleri olmamacasına rızıklandırıyor, sağlık ve sihhat vererek onları en güzel şekilde yaşatıyorsun. Biz ne kadar tahammülsüz ve aciziz, Sense ne kadar büyüksün Rabbim. Elhamdülillahi Rabbil Alemin.
Allah katında dereceler artıkça sorumluluklar artar. Derecesi Ala olanlar düşüne dursun.
Metot yaklaşım, çok önemlidir.
Derece meselesi çok önemlidir. Hemen hemen bir çok şeyin izahının içinde bulunması gereken bir öneme sahiptir.
Yine aynı benzer olaylar peygamberlerin hayatlarında zuhur etmiştir. Hz İbrahim'in misafiri olmadan sofraya oturmadığı rivayet edilir. Hatta üç gün bu yüzden aç durduğu da kitaplarda geçer. Misafire ikramda bulunmak ve onları doyurmak en önemli adetlerinden biridir Hz İbrahim'in."Gene bir sabah, deve üzerinde yaşlı bir adam göründü yolda. Hz. İbrahim çok sevindi ve hemen yaşlı adamı yemeğe evine davet etti. Adam bu daveti kabul etti.Evde yemeğe oturduklarında Hz. İbrahim yemeğe başlamadan önce "Bismillah" dedi, ama yaşlı adam hiçbir şey demeden yemeye başladı. Hz. İbrahim sordu:Neden besmeleyle başlamadın? Bize bu yiyecekleri hediye eden Rabbimiz hem Rahman, hem de Rahim değil mi? Sunduğu bu rızkı yemeye başlamadan önce Onun ismini anmak doğru olmaz mı?Yaşlı adamın cevap verdi:Benim dinimde böyle bir adet yok.Hangi dindensin sen?Mecusiyim.Adam ateşe tapılan bir dine mensuptu. Hz. İbrahim buna çok kızdı ve adamı derhal evinden kovdu.Yaşlı adam oradan uzaklaşırken aynı anda Cebrail AS Göründü. "Halilürrahman" a bir mesaj getirmişti.'Ya İbrahim' diyordu Allah Teala, 'Bana inanmayan bu adamı ben tam 70 yıldır rızıklandırıyorum, sen ise bir öğün yemeği bile çok görüyorsun.'Hz İbrahim As hatasını anlamıştı. Hemen ihtiyarın peşinden koşarak ona yetişti ve yaptığı harekettten dolayı özür diledi, geri dönüp yemeğe devam etmeye onu ikna etti. Ve bu olay mecusinin hidayetine vesile oldu!.."Ey Rezzak olan Rabbim! Hikmetinden sual olmaz ki Senin. Biz Sana isyan eden kullarına, inanmayanlarına, ibadetlerini inkar edenlere, onları hafife alanlara karşı tahammül gösteremiyor ve onları bir kaşık suda boğmak istiyoruz tabiri caizse. Sense onları hiç bir eksikleri olmamacasına rızıklandırıyor, sağlık ve sihhat vererek onları en güzel şekilde yaşatıyorsun. Biz ne kadar tahammülsüz ve aciziz, Sense ne kadar büyüksün Rabbim. Elhamdülillahi Rabbil Alemin.
Allah katında dereceler artıkça sorumluluklar artar. Derecesi Ala olanlar düşüne dursun.
Metot yaklaşım, çok önemlidir.
Derece meselesi çok önemlidir. Hemen hemen bir çok şeyin izahının içinde bulunması gereken bir öneme sahiptir.
13 Şubat 2016 Cumartesi
10 Şubat 2016 Çarşamba
TEK GERÇEK VAR
İNSAN RÜYADA DA DÜŞÜNÜR FAKAT DÜŞÜNÜYOR OLDUĞUNUN FARKINA VARAMAZ...TEK GERÇEK VARDIR O DA ALLAH'TIR ONA YAKLAŞAN GERÇEK OLUR GERİSİ YALAN(B.Ç)
DÜŞÜNÜYORUM ÖYLEYSE VARIM."Cogito, ergo sum" René Descartes
Decartesin bulduğu şey aslında var olmadığıydı sonra uzun uzun düşündü ve geliştirmiş olduğu bir düşünce sistemiyle varlığını buldu.işte o düşünceler.
Descartes önce dört kural saptadı:
Açık seçik ve belirgin fikirler dışında hiçbir şeyi kabul etmemek
Her sorunu çözümü için gerekli sayıda parçalara ayırmak
Düşünceleri basitten karmaşığa doğru sıralamak
Gözden kaçmış bir şey olup olmadığını sürekli kontrol etmek
Sonra bu kuralları izleyerek şöyle düşündü (bunları düşünürken bir sobanın karşısında oturuyordu):
-Duyularımız bazen bizi aldattığına göre, hiçbir şeyi göründüğü gibi olmadığını farzetmeliyim.
-Burada sobanın karşısında oturduğumu nasıl bilebilirim.
-Bundan emin olamam. Rüya ya da hayal görüyor olabilirim.
-Ya da muzip bir şeytan benimle oyun oynuyor olabilir.
-Kuşku duymayacağım tek şey, bir şey düşünüyor olmam. Rüya gördüğümü, benimle alay edildiğini ya da bir bedenim olmadığını bile düşünsem, bu böyle.
-İşte buldum! Düşünüyorum, öyleyse varım.
7 Şubat 2016 Pazar
Duygu ve düşüncenin gücüne inanan insanlarız bizler
Duygu ve düşüncenin gücüne inanan insanlarız bizler...Düşünce yolu ile düşündüğümüz şeyin olduğuna inan insanlarız bizler. Rüyalarının peşinden yürüyen insanlarız bizler. Bana göre, bakışa anlam katan duygu ve düşüncelerdir. Karşınızdaki şeye baktığınız anki duygu ve düşünceleriniz karşıya etki eder. Buna büyükler nazar der. Nazar iki şekildedir. Biri olumlu etki oluşturur, diğeri olumsuz etki yapar. Nazar insanı mezara, hayvanı kazana götürür. Şeklinde bir atasözü var bu söz doğrudur. Fitne, fesat, haset, kötü zan, kötü fikir, kötü düşünceler olumsuz etkiler yapar. Peygamberimizin önerdiği bir metot var. “Sizden kim bir kötülük görürse onu eliyle değiştirsin. Buna gücü yetmezse ona diliyle müdahale etsin. Buna da gücü yetmezse, ona kalben buğz etsin. (Kalben onu reddetsin.)'' Bir kötülüğe fiili tepki veremiyorsan, lisan ile, lisan ile de veremiyor isen kalben kötülüğe tepki vermek gerektiğini anlatan bu hadsi şerif bize çok önemli mesajlar vermektedir.
Bazen olumlu duygu ve düşüncelerin yoğunluğunun aşırı artışı da olumsuz olaylara neden olabilir. (B.Ç)
Bazen olumlu duygu ve düşüncelerin yoğunluğunun aşırı artışı da olumsuz olaylara neden olabilir. (B.Ç)
Aşırı romantizm kalbime zarar veriyor
Aşırı romantizm kalbime zarar veriyor, duygusallık bana çok yaramıyor. Yoğun duygularla yüklü olduğum zamanlar dokunduğum şey kırılıyor, baktığım yer yıkılıyor. Bir gün duygusal modda geziniyorum indiğim dolmuş 10-15 metre sonra ufak bir kaza yaptı. Bineceğim dolmuş bana kapı açarken kapısı aşağı düştü, park halinde duran yanından geçtiğim lüks aracın lastikleri ateş aldı, sahibi araçtan inip üzerindeki montla ufak yangını söndürdü. Aracın sahibine doğru bakarken, önümde yürüyen kızın ayağı burkuldu. Eve kendimi zor attım. Su içmek için aldığım bardak suyu doldurmadan çatladı. Hımm anladım ki duygusallık bana göre değil...Not:olay olalı çok oldu.1 günlük bir macea..Ortalama 1 yıl önce..(B.Ç)
6 Şubat 2016 Cumartesi
Analiz
Analiz
7 Haziran seçimlerinde tek başına iktidar olsa idi şuan ki mevcut iktidar, biz direk Suriye savaşının içindeydik. Direkt savaşın içinde bulacaktık kendimizi, girsek ne olurdu. Akdeniz de ki gemiler boşuna konuşlanmadı. Doğru henüz Rusya tam anlamı ile o dönemde Suriye de baş göstermemişti ama girseydik eğer Türkiye'nin Vietnamı Suriye olurdu. Amaç oydu zaten amaç Türkiye'yi savaşa çekmekti. Savaşa sebebiyet verecek her şey hazırdı çünkü bir savaş uçağımız düşürülmüş iki pilotumuz şehit olmuştu. Ve sınırlamız içine atılan füzelerde cabasıydı. Savaşa sebebiyet verecek tüm bahaneler hazırdı fakat Türkiye bu oyuna gelmedi. Ben istersem girerim istediğim zamanda girerim dedi. Biraz da bu zemin istenmeden bu hale geldi.
Biraz geçmişe gidelim. Ahmet hoca o zamanlar dış işleri bakanı ses kayıtları paralel çete tarafından youtube yüklenmiş. Youtube yasak geldi fakat DNS adreslerini değiştirenler o kayıtları dinleyebiliyordu. Kayıtlardan biri Güvenlik birimi toplanmış Suriye üzerine bir şey düşünülüyor. Ne yapabiliriz şeklinde bir konuşma. Ahmet hoca sözü alıyor ve diyor ki Irak savaşında bir sürü tank soktuk şimdide sokarız kimsenin ruhu bile duymaz. Silahta sokarız hepsini sokarız. Evet çok güzel. Sonra Tır operasyonu patlak verdi. Mit tırları Suriye'ye silah taşırken devletin içindeki devlet tarafından yakalandı. O tırlar o silahları yerine ulaştırsa idi bugün deaş olmazdı. YPG-PYD OLMAZDI. Bugün terör patlak vermezdi.
Peki ne olurdu biz daha iyi olurdu diyoruz ama belki en başta yazdığımız olay patlak verebilirdi. şer zannedersin hayır çıkar. Hayır zannedersin şer çıkar. o yüzden bilemeyiz.
Paralel çete bir zamanlama hatası yaptı. Biraz daha beklese idi devlet onundu. Allah tarafından bekleyemedi. Bir de şu oldu devlete karşı gelmeden önce darbeci askerleri kendi oluşturduğu delillerle içeri attı. Yanında götürdüğü el bombaları ile yanında götürdüğü lav silahları roket atarlar ile filan askerin evini basıp alı koydular.Sonra içeri attılar. Bir nevi darba çıkarabilecek kişilerin elini kolunu bağladılar.
Ergenekon ve balyoz operasyonlarını paralel yaptı. Bu onun aleyhine oldu devletin lehine oldu. İstemeden iyilik yaptı. Paralelin bu işten çıkarı neydi? Paralel polislikte iyi bir şekilde yapılanmayı başarmıştı ama askeriye de yeterli bir yapılanma başaramamış hatta hiç yoktu. 2014 yılından sonra polisle askeri yakalayıp attıktan sonra, yavaş yavaş yapılanmaya başladı. Şuan çok olmamakla birlikte çok daha gizli bir şekilde askerin içinde de yapılanmayı başardı. Ama yeterli seviyede değiller.
Yeterli seviye de olsa idi zaten darbe yapardı.Bundan sonra da askerin içindeki paralel yapılanmanın piyasaya çıkabileceğini zannetmiyorum. Ve devlette onları bulamaz.
Aslında baktığımız zaman karşı çıktığımız bütün bu olumsuzların esasında olması gerekiyordu. Olmasa idi daha kötü sonuçlarla da karşılaşmak olasıydı.
Bundan 100 yıl evvel bir hak dostu hançerini çıkarıyor zamanın deccali olan zatı öldürecek fakat devrin sahibi gavs evliyanın elini tutuyor. Ve hak dostu şu cümleleri kaleme alıyor. Öldürecektim fakat benden bir asır sonra gelmesi planlanan devrin sahibini etkileyeceği için küfrün belini kırmam engellendi.
Bazı olayların olması gerekiyor. Kader planında gerçekleşmesi gerekiyor. Çünkü bu olaylar bir dişli çark gibi bir yere çomak atıldığında müdahale edildiğinde olayları değiştiriyor. Kaderi değiştirdiğiniz zaman kader dönüp size tekme atıyor.
BAHADIR ÇAKIR
5 Şubat 2016 Cuma
4 Şubat 2016 Perşembe
Yağmur Nedir Dostum?
Yağmur nedir dostum? Yağmur Dünya'nın göz yaşlarıdır. Dünya ağlıyor mu? Evet hemde nasıl...Ağlamak, kimi açıdan ağlar, kimi sancıdan ağlar, kimi sevinçten ağlar, kimi pişmanlıktan ağlar, kimi korkudan ağlar, kimi yalnızlıktan ağlar, kimi yokluktan ağlar, kimi aşk acısından ağlar...Ama herkes mutlaka ağlamıştır. Ağlamayan insan yoktur.
Kimi Aşkından ağlar.Böğüre böğüre ağlar. Günahları af olmuştur ama o yine de ağlar ümmet için ağlar. Sevdikleri için ağlar. Dayanamaz göz yaşlarına sevdikleri ve en çok sevilen en sevgili. Hatırı için af olur sevdikleri...
Dayanamaz göz yaşlarına dayanamaz Bahadır cananın. Bir damla göz yaşına bütün ömrü feda ederim. yeter ki sen ağlama. Sen ağlama dayanamaz yüreğim. Sen ağlama ağlatırsın kalbimi, bizim katı, kirlenmiş kalplerimiz dayanamaz göz yaşlarına sancı yapar. Ağlatma bizi ağlatma ey yüreğimin efendisi...
Bahadır Çakır
Kimi Aşkından ağlar.Böğüre böğüre ağlar. Günahları af olmuştur ama o yine de ağlar ümmet için ağlar. Sevdikleri için ağlar. Dayanamaz göz yaşlarına sevdikleri ve en çok sevilen en sevgili. Hatırı için af olur sevdikleri...
Dayanamaz göz yaşlarına dayanamaz Bahadır cananın. Bir damla göz yaşına bütün ömrü feda ederim. yeter ki sen ağlama. Sen ağlama dayanamaz yüreğim. Sen ağlama ağlatırsın kalbimi, bizim katı, kirlenmiş kalplerimiz dayanamaz göz yaşlarına sancı yapar. Ağlatma bizi ağlatma ey yüreğimin efendisi...
Bahadır Çakır
3 Şubat 2016 Çarşamba
Davud-i Tai Hazretleri
Tayylı Davud, bilinen adıyla Davud-i Tai Horasan asıllı bir tüccardır. Yıllarca işine bakar, alır, satar, takas yapar. Gün gelir iyice bir servet sahibi olur. O devirde bütün Bağdatlılar küçümsenemeyecek bir tedristen geçerler. O da bir çok büyük tanır, feyzli sohbetlere koşar. Kâh hadis ezberler, kâh notlar tutar. Her ne kadar kendini sıradan biri gibi görse de ilim sahibidir.
Biliyor musunuz Bağdatta tuhaf bir adet vardır. Bazı fukara kadınlar cenazesi olan evlerin kokusunu aldılar mı, eteklerini tutup koşarlar. Dizlerini döverler, yakalarını yırtarlar, yanık yanık ağıtlar yakarlar. Cenaze sahibi onları savmak için elini cebine atar.
Hangi yüz ki...
İşte günün birinde Davud-i Tai bir cenazeye rastlar. Gözyaşı tacirleri kendilerini paralayarak mirasçıların gözüne girmeye çalışırlar. Bunlardan biri sesine hüzünlü bir ton oturtur ve mısralar sıralamaya başlar. Üzüntüsü sahte lâkin cümleleri seçmedir. Hele Hangi güzel yüz ki toprak olmadı/ hangi güzel göz ki yere akmadı beyti yok mu yüreğine işler. Bir anda dünyadan soğur ve genç, yaşlı, hasta, sağlam, fakir, zengin ayırmadan gelen ölümü düşünür olur. Artık kıymetli kaftanından, cins atından, mücevher kakmalı hançerinden, hatta o muhteşem evinden iğrenir. Öyle ya eğer bedeni toprak olacak ve gözü yere akacaksa bunlar niyedir, hem neye yarar? Sadece hesabını artırır, o kadar.
Bu düşünceler içinde bocalarken ayakları yönünü bulur ve İmam-ı Azama koşar. Büyük veliye bir şey söylemeye gerek yoktur. Zira onlar biiznillah kalp okur ve halden anlarlar. Yüce imam ona iki tavsiyede bulunur. Biiir ilmi bırakma, ikiii fazla konuşma!
Davud-i Taide öyle yapar. Bir taraftan İmam-ı Muhammed, İmam-ı Ebû Yûsuf, İmam-ı Züfer gibi zirvelerle birlikte fıkh mütalaa eder. Bir taraftan da İbrahim Ethem, Habib-i Acemî, Fudayl bin İyad, İbn-i Semmak, Habib-i Rai gibi gönül ehillerinden edep devşirir. Hele şu bir nefeste saydığımız büyüklere bakın. O devir Bağdatı böylesine mümbit bir ilim iklimidir işte.
Davud-i Tai çok hocanın önünde diz çöker ama özlediklerine 12 imamın büyüklerinden Cafer-i Sadık Hazretlerinin huzurunda kavuşur. Bu mübarek, Silsile-i aliyye denilen veliler zincirinin nadide bir halkasıdır.
O bile korkuyorsa...
İşte kendini aciz ve zavallı hissettiği günlerden birinde gönlünün gamını dağıtmak, teselli ve dua almak için Cafer-i Sadık Hazretlerine gider. Ey Efendimizin mübarek torunu der, nolur bu günahkâra nasihat edin.
-Ya Davud bu zavallı senin gibi bir zahide ne desin?
-Aman efendim. Siz yüzü suyu hürmetine kâinatın yaratıldığı Muhammed Aleyhisselamın torunusunuz. Elbette bizden üstünsünüz. Eğer elimizden tutmazsanız halimiz nice olur?
-Ya benim elimden kim tutsun? Kıyamet günü Efendimizin yakama yapışıp Din-i İslâma niye lâyıkı ile hizmet etmedin diye azarlamasından öyle korkuyorum ki...
Bu görüşme Davud-i Taiye çok tesir eder. Öyle ya, eğer Peygamber Efendimizin şu güzide torunu bile hesap gününün dehşeti ile titriyorsa...
Davud-i Tai tam 20 sene İmam-ı Azam Hazretlerinin derslerine devam eder. Zamanla parmakla gösterilen bir âlim olur ki, pek çok ilimde mütehassıs, fıkhda ise müctehittir.
Vaktin kıymeti...
Mübârek kelimelerin bile hesabından çekinir. Ekmeğini suya doğrayıp yumuşatır ve cabucak yutar. Çiğnemekle kaybedeceği vakitleri zikr ve fikr ile ziynetlendirir. Ağza lezzet veren lokmalardan ve tene yakışan elbiselerden kaçar. Daima ölüme hazırlanır ve her an Azrail âleyhisselamı bekler. Zaman zaman ellerini açar ve Ya Rabbi nolur şu uykuyu gözlerimden gider diye yalvarır.
Davud-i Tai Hazretleri muhteşem servetini gözünü kırpmadan dağıtır. Sadece küçük bir miktarını çalıştırması için vekilharcına bırakır. Kimseye muhtaç olmaz ama zaman zaman harçlıksız kalır. Hatta bir keresinde taze hurma almaya niyetlenir ama parası çıkışmaz. Ne borç teklif eden olur, ne de önemli değil, sonra getirirsin diyen çıkar. Mübarek buna çok sevinir zira şu fani dünyada üç kuruşluk itibarı yoktur.
Mübarek mescitten ayrılınca hemen evine koşar. Hayrola, acelen ne? diye soranlara kabir taşlarını gösterir askercikleri bekletmeyelim der, gidip ruhlarına okuyalım
-Peki insanlardan niye kaçıyorsunuz?
-Kusurlarımı söyleyen birini gösterin birlikte olayım. Onlar beni yüzüme karşı methediyor ve yanlışlarımı bile fazilet sanıyorlar. Kaçmayıp da ne yapayım?
Yaşadığı gibi...
Davud-i Tai Allah ve Resulünün sevgisi ile dolu olan gençlere kapısını ve gönlünü açar. Onlarla evladı gibi ilgilenir ki bunlar içinde Ahmed el Antâkî, Sadûn-ı Mecnûn ve Mâruf-i Kerhi gibi zirveler vardır.
Mübareğin evi sade, kapısı kırık, duvarları çatlaktır. Yatağı hurma lifi, yastığı kerpiçtir. Ölüm hastalığına tutulduğunda havalar çok sıcaktır ve dayanılmayacak kadar ıstırabı vardır. Ziyaretine gelenlere beni şu duvarın ardına gömün gitsin der, bırakın kimse bilmesin. O münzevi yaşar ve yaşadığı gibi ölmek ister. O gece sabahlara kadar ibadet eder. Annesi bu secde niye bu kadar uzadı? diye dokununca oğlunun can verdiğini farkeder. Sevenleri onu rüyasında görürler. Güya yıllardır tutulduğu zindandan kurtulmuş, hürriyetine kavuşmuştur. Rüyayı yorumlaması için kapısını çalarlar ama nurlu naaşı ile karşılaşırlar.
Davud-i Tai Hazretleri diyor ki:
-Ölülerimiz bizi bekliyorlar ve ecelin acelesi var.
-Dünyaya düşkün olanlar ahireti hatırlayamazlar.
-İnsanlardan kaç ama cemaatle namazı kaçırma.
-Şu dünyada sadece gece ibadet edenlere imrendim.
NE DAVAMIZI ANLAYACAK BİRİNİ BULABİLDİK NEDE BİRİNİN ANLAYACAĞI KADAR BASİT OLABİLDİK”
Biliyor musunuz Bağdatta tuhaf bir adet vardır. Bazı fukara kadınlar cenazesi olan evlerin kokusunu aldılar mı, eteklerini tutup koşarlar. Dizlerini döverler, yakalarını yırtarlar, yanık yanık ağıtlar yakarlar. Cenaze sahibi onları savmak için elini cebine atar.
Hangi yüz ki...
İşte günün birinde Davud-i Tai bir cenazeye rastlar. Gözyaşı tacirleri kendilerini paralayarak mirasçıların gözüne girmeye çalışırlar. Bunlardan biri sesine hüzünlü bir ton oturtur ve mısralar sıralamaya başlar. Üzüntüsü sahte lâkin cümleleri seçmedir. Hele Hangi güzel yüz ki toprak olmadı/ hangi güzel göz ki yere akmadı beyti yok mu yüreğine işler. Bir anda dünyadan soğur ve genç, yaşlı, hasta, sağlam, fakir, zengin ayırmadan gelen ölümü düşünür olur. Artık kıymetli kaftanından, cins atından, mücevher kakmalı hançerinden, hatta o muhteşem evinden iğrenir. Öyle ya eğer bedeni toprak olacak ve gözü yere akacaksa bunlar niyedir, hem neye yarar? Sadece hesabını artırır, o kadar.
Bu düşünceler içinde bocalarken ayakları yönünü bulur ve İmam-ı Azama koşar. Büyük veliye bir şey söylemeye gerek yoktur. Zira onlar biiznillah kalp okur ve halden anlarlar. Yüce imam ona iki tavsiyede bulunur. Biiir ilmi bırakma, ikiii fazla konuşma!
Davud-i Taide öyle yapar. Bir taraftan İmam-ı Muhammed, İmam-ı Ebû Yûsuf, İmam-ı Züfer gibi zirvelerle birlikte fıkh mütalaa eder. Bir taraftan da İbrahim Ethem, Habib-i Acemî, Fudayl bin İyad, İbn-i Semmak, Habib-i Rai gibi gönül ehillerinden edep devşirir. Hele şu bir nefeste saydığımız büyüklere bakın. O devir Bağdatı böylesine mümbit bir ilim iklimidir işte.
Davud-i Tai çok hocanın önünde diz çöker ama özlediklerine 12 imamın büyüklerinden Cafer-i Sadık Hazretlerinin huzurunda kavuşur. Bu mübarek, Silsile-i aliyye denilen veliler zincirinin nadide bir halkasıdır.
O bile korkuyorsa...
İşte kendini aciz ve zavallı hissettiği günlerden birinde gönlünün gamını dağıtmak, teselli ve dua almak için Cafer-i Sadık Hazretlerine gider. Ey Efendimizin mübarek torunu der, nolur bu günahkâra nasihat edin.
-Ya Davud bu zavallı senin gibi bir zahide ne desin?
-Aman efendim. Siz yüzü suyu hürmetine kâinatın yaratıldığı Muhammed Aleyhisselamın torunusunuz. Elbette bizden üstünsünüz. Eğer elimizden tutmazsanız halimiz nice olur?
-Ya benim elimden kim tutsun? Kıyamet günü Efendimizin yakama yapışıp Din-i İslâma niye lâyıkı ile hizmet etmedin diye azarlamasından öyle korkuyorum ki...
Bu görüşme Davud-i Taiye çok tesir eder. Öyle ya, eğer Peygamber Efendimizin şu güzide torunu bile hesap gününün dehşeti ile titriyorsa...
Davud-i Tai tam 20 sene İmam-ı Azam Hazretlerinin derslerine devam eder. Zamanla parmakla gösterilen bir âlim olur ki, pek çok ilimde mütehassıs, fıkhda ise müctehittir.
Vaktin kıymeti...
Mübârek kelimelerin bile hesabından çekinir. Ekmeğini suya doğrayıp yumuşatır ve cabucak yutar. Çiğnemekle kaybedeceği vakitleri zikr ve fikr ile ziynetlendirir. Ağza lezzet veren lokmalardan ve tene yakışan elbiselerden kaçar. Daima ölüme hazırlanır ve her an Azrail âleyhisselamı bekler. Zaman zaman ellerini açar ve Ya Rabbi nolur şu uykuyu gözlerimden gider diye yalvarır.
Davud-i Tai Hazretleri muhteşem servetini gözünü kırpmadan dağıtır. Sadece küçük bir miktarını çalıştırması için vekilharcına bırakır. Kimseye muhtaç olmaz ama zaman zaman harçlıksız kalır. Hatta bir keresinde taze hurma almaya niyetlenir ama parası çıkışmaz. Ne borç teklif eden olur, ne de önemli değil, sonra getirirsin diyen çıkar. Mübarek buna çok sevinir zira şu fani dünyada üç kuruşluk itibarı yoktur.
Mübarek mescitten ayrılınca hemen evine koşar. Hayrola, acelen ne? diye soranlara kabir taşlarını gösterir askercikleri bekletmeyelim der, gidip ruhlarına okuyalım
-Peki insanlardan niye kaçıyorsunuz?
-Kusurlarımı söyleyen birini gösterin birlikte olayım. Onlar beni yüzüme karşı methediyor ve yanlışlarımı bile fazilet sanıyorlar. Kaçmayıp da ne yapayım?
Yaşadığı gibi...
Davud-i Tai Allah ve Resulünün sevgisi ile dolu olan gençlere kapısını ve gönlünü açar. Onlarla evladı gibi ilgilenir ki bunlar içinde Ahmed el Antâkî, Sadûn-ı Mecnûn ve Mâruf-i Kerhi gibi zirveler vardır.
Mübareğin evi sade, kapısı kırık, duvarları çatlaktır. Yatağı hurma lifi, yastığı kerpiçtir. Ölüm hastalığına tutulduğunda havalar çok sıcaktır ve dayanılmayacak kadar ıstırabı vardır. Ziyaretine gelenlere beni şu duvarın ardına gömün gitsin der, bırakın kimse bilmesin. O münzevi yaşar ve yaşadığı gibi ölmek ister. O gece sabahlara kadar ibadet eder. Annesi bu secde niye bu kadar uzadı? diye dokununca oğlunun can verdiğini farkeder. Sevenleri onu rüyasında görürler. Güya yıllardır tutulduğu zindandan kurtulmuş, hürriyetine kavuşmuştur. Rüyayı yorumlaması için kapısını çalarlar ama nurlu naaşı ile karşılaşırlar.
Davud-i Tai Hazretleri diyor ki:
-Ölülerimiz bizi bekliyorlar ve ecelin acelesi var.
-Dünyaya düşkün olanlar ahireti hatırlayamazlar.
-İnsanlardan kaç ama cemaatle namazı kaçırma.
-Şu dünyada sadece gece ibadet edenlere imrendim.
NE DAVAMIZI ANLAYACAK BİRİNİ BULABİLDİK NEDE BİRİNİN ANLAYACAĞI KADAR BASİT OLABİLDİK”
Bişr-i Hafi HAZRETLERİ
Bişr-i Hafi (d. 767, Merv, Horasan - ö. 841, Bağdat), hicri 150 yılında Horasan'ın Merv şehrinde doğdu, hicri 227'de Bağdat'ta vefat etti. İsmi, Bişr bin Hâris Abdurrahmân, künyesi Ebû Nasr'dır.
Yalınayak gezdiği için "Hafî" lakabıyla tanınıp, "Bişr-i Hâfî" adıyla meşhur olmuştur. Kabri Bağdat'ta olup ziyaret yeridir.
Tanınmış bir aileden olup Merv şehri reislerinden birinin oğludur. Bu sebeple çocukluğu ve gençliğinin bir kısmı bolluk, zenginlik içinde geçti. Gençliğinde kendisini oyun ve eğlenceye verdi. Babası vefat edince kendisine çok büyük bir servet kalmıştı. Günlerini eğlence alemlerinde sarhoş olup meyhane köşelerinde sızarak geçiriyordu.
Gençliğinde alim ve velî bir kişinin nasihatlerinden etkilenip tövbe ettiyse de kötü arkadaşlarının tesiriyle tekrar eski hayatına döndü. Babasından kalan serveti için kendisinden ayrılmayan arkadaşları onu bir türlü bırakmadılar.
Bir gün yine sarhoş ve bitkin olarak evine dönerken yolda üstünde Besmele yazılı bir kâğıt buldu. İçi sızlayıp yerden aldı. Öpüp, çamurlarını silerek, temizledikten sonra, güzel kokular sürüp, evinin duvarına astı. O gece âlim ve velî bir zâta, rüyâda; "Git Bişr'e söyle! İsmimi temizlediğin gibi seni temizlerim. İsmimi büyük tuttuğun gibi, seni büyültürüm. İsmimi güzel kokulu yaptığın gibi, seni güzel ederim. İzzetime yemin ederim ki, senin ismini dünyâda ve âhirette temiz ve güzel eylerim." dendi. Bu rüyâ üç defâ tekrar etti. O zât sabah Bişr-i Hâfî'yi arayıp meyhânede buldu. Mühim haberim var diye içerden çağırdı. Bişr geldiğinde; "Kimden haber vereceksin?" dedi. "Sana Allahü teâlâdan haber vereceğim." deyince, ağlamaya başladı. "Bana kızıyor mu, şiddetli azap mı yapacak?" dedi. Rüyâyı dinleyince arkadaşlarına; "Ey arkadaşlarım! Beni çağırdılar, bundan sonra bir daha beni buralarda göremeyeceksiniz." dedi. O zâtın yanında hemen tövbe etti. Bu anda ayağında ayakkabı bulunmadığı için, hiç ayakkabı giymedi. Sebebini soranlara, "Allahü teâlâya tövbe ettiğim, günâh işlememeye söz verdiğim zaman yalın ayaktım. O zaman giymediğim ayakkabıyı şimdi giymeye hayâ ederim" dedi. Bu zamandan sonra ayakkabı giymediği için kendisine yalın ayak mânâsında "Hâfî" lakabı verildi.
Tövbe edip eski yaşayışını terk ettikten sonra bir süre Merv'de ilim öğrenip dayısı Ali bin Harşam'dan ders aldı. Tasavvuf yoluna girip seyahatlere çıktı. Mekke, Kufe, Basra, Şam ve Lübnan taraflarına gitti. Bu yüzden Seyyah Sufilerden sayıldı. En sonunda Bağdat'a gelerek yerleşti. Gezdiği yerlerde ve gerekse Bağdât'ta devrinin ileri gelen alimlerinden ilim tahsil etti ve hadis dinledi. İbrâhim Sa'd, Abdurrahmân bin Zeyd bin Eslem, Hammâd bin Zeyd, Şüreyk bin Abdullah, Muâfâ bin İmrân Mûsulî, Vekî bin Cerrâh, Ebû Bekr bin Iyâş, Hafs bin Gıyâs, Abdullah bin Mübârek, Îsâ bin Yûnus, Abdullah bin Dâvûd el-Hayrî, Ebû Muâviye ed-Darîr, Zeyd bin Ebi'z-Zerka onun ilim tahsîl ettiği ve hadis dinlediği âlimlerden bir kısmıdır.
Onun yaşadığı yıllarda önemli bir şehir olan Bağdat'ta, Ahmed bin Hanbel, Süfyân-ı Sevrî Fudayl bin Iyâd, Muâfa bin İmrân ve İmam-ı Mâlik gibi alimlerin meclislerinde ve sohbetlerinde bulunup onlardan feyz aldı. Buanlardan Hanbeli mezhebinin kurucusu Ahmed bin Hanbel, Bişr-i Hâfî'yi çok severdi.
Dini ilimlerde yüksek bir alim, tasavvufta yüksek bir velî olan Bişr-i Hâfî, zamanının tıp bilgilerinde de söz sahibiydi. pek çok kimseye ilim öğretip ders verdi. Nuaym bin Heydâm, Muhammed bin Heydâm, İbrâhim bin Hâşim, Nasr ibni Mansûr, El-Bezzâr, Muhammed bin el-Müsennâ, Sırrî-i Sekâtî, İbrâhim bin Harbî en-Nişâbûrî, Ömer bin Mûsâ el-Celâ gibi birçok alim kendisinden ders alıp, hadis okumuşlardır.
Bişr-i Hâfî bütün ömrünü ilim öğrenmekle ve öğretmekle geçirdi. Tasavvuf yolunda büyük makâmlara erişmişti. 841 (H.227) yılının Rebiülevvel ayında Bağdat'ta vefât etti. Allah ondan razı olsun.
Yalınayak gezdiği için "Hafî" lakabıyla tanınıp, "Bişr-i Hâfî" adıyla meşhur olmuştur. Kabri Bağdat'ta olup ziyaret yeridir.
Tanınmış bir aileden olup Merv şehri reislerinden birinin oğludur. Bu sebeple çocukluğu ve gençliğinin bir kısmı bolluk, zenginlik içinde geçti. Gençliğinde kendisini oyun ve eğlenceye verdi. Babası vefat edince kendisine çok büyük bir servet kalmıştı. Günlerini eğlence alemlerinde sarhoş olup meyhane köşelerinde sızarak geçiriyordu.
Gençliğinde alim ve velî bir kişinin nasihatlerinden etkilenip tövbe ettiyse de kötü arkadaşlarının tesiriyle tekrar eski hayatına döndü. Babasından kalan serveti için kendisinden ayrılmayan arkadaşları onu bir türlü bırakmadılar.
Bir gün yine sarhoş ve bitkin olarak evine dönerken yolda üstünde Besmele yazılı bir kâğıt buldu. İçi sızlayıp yerden aldı. Öpüp, çamurlarını silerek, temizledikten sonra, güzel kokular sürüp, evinin duvarına astı. O gece âlim ve velî bir zâta, rüyâda; "Git Bişr'e söyle! İsmimi temizlediğin gibi seni temizlerim. İsmimi büyük tuttuğun gibi, seni büyültürüm. İsmimi güzel kokulu yaptığın gibi, seni güzel ederim. İzzetime yemin ederim ki, senin ismini dünyâda ve âhirette temiz ve güzel eylerim." dendi. Bu rüyâ üç defâ tekrar etti. O zât sabah Bişr-i Hâfî'yi arayıp meyhânede buldu. Mühim haberim var diye içerden çağırdı. Bişr geldiğinde; "Kimden haber vereceksin?" dedi. "Sana Allahü teâlâdan haber vereceğim." deyince, ağlamaya başladı. "Bana kızıyor mu, şiddetli azap mı yapacak?" dedi. Rüyâyı dinleyince arkadaşlarına; "Ey arkadaşlarım! Beni çağırdılar, bundan sonra bir daha beni buralarda göremeyeceksiniz." dedi. O zâtın yanında hemen tövbe etti. Bu anda ayağında ayakkabı bulunmadığı için, hiç ayakkabı giymedi. Sebebini soranlara, "Allahü teâlâya tövbe ettiğim, günâh işlememeye söz verdiğim zaman yalın ayaktım. O zaman giymediğim ayakkabıyı şimdi giymeye hayâ ederim" dedi. Bu zamandan sonra ayakkabı giymediği için kendisine yalın ayak mânâsında "Hâfî" lakabı verildi.
Tövbe edip eski yaşayışını terk ettikten sonra bir süre Merv'de ilim öğrenip dayısı Ali bin Harşam'dan ders aldı. Tasavvuf yoluna girip seyahatlere çıktı. Mekke, Kufe, Basra, Şam ve Lübnan taraflarına gitti. Bu yüzden Seyyah Sufilerden sayıldı. En sonunda Bağdat'a gelerek yerleşti. Gezdiği yerlerde ve gerekse Bağdât'ta devrinin ileri gelen alimlerinden ilim tahsil etti ve hadis dinledi. İbrâhim Sa'd, Abdurrahmân bin Zeyd bin Eslem, Hammâd bin Zeyd, Şüreyk bin Abdullah, Muâfâ bin İmrân Mûsulî, Vekî bin Cerrâh, Ebû Bekr bin Iyâş, Hafs bin Gıyâs, Abdullah bin Mübârek, Îsâ bin Yûnus, Abdullah bin Dâvûd el-Hayrî, Ebû Muâviye ed-Darîr, Zeyd bin Ebi'z-Zerka onun ilim tahsîl ettiği ve hadis dinlediği âlimlerden bir kısmıdır.
Onun yaşadığı yıllarda önemli bir şehir olan Bağdat'ta, Ahmed bin Hanbel, Süfyân-ı Sevrî Fudayl bin Iyâd, Muâfa bin İmrân ve İmam-ı Mâlik gibi alimlerin meclislerinde ve sohbetlerinde bulunup onlardan feyz aldı. Buanlardan Hanbeli mezhebinin kurucusu Ahmed bin Hanbel, Bişr-i Hâfî'yi çok severdi.
Dini ilimlerde yüksek bir alim, tasavvufta yüksek bir velî olan Bişr-i Hâfî, zamanının tıp bilgilerinde de söz sahibiydi. pek çok kimseye ilim öğretip ders verdi. Nuaym bin Heydâm, Muhammed bin Heydâm, İbrâhim bin Hâşim, Nasr ibni Mansûr, El-Bezzâr, Muhammed bin el-Müsennâ, Sırrî-i Sekâtî, İbrâhim bin Harbî en-Nişâbûrî, Ömer bin Mûsâ el-Celâ gibi birçok alim kendisinden ders alıp, hadis okumuşlardır.
Bişr-i Hâfî bütün ömrünü ilim öğrenmekle ve öğretmekle geçirdi. Tasavvuf yolunda büyük makâmlara erişmişti. 841 (H.227) yılının Rebiülevvel ayında Bağdat'ta vefât etti. Allah ondan razı olsun.
2 Şubat 2016 Salı
DÜNYANIN EN GÜZEL YERLERİ
-
Rio De Janerio - Brezilya - 2
- 78
- Dünyanın En Güzel Yerleri
Rio De Janerio - Brezilya - 3
- 78
- Dünyanın En Güzel Yerleri
Toskana Vadisi - İtalya - 4
- 78
- Dünyanın En Güzel Yerleri
Toskana Vadisi - İtalya - 5
- 78
- Dünyanın En Güzel Yerleri
Meksika - Cancun - 6
- 78
- Dünyanın En Güzel Yerleri
Meksika - Cancun - 7
- 78
- Dünyanın En Güzel Yerleri
Mısır - Abu Simbel - 8
- 78
- Dünyanın En Güzel Yerleri
Mısır - Abu Simbel - 9
- 78
- Dünyanın En Güzel Yerleri
Alaska - Anchorage - 10
- 78
- Dünyanın En Güzel Yerleri
Alaska - Anchorage - 11
- 78
- Dünyanın En Güzel Yerleri
Venezuella - Angel Şelalesi - 12
- 78
- Dünyanın En Güzel Yerleri
Venezuella - Angel Şelalesi - 13
- 78
- Dünyanın En Güzel Yerleri
İstanbul - 14
- 78
- Dünyanın En Güzel Yerleri
İstanbul - 15
- 78
- Dünyanın En Güzel Yerleri
Avusturya - 16
- 78
- Dünyanın En Güzel Yerleri
Avusturya - 17
- 78
- Dünyanın En Güzel Yerleri
Balkanlar - 18
- 78
- Dünyanın En Güzel Yerleri
Balkanlar - 19
- 78
- Dünyanın En Güzel Yerleri
Slovenya - Bled Gölü - 20
- 78
- Dünyanın En Güzel Yerleri
Slovenya - Bled Gölü - 21
- 78
- Dünyanın En Güzel Yerleri
Tahiti - Bora Bora - 22
- 78
- Dünyanın En Güzel Yerleri
Tahiti - Bora Bora - 23
- 78
- Dünyanın En Güzel Yerleri
Brittany - Fransa - 24
- 78
- Dünyanın En Güzel Yerleri
Brittany - Fransa - 25
- 78
- Dünyanın En Güzel Yerleri
İtalya - Murano - 26
- 78
- Dünyanın En Güzel Yerleri
İtalya - Murano - 27
- 78
- Dünyanın En Güzel Yerleri
Almanya - Burg Eltz - 28
- 78
- Dünyanın En Güzel Yerleri
Almanya - Burg Eltz - 29
- 78
- Dünyanın En Güzel Yerleri
Güney Afrika - Cape Town - 30
- 78
- Dünyanın En Güzel Yerleri
Güney Afrika - Cape Town - 31
- 78
- Dünyanın En Güzel Yerleri
Peru - El Pinol - 32
- 78
- Dünyanın En Güzel Yerleri
Peru - El Pinol - 33
- 78
- Dünyanın En Güzel Yerleri
Fransa - Eyfel Kulesi - 34
- 78
- Dünyanın En Güzel Yerleri
Fransa - Eyfel Kulesi - 35
- 78
- Dünyanın En Güzel Yerleri
Polonya - Gdansk - 36
- 78
- Dünyanın En Güzel Yerleri
Polonya - Gdansk - 37
- 78
- Dünyanın En Güzel Yerleri
İskoçya - Glencoe - 38
- 78
- Dünyanın En Güzel Yerleri
İskoçya - Glencoe - 39
- 78
- Dünyanın En Güzel Yerleri
Hollanda Antilleri - 40
- 78
- Dünyanın En Güzel Yerleri
Hollanda Antilleri - 41
- 78
- Dünyanın En Güzel Yerleri
Huzur Adası - 42
- 78
- Dünyanın En Güzel Yerleri
Huzur Adası - 43
- 78
- Dünyanın En Güzel Yerleri
İzlanda - 44
- 78
- Dünyanın En Güzel Yerleri
İzlanda - 45
- 78
- Dünyanın En Güzel Yerleri
İguassu Şelalesi - Brezilya - 46
- 78
- Dünyanın En Güzel Yerleri
İguassu Şelalesi - Brezilya - 47
- 78
- Dünyanın En Güzel Yerleri
İngiltere - 48
- 78
- Dünyanın En Güzel Yerleri
İngiltere - 49
- 78
- Dünyanın En Güzel Yerleri
Türkiye - Kapadokya - 50
- 78
- Dünyanın En Güzel Yerleri
Türkiye - Kapadokya - 51
- 78
- Dünyanın En Güzel Yerleri
İsviçre - Lauterbrunnen - 52
- 78
- Dünyanın En Güzel Yerleri
İsviçre - Lauterbrunnen - 53
- 78
- Dünyanın En Güzel Yerleri
Peru - Macchu-Picchu - 54
- 78
- Dünyanın En Güzel Yerleri
Peru - Macchu-Picchu - 55
- 78
- Dünyanın En Güzel Yerleri
Maldivler - 56
- 78
- Dünyanın En Güzel Yerleri
Maldivler - 57
- 78
- Dünyanın En Güzel Yerleri
Male Adası - Maldivler - 58
- 78
- Dünyanın En Güzel Yerleri
Male Adası - Maldivler - 59
- 78
- Dünyanın En Güzel Yerleri
Kenya - Masai Mara - 60
- 78
- Dünyanın En Güzel Yerleri
Kenya - Masai Mara - 61
- 78
- Dünyanın En Güzel Yerleri
Fransa - Mont Blanc - 62
- 78
- Dünyanın En Güzel Yerleri
Fransa - Mont Blanc - 63
- 78
- Dünyanın En Güzel Yerleri
Kanada - Nigara Şelaleleri - 64
- 78
- Dünyanın En Güzel Yerleri
Kanada - Nigara Şelaleleri - 65
- 78
- Dünyanın En Güzel Yerleri
Norveç - 66
- 78
- Dünyanın En Güzel Yerleri
Norveç - 67
- 78
- Dünyanın En Güzel Yerleri
Tayland - Phuket - 68
- 78
- Dünyanın En Güzel Yerleri
Tayland - Phuket - 69
- 78
- Dünyanın En Güzel Yerleri
İtalya - Positano - 70
- 78
- Dünyanın En Güzel Yerleri
İtalya - Positano - 71
- 78
- Dünyanın En Güzel Yerleri
Kanada - Rocky Dağları - 72
- 78
- Dünyanın En Güzel Yerleri
Kanada - Rocky Dağları - 73
- 78
- Dünyanın En Güzel Yerleri
Tayland - 74
- 78
- Dünyanın En Güzel Yerleri
Tayland - 75
- 78
- Dünyanın En Güzel Yerleri
Avusturalya - Ulura - 76
- 78
- Dünyanın En Güzel Yerleri
Avusturalya - Ulura - 77
- 78
- Dünyanın En Güzel Yerleri
İsviçre - Zermatt - 78
- 78
- Dünyanın En Güzel Yerleri
İsviçre - Zerm
Kaydol:
Yorumlar (Atom)