Bakışın bile bir edebi var bakmak var bakmak var.Kime baktığın neye baktığın dan ziyade nasıl baktığın önemli.Bakışla zina mı olurmuş diyor adamın biri, olmaz ama yaklaşır diyorum bende, karşında ki kişinin şekli ve giysisi önemli değil senin ona hangi düşünceyle baktığındır.Her bakışta bir nazar vardır allah dostlarının bakışında ki nazar şeytanı devirir ilmimizi açar diğer kötü düşünceli insanların bakışında ki nazarsa bizi maffeder.Düşünceyle günah işlenir mi elbette işlenir.Günahsız olsaydık zaten insan olmazdık her şeyi günah seVaB babında düşünmek pekte güzel değil.Hedefimiz belli yol belli iz belli.HEDEFİMİZ Allah'a ulaşmak ona giden yol kalbimiz öyleyse o kalple bizim işimiz.Tasavvuf demek zaten kalbin eğitimi demek, kalbi neden eğitiyoruz hakka ulaşmak için.Edeb amelden önemli.Niyetlerde amellerden öncedir.Sıralama budur o yüzden önce düşüncelerimizi düzeltmeliyiz.Güzel düşünen güzel bakar.Güzel bakan güzel görür.Düşüncelerimizi güzelleştirmek için için önce nerden geldiğini bilmeliyiz yani düşüncelerimizin kaynağını bilmeliyiz şimdi soruyorum öyleyse düşüncelerimizin kaynağı nedir?Cevap:Düşüncelerimizin kaynağı beyin değil kalbimizdir.Düşüncelerimizin ilk çıkış noktası kalptir.Kalbin içinde düşünce üreten iki kaynak vardır biri nefis diğeri ruhtur.Yaşamsal faaliyetler ve kötü tip düşünceler nefse aittir.Ruhsa daima güzellik kaynağıdır.Bu yüzden ruhumuzu nefsimize karşı güçlendirmeliyiz ruh nefse karşı güçlü olursa beynimize kalbimizden güzel sinyaller gider beden rahatlar psikolojik yıkıntılar son bulur dertler ve tasalar tükenir.Peki ruhumuzu nefsimize karşı nasıl güçlendireceğiz.Ruhun gıdası ibadetlerdir peygamberimiz s.a.v bu yüzden namazı dünyalık saymıştır.Ruh allahın güzel adlarını andıkça güçlenir.Esma bu babta önemlidir.Normal düzeyde ibadetlerini yerine getiren bir insan zemindedir onuda yapmayan çukurdadır.Zeminden üst katlara doğru çıkan insanda tasavvuftadır.Tasavvuf belirli sayılarda esma almakla başlar.O halde bir esma alan birde esma veren olmalıdır.Esma alan kişi tasavvufa başlayan kişidir esma veren tassavvufla yetişmiş belli bir seviyeye yükselmiş bir kişidir.Şimdi düşüncelerimize etki eden asıl şeyleri öğrendik şimdi sıra hangisini sececeğimizde.İnsan seçimlerinde özgürdür.İnsan özgür irade sahibidir.Eğer nefs denen şey olmasaydı dünyadada olmazdık fakat nefsin bize veriliş sebebi özgürce hareket edip kalbimizde onu bulmaktır.Mevlananın bir sözü var dönmek marifet değil bulmak marifet.Evet dönmek marifet değil her yaratılan dönüyor ama kaç tanesi onu buldu?
HAKK TUALA BİZİ BOŞ YERE DÖNENLERDEN EYLEMESİN AŞK İLE AŞİNAYA DÖNENLERDEN EYLESİN KALBİMİZDE ONU BULANLARDAN EYLESİN.
( MEVLAM GÖRELİM NEYLER NEYLERSE GÜZEL EYLER)''erzurumlu ibrahim hakkı hz.''
BAHADIR ÇAKIR.
Evrende hiçbir şey tesadüf değildir.Buradaysanız burada olmanız gerektiği içindir.
20 Ocak 2013 Pazar
17 Ocak 2013 Perşembe
Kibir Hastalığı
Kibir tehlikesinden korunmalıyız.Bu kibir dediğimiz hastalığı anlayabilmemizi sağlayan tarihin yapraklarını karıştırdığımda karşıma çıkan ilk isim ve etkilendiğim diyelim fatih sultan mehmet hanın babası gazi 2.murat han dır.şimdi onunla başlamak istiyorum.Gazi murat han sarayın bahcesine mezar büyüklüğünde bir çukur kazdırmıştı.Her sefer dönüşü o çukurda nefsini terbiye eder sonra tebrikleri kabul ederdi.Hey nefsim gururlanma ölüm var,işte böyle mezara gireceksin derdi ve nefsini bu şekilde terbiye ederdi.Murat han hazretleri fatih hazretlerine şöyle nasihat etmiştir tam ağzından çıktığı gibi değil ama yakın sözcüklerle nasihatı anlatalım.
ey oğul kibir her hayra ve her iyiliğe manidir.kibir kişinin kendisini başkasından üstün görmesidir.rabbini unutmanın alametidir.hadisi şerifte:''kalbinde zerre kadar kibir bulunan kimse(bundan tevbe etmedikçe)cennete giremez''buyruldu.
Kibir çeşitlerinin en kötüsü allahutealaya karşı olan kibirdir.
nemrut böyle idi,firaun böyle idi daha birçok ahmak böyle idiler zay oldular.Her asırda böyle ahmaklar gelmiştir.bunlar tarih kitaplarında okudukları zalimlerin feci sonlarından ibret almadılar.
onun için haçlı ordusunu perişan ettikten sonra geri döndük fakat bu zaferi nefsimiz kendine mal etmek istedi.
kibir felaketinden ancak geçmişten ders alan,tevazu sahibi akıllı,iyi kimseler kurtulabilmişlerdir.
inşallah sende büyük zaferler kazanacaksın.ne zaman ki kazandığın zaferi kendinden bilir,kibirlenirsen işte ozaman sen bittin oğul.
HAKKI KÜÇÜK GÖRMEK KİBİRDENDİR.
Her kadın seviyeli olduğu müddetçe iltifat görmekten ve beğenilmeden hoşlanır.Aslında her kadın değil her insan beğenilmekten,övülmekten hoşlanır dersek daha doğru olur.işte tamda bu noktada tehlike baş gösteriyor eğer insan bir şekilde içindeki hayvani dürtülerine ket vurmaz ise bu övgü sözcükleri beğenilmek onun kibirlenmesine neden olabilir.O yüzden her tebrik,beğeni,iltifat aldığımızda bunun farkında olmalı ne olduğumuzu bilmeliyiz.Esasen kendini bilen kendini tanıyan kendini yaratan rabbini tanır ve bilir ve böyle bilen bir kişide her şeyin farkında olur duygularına ve hislerine hakim olur. duygu ve hisller ona hakim olamaz o hakim olur.Kibir hastalığından korunmak için nelerin kibre sebep olabileceğinin bilinmesi gerekir.
BİRÇOK DİN VE DEVLET ADAMI BU HASTALIĞA YAKALANMIŞTIR.
BAHADIR ÇAKIR
ey oğul kibir her hayra ve her iyiliğe manidir.kibir kişinin kendisini başkasından üstün görmesidir.rabbini unutmanın alametidir.hadisi şerifte:''kalbinde zerre kadar kibir bulunan kimse(bundan tevbe etmedikçe)cennete giremez''buyruldu.
Kibir çeşitlerinin en kötüsü allahutealaya karşı olan kibirdir.
nemrut böyle idi,firaun böyle idi daha birçok ahmak böyle idiler zay oldular.Her asırda böyle ahmaklar gelmiştir.bunlar tarih kitaplarında okudukları zalimlerin feci sonlarından ibret almadılar.
onun için haçlı ordusunu perişan ettikten sonra geri döndük fakat bu zaferi nefsimiz kendine mal etmek istedi.
kibir felaketinden ancak geçmişten ders alan,tevazu sahibi akıllı,iyi kimseler kurtulabilmişlerdir.
inşallah sende büyük zaferler kazanacaksın.ne zaman ki kazandığın zaferi kendinden bilir,kibirlenirsen işte ozaman sen bittin oğul.
HAKKI KÜÇÜK GÖRMEK KİBİRDENDİR.
Her kadın seviyeli olduğu müddetçe iltifat görmekten ve beğenilmeden hoşlanır.Aslında her kadın değil her insan beğenilmekten,övülmekten hoşlanır dersek daha doğru olur.işte tamda bu noktada tehlike baş gösteriyor eğer insan bir şekilde içindeki hayvani dürtülerine ket vurmaz ise bu övgü sözcükleri beğenilmek onun kibirlenmesine neden olabilir.O yüzden her tebrik,beğeni,iltifat aldığımızda bunun farkında olmalı ne olduğumuzu bilmeliyiz.Esasen kendini bilen kendini tanıyan kendini yaratan rabbini tanır ve bilir ve böyle bilen bir kişide her şeyin farkında olur duygularına ve hislerine hakim olur. duygu ve hisller ona hakim olamaz o hakim olur.Kibir hastalığından korunmak için nelerin kibre sebep olabileceğinin bilinmesi gerekir.
BİRÇOK DİN VE DEVLET ADAMI BU HASTALIĞA YAKALANMIŞTIR.
BAHADIR ÇAKIR
16 Ocak 2013 Çarşamba
BİLEN BİLİR
biz yazma devrini geçtik
şimdi sıra sende
bizim harfler aşk deryasında yandı dedik koç yazamıyoruz artık
buda farklı bir boyutu olsa gerek aşkın
hissedileni dile dökememe boyutu bazı hissler vardır sözcükler onu anlatmakta yetersiz kalır
dünyanın bütün lügatleri bile anlatamaz bazen
işte o boyut bu boyut
yaşarsın ama konuşamazsın
hissedersin ama söyleyemezsin o ağzından o bir çıksa san ki bütün varlığın çıkacak gibidir
o yüzden susarsın benlik davasından değil aşkın özüne duyulan bir saygıdır bu
yaşamayanlar bilmez
ancak yaşayan bilir
hiçbir şair onu anlatamaz
ve hiçbir şair onu dillendiremez
aşkın seyretmesin de işte her birimiz kendimizi var eden o yakıcı bakıştanız
binlerce damlanın içinde ondan damlayanız bizde
aşık sözü bunlar o yüzden birazı yıkık birazı dökük birazı kayıp ama yinede halimizi anlatıyor zannedersem
BAHADIR ÇAKIR
GÜZEL BİR ŞİİR
niyazi mısri sözü:
derman arardım derdime
derdim bana derman imiş
burhan arardım aslıma
aslım bana burhan imiş
sağ u solum gözler idim
dost yüzünü görsem deyu
ben taşrada arar idim
ol can içinde can imiş
öyle sanırdım ayriyem
dost gayridir ben gayriyem
benden görüp işideni
bildim ki ol canan imiş
savm u salat u haccile
sanma biter zahid işin
insan-ı kamil olmağa
lazım olan irfan imiş
kanden gelir yolun senin
ya kande varır menzilin
nerden gelip gittiğini
anlamayan hayvan imiş
mürşid gerektir bildire
hakkı sana hakkel-yakin
mürşidi olmayanların
bildikleri güman imiş
her mürşide dil verme
kim yolunu sarpa oğratır
mürşidi kamil olanın
gayet yolu asan imiş
anla heman bir söz dürür
yokuş değildir düz dürür
alem kamu bir yüz dürür
gören anı hayran imiş
işit niyazi'nin sözün
bir nesne örtmez hak yüzün
hak'tan ayan bir nesne yok
gözsüzlere pünhan imiş
NİYAZİ MISRİ
derman arardım derdime
derdim bana derman imiş
burhan arardım aslıma
aslım bana burhan imiş
sağ u solum gözler idim
dost yüzünü görsem deyu
ben taşrada arar idim
ol can içinde can imiş
öyle sanırdım ayriyem
dost gayridir ben gayriyem
benden görüp işideni
bildim ki ol canan imiş
savm u salat u haccile
sanma biter zahid işin
insan-ı kamil olmağa
lazım olan irfan imiş
kanden gelir yolun senin
ya kande varır menzilin
nerden gelip gittiğini
anlamayan hayvan imiş
mürşid gerektir bildire
hakkı sana hakkel-yakin
mürşidi olmayanların
bildikleri güman imiş
her mürşide dil verme
kim yolunu sarpa oğratır
mürşidi kamil olanın
gayet yolu asan imiş
anla heman bir söz dürür
yokuş değildir düz dürür
alem kamu bir yüz dürür
gören anı hayran imiş
işit niyazi'nin sözün
bir nesne örtmez hak yüzün
hak'tan ayan bir nesne yok
gözsüzlere pünhan imiş
NİYAZİ MISRİ
güzel bir dörtlük
niyazi mısri sözü:
derman arardım derdime
derdim bana derman imiş
burhan arardım aslıma
aslım bana burhan imiş
derman arardım derdime
derdim bana derman imiş
burhan arardım aslıma
aslım bana burhan imiş
15 Ocak 2013 Salı
TERÖRE KARŞI ÇÖZÜM NEDİR?
Teröre karşı iki yollu savaş açılmalıdır.Birinci yol fikri mücadele yoludur.Darvinizm in bilimsel kılıf giydirilmiş bir idoloji olduğu yersiz olduğu çürütülerek geniş geniş anlatılmalıdır.Okul kitaplarında halen darvinin öğretileri bilimsel bir ders gibi anlatılıyor anlatılsın fakat yersiz geçersiz olduğuda anlatılmalı ve çürütülen fikrinde öğretilmesi gerekir.Kuantum fiziğinin metaryalizm i nasıl bilimsel olarak çürüttüğü ayrıntılı bir şekilde ele alınmalıdır.Yani önce terörün dayanağını oluşturan fikirlerin çürütülmesi ve fikri mücadelenin yapılması çok önemlidir.
Teröre karşı ikinci önemli mücadele şekli askeri mücadele şeklidir.Bu ordu islamın son yıkılmaz ordusudur.İmanımızın gücü ordumuzdaki mücadele azminde gözükmektedir.En evvala doğu illerimizi kapsayan askeri bir saha oluşturulmalıdır.Devlet her an ve her dakika halkın güvenliğini sağlamalıdır.Çatılarda özeltimler keskin nişancılar yerdede özel birlikler devamlı olarak devriye atmalıdır.Halk devletin onu koruduğunu ve orda devamlı onları koruyacağını bilmeli ve inanmalı öylede olmalıdır.Halkı teröristin eline teslim bırakmamak lazımdır.Sokaların her yerin muazam bir şekilde korunması şartır heryerin kameralarla donatılması kuş ırgansa devletin en başında ki kişinin bundan anında haberdar olması gerekir.Sınır bölgesinde kuşun bile uçmaması gerekir ki uçan kuşu da vuracaksın.SINIR HATTINDA herkese yasak askeri bölgeler oluşturulmalıdır.
Özellikle bu dönemlerde yani şu dönemlerde çok büyük çaplı operasyonlar yapılmalıdır.İki koldan darbe alan örgüt dağılacak yıpranacak ve yokolacaktır.HAKK KARŞISIN DA BATIL YOKOLUÇUDUR YOKOLMAYA MAHKUMDUR.
BAHADIR ÇAKIR
Teröre karşı ikinci önemli mücadele şekli askeri mücadele şeklidir.Bu ordu islamın son yıkılmaz ordusudur.İmanımızın gücü ordumuzdaki mücadele azminde gözükmektedir.En evvala doğu illerimizi kapsayan askeri bir saha oluşturulmalıdır.Devlet her an ve her dakika halkın güvenliğini sağlamalıdır.Çatılarda özeltimler keskin nişancılar yerdede özel birlikler devamlı olarak devriye atmalıdır.Halk devletin onu koruduğunu ve orda devamlı onları koruyacağını bilmeli ve inanmalı öylede olmalıdır.Halkı teröristin eline teslim bırakmamak lazımdır.Sokaların her yerin muazam bir şekilde korunması şartır heryerin kameralarla donatılması kuş ırgansa devletin en başında ki kişinin bundan anında haberdar olması gerekir.Sınır bölgesinde kuşun bile uçmaması gerekir ki uçan kuşu da vuracaksın.SINIR HATTINDA herkese yasak askeri bölgeler oluşturulmalıdır.
Özellikle bu dönemlerde yani şu dönemlerde çok büyük çaplı operasyonlar yapılmalıdır.İki koldan darbe alan örgüt dağılacak yıpranacak ve yokolacaktır.HAKK KARŞISIN DA BATIL YOKOLUÇUDUR YOKOLMAYA MAHKUMDUR.
BAHADIR ÇAKIR
13 Ocak 2013 Pazar
KAİNATIN YARATILIŞI
KAİNATIN YARATILIŞI
Euzubillahiminerşeytanirracim.bismillahirrahmanirrahim.''allah adın zikredelüm evvala.Vacip oldur cümle işte her kula''Süleyman Çelebi'nin bu güzel cümleleriyle başlarken.Yaratılış bizim için bir başlangıç teşkil ederken,yaratıcı içinde ayrı bir güzelliktir.Yaratılışı anlatırken en başından başlar gibi hissediyorum kendimi.
Hiçbir şey yok iken bir tek Allah vardı.Zaman,mekan,hiçbir şey yok iken Vucudu mutlak,Kemali mutlak,hüsnü mutlaktır.Onun şanı kendini izhardır.Allah'ın aşk-ı zati nedeniyle kendini görmek ve göstermesi için ayna hükmündeki varlığı yarattı.
Bir diğer deyişle Cenab ı Allah,ehadiyet mertebesinde bir gizli hazine iken,bilinmeyi istemiş ve sevdiği için yaratmıştır.
Allah bütün mahlukattan evvel,yoktan çok nurlu bir cevher yarattı. Bize göre bu ilk cevher peygamberimiz(s.a.v) dir.Bazı alim ve fıkıhçılar bunu kabullenmemektedir.Bir kutsi hadiste Cenab ı hakk şöyle diyor:''sen olmasaydın alemleri yaratmazdım.''Yine enbiya suresi 107.ayette:Ve ma erselnake illa rahmeten lil alemin(alemine)''Biz seni,sadece alemlere rahmet olarak gönderdik.''
Çoğu insan Allah'ı kabul eder fakat rabbül alemin olduğunu Rabliğini kabul edemez.Allah kendinden başka her şeyi yaratandır.Bunu kabul eden yaratılışı kabul eder.
Çoğu insan Allah'ı kabul eder fakat rabbül alemin olduğunu Rabliğini kabul edemez.Allah kendinden başka her şeyi yaratandır.Bunu kabul eden yaratılışı kabul eder.
Bizler,Allah ilk olarak kün mühammeda dedi ve ilk yaratılan varlık Peygamberimiz (s.a.v)'dir dediğimizde sizin ne hadis dayanağınız ne de ayet dayanağınız var diyorlar.Şimdi size soruyorum sizce de yok mu?
Şimdi biz bu sataşmaları bir tarafa bırakalım da hakikat bildiğimizi ahengi içinde anlatmaya devam edelim.
Şimdi biz bu sataşmaları bir tarafa bırakalım da hakikat bildiğimizi ahengi içinde anlatmaya devam edelim.
Allah'u teala kendi nurundan yarattığı peygamberimiz(s.a.v) in ruhuna haşmetli nazarıyla aşkıyla bakınca ruh utancından terleyip su gibi akmış,özü su yüzüne çıkınca ondan önce külli nefsi yaratmış,sonra sırasıyla meleklerin,peygamberlerin,velilerin,ariflerin,abidlerin,müminlerin,kafirlerin,cinlerin,şeytanların,hayvanların,bitkilerin her birisi için,mertebelerine göre bu sırayla yaratılmıştır.
Sadece bu hakikati bilmek dahi dinin içine karıştırılan birçok hurafeyi açıkça göstermektedir.Peygamberimiz 40 yaşında peygamber olmamıştır.Bir hadiste şöyle buyrulmuştur:''Adem çamur halindeyken ben nebiydim.''Bu hadisi hakikat manasında düşünemeyenler için uydurmadır fakat ayete muhalif düşmez.İnsanların bu noktada düştüğü yanlış şudur.Bir insanın ruhu çok önceden yaratılıp en sonra vucut bulabilir.Bu bizim açımızdan pekala olağandır.Fakat topraktan geldik toprağa gideceğiz diyenler için pek olağan değildir.Biz topraktan gelip toprağa gidicilerden değiliz Allahtan geldik Allaha gidicilerdeniz.
Adem a.s ın vucut buluşu cinlerden de sonradır.Adem a.s ın yaratılışını kısaca anlatalım.Hakk teala,ruhlar alemini yarattıktan 2bin yıl sonra cisimler alemini yarattı.Arşı aladan karanlık perdelere varıncaya kadar,hepsinin düzenini tamamladı.Sonra kerrübiyyün meleklerine arşı azamı,haffun ve saffun meleklerine arşın yanını mesken yaptı.Kainatın her yanını meleklerle dolduran cenab ı allah yeryüzünüde çeşitli yaratıklarla doldurdu.Yeryüzünde önce bir tavus kuşu yaşamıştır.Sonra hakk teala,yeryüzünde hikmetiyle renksiz,dumansız ve hareketsiz ateşten can ı yarattı,adını mariç koydu.Sonra karısını yarattı,onada marice adını verdi.Onların izdivacından cin taifesi türedi.İblis bunlardandır.Zamanla bu cin taifesi öyle çoğaldı ki yeryüzünü doldurdu.Onların asıl sureti insanlarınkine benzer fakat bedenleri meleklerinki gibi latif olduğu için her surete girebilir.
7 bin sene sonra,cinlerin yeryüzünde kalanların kötülük yapmaya ve kan dökmeye başladılar,cenab ı allahın her yüzyılda kendilerine gönderdiği peygamberleri öldürdüler.12 bin senede 120 peygamberi katlettiler.Sonra cenab ı hakk onları helak ettikten sonra dünya semasına cıkardığı iblis ve taifesini Dünyaya indirdi.Daha sonra onu cennete sokmuş dünyaya semadan melekleri indirmiştir.
Sonra cenab ı allah ademi yaratmak için azraile emretti azrail dünyadan kuru toprağı yoğurup getirdi.O hamura şekil verdikten sonra allah kendi ruhundan ademin başına üfürerek ademi diriltmiştir.Allah ademe secde etmelerini istedi fakat iblis secde etmedi o yaşanan olaylardan sonra adem oğlu züriyetine musallat olma iznini aldı ve kovuldu.
sonra allah adem a.s ı firdevs cennetine sokarak onun sol göğsünden havva anamızı yarattı.Cenab ı hakk onlara cennetimde kalın her nimetimden faydalanın fakat şu ağaca yaklaşmayın,ondan tadıp bana asi olmayın buyurdu.
Birçok alime göre yasak elmadan kasıt çiftleştmektir.Bende bu görüşe katılıyorum çünkü ard arda gelen ayetler de buna işaret ediyor.Şeytan adem a.s a vesvese verdi.Adem babamız ve hava anamız o yasak elmadan tattılar daha sonra bu hatalarından ötürü dünyaya düşürüldüler.Uzun bir müddet ayrı yaşadılar.İkiside çokca yalvardılar.Adem babamızın bir gün aklına arşın sutunlarında yazan o yazı geldi la ilahe illallah muhammeden resurullah adem babamız bunun üzerine allahım beni hz. muhammed s.a.v in hürmetine bağışla diye dua etti.Allahta bildiği halde sordu muhammedi nasıl tanıdın diye.Adem a.s şöyle cevap verdi:''ya rabbi''sen beni yaratıp dirilttiğin vakit başımı kaldırıp yukarı bakmıştım.İşte o sırada arşın sutunları üzerinde la ilahe illallah muhammeden resurullah diye yazılı olduğunu gördüm.Bildim ki sen,kendi adının yanına ancak en sevdiğinin ismini koyarsın.Bunun üzerine cenab ı hakk ''eğer muhammed olmasaydı ben seni ve alemleri yaratmazdım''buyurdu.
Allahu teala bunun üzerine havva anamızı ve adem a.s ı bağışladı ve bir araya getirdi.V e insan nesli dünya yüzünde türemeye başladı.En son peygamber olan peygamberimiz s.a.v de hz.adem in zürriyetinden dünyaya gelmiştir.İlk yaratılan varlıkta peygamberimizdir.VE bizler allahın sen olmasaydın hiçbir şeyi yaratmazdım dediği bir peygamberin ümmetiyiz.Diğer peygamberlerin hz. muhammed s.a.v'e ümmet olmak için peygamberlik vazifesinden bile vazgeçmek isteyecek kadar değerli bir ümmetiz.En evvela bu şuurun farkına özümüze dönüp.Adem a.s ın ettiği dua gibi dua edip bağışlanmayı ve birlik olmayı dilemeliyiz.Dinsin artık bu islam dünyasındaki acılar hz.muhammed s.a.v in yüzü suyu hürmetine allahım sen islam dünyasının acılarını dindir ve onların tek çatı altında birleşmesini nasip eyle yarabbi.
Allah her birimizin birbirimize gönül bağıyla kilitlenmemizi nasip etsin.Allah şuanda şu kağıda yazamadığım gizliden gizliye kalbimden geçirdiklerimide kabul etsin makbul eylesin.
Aslında herbirimiz Adem a.s ın yaşamış olduğu döngüyü yaşamaktayız.Ruhlarımız ruhlar aleminde idi tıpkı hz.adem gibi sonra ana rahimine düştük rahimde yedik içtik yangeldik tıpkı cennet gibi sonra tıpkı adem a.s gibi cennetten dünyaya düştük.Üstelik yine adem a.s gibi ağlayarak geldik dünyaya sonuç olarak burası bir benzetme tuhaf ama çok benziyoruz.Bilimsel olarak ciğerlerimize dolan havanın yangınından ağlıyoruz belki ama manevi olarak o yazdığımız sebepten dolayı ağlıyor olabiliriz.Bu paragraf benim bir tesbitim olduğu için üzerinde dini açıdan düşünmenizi istemiyorum.
İnsan mutlaka şu sayacak olduğum sırayla alemleri yaşamış ve ya yaşayacaktır.1)ruhlar alemi2)ana rahimi3)dünya hayatı4)kabir hayatı5)mahşer hayatı6)cennet ve ya....... şimdi kısaca bu alemler üzerinden bahsedelim.1. si ruhlar alemi ki bir çok divan edebiyatı şairimizin beyitlerinde çokça vurguladığı bir yerdir.Dilersiniz ki benim de çokça beğendiğim bir beyiti yazmak istiyorum.
''Canıma bir merhaba sundu ezelde çeşmi yar öyle mest oldum ki gayrın merhabasın bilemedim.''(Ahmet paşa)
Fatih Sultan Mehmet hanın veziri aynı zamanda tasavvuf hocasıdır.Tasavvuf yolunda ilerlemiş ve bize bu beyiti bağışlamıştır.Adeta gönüllerimizin tercumanı olmuştur.
Yar dediği sevgili peygamberimizdir biz peygamberimizi dünya hayatında göremedik fakat elez bezminde gördüğünü ve ona sunmuş olduğu merhabadan dolayı dünyada ona merhaba sunan güzellerin merhabasını bilemediklerini söylüyor.Daha derin manaları var tabi ama çapımız kadarını açıkladık.
Mevlana hz.lerinin bir dizesiyle devam etmek istiyorum.''Yaratıldı yaratılalı göklerin dönüşünü aşk dalgasından bil aşk olmasaydı dünya donar kalırdı.''
hz. mevlana bu beyitinde Ahmet paşa hz.lerinden daha geriye gitmiş ve kainatın dönüşünü o ilk yaratılışta ki aşka bağlamıştır.Yani allahın hiçbir şey yokken bilmek isteyip yaratmış olduğu peygamberimize o haşmetli aşk dolu bakışından dolayı yani o aşktan dolayı döndüğünü söylüyor.ve nitekim aşk olmasaydı o dönüş biterdi diyor.nitekim burdan kıyamete de atıfta bulunmuş olabilir.Emin olamadığım için üzerinde ısrar etmiyor ve bu boyutunu yazmıyorum.
elez bezminde cenab ı allah ruhlarımıza ''elestü bi rabbiküm''ben sizin rabbiniz değil miyim?diye sordu.Ruhlarımız da cevaben ''kalu bela'' (evet)dediler.rabbül aleminin onların yaratıcısı olduğunu sonu bela ile biten kelimeyle kabul ettiler.
Rabbimiz aynı suali nefislerimize sordu.Nefislerimiz ise şöyle yanıtladı''sen sensin bende benim''Nefislerimiz benlik davasıyla yaratıcıyı reddettiler.
işte biz insanların kalbinde ezelde kalu bela diyen güzel bir ruh.diğer tarafta ''sen sensin bende benim'' diyebilmiş aşağılanmış bir nefis bulunmaktadır.insan kalbinde bulunan bu nefis ve ruh ergenlik çağına kadar yan yana ve bitişik halde bulunur.Ergenlik çağından sonra ayrılan nefis ve ruh birbirine zıt muhalif bir şekilde hareket etmeye başlar.İşte bu zor dönemde eğitime tabi olmayan kalp zor duruma düşebilir.
Beyin düşünce sinyallerini kalbimizden alır.Eğer nefis ruhtan kuvvetli ise ilk sinyal nefis tarafından ulaşır ve insan kötülük yolunda adım atabilir.
Ruhumuzu nefsimize karşı kuvvetlendirebilmek için ruhumuzu beslemeli ve güçlendirmeliyiz.Ruh allahın güzel isimlerini anmakla güçlenir.
Her insanın nefsiyle ruhunun güç miktarı farklıdır dolayısıyla her insanın esma (zikir)sayısıda farklı olacaktır.işte bunu ayarlayan kişiye mürşidi kamil denir.Esma alan kişiyede mürit denir.işte tasavvuf ekolünün oluşma sebebi budur.
Tasavvuf un temelleri ta hz.ademe dayanır çünki ilk esma veren allahtır ilk esma alanda hz.ademdir.O HALDE İLK ŞEYH ALLAH İLK DERVİŞ HZ.ADEM DİR.
Peygamberimiz s.a.v de ümmetinden tasavvufçuların çıkması için biat kurumunu oluşturmuştur.Kuranı kerim de ağacın altında biat edenler diye geçerler.Bu konuda araştırma araştırma yapmak isteyenler fetih suresi-18 ayete baksınlar.
Kuranı kerimimizde birçok ayette veli kullarından yani evliyalardan mürşitlerden yani tasvvuftan bahsetmektedir.Yunus suresi 62 den 65 kadar olan ayetlere bakabilirsiniz
''yarattıklarımızdan öyle bir topluluk da vardır ki,onlar hakk a iletirler ve hakk ile hüküm verirler.''araf 181
''bize kendi katından bir veli ver bize kendi kadından bir yardımcı ver''nisa 75
Kuranı kerimde allah dostlarıyla alakalı 67 tane ayetle belki daha fazla ayetle sabitlenmiş durumda olduğu halde birileri çıkıp tarikat yok diyebiliyor.
Yok diyenler önce ashab ı suffe kimdir bunu bir öğrensinler.Ağacın altında peygamberimize biat edenleri öğrensinler niçin ashabın diğerlerinin o ağacın altında biat edenlerle birlikte orada olmadığını öğrensinler.
Ben anne rahiminde yaşadıklarımı hatırlıyorum diyen var mı?Kimse anne karnında ki o ortamı hatırlayamaz.Ruhlar aleminide kimse hatırlayamaz.VE öyleyse soruyorum hatırlayamadıklarımıza yok diyebilirizmiyiz?Cevab hayırsa dünya hayatına dönmek istiyorum.
Allah her birimizin ruhunu sevdiği için yarattı.Peki biz bu sevgiye ne kadar layıkız.Ben şuanda düşünüyorum ve pek o sevginin layıkı olduğumu zannetmiyorum.Yani varolmayı hakettimiyim acaba?
Her insan oğludünyaya gelir doğar büyür gelişir ve ölür.Belki her canlı için böyle olur desek yanlış olmaz fakat canlı cansız ayrımı yaptığımız şu dünyada her şey canlıdır desem büyük bir iddiamıdır?Ne varsa bu alemde hepsi canlıdır yapı taşlarına insek bu canlılığın farkına varırız.Atomdan kürreye kadar herşey canlıdır ve üstelik dönerek hareket eder.Mutlaka dönerken buluruz.Biz insanlarda aşkın bu dönüşünü temsil ederiz kabede.Mevleviler,kadiriler,nakşiler daha nice tasavvuf erkanları aşk ile dönerler.
Biz insanlar için aslında ölüm falan yoktur bir dünyadan diğer dünyaya göçmenin adını ölüm koymuşlar.Ölüm anında azrail ruhumuzu alıp göğe doğru yükseltir orda makamına uygun bir kabre sokar ve kabir hayatı dediğimiz diğer dünya hayatımız başlar.Bedenimizde topraktaki makamına kabrine gömülür.''Ölürse ten ölür canlar ölesi değil''yunus emre hz.leri
Yunus emre hz.lerini mevlana hz.lerini tanımak bilmek için tarikat nedir marifet nedir hakikat nedir bilmek gerkir.Dahası bilmekte yetmez yaşamak gerekir.İslam dini tapınma dini değildir yaşam dinidir.Bazı şeyler yaşamadan bilinmez.
''Yunus dur benim adım,gün geçtikçe artar oldum iki cihanda maksudum,bana seni gerek seni''
Şuanda günümüzde kaç hz.yunus var hiç düşündük mü?Bunu hesaplamak için Türkiye deki her tarikatın içine girip bunu yaşayarak bizati anlayabiliriz ancak her yaşanan da anlatılamaz ya da anlatılmaz sevgili okuyucularım.
Sözcükler düşüncelerin ifadesidir.Açaba bildiğimiz tüm sözcükler yaşadıklarımızı ifade edebilecek güçte midir?Elbette ki hayır bazı şeyler vardır ki dil onları telaffuz edemez.Bir bakıştır onu anlatacak olan.Halimizden anlamayan telaffuz ettiklerimizden de anlattıklarımızdan da asla anlayamaz.
Niçin ibadet ederiz?elbette ki yaşamak için.mezhep yeni bir din değildir mezhep araçtır ihtiyaçları karşıladığı sürece önemlidir.
Allahtan kormak sözcüğünde ki yanlış nedir?Güzelden korkulur mu?severek yaratandan korkulur mu?Allahtan bir yaratıktan korkulur gibi korkulmaz.Onun bizi terketmesinden sevgisini azaltmasından korkulur.İnana insanlar allahın onlara asla gazap etmeyeceğini bilir.Bazı alimler ya da kendini alim zannedenler insanları kuranda ki azap ayetleriyle korkuturlar.Korkan insan allahı sevebilir mi bence hayır.Kuranda ki ayetlerin tümü müslümanlara gelmemiştir.Bazı din adamları müslümana gelen ayetle kafire gelen ayeti karıştırdığı için insanları dinden soğutuyorlar.Allah onların bin türlü belasını versin.Bu belayı marifet ehline okusaydık eyvallah derlerdi. fakat onlar o ehil kişilerin bastığı topraktaki toz olamaz.Bu da onlara yeter sanırım.
''Eğer siz hiç günah işlemeseydiniz,allahu teala sizi helak eder ve yerinize günah işleyen fakat töğbeleri sebebiyle mağfiret edeceği kimseler yaratırdı.''(kutsi hadis)
sevgili dostlar günahsız kul yoktur o yüzden günah ile boğulmak yerine hakka yönelmek onun bir anadan kaç bin kat daha merhametli olduğuna inanarak merhametine sığınmaya muhtacız. Allah'ım bizleri hesap günü adaletiyle değil merhametiyle yargılar inşallah....Muhabbetiyle lütufta bulunur inşallah...
BAHADIR ÇAKIR
Sadece bu hakikati bilmek dahi dinin içine karıştırılan birçok hurafeyi açıkça göstermektedir.Peygamberimiz 40 yaşında peygamber olmamıştır.Bir hadiste şöyle buyrulmuştur:''Adem çamur halindeyken ben nebiydim.''Bu hadisi hakikat manasında düşünemeyenler için uydurmadır fakat ayete muhalif düşmez.İnsanların bu noktada düştüğü yanlış şudur.Bir insanın ruhu çok önceden yaratılıp en sonra vucut bulabilir.Bu bizim açımızdan pekala olağandır.Fakat topraktan geldik toprağa gideceğiz diyenler için pek olağan değildir.Biz topraktan gelip toprağa gidicilerden değiliz Allahtan geldik Allaha gidicilerdeniz.
Adem a.s ın vucut buluşu cinlerden de sonradır.Adem a.s ın yaratılışını kısaca anlatalım.Hakk teala,ruhlar alemini yarattıktan 2bin yıl sonra cisimler alemini yarattı.Arşı aladan karanlık perdelere varıncaya kadar,hepsinin düzenini tamamladı.Sonra kerrübiyyün meleklerine arşı azamı,haffun ve saffun meleklerine arşın yanını mesken yaptı.Kainatın her yanını meleklerle dolduran cenab ı allah yeryüzünüde çeşitli yaratıklarla doldurdu.Yeryüzünde önce bir tavus kuşu yaşamıştır.Sonra hakk teala,yeryüzünde hikmetiyle renksiz,dumansız ve hareketsiz ateşten can ı yarattı,adını mariç koydu.Sonra karısını yarattı,onada marice adını verdi.Onların izdivacından cin taifesi türedi.İblis bunlardandır.Zamanla bu cin taifesi öyle çoğaldı ki yeryüzünü doldurdu.Onların asıl sureti insanlarınkine benzer fakat bedenleri meleklerinki gibi latif olduğu için her surete girebilir.
7 bin sene sonra,cinlerin yeryüzünde kalanların kötülük yapmaya ve kan dökmeye başladılar,cenab ı allahın her yüzyılda kendilerine gönderdiği peygamberleri öldürdüler.12 bin senede 120 peygamberi katlettiler.Sonra cenab ı hakk onları helak ettikten sonra dünya semasına cıkardığı iblis ve taifesini Dünyaya indirdi.Daha sonra onu cennete sokmuş dünyaya semadan melekleri indirmiştir.
Sonra cenab ı allah ademi yaratmak için azraile emretti azrail dünyadan kuru toprağı yoğurup getirdi.O hamura şekil verdikten sonra allah kendi ruhundan ademin başına üfürerek ademi diriltmiştir.Allah ademe secde etmelerini istedi fakat iblis secde etmedi o yaşanan olaylardan sonra adem oğlu züriyetine musallat olma iznini aldı ve kovuldu.
sonra allah adem a.s ı firdevs cennetine sokarak onun sol göğsünden havva anamızı yarattı.Cenab ı hakk onlara cennetimde kalın her nimetimden faydalanın fakat şu ağaca yaklaşmayın,ondan tadıp bana asi olmayın buyurdu.
Birçok alime göre yasak elmadan kasıt çiftleştmektir.Bende bu görüşe katılıyorum çünkü ard arda gelen ayetler de buna işaret ediyor.Şeytan adem a.s a vesvese verdi.Adem babamız ve hava anamız o yasak elmadan tattılar daha sonra bu hatalarından ötürü dünyaya düşürüldüler.Uzun bir müddet ayrı yaşadılar.İkiside çokca yalvardılar.Adem babamızın bir gün aklına arşın sutunlarında yazan o yazı geldi la ilahe illallah muhammeden resurullah adem babamız bunun üzerine allahım beni hz. muhammed s.a.v in hürmetine bağışla diye dua etti.Allahta bildiği halde sordu muhammedi nasıl tanıdın diye.Adem a.s şöyle cevap verdi:''ya rabbi''sen beni yaratıp dirilttiğin vakit başımı kaldırıp yukarı bakmıştım.İşte o sırada arşın sutunları üzerinde la ilahe illallah muhammeden resurullah diye yazılı olduğunu gördüm.Bildim ki sen,kendi adının yanına ancak en sevdiğinin ismini koyarsın.Bunun üzerine cenab ı hakk ''eğer muhammed olmasaydı ben seni ve alemleri yaratmazdım''buyurdu.
Allahu teala bunun üzerine havva anamızı ve adem a.s ı bağışladı ve bir araya getirdi.V e insan nesli dünya yüzünde türemeye başladı.En son peygamber olan peygamberimiz s.a.v de hz.adem in zürriyetinden dünyaya gelmiştir.İlk yaratılan varlıkta peygamberimizdir.VE bizler allahın sen olmasaydın hiçbir şeyi yaratmazdım dediği bir peygamberin ümmetiyiz.Diğer peygamberlerin hz. muhammed s.a.v'e ümmet olmak için peygamberlik vazifesinden bile vazgeçmek isteyecek kadar değerli bir ümmetiz.En evvela bu şuurun farkına özümüze dönüp.Adem a.s ın ettiği dua gibi dua edip bağışlanmayı ve birlik olmayı dilemeliyiz.Dinsin artık bu islam dünyasındaki acılar hz.muhammed s.a.v in yüzü suyu hürmetine allahım sen islam dünyasının acılarını dindir ve onların tek çatı altında birleşmesini nasip eyle yarabbi.
Allah her birimizin birbirimize gönül bağıyla kilitlenmemizi nasip etsin.Allah şuanda şu kağıda yazamadığım gizliden gizliye kalbimden geçirdiklerimide kabul etsin makbul eylesin.
Aslında herbirimiz Adem a.s ın yaşamış olduğu döngüyü yaşamaktayız.Ruhlarımız ruhlar aleminde idi tıpkı hz.adem gibi sonra ana rahimine düştük rahimde yedik içtik yangeldik tıpkı cennet gibi sonra tıpkı adem a.s gibi cennetten dünyaya düştük.Üstelik yine adem a.s gibi ağlayarak geldik dünyaya sonuç olarak burası bir benzetme tuhaf ama çok benziyoruz.Bilimsel olarak ciğerlerimize dolan havanın yangınından ağlıyoruz belki ama manevi olarak o yazdığımız sebepten dolayı ağlıyor olabiliriz.Bu paragraf benim bir tesbitim olduğu için üzerinde dini açıdan düşünmenizi istemiyorum.
İnsan mutlaka şu sayacak olduğum sırayla alemleri yaşamış ve ya yaşayacaktır.1)ruhlar alemi2)ana rahimi3)dünya hayatı4)kabir hayatı5)mahşer hayatı6)cennet ve ya....... şimdi kısaca bu alemler üzerinden bahsedelim.1. si ruhlar alemi ki bir çok divan edebiyatı şairimizin beyitlerinde çokça vurguladığı bir yerdir.Dilersiniz ki benim de çokça beğendiğim bir beyiti yazmak istiyorum.
''Canıma bir merhaba sundu ezelde çeşmi yar öyle mest oldum ki gayrın merhabasın bilemedim.''(Ahmet paşa)
Fatih Sultan Mehmet hanın veziri aynı zamanda tasavvuf hocasıdır.Tasavvuf yolunda ilerlemiş ve bize bu beyiti bağışlamıştır.Adeta gönüllerimizin tercumanı olmuştur.
Yar dediği sevgili peygamberimizdir biz peygamberimizi dünya hayatında göremedik fakat elez bezminde gördüğünü ve ona sunmuş olduğu merhabadan dolayı dünyada ona merhaba sunan güzellerin merhabasını bilemediklerini söylüyor.Daha derin manaları var tabi ama çapımız kadarını açıkladık.
Mevlana hz.lerinin bir dizesiyle devam etmek istiyorum.''Yaratıldı yaratılalı göklerin dönüşünü aşk dalgasından bil aşk olmasaydı dünya donar kalırdı.''
hz. mevlana bu beyitinde Ahmet paşa hz.lerinden daha geriye gitmiş ve kainatın dönüşünü o ilk yaratılışta ki aşka bağlamıştır.Yani allahın hiçbir şey yokken bilmek isteyip yaratmış olduğu peygamberimize o haşmetli aşk dolu bakışından dolayı yani o aşktan dolayı döndüğünü söylüyor.ve nitekim aşk olmasaydı o dönüş biterdi diyor.nitekim burdan kıyamete de atıfta bulunmuş olabilir.Emin olamadığım için üzerinde ısrar etmiyor ve bu boyutunu yazmıyorum.
elez bezminde cenab ı allah ruhlarımıza ''elestü bi rabbiküm''ben sizin rabbiniz değil miyim?diye sordu.Ruhlarımız da cevaben ''kalu bela'' (evet)dediler.rabbül aleminin onların yaratıcısı olduğunu sonu bela ile biten kelimeyle kabul ettiler.
Rabbimiz aynı suali nefislerimize sordu.Nefislerimiz ise şöyle yanıtladı''sen sensin bende benim''Nefislerimiz benlik davasıyla yaratıcıyı reddettiler.
işte biz insanların kalbinde ezelde kalu bela diyen güzel bir ruh.diğer tarafta ''sen sensin bende benim'' diyebilmiş aşağılanmış bir nefis bulunmaktadır.insan kalbinde bulunan bu nefis ve ruh ergenlik çağına kadar yan yana ve bitişik halde bulunur.Ergenlik çağından sonra ayrılan nefis ve ruh birbirine zıt muhalif bir şekilde hareket etmeye başlar.İşte bu zor dönemde eğitime tabi olmayan kalp zor duruma düşebilir.
Beyin düşünce sinyallerini kalbimizden alır.Eğer nefis ruhtan kuvvetli ise ilk sinyal nefis tarafından ulaşır ve insan kötülük yolunda adım atabilir.
Ruhumuzu nefsimize karşı kuvvetlendirebilmek için ruhumuzu beslemeli ve güçlendirmeliyiz.Ruh allahın güzel isimlerini anmakla güçlenir.
Her insanın nefsiyle ruhunun güç miktarı farklıdır dolayısıyla her insanın esma (zikir)sayısıda farklı olacaktır.işte bunu ayarlayan kişiye mürşidi kamil denir.Esma alan kişiyede mürit denir.işte tasavvuf ekolünün oluşma sebebi budur.
Tasavvuf un temelleri ta hz.ademe dayanır çünki ilk esma veren allahtır ilk esma alanda hz.ademdir.O HALDE İLK ŞEYH ALLAH İLK DERVİŞ HZ.ADEM DİR.
Peygamberimiz s.a.v de ümmetinden tasavvufçuların çıkması için biat kurumunu oluşturmuştur.Kuranı kerim de ağacın altında biat edenler diye geçerler.Bu konuda araştırma araştırma yapmak isteyenler fetih suresi-18 ayete baksınlar.
Kuranı kerimimizde birçok ayette veli kullarından yani evliyalardan mürşitlerden yani tasvvuftan bahsetmektedir.Yunus suresi 62 den 65 kadar olan ayetlere bakabilirsiniz
''yarattıklarımızdan öyle bir topluluk da vardır ki,onlar hakk a iletirler ve hakk ile hüküm verirler.''araf 181
''bize kendi katından bir veli ver bize kendi kadından bir yardımcı ver''nisa 75
Kuranı kerimde allah dostlarıyla alakalı 67 tane ayetle belki daha fazla ayetle sabitlenmiş durumda olduğu halde birileri çıkıp tarikat yok diyebiliyor.
Yok diyenler önce ashab ı suffe kimdir bunu bir öğrensinler.Ağacın altında peygamberimize biat edenleri öğrensinler niçin ashabın diğerlerinin o ağacın altında biat edenlerle birlikte orada olmadığını öğrensinler.
Ben anne rahiminde yaşadıklarımı hatırlıyorum diyen var mı?Kimse anne karnında ki o ortamı hatırlayamaz.Ruhlar aleminide kimse hatırlayamaz.VE öyleyse soruyorum hatırlayamadıklarımıza yok diyebilirizmiyiz?Cevab hayırsa dünya hayatına dönmek istiyorum.
Allah her birimizin ruhunu sevdiği için yarattı.Peki biz bu sevgiye ne kadar layıkız.Ben şuanda düşünüyorum ve pek o sevginin layıkı olduğumu zannetmiyorum.Yani varolmayı hakettimiyim acaba?
Her insan oğludünyaya gelir doğar büyür gelişir ve ölür.Belki her canlı için böyle olur desek yanlış olmaz fakat canlı cansız ayrımı yaptığımız şu dünyada her şey canlıdır desem büyük bir iddiamıdır?Ne varsa bu alemde hepsi canlıdır yapı taşlarına insek bu canlılığın farkına varırız.Atomdan kürreye kadar herşey canlıdır ve üstelik dönerek hareket eder.Mutlaka dönerken buluruz.Biz insanlarda aşkın bu dönüşünü temsil ederiz kabede.Mevleviler,kadiriler,nakşiler daha nice tasavvuf erkanları aşk ile dönerler.
Biz insanlar için aslında ölüm falan yoktur bir dünyadan diğer dünyaya göçmenin adını ölüm koymuşlar.Ölüm anında azrail ruhumuzu alıp göğe doğru yükseltir orda makamına uygun bir kabre sokar ve kabir hayatı dediğimiz diğer dünya hayatımız başlar.Bedenimizde topraktaki makamına kabrine gömülür.''Ölürse ten ölür canlar ölesi değil''yunus emre hz.leri
Yunus emre hz.lerini mevlana hz.lerini tanımak bilmek için tarikat nedir marifet nedir hakikat nedir bilmek gerkir.Dahası bilmekte yetmez yaşamak gerekir.İslam dini tapınma dini değildir yaşam dinidir.Bazı şeyler yaşamadan bilinmez.
''Yunus dur benim adım,gün geçtikçe artar oldum iki cihanda maksudum,bana seni gerek seni''
Şuanda günümüzde kaç hz.yunus var hiç düşündük mü?Bunu hesaplamak için Türkiye deki her tarikatın içine girip bunu yaşayarak bizati anlayabiliriz ancak her yaşanan da anlatılamaz ya da anlatılmaz sevgili okuyucularım.
Sözcükler düşüncelerin ifadesidir.Açaba bildiğimiz tüm sözcükler yaşadıklarımızı ifade edebilecek güçte midir?Elbette ki hayır bazı şeyler vardır ki dil onları telaffuz edemez.Bir bakıştır onu anlatacak olan.Halimizden anlamayan telaffuz ettiklerimizden de anlattıklarımızdan da asla anlayamaz.
Niçin ibadet ederiz?elbette ki yaşamak için.mezhep yeni bir din değildir mezhep araçtır ihtiyaçları karşıladığı sürece önemlidir.
Allahtan kormak sözcüğünde ki yanlış nedir?Güzelden korkulur mu?severek yaratandan korkulur mu?Allahtan bir yaratıktan korkulur gibi korkulmaz.Onun bizi terketmesinden sevgisini azaltmasından korkulur.İnana insanlar allahın onlara asla gazap etmeyeceğini bilir.Bazı alimler ya da kendini alim zannedenler insanları kuranda ki azap ayetleriyle korkuturlar.Korkan insan allahı sevebilir mi bence hayır.Kuranda ki ayetlerin tümü müslümanlara gelmemiştir.Bazı din adamları müslümana gelen ayetle kafire gelen ayeti karıştırdığı için insanları dinden soğutuyorlar.Allah onların bin türlü belasını versin.Bu belayı marifet ehline okusaydık eyvallah derlerdi. fakat onlar o ehil kişilerin bastığı topraktaki toz olamaz.Bu da onlara yeter sanırım.
''Eğer siz hiç günah işlemeseydiniz,allahu teala sizi helak eder ve yerinize günah işleyen fakat töğbeleri sebebiyle mağfiret edeceği kimseler yaratırdı.''(kutsi hadis)
sevgili dostlar günahsız kul yoktur o yüzden günah ile boğulmak yerine hakka yönelmek onun bir anadan kaç bin kat daha merhametli olduğuna inanarak merhametine sığınmaya muhtacız. Allah'ım bizleri hesap günü adaletiyle değil merhametiyle yargılar inşallah....Muhabbetiyle lütufta bulunur inşallah...
BAHADIR ÇAKIR
7 Ocak 2013 Pazartesi
FUZULİ
YAKARIŞ...
Ya Rab hemişe lutfunu kıl reh-nüma bana
Gösterme ol tariki ki yetmez sana bana
Kat' eyle aşinalığım andan ki gayrdır
Ancak öz aşinaların et aşina bana
Bir yerde sabit et kadem-i i'tibarımı
Ancak öz aşinaların et aşina bana
Yok bende bir amel sana şayeste ah eğer
A'malime göre vere adlin ceza bana
Havf ü hatada muztaribim var ümid kim
Lutfun vere beşaret-i afv-i ata bana
Ben bilmezem bana gereğin sen Hakim'sin
Men' eyle verme her ne gerekmez sana bana
Habs-i hevada koyma Fuzuli-sıfat esir
Ya Rab hidayet eyle tarik-i fena bana
GAZELİN AÇIKLAMASI
Tanrım! Lütfunu rehber kıl daima bana ve sakın sana ulaşmayan yolu bana gösterme!
Senden başka her şeyden dostluğumu kes benim; yalnızca kendi sevdiklerini sevdir bana! (Yalnız sana dost olan kişileri benim için dost kıl, sana dost olmayanlardan yolumu ayır.)
İtibar ayağımı öyle bir yerde sabitle ki, orada yalnızca dinin yol göstericisine (Hz. Muhammed'e) uyulsun, sadece onun yolundan gidilsin.
Yazık ki sana layık bir amelim yok benim. Eğer adaletin beni amelime göre cezalandıracak olursa benim vay halime!..
Hata ve buna bağlı korkular içinde kıvranıp duruyorum. Umarım, lütfun bana hatalarımın bağışlandığı müjdesini verir (yoksa halim haraptır.)
Ben bana tam olarak neyin gerektiğini bilemem.Hakim (her şeyi bilen Allah) sensin; bana gerekmeyeni bana verme!
Beni Fuzuli gibi heva (hevesler, istekler, ihtiraslar veya dünya ilgileri)
içinde hapis bırakma! Tanrım! Bana fena (Senin aşkında yok olma) yolunda kurtuluş nasip eyle (veya bu kötü gidişime bir hidayet nasip et!)
______
Bu ödevi İnönü Üniversitesi, Eğitim Fakültesi, Türkçe Öğretmenliği ikinci sınıfta okuyan öğrenciler yapmıştır.
OK BEDENDEN ÇIKINCA...
Benim tek hiç kim zar ü perişan olmasın ya Rab
Esir-i derd-i aşk u dağ-i hicran olmasın ya Rab
Dem-a-dem cevrlerdir çekdiğim bi-rahm bütlerden
Bu kafirler esiri bir müselman olmasın ya Rab
Görüb endişe-i katlimde ol mahı budur derdim
Ki bu endişeden ol meh peşiman olmasın ya Rab
Çıharmak itseler tenden çeküb peykanı ol servin
Çıhan olsun dil-i mecruh peykan olmasın ya Rab
Cefa ü cevr ile mu 'tadım anlarsız n'olur halim
Cefasına had ü cevrine payan olmasın ya Rab
Demen kim adli yok ya zulmü çok her hal ile olsa
Gönül tahtına andan gayrı sultan olmasın ya Rab
Fuzuli buldu genc-i afiyet mey-hane küncünde
Mübarek mülkdür ol mülk viran olmasın ya Rab
GAZELİN AÇIKLAMASI
Kimseye verme ağlayıp inlemeyi benden gayrı; kimse perişan olmasın, aman!.. Allahım! Yani aşk derdine tutsak etme hiç kimseyi ve ayrılık yarasıyla başbaşa bırakma Tanrım!
Eziyet ve cefa görmekteyim merhametsiz güzellerden daima. Tanrım! Bir Müslüman'ı bu kafirlere tutsak etma aman! (Yoksa onu dinden imandan çıkarırlar.)
Beni öldürmeyi tasarladığını gördüm o ay yüzlünün. Tasam şu ki Tanrım! o ay yüzlü bu düşünceden caymasın. (ve beni öldürecek süzgün bakışı benden esirgemesin!)
Servi boylu sevgilinin gamze okudur bağrımdaki. Ve bana acıyan dostlarım onu çıkarma sevdasındadır... Yalvarırım Tanrım; çıkan yaralı gönlüm olsun da bağrımdaki ok olmasın tek!.. (Zira ben onu, nice zamandır, sevgiliden mukaddes bir armağan diye saklıyorum yüregimde.)
Eziyet ve sıkıntısı ile sevgilinin, can ciğer oldum. Nasıl yaşarım artık onlar olmadan Tanrım! Umarım bundan böyle cefası sınırsız, eziyeti sonsuz olur!..
''Adaleti yok; üstelik zulmü çokmuş!.. '' Asla söylemem ben bunları!.. Her nasıl olursa olsun, yeter ki gönül tahtımda ondan başka bir sultan olmasın ya Rab!..
(Nice yatırlar, tekkeler dolaşmıştı aşk derdine şifalar arayarak) Fuzuli.
Meyhane köşesinde buldu sonunda esenlik ve zindelik hazinesini. Ne mübarek yerdir orası Tanrım, inşallah viran olmaz!..
HASRET...HASRET
Gönlüm açılır zülf-i perişanını görgeç
Nutkum tutulur gonce-i handanını görgeç
Ra'nalık ile kamet-i şimşadı kılan yad
Olmaz mı hacil serv-i hıramanını görgeç
Çok aşka heves edeni gördüm ki hevasın
Terk etti senin aşık-ı nalanını görgeç
Naziklik ile gonce-i handanı eden zikr
Etmez mi haya la'l-i dür-efşanını görgeç
Sen hal-i dilin söylemesen n'ola Fuzuli
El fehm kılar çak-i giribanını görgeç
GAZELİN AÇILAMASI
Gönlümü açar saçlarını dağılıp saçılması, nutkumu kapatır gonca (açılmamış gül gibi dudak) nın açılması. Konuşamaz olurum, dilim tutulur.
Hasretle baktıkça sana, kanlı yaşlar dökülür gözlerimden. Kirpik oklarını gördükçe, delinir bağrım ta derinden...
Çoklarını gördüm, aşka heves eden... İnleyen aşığını görünce senin, bu hevesi tek edip gittiler...
Cehenneme inanmayan bir kafir bile ayrılığının ateşini görünce inanası gelir cehennem ateşine...
Saklasan gönlündeki aşkı bir sır gibi, söylemesen ne çıkar a Fuzuli; görenler anlamaz mı sanırsın yakanın yırtığından acınası halini...
SEVGİLİNİN HÜZÜNLER KULÜBESINDE...
Ah eylediğim serv-i hıramanın içindir
Kan ağladığım gonca-i handanın içindir
Sergeşteliğim kakul-i müşginin ucundan
Aşufteliğim zülf-i perişanın içindir
Bimar tenim nergis-i mestin eleminden
Hunin ciğerim la'l-i dür-efşanın içindir
Yaktım tenimi vasl günü şem teg amma
Bil kim bu tedarik şeb-i hicranın içindir
Kurtarmağa yağma-yı gamından dil ü canı
Sa'yim nazar-ı nergis-i fettanın içindir
Can ver gönül ol gamzeye kim bunca zamandır
Can içre seni sakladığım anın içindir
Vaiz bize dün düzahı vasfetti Fuzuli
Ol vasf senin külbe-i ahzanın içindir
GAZELİN AÇIKLAMASI
Salınan servi endamın içindir ah edişim; kan ağlayışım ise gülen dudağının hasretinden...
Başımın dönmesi, misk kokulu kaküllerinden; düşkünlüğüm ise, dağınık saçlarını hatırlamaktan...
Baygın bakışlarını düşünmekten melankolilerde bedenim inci sözler saçan (arasından inci dişlerinin parıltısı saçılan) dudağındır ciğerimi kanla dolduran...
Yaktım tenimi kavuşma gününde mum gibi, amma... Bil ki bu hazırlık ayrılığının kara günleri içindir.
Aşk derdinin yağmasından gönlümü ve canımı kurtarmaya çalışmam asla; amacım çapkın gözünün dikkatini çekebilmek içindir.
Ey gönlüm! Ver canını sevgilin bir süzgün bakışına; bunun içindir çünkü seni bunca zaman canla başla beslediğim...
Ey Fuzuli! Nasihatçi cehennemin özelliklerini sayıp döktün bize. Anladım ki anlattıkları hep senin hüzün evine dair şeylermiş, senin ayrılık acılarını çektiğm hüzün yurduymuş meğer cehennem!..
EL ÇEK İLACIMDAN TABİP!..
Aşiyan-i mürg-i dil zülf-i perişanındadır
Kanda olsam ey peri gönlüm senin yanındadır
Aşk derdiyle hoşem el çek ilacımdan tabib
Kılma derman kim helakim zehri dermanındadır
Çekme damen naz edip üftadelerden vehm kıl
Göklere açılmasın eller ki damanındadır
Bes ki hicranındadır hasiyyet-i kat'-i hayat
Ol hayat ehline hayranem ki hicranındadır
Ey Fuzuli şem'-veş mutlak açılmaz yanmadan
Tablar kim sünbül rişte-i canındadır
GAZELİN AÇIKLAMASI
Gönül kuşum dağınık saçların arasında yuva kurdu ey sevgili!.. Artı nerde olursam olayım veya iki elim kanda da olsa gönlüm senin yanındadır.
Aşk derdiyle başım pek hoş benim ey tabib, bırak bana ilaç vermeyi. Bana derman vermeye ki, senin dermenın beni helak edecek zehrin ta kendisidir.
Ey sevgili naz edip düşkün aşıklardan eteğini çekme. Eteğine yapışan ellerin (sen eteğini çevirince) göklere açılmasından (dua eder gibi) sakın!..
Senin ayrılığında, hayatı sona erdirme özelliği gizlidir, ayrılığın ölüm demektir. Senden ayrı düşüp de hala yaşayanlara hayranım.
Ey Fuzuli! Sevgilini saçının büklümü sen can ipliğine bağlıdır. Sen mum gibi yanmadan o büklümler açılıvermez.
SONSUZLUK ÜLKESİNE DOĞRU
Baka mülkün dilersen varını yok eyle dünya teg
Etek çek gördüğünden afitab-i alem-ara teg
Ta'ulluk zulmetin tercidi hurşidine kıl matla'
Eger alemde bir gün görmek istersen Mesiha teg
Yeter tavus teg 'ucb kıl arayiş-i suret
Vücudundan geçib alemde bir ad eyle Anka teg
Güher teg kılma tağir-i tabiat delseler bağrın
Karar et her hevadan olma şur-engiz derya teg
Fuzuli kainat esbabının kıldın temaşasın
Nedametsiz tena 'um yok tasarufsuz temaşa teg
GAZELİN AÇIKLAMASI
Sonsuzluk yurduna varayım diyorsan eğer, varlığını yok eyle, tıpkı dünya gibi! Her gün dünyayı süsleyen güneş misali, çek eteğini gördüklerinden...
Eğer bu dünyada Hz. İsa gibi bir gün görmek istersen, dünya ilgilerinin zulmetini soyutlanmışlık güneşinin doğduğu bir yer eyle!..
Tavus gibi kabarıp dış görüşünü süslemen daha yetmeyecek mi? Varlığından sıyrılıp şu dünyada Anka kuşu gibi bir ad bırakmaya bak!..
Bağrını inci gibi del.ip zorlasalar da, yaradılışını değiştirme! Bir hal üzre karar kıl da deniz gibi hemen her rüzgârda (veya heveslerinin peşinde) dalgalanıverme.
Ey Fuzuli! Dünyanın her türlü gidişatını, zevkini, sefasını, derdini, kaderini seyrettim sonuç şu: Dünyada tasarrufsuz seyir gibi sonu pişmanlığa çıkmaya bir nimet yok.
SEVGİLİNİN AĞZINDAKİ SIR...
Bilmez idim bilmek ağzın sırrını düşvar imiş
Ağzını derlerdi yok dediklerince var imiş
Aciz olmuş yıkmağa ahıyla kuhu Kuh-ken
N'eylesin miskin anun aşkı hem ol mikdar imiş
Taşa çekmiş halk için Ferhad Şirin suretin
Arz kılmış halka mahbubun aceb bi-'ar imiş
Ömrlerdir eylerim ahval-i dünya imtihan
Nakd-i ömr ü hasıl-i dünya heman bir yar imiş
Dün Fuzuli arızın görgeç revan tapşırdı can
Laf edip derdi ki canın var emanet-dar imiş
GAZELİN AÇIKLAMASI
Bilmiyordum ağzındaki sırrı bilmenin güç olduğunu. Ağzın için yok diyorlardı, dedikleri kadar var imiş meğer...
Ateşli ahı dağı eritmekten aciz kalmış dağ eri Ferhat'ın. Ne yapsın miskin, işte o kadar imiş onun da aşkı.
Kabe ziyareti için ihrama bel bağladı dediler sofu için; araştırdım, meğer onun beline bağladığı papaz kuşağı imiş, ihram değil. (Dış görünüş yetmiyor içi kurtarmaya. )
Varımı yok ettim, sevgilinin yüzüne öykünerek. Ebedi zevk dedikleri şey, sevgilinin yüzünü görmekmiş meğer!..
Yanağını görünce dün senin ey sevgili, Fuzuli can verdi hemen ''Canım var, '' deyip dururdu, meğer bir emanetçiymiş..
SEVGİLİNİN AYAK UCUNDA BİR GölGE...
Kıldı zülfün teg perişan halimi halin senin
Bir gün ey bi-derd sormazsın nedir halin senin
Gitdi başından gönül ol serv kaddin sayesi
Ağla kim idabara tebdil oldu ikbalin senin
Zinet için cism divarında etmezdim yerin
Çekmeseydi aşk levh-i cana timsalin senin
Dam-gah-ı aşkdan tut bir kenar ey mürg-i dil
Sınmadan seng-i melametden per ü balin senin
Saye-veş çoktan Fuzuli hak-i kuyun yastadır
Ol ümid ile ki bir gün ola pamalin senin
GAZELİN AÇIKLAMASI
Ey âşıklarını dert edinmeyen sevgili! Senin bu umursamaz tavrın halimi perişan eyledi. Bir gün olsun ''Ne haldesin? '' diye sormuyorsun ya asıl dert bu.
Ey gönül! O servi boylu sevgilinin himayesi üzerinden gitti. Artık ağlama vaktidir, çünkü yükselmen, alçalmağa (talihin talihsizliğine) döndü.
Ey sevgili! Aşk ta ezel gününde can levhasına senin suretini çizmeseydi, beden duvarını süslemek üzere sana itibar etmez, oraya seni desenlemezdi.
Ey gönül kuşu! Ayıplama ayıplama taşı ile kolun kanadın kırılmadan evvel aşk tuzağından kurtulmaya bak.
Zavallı Fuzuli, bir gün gelir de sevgilinin ayağının altına serilirim diye, hayli zamandır senin semtinin toprağın gölge gibi uzanmış kalmıştır.
CAN VERİP ŞAN ALDIK...
Yar rahm etti meğer nale vü efganımıza
Ki kadem bastı bugün külbe-i ahzanımıza
Eşk baranı meğer kıldı meded kim nageh
Bitti bu şah-ı gül-i taze gülistanımıza
Bu visale yuhu ahvali demek mümkün idi
Eğer olsaydı yuhu dide-i giryanımıza
Yar mihmanımız oldu gelin ey can u gönül
Kılalım sarf nemiz var ise mihmanımıza
Dilberin cana imiş kasdı Fuzuli gel kim
Can verip dilbere mihnet koyalım canımıza
GAZELİN AÇIKLAMASI
Sevgili çığlık ve inleyişlerize acımış olsa gerek ki bugün hüzünler içinde yaşadığımız kulübemizi teşrif etti.
Gözyaşı yağmurları imdadımıza yetişmiş olmalı ki, şu taze gül fidanı sevgili, ansızın gülistanımızda bitiverdi.
Bu kavuşmaya bir rüya demek mümkün idi... Eğer ağlayan gözlerimize uyku giriyor olsaydı...
Sevgili evimizi teşrif etti ey can ve gönül! Gelin, neyimiz var ise konuğumuza harcayıp onu ağırlayalım, uğruna canımızı ve gönlümüzü verelim.
Ey Fuzuli! Dilberinin geliş sebebi can almakmış meğer. Canımıza minnet!... Şimdi dilbere can verip şan alalım.
Ya Rab hemişe lutfunu kıl reh-nüma bana
Gösterme ol tariki ki yetmez sana bana
Kat' eyle aşinalığım andan ki gayrdır
Ancak öz aşinaların et aşina bana
Bir yerde sabit et kadem-i i'tibarımı
Ancak öz aşinaların et aşina bana
Yok bende bir amel sana şayeste ah eğer
A'malime göre vere adlin ceza bana
Havf ü hatada muztaribim var ümid kim
Lutfun vere beşaret-i afv-i ata bana
Ben bilmezem bana gereğin sen Hakim'sin
Men' eyle verme her ne gerekmez sana bana
Habs-i hevada koyma Fuzuli-sıfat esir
Ya Rab hidayet eyle tarik-i fena bana
GAZELİN AÇIKLAMASI
Tanrım! Lütfunu rehber kıl daima bana ve sakın sana ulaşmayan yolu bana gösterme!
Senden başka her şeyden dostluğumu kes benim; yalnızca kendi sevdiklerini sevdir bana! (Yalnız sana dost olan kişileri benim için dost kıl, sana dost olmayanlardan yolumu ayır.)
İtibar ayağımı öyle bir yerde sabitle ki, orada yalnızca dinin yol göstericisine (Hz. Muhammed'e) uyulsun, sadece onun yolundan gidilsin.
Yazık ki sana layık bir amelim yok benim. Eğer adaletin beni amelime göre cezalandıracak olursa benim vay halime!..
Hata ve buna bağlı korkular içinde kıvranıp duruyorum. Umarım, lütfun bana hatalarımın bağışlandığı müjdesini verir (yoksa halim haraptır.)
Ben bana tam olarak neyin gerektiğini bilemem.Hakim (her şeyi bilen Allah) sensin; bana gerekmeyeni bana verme!
Beni Fuzuli gibi heva (hevesler, istekler, ihtiraslar veya dünya ilgileri)
içinde hapis bırakma! Tanrım! Bana fena (Senin aşkında yok olma) yolunda kurtuluş nasip eyle (veya bu kötü gidişime bir hidayet nasip et!)
______
Bu ödevi İnönü Üniversitesi, Eğitim Fakültesi, Türkçe Öğretmenliği ikinci sınıfta okuyan öğrenciler yapmıştır.
OK BEDENDEN ÇIKINCA...
Benim tek hiç kim zar ü perişan olmasın ya Rab
Esir-i derd-i aşk u dağ-i hicran olmasın ya Rab
Dem-a-dem cevrlerdir çekdiğim bi-rahm bütlerden
Bu kafirler esiri bir müselman olmasın ya Rab
Görüb endişe-i katlimde ol mahı budur derdim
Ki bu endişeden ol meh peşiman olmasın ya Rab
Çıharmak itseler tenden çeküb peykanı ol servin
Çıhan olsun dil-i mecruh peykan olmasın ya Rab
Cefa ü cevr ile mu 'tadım anlarsız n'olur halim
Cefasına had ü cevrine payan olmasın ya Rab
Demen kim adli yok ya zulmü çok her hal ile olsa
Gönül tahtına andan gayrı sultan olmasın ya Rab
Fuzuli buldu genc-i afiyet mey-hane küncünde
Mübarek mülkdür ol mülk viran olmasın ya Rab
GAZELİN AÇIKLAMASI
Kimseye verme ağlayıp inlemeyi benden gayrı; kimse perişan olmasın, aman!.. Allahım! Yani aşk derdine tutsak etme hiç kimseyi ve ayrılık yarasıyla başbaşa bırakma Tanrım!
Eziyet ve cefa görmekteyim merhametsiz güzellerden daima. Tanrım! Bir Müslüman'ı bu kafirlere tutsak etma aman! (Yoksa onu dinden imandan çıkarırlar.)
Beni öldürmeyi tasarladığını gördüm o ay yüzlünün. Tasam şu ki Tanrım! o ay yüzlü bu düşünceden caymasın. (ve beni öldürecek süzgün bakışı benden esirgemesin!)
Servi boylu sevgilinin gamze okudur bağrımdaki. Ve bana acıyan dostlarım onu çıkarma sevdasındadır... Yalvarırım Tanrım; çıkan yaralı gönlüm olsun da bağrımdaki ok olmasın tek!.. (Zira ben onu, nice zamandır, sevgiliden mukaddes bir armağan diye saklıyorum yüregimde.)
Eziyet ve sıkıntısı ile sevgilinin, can ciğer oldum. Nasıl yaşarım artık onlar olmadan Tanrım! Umarım bundan böyle cefası sınırsız, eziyeti sonsuz olur!..
''Adaleti yok; üstelik zulmü çokmuş!.. '' Asla söylemem ben bunları!.. Her nasıl olursa olsun, yeter ki gönül tahtımda ondan başka bir sultan olmasın ya Rab!..
(Nice yatırlar, tekkeler dolaşmıştı aşk derdine şifalar arayarak) Fuzuli.
Meyhane köşesinde buldu sonunda esenlik ve zindelik hazinesini. Ne mübarek yerdir orası Tanrım, inşallah viran olmaz!..
HASRET...HASRET
Gönlüm açılır zülf-i perişanını görgeç
Nutkum tutulur gonce-i handanını görgeç
Ra'nalık ile kamet-i şimşadı kılan yad
Olmaz mı hacil serv-i hıramanını görgeç
Çok aşka heves edeni gördüm ki hevasın
Terk etti senin aşık-ı nalanını görgeç
Naziklik ile gonce-i handanı eden zikr
Etmez mi haya la'l-i dür-efşanını görgeç
Sen hal-i dilin söylemesen n'ola Fuzuli
El fehm kılar çak-i giribanını görgeç
GAZELİN AÇILAMASI
Gönlümü açar saçlarını dağılıp saçılması, nutkumu kapatır gonca (açılmamış gül gibi dudak) nın açılması. Konuşamaz olurum, dilim tutulur.
Hasretle baktıkça sana, kanlı yaşlar dökülür gözlerimden. Kirpik oklarını gördükçe, delinir bağrım ta derinden...
Çoklarını gördüm, aşka heves eden... İnleyen aşığını görünce senin, bu hevesi tek edip gittiler...
Cehenneme inanmayan bir kafir bile ayrılığının ateşini görünce inanası gelir cehennem ateşine...
Saklasan gönlündeki aşkı bir sır gibi, söylemesen ne çıkar a Fuzuli; görenler anlamaz mı sanırsın yakanın yırtığından acınası halini...
SEVGİLİNİN HÜZÜNLER KULÜBESINDE...
Ah eylediğim serv-i hıramanın içindir
Kan ağladığım gonca-i handanın içindir
Sergeşteliğim kakul-i müşginin ucundan
Aşufteliğim zülf-i perişanın içindir
Bimar tenim nergis-i mestin eleminden
Hunin ciğerim la'l-i dür-efşanın içindir
Yaktım tenimi vasl günü şem teg amma
Bil kim bu tedarik şeb-i hicranın içindir
Kurtarmağa yağma-yı gamından dil ü canı
Sa'yim nazar-ı nergis-i fettanın içindir
Can ver gönül ol gamzeye kim bunca zamandır
Can içre seni sakladığım anın içindir
Vaiz bize dün düzahı vasfetti Fuzuli
Ol vasf senin külbe-i ahzanın içindir
GAZELİN AÇIKLAMASI
Salınan servi endamın içindir ah edişim; kan ağlayışım ise gülen dudağının hasretinden...
Başımın dönmesi, misk kokulu kaküllerinden; düşkünlüğüm ise, dağınık saçlarını hatırlamaktan...
Baygın bakışlarını düşünmekten melankolilerde bedenim inci sözler saçan (arasından inci dişlerinin parıltısı saçılan) dudağındır ciğerimi kanla dolduran...
Yaktım tenimi kavuşma gününde mum gibi, amma... Bil ki bu hazırlık ayrılığının kara günleri içindir.
Aşk derdinin yağmasından gönlümü ve canımı kurtarmaya çalışmam asla; amacım çapkın gözünün dikkatini çekebilmek içindir.
Ey gönlüm! Ver canını sevgilin bir süzgün bakışına; bunun içindir çünkü seni bunca zaman canla başla beslediğim...
Ey Fuzuli! Nasihatçi cehennemin özelliklerini sayıp döktün bize. Anladım ki anlattıkları hep senin hüzün evine dair şeylermiş, senin ayrılık acılarını çektiğm hüzün yurduymuş meğer cehennem!..
EL ÇEK İLACIMDAN TABİP!..
Aşiyan-i mürg-i dil zülf-i perişanındadır
Kanda olsam ey peri gönlüm senin yanındadır
Aşk derdiyle hoşem el çek ilacımdan tabib
Kılma derman kim helakim zehri dermanındadır
Çekme damen naz edip üftadelerden vehm kıl
Göklere açılmasın eller ki damanındadır
Bes ki hicranındadır hasiyyet-i kat'-i hayat
Ol hayat ehline hayranem ki hicranındadır
Ey Fuzuli şem'-veş mutlak açılmaz yanmadan
Tablar kim sünbül rişte-i canındadır
GAZELİN AÇIKLAMASI
Gönül kuşum dağınık saçların arasında yuva kurdu ey sevgili!.. Artı nerde olursam olayım veya iki elim kanda da olsa gönlüm senin yanındadır.
Aşk derdiyle başım pek hoş benim ey tabib, bırak bana ilaç vermeyi. Bana derman vermeye ki, senin dermenın beni helak edecek zehrin ta kendisidir.
Ey sevgili naz edip düşkün aşıklardan eteğini çekme. Eteğine yapışan ellerin (sen eteğini çevirince) göklere açılmasından (dua eder gibi) sakın!..
Senin ayrılığında, hayatı sona erdirme özelliği gizlidir, ayrılığın ölüm demektir. Senden ayrı düşüp de hala yaşayanlara hayranım.
Ey Fuzuli! Sevgilini saçının büklümü sen can ipliğine bağlıdır. Sen mum gibi yanmadan o büklümler açılıvermez.
SONSUZLUK ÜLKESİNE DOĞRU
Baka mülkün dilersen varını yok eyle dünya teg
Etek çek gördüğünden afitab-i alem-ara teg
Ta'ulluk zulmetin tercidi hurşidine kıl matla'
Eger alemde bir gün görmek istersen Mesiha teg
Yeter tavus teg 'ucb kıl arayiş-i suret
Vücudundan geçib alemde bir ad eyle Anka teg
Güher teg kılma tağir-i tabiat delseler bağrın
Karar et her hevadan olma şur-engiz derya teg
Fuzuli kainat esbabının kıldın temaşasın
Nedametsiz tena 'um yok tasarufsuz temaşa teg
GAZELİN AÇIKLAMASI
Sonsuzluk yurduna varayım diyorsan eğer, varlığını yok eyle, tıpkı dünya gibi! Her gün dünyayı süsleyen güneş misali, çek eteğini gördüklerinden...
Eğer bu dünyada Hz. İsa gibi bir gün görmek istersen, dünya ilgilerinin zulmetini soyutlanmışlık güneşinin doğduğu bir yer eyle!..
Tavus gibi kabarıp dış görüşünü süslemen daha yetmeyecek mi? Varlığından sıyrılıp şu dünyada Anka kuşu gibi bir ad bırakmaya bak!..
Bağrını inci gibi del.ip zorlasalar da, yaradılışını değiştirme! Bir hal üzre karar kıl da deniz gibi hemen her rüzgârda (veya heveslerinin peşinde) dalgalanıverme.
Ey Fuzuli! Dünyanın her türlü gidişatını, zevkini, sefasını, derdini, kaderini seyrettim sonuç şu: Dünyada tasarrufsuz seyir gibi sonu pişmanlığa çıkmaya bir nimet yok.
SEVGİLİNİN AĞZINDAKİ SIR...
Bilmez idim bilmek ağzın sırrını düşvar imiş
Ağzını derlerdi yok dediklerince var imiş
Aciz olmuş yıkmağa ahıyla kuhu Kuh-ken
N'eylesin miskin anun aşkı hem ol mikdar imiş
Taşa çekmiş halk için Ferhad Şirin suretin
Arz kılmış halka mahbubun aceb bi-'ar imiş
Ömrlerdir eylerim ahval-i dünya imtihan
Nakd-i ömr ü hasıl-i dünya heman bir yar imiş
Dün Fuzuli arızın görgeç revan tapşırdı can
Laf edip derdi ki canın var emanet-dar imiş
GAZELİN AÇIKLAMASI
Bilmiyordum ağzındaki sırrı bilmenin güç olduğunu. Ağzın için yok diyorlardı, dedikleri kadar var imiş meğer...
Ateşli ahı dağı eritmekten aciz kalmış dağ eri Ferhat'ın. Ne yapsın miskin, işte o kadar imiş onun da aşkı.
Kabe ziyareti için ihrama bel bağladı dediler sofu için; araştırdım, meğer onun beline bağladığı papaz kuşağı imiş, ihram değil. (Dış görünüş yetmiyor içi kurtarmaya. )
Varımı yok ettim, sevgilinin yüzüne öykünerek. Ebedi zevk dedikleri şey, sevgilinin yüzünü görmekmiş meğer!..
Yanağını görünce dün senin ey sevgili, Fuzuli can verdi hemen ''Canım var, '' deyip dururdu, meğer bir emanetçiymiş..
SEVGİLİNİN AYAK UCUNDA BİR GölGE...
Kıldı zülfün teg perişan halimi halin senin
Bir gün ey bi-derd sormazsın nedir halin senin
Gitdi başından gönül ol serv kaddin sayesi
Ağla kim idabara tebdil oldu ikbalin senin
Zinet için cism divarında etmezdim yerin
Çekmeseydi aşk levh-i cana timsalin senin
Dam-gah-ı aşkdan tut bir kenar ey mürg-i dil
Sınmadan seng-i melametden per ü balin senin
Saye-veş çoktan Fuzuli hak-i kuyun yastadır
Ol ümid ile ki bir gün ola pamalin senin
GAZELİN AÇIKLAMASI
Ey âşıklarını dert edinmeyen sevgili! Senin bu umursamaz tavrın halimi perişan eyledi. Bir gün olsun ''Ne haldesin? '' diye sormuyorsun ya asıl dert bu.
Ey gönül! O servi boylu sevgilinin himayesi üzerinden gitti. Artık ağlama vaktidir, çünkü yükselmen, alçalmağa (talihin talihsizliğine) döndü.
Ey sevgili! Aşk ta ezel gününde can levhasına senin suretini çizmeseydi, beden duvarını süslemek üzere sana itibar etmez, oraya seni desenlemezdi.
Ey gönül kuşu! Ayıplama ayıplama taşı ile kolun kanadın kırılmadan evvel aşk tuzağından kurtulmaya bak.
Zavallı Fuzuli, bir gün gelir de sevgilinin ayağının altına serilirim diye, hayli zamandır senin semtinin toprağın gölge gibi uzanmış kalmıştır.
CAN VERİP ŞAN ALDIK...
Yar rahm etti meğer nale vü efganımıza
Ki kadem bastı bugün külbe-i ahzanımıza
Eşk baranı meğer kıldı meded kim nageh
Bitti bu şah-ı gül-i taze gülistanımıza
Bu visale yuhu ahvali demek mümkün idi
Eğer olsaydı yuhu dide-i giryanımıza
Yar mihmanımız oldu gelin ey can u gönül
Kılalım sarf nemiz var ise mihmanımıza
Dilberin cana imiş kasdı Fuzuli gel kim
Can verip dilbere mihnet koyalım canımıza
GAZELİN AÇIKLAMASI
Sevgili çığlık ve inleyişlerize acımış olsa gerek ki bugün hüzünler içinde yaşadığımız kulübemizi teşrif etti.
Gözyaşı yağmurları imdadımıza yetişmiş olmalı ki, şu taze gül fidanı sevgili, ansızın gülistanımızda bitiverdi.
Bu kavuşmaya bir rüya demek mümkün idi... Eğer ağlayan gözlerimize uyku giriyor olsaydı...
Sevgili evimizi teşrif etti ey can ve gönül! Gelin, neyimiz var ise konuğumuza harcayıp onu ağırlayalım, uğruna canımızı ve gönlümüzü verelim.
Ey Fuzuli! Dilberinin geliş sebebi can almakmış meğer. Canımıza minnet!... Şimdi dilbere can verip şan alalım.
3 Ocak 2013 Perşembe
yunus emre
YUNUS ve HACI BEKTAŞ VELİ
Eskişehir'in bir köyünde çiftçilikle geçinen çok yoksul bir adam varmış. Bir yıl kıtlık olunca bu adamın yoksulluğu iyice artmış. Bir çok keramet ve inayetlerini duyduğu Hacı Bektaş Veli'den yardım istemeyi düşünen yoksul adam, sığırının üstüne bir miktar alıç koyup, dergâha gitmiş. Pirin ayağına yüz sürerek hediyesini vermiş bir miktar buğday istemiş. Hacı Bektaş Veli ona lütufla muamele ederek, birkaç gün dergâhta misafir etmiş. Yoksul adamın geri dönmek için acele ettiğini gören dervişler, Hacı Bektaş Veli'ye onun acelesini anlatmışlar. Hacı Bektaş Veli de yoksul köylüyü huzurana çağırıp sormuş:
- Buğday mı istersin, yoksa erenler himmeti mi istersin?
- Buğday istiyorum efendim.
- Buğday yerine nefes versek olmaz mı?
- Olmaz.
- İstersen bana getirdiğin alıcın her tanesine bir nefes edeyim!..
- Olmaz.
- İsterse her çekirdek sayısına bir nefes edeyim!..
Yoksul adam buğdayda ısrar ediyormuş.
- İstersen her çekirdek başına on nefes edeyim!..
Yoksul adam yine buğdayda ısrar edince, Hacı Bektaş'ın emriyle götürebileceği kadar buğday verilmiş. Sevine sevine bir çuval buğdayı alıp dergâhtan uzaklaşan yoksul köylü, yolda giderken düşünmeye başlamış ve kendi kendine demiş ki:
- Bu insan, büyük insan olmasa bana bir çuval buğday vermezdi. Bir çuval buğday böyle bir insandan daha mı değerli?
Yaptığı kusurun büyüklüğünü anlayıp pişman olan yoksul köylü, hemen geri dönerek kusurunu itiraf etmiş:
- Pirim, ben çok büyük bir bir kusur işledim. Sizden çok özür diliyorum. Bu buğdayı geri verip, sizden nefes istiyorum.
Bunun üzerine Hacı Bektaş Veli demiş ki:
- Evladım, senin nasibin Taptuk Emre tarafında verilecek. Senin kilidini Taptuk Emre'ye verdik, onun dergâhına git.
Bu cevabı alır almaz, hemen Taptuk Emre dergâhına giden yoksul köylü, kendisini Yunus Emre yapacak manevi eğitimine başlamış.
YUNUS VE TAPTUK EMRE
Taptuk Emre dergâhında her derviş bir iş görürmüş. Kimi toprakta, kimi işlikte çalışırken, kimi duvar örer, kimi de aş pişirirmiş. Dergâha yeni gelen Yunus'a da odun taşıma işini vermişler. Dergâhının ocağına özene bezene kırk yıl odun taşıyan Yunus'un, her getirdiği odun da dümdüzmüş. Öbür dervişler sormuşlar:
- Ey Yunus, senin getirdiğin odunların hepsi dümdüz, bunun sebebi nedir?
Yunus demiş ki:
- Taptuk Emre dergâhına odunu eğrisi bile giremez!..
Taptuk Emre güzel saz çalarmış ve Yunus ona sazı için bağlanmış. Yunus uzun süre tekkeye hizmet etmiş, sonunda bıkmış ve kaçmış. Yolda erenlerden yedi kişiye rastlamış, yoldaş olmuşlar. Her akşam erenlerden biri içinden geçirdiği bir ermiş adına Tanrıya dua ediyor hemen bir sofra geliyormuş ortaya. Sıra Yunus'a geldiği akşam o da demiş ki:
- Yarabbi, bunlar hangi kulun adına dua ettilerse, ben de onun adına yalvarıyorum sana, ne olur utandırma beni!..
Yunus'un duası biter bitmez, iki sofra birden gelmiş. Erenler şaşırıp sormuşlar:
- Ey Yunus, kimin adına dua ettin?
Yunus bu soruya şu yanıtı vermiş:
- Önce siz söyleyin.
Erenler hep bir ağızdan demişler ki:
- Taptuk'un dervişlerinden Yunus diye biri var, biz onun adına dua ettik.
Yunus bunu duyar duymaz hiçbir şey söylemeden dergâha geri dönmüş ve Taptuk Emre'nin karısı Anabacı'ya sığınmış:
- Anabacı, dergâhtan kaçmakla büyük bir kusur işledim. Şimdi pişman olup geri döndüm. Ne olur şeyhime söyleyin; beni affetsin!..
Anabacı demiş ki:
- Yarın sabah tekkenin eşiğine yat. Taptuk abdest almak için dışarı çıkarken ayağı sana takılır. Gözleri iyi görmediği için bana: "Kim bu eşikte yatan?" diye sorar ben de "Yunus", derim. "Hangi Yunus?" derse çekil git, başka bir tekke ara kendine, başının çaresine bak. Ama bizim "Yunus mu?" derse anla ki gönlünden çıkarmamış, hala seviyor seni. O zaman kapan ayaklarına, "Bağışla suçumu" de.
Yunus, Anabacı'nın dediğini yapıp, kapının eşiğine yatmış, ertesi sabah olan olmuş. Ayağı Yunus'a takılanTaptuk, Anabacı'ya sormuş:
- Kim bu eşikte yatan?
Anabacı cevap vermiş:
- Yunus.
-Bizim Yunus mu?
Bunun üzerine Yunus, Taptuk'un ayaklarına kapanmış ve sevincinden ağlamış.
YUNUS VE MOLLA KASIM
Yunus Emre'nin vefatından yüz yıl sonra yaşayan ve devlet görevinde yetkili biri olan Molla Kasım'a Yunus'un şiirlerini yazılı olarak getirmişler. Molla Kasım bir nehir kenarına gelmiş ve yanında getirdiği Yunus Emre şiirlerini okumaya başlamış. Her okuduğu şiiri dine, şeriata aykırı bularak yakıp suya atan Molla Kasım, kendine yüz yıl önceden hitap eden bir şiiri görünce, çok şaşırmış. Yunus şöyle diyormuş:
Ben dervişim diyene bir ün edesim gelir,
Seğirdüben sesine varıp yetesim gelir.
Sırat kıldan incedir, kılıçtan keskincedir,
Varıp anın üstüne evler yapasım gelir.
Altında gayya vardır, içi nar ile pürdür,
Varuben ol gölgede biraz yatasım gelir.
Oda gölgedir deyu ta'n eylemen hocalar,
Hatırınız hoş olsun biraz yanasım gelir.
Ben günahımca yanam, rahmet suyunda yunam,
İki kanat takınam, biraz uçasım gelir.
Andan Cennete varam, Cennette huriler görem,
Huri ile gılmanı bir bir koşasım gelir
Derviş Yunus bu sözü eğri büğrü söyleme,
Seni sigaya çeken bir Molla Kasım gelir.
Molla Kasım bunu görür görmez, yaktığı ve suya attığı şiirler için çok pişman olmuş, yakmadığı suya atmadığı şiirleri de bir hazine gibi saklamış. Halkımızın rivayetine göre; bu yüzden Yunus Emre şiirlerinden binlercesini göklerde melekler, binlercesini denizlerdeki balıklar, kalan binlercesini de insanlar söylermiş.
Eskişehir'in bir köyünde çiftçilikle geçinen çok yoksul bir adam varmış. Bir yıl kıtlık olunca bu adamın yoksulluğu iyice artmış. Bir çok keramet ve inayetlerini duyduğu Hacı Bektaş Veli'den yardım istemeyi düşünen yoksul adam, sığırının üstüne bir miktar alıç koyup, dergâha gitmiş. Pirin ayağına yüz sürerek hediyesini vermiş bir miktar buğday istemiş. Hacı Bektaş Veli ona lütufla muamele ederek, birkaç gün dergâhta misafir etmiş. Yoksul adamın geri dönmek için acele ettiğini gören dervişler, Hacı Bektaş Veli'ye onun acelesini anlatmışlar. Hacı Bektaş Veli de yoksul köylüyü huzurana çağırıp sormuş:
- Buğday mı istersin, yoksa erenler himmeti mi istersin?
- Buğday istiyorum efendim.
- Buğday yerine nefes versek olmaz mı?
- Olmaz.
- İstersen bana getirdiğin alıcın her tanesine bir nefes edeyim!..
- Olmaz.
- İsterse her çekirdek sayısına bir nefes edeyim!..
Yoksul adam buğdayda ısrar ediyormuş.
- İstersen her çekirdek başına on nefes edeyim!..
Yoksul adam yine buğdayda ısrar edince, Hacı Bektaş'ın emriyle götürebileceği kadar buğday verilmiş. Sevine sevine bir çuval buğdayı alıp dergâhtan uzaklaşan yoksul köylü, yolda giderken düşünmeye başlamış ve kendi kendine demiş ki:
- Bu insan, büyük insan olmasa bana bir çuval buğday vermezdi. Bir çuval buğday böyle bir insandan daha mı değerli?
Yaptığı kusurun büyüklüğünü anlayıp pişman olan yoksul köylü, hemen geri dönerek kusurunu itiraf etmiş:
- Pirim, ben çok büyük bir bir kusur işledim. Sizden çok özür diliyorum. Bu buğdayı geri verip, sizden nefes istiyorum.
Bunun üzerine Hacı Bektaş Veli demiş ki:
- Evladım, senin nasibin Taptuk Emre tarafında verilecek. Senin kilidini Taptuk Emre'ye verdik, onun dergâhına git.
Bu cevabı alır almaz, hemen Taptuk Emre dergâhına giden yoksul köylü, kendisini Yunus Emre yapacak manevi eğitimine başlamış.
YUNUS VE TAPTUK EMRE
Taptuk Emre dergâhında her derviş bir iş görürmüş. Kimi toprakta, kimi işlikte çalışırken, kimi duvar örer, kimi de aş pişirirmiş. Dergâha yeni gelen Yunus'a da odun taşıma işini vermişler. Dergâhının ocağına özene bezene kırk yıl odun taşıyan Yunus'un, her getirdiği odun da dümdüzmüş. Öbür dervişler sormuşlar:
- Ey Yunus, senin getirdiğin odunların hepsi dümdüz, bunun sebebi nedir?
Yunus demiş ki:
- Taptuk Emre dergâhına odunu eğrisi bile giremez!..
Taptuk Emre güzel saz çalarmış ve Yunus ona sazı için bağlanmış. Yunus uzun süre tekkeye hizmet etmiş, sonunda bıkmış ve kaçmış. Yolda erenlerden yedi kişiye rastlamış, yoldaş olmuşlar. Her akşam erenlerden biri içinden geçirdiği bir ermiş adına Tanrıya dua ediyor hemen bir sofra geliyormuş ortaya. Sıra Yunus'a geldiği akşam o da demiş ki:
- Yarabbi, bunlar hangi kulun adına dua ettilerse, ben de onun adına yalvarıyorum sana, ne olur utandırma beni!..
Yunus'un duası biter bitmez, iki sofra birden gelmiş. Erenler şaşırıp sormuşlar:
- Ey Yunus, kimin adına dua ettin?
Yunus bu soruya şu yanıtı vermiş:
- Önce siz söyleyin.
Erenler hep bir ağızdan demişler ki:
- Taptuk'un dervişlerinden Yunus diye biri var, biz onun adına dua ettik.
Yunus bunu duyar duymaz hiçbir şey söylemeden dergâha geri dönmüş ve Taptuk Emre'nin karısı Anabacı'ya sığınmış:
- Anabacı, dergâhtan kaçmakla büyük bir kusur işledim. Şimdi pişman olup geri döndüm. Ne olur şeyhime söyleyin; beni affetsin!..
Anabacı demiş ki:
- Yarın sabah tekkenin eşiğine yat. Taptuk abdest almak için dışarı çıkarken ayağı sana takılır. Gözleri iyi görmediği için bana: "Kim bu eşikte yatan?" diye sorar ben de "Yunus", derim. "Hangi Yunus?" derse çekil git, başka bir tekke ara kendine, başının çaresine bak. Ama bizim "Yunus mu?" derse anla ki gönlünden çıkarmamış, hala seviyor seni. O zaman kapan ayaklarına, "Bağışla suçumu" de.
Yunus, Anabacı'nın dediğini yapıp, kapının eşiğine yatmış, ertesi sabah olan olmuş. Ayağı Yunus'a takılanTaptuk, Anabacı'ya sormuş:
- Kim bu eşikte yatan?
Anabacı cevap vermiş:
- Yunus.
-Bizim Yunus mu?
Bunun üzerine Yunus, Taptuk'un ayaklarına kapanmış ve sevincinden ağlamış.
YUNUS VE MOLLA KASIM
Yunus Emre'nin vefatından yüz yıl sonra yaşayan ve devlet görevinde yetkili biri olan Molla Kasım'a Yunus'un şiirlerini yazılı olarak getirmişler. Molla Kasım bir nehir kenarına gelmiş ve yanında getirdiği Yunus Emre şiirlerini okumaya başlamış. Her okuduğu şiiri dine, şeriata aykırı bularak yakıp suya atan Molla Kasım, kendine yüz yıl önceden hitap eden bir şiiri görünce, çok şaşırmış. Yunus şöyle diyormuş:
Ben dervişim diyene bir ün edesim gelir,
Seğirdüben sesine varıp yetesim gelir.
Sırat kıldan incedir, kılıçtan keskincedir,
Varıp anın üstüne evler yapasım gelir.
Altında gayya vardır, içi nar ile pürdür,
Varuben ol gölgede biraz yatasım gelir.
Oda gölgedir deyu ta'n eylemen hocalar,
Hatırınız hoş olsun biraz yanasım gelir.
Ben günahımca yanam, rahmet suyunda yunam,
İki kanat takınam, biraz uçasım gelir.
Andan Cennete varam, Cennette huriler görem,
Huri ile gılmanı bir bir koşasım gelir
Derviş Yunus bu sözü eğri büğrü söyleme,
Seni sigaya çeken bir Molla Kasım gelir.
Molla Kasım bunu görür görmez, yaktığı ve suya attığı şiirler için çok pişman olmuş, yakmadığı suya atmadığı şiirleri de bir hazine gibi saklamış. Halkımızın rivayetine göre; bu yüzden Yunus Emre şiirlerinden binlercesini göklerde melekler, binlercesini denizlerdeki balıklar, kalan binlercesini de insanlar söylermiş.
1 Ocak 2013 Salı
FUZULİ
| Okunuşu | Orjinal yazılışı | Bugünkü Türkçede Anlamı |
Yâ Rab bela-yı aşk ile kıl âşîna beni
Bir dem bela-yı aşktan kılma cüdâ beni
Az eyleme inayetini ehl-i dertten
Yani ki çoh belâlara kıl müptelâ beni
Oldukça ben götürme belâdan iradetim
Ben isterim belâyı çü ister belâ beni
Gittikçe hüsnün eyle ziyâde nigârımın
Geldikçe derdine beter et müptelâ beni
Öyle zaîf kıl tenimi firkatinde kim
Vaslına mümkün ola yetürmek sabâ beni
Nahvet kılıp nasîb Fuzuli gibi bana
Yâ Rab mukayyed eyleme mutlak bana beni |
يا رب بلای عشق ايله قيل آشنا بني
بر دم بلای عشقدن قیلما جدا بني
آز ایلمه عنایتيکي اهل درددن
یاني که چوق بلالره قیل مبتلا بني
اولدقجه من گوتورمه بلادن ارادتم
بن ایسترم بلایي چو ایستر بلا بني
گتدکجه حسنک ایله زیاده نگارمین
گلدکجه دردینه بتر ايت مبتلا بني
اویله ضعیف قیل تنمي فرغتیکده کیم
وصلڭه ممکن اولا یتیرمك صبا بني
نخوت قیلوب نصیب فضولي گبي بکا
یا رب مقید ایلمه مطلق بکا بني | Ya Rab aşk belasına kıl aşina beni,
Bir an bile ayırma aşk belasından beni
Az eyleme yardımını dertlilerden,
Yani ki çok belâlara kıl müptelâ beni
Oldukça ben götürme belâdan irademi
Çünkü ben belayı isterim bela da beni
Gittikçe arttır sevgilimin güzelliğini,
Geldikçe derdine beter et müptelâ beni
Onun ayrılığında öyle zayıflat ki beni
Sabah yeli ulaştırsın ona beni
Bana gurur verme Fuzuli gibi
Ya Rab bana bırakma asla beni |
AŞK BEZİRGANI
AŞK BEZİRGÂNI
Aşk bezirgânı, sermaye canı,
Bahadır gördüm cana kıyanı.
Zehî bahadır, can terkin vurur,
Kılıç mı keser himmet giyeni?
Kamusun bir gör, kemterin er gör,
Adi görmegil palas giyeni.
Tez çıkarırlar fevkal'ulâya,
Bin isa gibi dine uyanı.
Tez indirirler tahtes-sarâya,
Bir karun gibi dünya kovanı.
Âşık olanın nişanı vardır,
Melâmet olur belli beyanı.
Atlası kodu, palası giydi,
İbrahim Edhem sırdan duyanı.
İlmin var deyi mağrur olmagıl,
Hak kabul etti kefen soyanı.
Çün Mansûr gördü, ol benim dedi,
Od'a yaktılar, işitin onu.
Od'a yandırdın, külün savurdun,
Öyle mi gerek seni seveni?
Zinhâr ey Yunus, gördüm demegil,
Od'a yakarlar gördüm diyeni.
Yunus Emre
Bahadır gördüm cana kıyanı.
Zehî bahadır, can terkin vurur,
Kılıç mı keser himmet giyeni?
Kamusun bir gör, kemterin er gör,
Adi görmegil palas giyeni.
Tez çıkarırlar fevkal'ulâya,
Bin isa gibi dine uyanı.
Tez indirirler tahtes-sarâya,
Bir karun gibi dünya kovanı.
Âşık olanın nişanı vardır,
Melâmet olur belli beyanı.
Atlası kodu, palası giydi,
İbrahim Edhem sırdan duyanı.
İlmin var deyi mağrur olmagıl,
Hak kabul etti kefen soyanı.
Çün Mansûr gördü, ol benim dedi,
Od'a yaktılar, işitin onu.
Od'a yandırdın, külün savurdun,
Öyle mi gerek seni seveni?
Zinhâr ey Yunus, gördüm demegil,
Od'a yakarlar gördüm diyeni.
Yunus Emre
yunus emre şiirleri
''AZRAİL'İN BİLE SECDE ETTİĞİ ADAM'' İSMİNİN AÇIKLAMASI İÇİN BU YAZININ KENDİSİNE TIKLA
TAŞTIN YİNE DELİ GÖNÜL
Taştın yine deli gönül, sular gibi çağlar mısın?
Aktın yine kanlı yaşım, yollarımı bağlar mısın
Nidem elim ermez yâre, bulunmaz derdime çâre
Oldum ilimden avâre, beni burda eğler misin
Yavu kıldım ben yoldaşı, unulmaz bağrımın yaşı
Gözlerimin kanlı yaşı, ırmak olup çağlar mısın
Ben toprak oldum yoluna, sen aşurı gözetirsin
Şu karşıma göğüs geren, taş bağırlı dağlar mısın
Harami gibi yoluma, arkurı inen karlı dağ
Ben yârimden ayrı düştüm, sen yolumu bağlar mısın
Karlı dağların başında, salkım salkım olan bulut
Saçın çözüp benim gibi, yaşın yaşın ağlar mısın
Esridi Yunus'un canı, yoldaşım illerim kanı
Yunus düşte gördü seni, sayrı mısın sağlar mısın
Yunus EMRE
GEL GÖR BENİ AŞK NEYLEDİ
Ben yürürüm yane yane, aşk boyadı beni kane
Ne deliyem ne divane, gel gör beni aşk neyledi
Aşkın beni mest eyledi, aldı gönlüm hast’eyledi
Öldürmeye kast eyledi, gel gör beni aşk neyledi
Gah eserim yeller gibi, gah tozarım yollar gibi
Gah akarım seller gibi, gel gör beni aşk neyledi
Akar suların çağlarım, dertli ciğerim dağlarım
Şeyhim anuban ağlarım, gel gör beni aşk neyledi
Benzim sarı gözlerim yaş, varım pare ciğerim taş
Halden bilen dertli kardaş, gel gör beni aşk neyledi
Ya elim al kaldır beni, ya vaslına erdir beni
Çok ağlattın güldür beni, gel gör beni aşk neyledi
Ben yürürüm ilden ile, şeyh anarım dilden dile
Gurbette halim kim bile, gel gör beni aşk neyledi
Mecnun oluban yürürüm, o yâri düşte görürüm
Uyanıp melül olurum, gel gör beni aşk neyledi
Miskin Yunus biçareyim, baştan ayağa yareyim
Dost elinde avareyim, gel gör beni aşk neyledi
Yunus EMRE
ELHAMDÜLİLLAH
Haktan gelen şerbeti, içtik elhamdülillah
Şol kudret denizini, geçtik elhamdülillah
Şol karşıki dağları, meşeleri bağları
Sağlık safalık ile, aştık elhamdülillah
Kuru idik yaş olduk, kanatlandık kuş olduk
Birbirmize eş olduk, uçtuk elhamdülillah
Vardığımız illere, şol safa gönüllere
Halka tapduk manisin, saçtık elhamdülillah
Beri gel barışalım, yad isen bilişelim
Atımız eğerlendi, estik elhamdülillah
İndik Rum'u kışladık, çok hayır şer işledik
Uş bahar geldi geri, göçtük elhamdülillah
Dirildik pınar olduk, irkildik ırmak olduk
Artık denize dolduk, taştık elhamdülillah
Taptuğun tapusuna, kul olduk kapusuna
Yunus miskin çiğ idik, piştik elhamdülillah
Yunus EMRE
ÇEKE GELDİ ÇEKE GİDER
Aşkın odu ciğerimi, yaka geldi yaka gider
Garip başım bu sevdayı, çeke geldi çeke gider
Kâr etti firak canıma, aşık oldum cananıma
As zencirin dost boynuma taka geldi taka gider
Sadıklar durur sözüne, gayri görünmez gözüne
Bu gözlerim dost yüzüne, baka geldi baka gider
Bülbül eder ah-ü figan, hasret ile yandı bu can
Benim gönülcüğüm ey can, Hakk'a geldi Hakk'a gider
Arada olmasın asi, onulmaz bağrımın başı
Gözlerimin kanlı yaşı, aka geldi aka gider
Miskin Yunus'un sözleri, efgan eder bülbülleri
Dost bahçesinin gülleri, koka geldi koka gider
Yunus EMRE
İLİM KENDİN BİLMEKTİR
İlim ilim bilmektir, ilim kendin bilmektir
Sen kendini bilmezsin, ya nice okumaktır
Okumaktan murat ne, kişi Hak'kı bilmektir
Çün okudun bilmezsin, ha bir kuru ekmektir
Okudum bildim deme, çok taat kıldım deme
Eğer Hak bilmez isen, abes yere yelmektir
Dört kitabın ma'nisi, bellidir bir elifte
Sen elifi bilmezsin, bu nice okumaktır
Yiğirmi dokuz hece, okursun uçtan uca
Sen elif dersin hoca, ma'nisi ne demektir
Yunus der ki ey hoca, gerekse var bin Hac’ca
Hepisinden iyice, bir gönüle girmektir
Yunus EMRE
AH NİDEYİM ÖMRÜM SENİ
Yok yere geçirdim günü, ah nideyim ömrüm seni
Seninle olmadım gani, ah nideyim ömrüm seni
Geldim ve geçtim bilmedim, ağlayıp güssa yemedim
Senden ayrılam demedim, ah nideyim ömrüm seni
Hayrım şerim yazılacak, ömrüm ipi üzülecek
Suret benden bozulacak, ah nideyim ömrüm seni
Gidip geri gelmeyesin, gelip beni bulmayasın
Bu benliğe sermayesin, ah nideyim ömrüm seni
Hani sana güvendiğim, güveniben yuvandığım
Kaldı külli kazandığım, ah nideyim ömrüm seni
Miskin Yunus gideceksin, acep sefer edeceksin
Hasret ile kalacaksın, ah nideyim ömrüm seni
Yunus EMRE
AĞLA GÖZÜM AĞLA GÜLMEZEM GAYRİ
Ağla gözüm ağla gülmezem gayri
Gönül dosta gider gelmezem gayri
Ne gam bunda bana bin kez ölsem
Orda ölüm olmaz ölmezem gayri
Yansın canım yansın aşkın oduna
Aksın kanlı yaşım silmezem gayri
Beni irşad eden mürşid-i kamil
Yeter ben el daha almazam gayri
Varlığım yokluğa değişmişim ben
Bu gün cana başa kalmazam gayri
Fenadan bakiye göç eder olduk
Yöneldim sol yola dönmezem gayri
Muhabbet bahrinin gavvası oldum
Gerekmez ceyhun'a dalmazam gayri
Dilerim fazlından ayrılmıyasın
Tanrı'm senden özge sevmezem gayri
Söyle aşık dilinden bunu YUNUS
Eğer aşık isem ölmezem gayri
Yunus EMRE
DOLAP NİÇİN İNİLERSİN
Dolap niçin inilersin
Derdim vardır inilerim
Ben Mevlaya aşık oldum
Anın için inilerim
Benim adım dertli dolap
Suyum akar yalap yalap
Böyle emreylemiş çalap
Derdim vardır inilerim
Beni bir dağda buldular
Kolum kanadım yoldular
Dolaba layık gördüler
Derdim vardır inilerim
Ben bir dağın ağacıyam
Ne tatlıyım ne acıyam
Ben mevlaya duacıyam
Derdim vardır inilerim
Dağdan kestiler hezenim
Bozuldu türlü düzenim
Ben bir usanmaz ozanım
Derdim vardır inilerim
Dülgerler her yanım yondu
Her azam yerine kondu
Bu iniltim Hak'dan geldi
Derdim vardır inilerim
Suyum alçaktan çekerim
Dönüp yükseğe dökerim
Görün ben neler çekerim
Derdim vardır inilerim
Yunus bunda gelen gülmez
Kişi muradına ermez
Bu fanide kimse kalmaz
Derdim vardır inilerim.
Yunus EMRE
GELİN EY KARDEŞLER
Gelin ey kardeşler gelin
Bu menzil uzağa benzer
Nazar kıldım şu dünyaya
Kurulmuş tuzağa benzer
Bir pirin eteğin tuttum
"Ana beni" deyip gittim
Nice yüzbin günah ettim
Her biri bir dağa benzer
Çağla Derviş Yunus çağla
Sen özünü Hakk'a bağla
Ağlar isen halin ağla
Erdem vefa yoğa benzer
Yunus EMRE
NİÇİN AĞLARSIN BÜLBÜL HEY
Sen burda garip mi geldin
Niçin ağlarsın bülbül hey
Yorulup iz mi yanıldın
Niçin ağlarsın bülbül hey
Karlı dağlardan mı aştın
Derin ırmaklar mı geçtin
Yârinden ayrı mı düştün
Niçin ağlarsın bülbül hey
Hey, ne yavuz inilersin
Benim derdim yenilersin
Dostu görmek mi dilersin
Niçin ağlarsın bülbül hey
Kal'alı şehir mi yıkıldı
Ya nam-u arın mi kaldı
Gurbette yârin mi kaldı
Niçin ağlarsın bülbül hey
Gulistanlarda yaylarsın
Taze gülleri yeğlersin
Yavlak zarılık eylersin
Niçin ağlarsın bülbül hey
Uykudan gözüm uyandı
Uyandı kana boyandı
Yandı sol yüreğim yandı
Niçin ağlarsın bülbül hey
N'oldu şu Yunus'a n'oldu
Aşkın deryasına daldı
Yine baharistan oldu
Niçin ağlarsın bülbül hey
Yunus EMRE
GELDİ GEÇTİ ÖMRÜM BENİM
Geldi geçti ömrüm benim,
Şol yel esip geçmiş gibi
Hele bana şöyle geldi,
Şol göz yumup açmış gibi
İşbu söze hak tanıktır,
Bu can gövdeye konuktur
Bir gün ola çıka gide,
Kafesten kuş uçmuş gibi
Miskin âdemoğulları,
Ekinlere benzer gider
Kimi biter kimi yiter,
Yere tohum saçmış gibi
Bu dünyada bir nesneye,
Yanar içim göynür özüm
Yiğit iken ölenlere,
Gök ekini biçmiş gibi
Bir hastaya vardın ise,
Bir içim su verdin ise
Yarın anda karşı gele,
Hak şarabın içmiş gibi
Bir miskini gördün ise,
Bir eskice verdin ise,
Yarın anda karşı gele,
Hak libasın biçmiş gibi
Yunus Emre bu dünyada,
İki kişi kalır derler
Meğer HIZIR, İLYAS ola,
Ab-ı hayat içmiş gibi
Yunus EMRECevap: Yunus Emrenin Şiirleri
DURUN DURUN AŞKA SELA
Divaneler divaneler
Durun durun aşka sela
Aşk esriği mestaneler
Durun durun aşka sela
Mest-i elestler kandaksız
Mestane mestler kanatsız
Saki duruptur çanaksız
Durun durun aşka sela
Merdaneler merdaneler
Erlik demi bu gündürür
Baş verüben can terkini
Vurun vurun aşka sela
Ey nice hamle idelim
İşbu fenadan gidelim
Binin binin şevk atalım
Sürün sürün aşka sela
Muhabbet yoluna girip
Aşktan dava kılan kişi
Tan eylemiş aşıklara
Görün görün aşka sela
Akıl ne bilir aşkı kim
Mağrur oluptur aklına
Aşkı bu gün bu Yunus'a
Sorun sorun aşka sela
Yunus EMRE
SELAM OLSUN
Bu dünyadan gider olduk, kalanlara selam olsun,
Bizim için hayır dua, kılanlara selam olsun
Sela verin kastımıza, gider olduk dostumuza
Namaz için üstümüze, duranlara selam olsun
Ecel büke belimizi, söyletmiye dilimizi
Hasta iken halimizi, soranlara selam olsun
Eceli gelenler gider, hepsi gelmez yola gider
Bizim halimizden haber, soranlara selam olsun
Tenim ortaya açıla, yakasız gömlek biçile
Bizi bir asan vech ile, yuyanlara selam olsun
Derviş Yunus söyler sözün, yaş doludur iki gözün
Bilmeyen ne bilsin bizi, bilenlere selam olsun
Yunus EMRE
KALANLARA SELAM OLSUN
Bu dünyadan gider olduk
Kalanlara selâm olsun
Bizim için hayır dua
Kılanlara selâm olsun
Ecel büke belimizi
Söyletmiye dilimizi
Hasta iken halimizi
Soranlara selâm olsun
Tenim ortaya açıla
Yakasız gömlek biçile
Bizi bir âsan vech ile
Yuyanlara selâm olsun
Azrail alır canımız
Kurur damarda kanımız
Yuyacağın kefenimiz
Saranlara selam olsun
Sala verile kasdımıza
Gider olduk dostumuza
Namaz için üstümüze
Duranlara selam olsun
Dünyaya gelenler gider
Hergiz gelmez yola gider
Bizim halimizden haber
Soranlara selam olsun
Miskin Yunus söyler sözün
Yaş doldurmuş iki gözün
Bilmeyenler neyi bilmiş
Bilenlere selâm olsun
YUNUS EMRE
SELAM OLSUN
Azrail alır canımız, kurur damarda kanımız
Yuyıcağız kefenimiz, saranlara selam olsun
Gider olduk dostumuza, eremedik kastımıza
Namaz için üstümüze, duranlara selam olsun
Sözdür söylenir araya, kimse değmez bu yaraya
İltup bizi makbereye, koyanlara selam olsun
AŞIK oldur HAKKI seve, HAK derdine kıla deva
Bizim için hayır dua, edenlere selam olsun
Aşık Yunus söyler sözü, kan yaş ile doldu gözü
Bilmeyenler bilsin bizi, bilenlere selam olsun
Yunus EMRE
AŞKIN ALDI BENDEN BENİ
Aşkın aldı benden beni
Bana seni gerek seni
Ben yanarım dün ü günü
Bana seni gerek seni
Ne varlığa sevinirim
Ne yokluğa yerinirim
Aşkın ile avunurum
Bana seni gerek seni
Aşkın aşıklar oldurur
Aşk denizine daldırır
Tecelli ile doldurur
Bana seni gerek seni
Aşkın şarabından içem
Mecnun olup dağa düşem
Sensin dünü gün endişem
Bana seni gerek seni
Sufilere sohbet gerek
Ahilere ahret gerek
Mecnunlara Leyla gerek
Bana seni gerek seni
Eğer beni öldüreler
Külüm göğe savuralar
Toprağım anda çağıra
Bana seni gerek seni
Cennet cennet dedikleri
Birkaç köşkle birkaç huri
İsteyene Ver anları
Bana seni gerek seni
Yunus'dürür benim adım
Gün geçtikçe artar odum
İki cihanda maksudum
Bana seni gerek seni
Yunus EMRE
Ah Ölüm
Yalancı dünyaya konup göçenler
Ne söylerler ne bir haber verirler
Üzerinde türlü otlar bitenler
Ne söylerler ne bir haber verirler
Kiminin başında biter ağaçlar
Kiminin başında sararır otlar
Kimi masum kimi güzel yiğitler
Ne söylerler ne bir haber verirler
Toprağa gark olmuş nazik tenleri
Söylemeden kalmış tatlı dilleri
Gelin duadan unutman bunları
Ne söylerler ne bir haber verirler
Yunus derki gör takdirin işleri
Dökülmüştür kirpikleri kaşları
Başları ucunda hece taşları
Ne söylerler ne bir haber verirler
Yunus Emre
AŞKIN BENİ
Gözüm seni görmek için
Elim sana ermek için
Bu gün canım yolda kodum
Yarın seni bulmak için
Bu gün canım yolda koyam
Yarın ivazın veresin
Arz eyleme uçmağını
Hiç arzum yok uçmak için
Benim uçmak neme gerek
Hergiz gönlüm ona bakmaz
İşbu benim zarılığım
Değildürür bir bağ için
Uçmak uçmağım dediğin
Mü'minleri yeltediğin
Vardır ola bir kaç huri
Arzum yoktur koçmak için
Bunda dahi verdin bize
Ol huriyi çiftü helal
Ondan geçti arzum tamam
Arzum sana ermek için
Sufilere ver sen onu
Bana seni gerek seni
Haşa ben terkedem seni
Şol bir evle çardak için
Yunus hasretdürür sana
Hasretini göster ona
İşin zulüm değil ise
Dad eylegil istedi çün.
Yunus EMRE
ADEM OĞLU
Miskin Adem oğlanı
Nefse zebun olmuşdur
Hayvan canavar gibi
Otlamağa kalmışdur
Hergiz ölümün sanmaz
Ölesi günin anmaz
Bu dünyadan usanmaz
Gaflet önün almışdur
Oğlanlar öğüt almaz
Yiğitler tevbe kılmaz
Kocalar taat kılmaz
Sarp rüzigar olmuşdur
Beğler azdı yolundan
Bilmez yoksul halinden
Çıktı rahmet gölünden
Nefs gölüne dalmışdur
Yunus sözü alimden
Zinhar olma zalimden
Korkadurun ölümden
Cümle doğan ölmüşdür.
Yunus EMRE
GÖNÜL ÇALAB'IN TAHTI
Miskinlikte buldular, kimde erlik var ise
Merdivenden ittiler, yüksekten bakar ise
Gönül yüksekte gezer, dem-be-dem yoldan azar
Dış yüzüne o sızar, içinde ne var ise
Ak sakallı pir hoca, bilemez hali nice
Emek vermesin hacca, bir gönül yıkar ise
Sağır işitmez sözü, gece sanar gündüzü
Kördür münkirin gözü, alem münevver ise
Gönül Çalab’ın tahtı, Çalap gönüle baktı
İki cihan bedbahtı, kim gönül yıkar ise
Sen sana ne sanırsan, ayruga da onu san
Dört kitabın manası, budur eğer var ise
Bildik gelenler geçmiş, konanlar geri göçmüş
Aşk şarabından içmiş, kim mana duyar ise
Yunus yoldan azuban, yüksek yerde durmasın
Sinle sırat görmeye, sevdiği didar ise
Yunus EMRE
dem-be-dem : Zaman zaman
münevver : Bilgili, aydın
Çalap : Allah
bedbaht : Talihsiz
sin : Mezar
sırat : Cennet yolu
didar : Allah'a kavusma, hakkın yüzü
AĞAÇ
Giderim ben yol sıra, yavlak uzanmış bir ağaç
Böyle lâtif böyle şirin, gönlüm aydur birkaç sır aç
Böyl’uzamak ne manâdır, çünkü bu dünya fânîdir
Bu fuzûllük nişânıdır, gel beri miskinliğe geç
Böyle lâtif beziniben, böyle şirîn düzünüben
Gönül Hakk’a uzanuban, dilek nedir neye muhtâç
Ağaç karır devrân döner, kuş budağa birken konar
Dahi sana kuş konmamış, ne güvercin ne hod turaç
Bir gün sana zevâl ere, yüce kaddin ine yere
Budakların oda gire, kaynaya kazan kıza saç
Er sırrıdır sırrın senin, er yeridir yerin senin
Ne yerdedir yerin senin, sana sorarım ey ağaç
Yunus Emre sen bir nice, eksikliğin yüz bin onca
Kur’ağaca yol sorunca, teferrüclen yoluna geç
Yunus EMRE
BİR DAĞ İÇİNDE
Adım adım ileri, beş alemden içeri,
On sekiz bin hicabı, geçtim bir dağ içinde.
Gözler gibi görmedim, söz gibi söyleşmedim.
Musi'leyin münacaat, ettim bir dağ içinde.
Bir döşek döşemişler, nur ile bezemişler.
Dedim bu kimin ola, sordum bir dağ içinde.
Vardım ileri vardım, Levh-i elime aldım,
Ayetlerin okudum, yazdım bir dağ içinde.
Açtım Mekke kapısın, duydum ol dost kokusun,
Erenlerin hepisin, gördüm bir dağ içinde
Yetmiş bin hicab geçtim, gizli perdeler açtım,
Ol dost ile buluştum, gördüm bir dağ içinde.
Gökler gibi gürledim, yeller gibi inledim,
Sular gibi çağladım, aktım bir dağ içinde.
Ayrılmadım pirimden, ayrılmadım şeyhimden,
Aşktan bir kadeh aldım, içtim bir dağ içinde.
Kalpten büyük dağ olmaz, Ol Allaha doyulmaz,
Sohbetine kanılmaz, erdim bir dağ içinde,
Yunus eyder gezerim, dost iledir pazarım,
Ol Allahın didarın, gördüm bir dağ içinde.
Yunus EMREGÖNÜLLER YAPMAYA GELDİM
Benim bunda kararım yok,
Bunda gitmeye geldim
Bezirganım mataım çok,
Alana satmağa geldim.
Ben gelmedim da'vi için
Benim işim sevi için
Dostun evi gönüllerdir,
Gönüller yapmağa geldim
Dost eşruğu deliliğim,
Aşıklar bilir neliğim
Devşuruben ikiliğim,
Birliğe bitmeye geldim
Yunus Emre aşık olmuş,
Ma'şuka derdinden olmuş
Gerçek erin kapısında
Ömrüm harcamaya geldim
Yunus EMRE
bezirgan: Tüccar
mata : Mal,erzak
dav'i : Dava peşinde koşmak,kavga,dava.
sev'i : Sevgi
eşruk : Sarhoşluk
devşuruben : Kaldırıp
bitmek : Kavuşmak
maşuk : Allah (Aşık olunan)
SEVELİM SEVİLELİM
Hak cihana doludur, kimseler Hakkı bilmez
Onu sen senden iste, o senden ayrı olmaz
Dünyaya gelen geçer, bir bir şerbetin içer
Bu bir köprüdür geçer, cahiller onu bilmez
Gelin tanış olalım, işin kolayın tutalım
Sevelim sevilelim, dünya kimseye kalmaz
Yunus sözün anlar isen, mani'sin dinler isen
Sana iyi dirlik gerek, bunda kimseler kalmaz
Yunus EMRE
ÇAĞIRAYIM MEVLAM SENİ
Dağlar ile taşlar ile çağırayım mevlam seni
Seherlerde kuşlar ile çağırayım mevlam seni
Sular dibinde mahi ile, sahralarda ahu ile
Abdal olup ya hu diye çağırayım mevlam seni
Gökyüzünde İSA ile Tur dağında MUSA ile
Elindeki asa ile çağırayım mevlam seni
Derdi okus EYYÜP ile, gözü yaşlı YAKUP ile
Ol MUHAMMED mahbub ile çağırayım mevlam seni
Hamd u şükrullah ile, vasf-ı kulhuvallah ile
Daim zikrullah ile çağırayım mevlam seni
Yunus okur diller ile, ol kumru bülbüller ile
Hakkı seven kullar ile çağırayım mevlam seni
Yunus EMRE
mahi : Balık
ahu : Ceylan
abdal : Derviş
ya hu : Allah
okus : Çok
mahbub: Sevgili
Dervişlik Dedikleri
Dervişlik dedikleri hırka ile tac degil
Gönlün derviş eyleyen hırkaya muhtaç değil
Durmuş marifet söyler, erene Yunus Emrem
Yol eriyle yoldadır, yolsuza yoldaş değil
Yunus EMRE
HİÇ BİR KİŞİ BİLMEZ BİZİ
Hiç bir kişi bilmez bizi,
Biz ne işin içindeyiz
Ne hırsımız baydır bizim,
Ne nefsimiz içindeyiz
Bir kimsenin devletine,
Ta'nediben biz gülmeyiz
Ne munkiriz alimlere,
Ne tersanın hacındayız
Yunus eydur hey sultanım,
Özge şahım vardır benim
Ko dünya altın gümüşün,
Ne bakır-u tacındayız
Yunus EMRE
bay : Zengin
ta'netmek : Yermek, kınamak
özge : Başka
tersa: Hıristiyan
munkir : İnkar eden
AH NEFİS
Girdim Aşkın denizine bahrılayın yüzer oldum
Geştediben denizler Hızır'layın gezer oldum
Cemalini gördüm düşte çok aradım yazda kışta
Bulamadım dağda taşta denizleri süzer oldum
Sordum deniz malikine ırak değil salığına
Girdim gönül sınığına gönülleri düzer oldum
Viran gönlüm eyledim şar bunculayın şar nerde var
Haznesinden aldım gevher dükkan yüzün bozar oldum
Ben ol dükkan-dar kuluyum gevherler ile doluyum
Dost bağının bülbülüyüm budaktab gül üzer oldum
Ol budakta biter iman iman bitse gider güman
Dün gün isim budur heman nefsime bir tatar oldum
Canım bu tene gireli nazarım yoktur altına
Düştüm ayaklar altına topraklayın tozar oldum
Tenim toprak tozar yolca nefsim iltir beni önce
Gördüm nefsin burcu yüce kazma aldım kazar oldum
Kaza kaza indim yere gördüm nefsin yüzü kara
Hümeti yok resul'lere bentlerini bozar oldum
Bu nefs ile dünya fani bu dünyaya gelen hanı
Aldattın ey dünya beni işlerinden bezer oldum
Yunus sordu girdi yola kamu gurbetleri bile
Kendi ciğerim kanıyla vasf-ı halim yazar oldum
Yunus EMRE
BE HEY KARDAŞ
Be hey kardaş Hakk'ı bulam mı dersin,
Hakk'a yarar amel işlemeyince
Tarikat sırrına erem mi dersin,
Kamil mürşid sana söylemeyince.
Özenirsen gardaş, tevhide özen.
Tevhiddir nefsinin kal'asın bozan
Hiç kendi kendine kaynar mı kazan
Çevre yanın ateş eylemeyince.
Değme kişi gönül evin düzemez
Hakk'ın taktirini kimse bozamaz.
Tarikat ummandır dalıp yüzemez,
Aşkın deryasını boylamayınca.
Aşkım galip geldi yüreğim harlar
Aşık olan ar-ı namusu neyler
Behey yunus sana söyleme derler
Ya ben öleyim mi söylemeyince.
Yunus EMRE
AŞIKLAR ÖLMEZ
Ya Rab bu ne derttir derman bulunmaz
Benim garip gönlüm aşktan usanmaz
Aşık ki cana kaldı aşık olmaz
Canın terketmeyen, ma'şukun bulmaz
Aşk pazarıdır bu canlar satılır
Satarım canımı kimseler almaz
Aşık, bir kişidir, bu dünya malın
Ahiret korkusun bir pula saymaz
Bu dünya ol ahiretten içeri
Aşıkın yeri var kimseler bilmez
Yunus öldü diye sala verirler
Ölen hayvan imiş, aşıklar ölmez
Yunus EMRE
LA ŞERİKE
La şerike okursun, sonra şerik katarsın
Bire iki demegil, fitne kimden tutarsın
Çün Kuran gökten indi, Onu Allah buyurdu
Ondan haber ver bana, ha kitaptan ötersin
İlim okumaktan gerek kendözünü bilmektir
Kendözünü bilmezsen bir hayvandan betersin
Kılarsın riya namaz, günahın çok hayrın az
Dinle neye varır söz, Cehennemde bitersin
Halka fetva verirsin, Ne için sen tutmazsın
İhlas ile gelirsen bizden nesne utarsın
Sen fakihsin ben fakir, sana hiç tan'umuz yok
İlmin var amelin yok, günahlara batarsın
Yunus EMRE
utarsın : Kazanırsın
tan : Kınama
SUFİYİM HALK İÇİNDE
Sufiyim halk içinde, tesbih elimden gitmez
Dilim marifet söyler gönlüm hiç kabul etmez
Söylerim marifeti, saluslanırım katı
Miskinliğe dönmeye gönlümden kibir gitmez
Görenler elim öper, tac u hırkaya bakar
Söyle sanırlar beni, zerrece günah etmez
Dışımda ibadetim sohbetim hoş taatım
İç pazara gelince bin yıllık ayyar etmez
Dışım derviş içim boş, dilim tatlı sözüm hoş
Amma ettiğim işi dinin değişen etmez
Yunus eksikliğini Allah'ına arz eyle
Onun keremi çoktur sen ettiğin o etmez
Yunus EMRE
saluslanmak : Hilekarlık, düzenbazlık.
HABER EYLEN AŞIKLARA
Haber eylen aşıklara,
Aşka gönül veren benem
Aşk bahrisi oluban
Denizlere dalan benem
Gördüm göğün meleklerin,
Her biri bir işteymiş
Hak Çalabın zikr-in eden
İNCİL benem KURAN benem
Gördüm diyen değil, gören
Bildim diyen değil, bilen
Bilen O'dur, gösteren O,
Aşka esir olan benem
Deli oldum adım Yunus
Aşk oldu bana kılavuz
Hazrete değin yalınız
Yüz sürüyü varan benem
Yunus EMRE
ERENLER YOLU
Canım erenler yolu inceden ince imiş
Süleymana yol kesen şol bir karınca imiş
Eydürler idi bana aşık avare olur,
Geldi başıma gördüm, ol söz yerince imiş
Dört kitabın manisin okudum hasıl ettim
Aşka gelincek gördüm, bir uzun hece imiş
İki kişi söyleşir Yunus'u görsem diye
Biri eydur ben gördüm bir AŞIK koca imiş
Yunus EMRE
AHIR ZAMAN
İşidün ey ulular,
Ahır zaman olusar
Sağ müslüman seyrekdür,
Ol da güman olusar
Danışman okur tutmaz,
Derviş yolun gözetmez
Bu halk öğüt işitmez,
Ne sarp zaman olusar
Gitti beyler mürveti,
Binmişler birer atı
Yediğü yoksul eti,
İçtiğü kan olusar
Ne acayip sergüzeştler,
Bağrım dolu serzenişler
Durmaz akar kanlı yaşlar,
Aksa gerek şimden gerekBU ACAİP BİR HALDİR
Bu bir acaip haldir bu hale kimse ermez
Alimle davi kılar, Veli değme göz görmez
İlm ile hikmet ile, kimse ermez bu sırra
Bu bir acaib sırdır, ilme kitaba sığmaz
Alem ilmi okuyan, dört mezhep sırrın duyan
Aciz kaldı bu yolda, bu aşka el uramaz
Yunus canını terk et, bildiklerini terk et
Fena olmayan suret, şahına vasıl olmaz
Yunus EMRE
davi : Savunulan şey
veli : Amma lakin
fena : Benliği terkedip yokluk halinde olma
EY BENİ AYIPLAYAN
Ey beni ayıplayan, gel beni aşktan kurtar
Elinden gelmez ise, söyleme fasid haber
Hiç kimsene kendinden, halden hale gelmedi
Cümlemizin halini, maşuk eder mukarrer
Aşıkların her hali, Maşuk katında biter
Sözün var ona söyle, benim elimde ne var
Her kim aşk kadehinden,içti ise bir cura
Ona ne yad ne biliş, ona nesrik ne humar
Dost yüzünden nikabı, her kim giderdi ise
Hicap kalmadı ona, ayruk ne hayr u ne şer
Şeriat edebinden korkaram söylemeye
Yok ise eydeyidim daha ayrıksı haber
Dost kılıcından Yunus ölürse gam değil
Dost göğünden uyanan, Maşuk burcundan doğar
Yunus EMRE
fasid : Bozucu, fesat
mukarrer : Kararlaştırılmış
cur'a : Yudum
yad : Yabancı
biliş : Tanıdık
humar : İçkinin verdiği başağrısı
nesrik : Sarhoş
ayrıksı : Aykırı
nikap : Perde, yüz örtüsü
AŞK KİTABIN OKURUZ
Söylememek harcısı, söylemeğin hasıdır
Söylemeğin harcısı, gönüllerin pasıdır
Cümle yaratılmışa bir göz ile bakmayan
Halka müderris ise, hakikatte asidir
Şeriat haberini şerh ile eydem işit
Şeriat bir gemidir, hakikat deryasıdır
Ol geminin tahtası her nice muhkem ise
Deniz mevci kat olsa, tahta uşanasıdır
Bundan içeri haber işit, ey deyin ey yar
Hakikatin kafiri, şer'in evliyasıdır
Biz talib-i ilimleriz, aşk kitabın okuruz
Çalap müderris bize, aşk hod medresedir
Yunus EMRE
Harcısı : Uygunu
Has : Güzel
Şerh : Açıklama
Eydem : Söyleyim
Hakikat : Kuranın gizli
anlamlarının bilindiği makam
Muhkem : Kuvvetli
Mevc : Dalga
Kat : Kesme
Uşanmak : Kırılmak
Şer'in : Şeriatın
Talib-i ilim : İlim öğrenen
Hod : Kendi, zaten
HAK BİR GÖNÜL VERDİ
Hak bir gönül verdi bana, ha demeden hayran olur
Bir dem gelir şadan olur, bir dem gelir giryan olur
Bir dem gelir söyleyemez, bir sözü şerh eyleyemez
Bir dem cehalette kalır, nesne bilmez nadan olur
Bir dem dev olur ya peri, viraneler olur yeri
Bir dem uçar BELKIS ile sultan-ı ins u can olur
Bir dem varır mescitlere, yüz sürer anda yerlere
Bir dem varır deyre girer, incil okur ruhban olur
Bir dem gelir İSA gibi ölmüşleri diri kılar
Bir dem girer kibr evine, Firavn ile Haman olur
Bir dem döner CEBRAİLE rahmet saçar her mahfile
Bir dem gelir gümrah olur, miskin Yunus hayran olur
Yunus EMRE
hayran : Şaşkın
şadan : Sevinçli
giryan : Ağlayan
beşaret: Müjdelenmek
şerh : Açıklama
nadan : Cahil
deyr : Kilise
ruhban : Rahip
mahfil : Toplantı yeri
gümrah : Sapmış
Aşk Bezirganı
Aşk bezirganı Sermaye canı
Bahadır gördüm Cana kıyanı
Zehi bahadır Can terkin urur
Kılıç mı keser Himmet giyeni
Kamusun bir gör Kemterin er gör
Alu görmegil Palas giyeni
Tez çıkarırlar Fevkal'ulaya
Bin isa gibi Dünya yakanı
Tez indirirler Tahtesseraya
Bir karun gibi Dünya kovanı
Aşık olanın Nişanı vardır
Melamet olur Belli beyanı
Yunus EMRE
İŞİTİN EY YARENLER
İşitin ey yarenler
Aşk bir güneşe benzer
Aşk olmayan gönül
Misal-i taşa benzer
Taş gönülde ne biter
Dilinde agu tüter
Nice yumuşak söylese
Sözü savaşa benzer
Geç Yunus endişeden
Gerekse bu bişeden
Ere aşk gerek evvel
Ondan dervişe benzer
Yunus EMRE
yaren : Dost
agu : Zehir
bişe : Orman
KİME GÖNÜL VERİR İSEM
Kime gönül verir isem, benim ile yar olmadı
Halim bilip derdim sorup bana vefadar olmadı
Haktan meğer takdir idi, aşık oldu gönlüm sana
Hiç kimseler bencileyin, aşka giriftar olmadı
İbrahim'e Nemrud odunu, aşktır gülistan eden
Aşktan nazar ericeğiz, gülzar oldu nar olmadı
Aşkta kahırlar çok olur, aşıklara gayret gerek
Yunus aşık oldun ise, aşıklarda ar olmadı
Yunus EMRE
giriftar : Tutkun olmak, tutulmak
gülistan, gülzar : Gül bahçesi
nar : Ateş
ar : Utanma
NİCE BESLEYESİN
Nice bir besleyesin, bu kadd ile kameti
Düştün dünya zevkine unuttun kıyameti
Dürüs, kazan, ye yedir, bir gönül ele getir
Yüz Kabeden yiğrektir, bir gönül ziyareti
Uslu değil delidir Halka Salusluk satan
Nefsin müslüman etsin var ise kerameti
Yunus imdi sen dahi, gerçeklerden olagör
Gerçek erenler imiş, cümlenin ziyareti
Yunus EMRE
kadd : Boy, pos
kamet : Boy
dürüs : Toplayıp biraraya getirme
yiğrek : Daha iyi
salusluk : Hilekarlık
keramet : Olağanüstü işler, haller
AŞIK KENDİ KANINI
Helal kıldı ma'şuka aşık kendi kanını
Ma'şuk nakşından okur aşk eri Kur'anını
Yardan ayrı olunca asılıp ölmek yeğdir
Aşık kendi bırakır boynuna urganını
Gitmez aşık gözünden hergiz ma'şuk hayali
Nitekim zilha verir Yusuf'un nişanını
Dirlik budur aşıka ma'şuk yolunda öle
Sorarlar ise aydam aşıkın burhanını
Belkıs ile Süleyman aşka düştü bir zaman
İsteyip bulmadılar bu derdin dermanını
Gökteki Harut Marut aşk için indi yere
Zühre yüzün görecek unuttu Rahman'ını
Güzaf görmen siz aşkı kime oğradı ise
Sultanı iltir baştan yitirir hanmanını
Ferhat bu aşk yolunda başın külünge tuttu
Hüsrev Şirin derdinden dosta verdi canını
Leyli'yle Mecnun işi acebdür ( ür ) bu halka
Abdürrezzak terk etti aşk için imanını
Zemane vefaları cefa gelir Yunüs'a
Bir doğru yer bulucak fidi kılar canını
Yunus EMRE
BİLMEDİLER
Hakiykatin ma'nisin şerh ile bilmediler
Erenler bu dirliği riye dirilmediler
Hakiykat bir denizdir şeriattır gemisi
Çoklar gemiden çıkıp denize dalmadılar
Bular geldi tapıya şeriat tuttu durur
İçeri giribeni ne varın bilmediler
Dört kitabı şerh eden asıdır hakıykatte
Zira tevsir okuyup ma'nisin bilmediler
Yunus adın sadıktır bu yola geldin ise
Adın değşirmeyenler bu yola gelmediler.
Yunus EMRE
SENSİN KERİM
Sensin kerim sensin rahim,
Allah sana sundum elim
Senden artuk yoktur emim,
Allah sana sundum elim
Ecel geldi vade erdi,
Bu ömrüm kadehi doldu
Kimdir ki içmeden kaldı,
Allah sana sundum elim
Gözlerim göğe süzüldü,
Canım göğüsten üzüldü
Dilim tetiği bozuldu,
Allah sana sundum elim
Geldim salacam sarılır,
Dört yana sela verilir
El namazıma derilir,
Allah sana sundum elim
Can cenazeden şeştiler,
Üstüme toprak saçtılar
Hep koyubeni kaçtılar,
Allah sana sundum elim
Yunus tap uzattın sözü,
Allah'ına tutgil yüzü
Didardan ayırma bizi,
Allah sana sundum elim
Yunus EMRE
emim : İlacım
salaca : Tabut taşıyan tahta
şeşmek : Çıkarmak
tap : Yeter, kafi
didar : Allahın cemali, yüzü
AŞK VER BANA
İlahi bir aşk ver bana, kandalığım bilmeyeyim
Yavı kılayım ben beni, isteyi ben bulmayayım
Al gider benden benliği, doldur içime şenliği
Diriliğimde öldür beni, varıp orda ölmeyeyim
Bülbül olup öteyim, dost bahçesinde yatayım
Gül oluben açılayım, ayruk dahi solmayayım
Aşkdır derdin dermanı, aşk yoluna koydum canı
Yunus Emre eydur bunu, bir dem aşksız olmayayım.
Yunus EMRE
Kaydol:
Yorumlar (Atom)