27 Mayıs 2013 Pazartesi

AVRUPA'NIN NESİ VAR?

 
             Gece olmuş ortalık farkında değilim odanın penceresinden dışarı baktığımda anladım karanlığın ortalığı kapladığını...Geceler gündüzleri gündüzler geceleri takip ediyor.Günler akıp gidiyor tıpkı akıp giden su gibi.Zaman durmuyor dursa zaten zaman olmazdı.Durmuş bir zaman hayal edebilir misin?Tüm bunları düşünürken açık olan odamın balkon kapısından esen serin rüzgarla tenim rahatlıyor.Anlaşılan buradan sonraki kısım başlangıcı kurtaracak ve güzelleşerek devam edecek...Bu şekilde roman havasına doğru akıp giderken birden duraksamak geldi içimden...Çünkü romanları çocukken okurdum..Masalları halen okuyorum...Osmanlıda roman gelişmemiş çünkü ecdadın romanla kaybedecek vakti yoktu daha mühim konularda çağların ilerisinde yazmışlar.Romanların insanlara pek fazla bir şey kazandırdığını da düşünmüyorum açıkçası.Avrupa da roman gelişmiş bizimkiler de romana adım atmışlar halbuki roman zaman kaybından başka bir şey değil.Kar ve rant amaçlı yazılan yazılar.Osmanlı da öyle miydi?Elbette ki hayır öyle değildi küçük istisnalar dışında bütün yazarlar rant amacı gütmeden yazarlardı.Avrupa mı bu özenilip durulan Avrupa'nın nesi var ki?Avrupa'nın ne Fuzuli'si ne Baki'si,ne Galib'i var.Itrı'si ve Sinan'ı olmadığı gibi.Avrupa kültürü cihanşümul saltanatını reklama borçlu.Biz mi yönünü tamamen batıya çevirmiş geçmişiyle bağları kopmuş, batıdan çaldıklarıyla ilerlemeye çalışan zavallı bir toplumuz.Dışardan kendimize baksak bakabilsek halimize ağlar mıyız güler miyiz bilemiyorum.Kapital isimli kitabı okumakla kendini kapitalist zanneden,marx okumakla kendini sosyalist zanneden bir garip insanlarız.Üstelik padişahına laf etseler gıkı çıkmayan fakat marx'a laf atılınca kavga edebilen bir toplum haline döndük.12 yaşında kapital isimli kitapla tanıştım marx'ı lenin'i satalin'i çok okudum.14 yaşına kadar kafam karışık yaşadım.Sürekli gitgeller içindeydim.Marx okumak bende güçlü bir sorgulama yeteneği oluşturmuştu.Din kültürü derslerinde hocalarıma içinden çıkamadıkları donup kaldıkları sorular yöneltir olmuştum.Ama bu çok uzun sürmedi çünkü sürekli bir arayış içindeydim.Marx ve diğerleri beni bencilleğe itiyordu ben merkezli bir dünya kurmuştum.Bu egomu tatmin etmiyordu dahası hayvanlaşıyordum.Din kültürü hocam bir derste Peygamberimizle ilgili bir menkıbe anlattı.Öyle güzel anlattı ki dilerseniz sizlerle o menkıbeyi paylaşmak istiyorum.
          Ebu Zer isimli bir sahabe Bilal'i Habeşi'yi ''kara kadının oğlu''diyerek aşağılamış.Bu durum peygamberimizin kulağına gitmiş.Önce Bilal'i dinlemiş.Sonra Ebu Zer gelince Peygamberimiz duyduklarım doğrumu ya Ebu Zer demiş.Ebu Zer ise doğrulamış.  Bilâl-i Habeşî’yi tahkîr eden Ebû Zer el-Gıfârî’ye:
“–Ey Ebû Zer! Gerçekten sen, hâlâ kendisinde câhiliye âdeti bulunan bir kimse imişsin!”buyurmuştur. (Buhârî, Îmân 22, Itk 15; Müslim, Eymân 40)
Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in bu ihtârı üzerine Ebû Zer -radıyallâhu anh- başını eşiğe koymuş:
“–Yâ Bilâl! Sen ayağınla başımın üzerine basıp geçmedikçe onu yerden kaldırmam!..” diyerek yapmış olduğu nezâketsizliği affettirebilmek için bu şekilde bir telâfî cihetine gitmiştir…
Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, nezâketleri sebebiyle misafirlerine bizzat kendileri hizmet ve ikrâm ederlerdi. (Beyhakî, Şuab, VI, 518, VII, 436)
           Bu olaydan çok ders çıkarılacak yerler var fakat o gün bende ışık çaktıran kısmı peygamberimizin iki tarafı da dinleyerek karar vermesi idi.İki tarafı da dinlemek hayatımızda sürekli atladığımız mühim bir nokta...Bu fikir bende kendi kaynaklarımıza yönelme daha fazla kendimizi anlamaya yöneltti ve şu ortaya çıktı dışarıda anlatılanlarla gördüklerim çok farklıydı.İslam Materyalist Felsefeyi saniyede ayaklarını yerden kesiyordu.Her şey İslam'daymış fakat bizlerin habersiz bir şekilde yaşadığını farkettim.İslam bir güneş imiş fakat biz farkında olmadan bu dünyadan göçüp gitmekte varmış.17 yaşımda tasavvufla tanıştım gösterilmeye çalışılanın ve anlatılandan çok farklı yaşamayan bilemez bimeyenlerin konuşmas ıda yakışa kalmaz.Tassavvuf'un kadiri ve nakşi kolundan halen eğitim alıyorum.Tasavvuf dinden bağımsız değil halbuki din tasavvufsuz olamaz.Tasavvufsuz din ancak tapınmaya yarar egoyu tatmin etmekten başka bir şeye yaramaz bir müddet sonra egoyu da tatmin edemez hale gelir.İslam bir tapınma dini değil,İslam yaşam dinidir.İşte o yaşanılmadan anlaşılmayacak şeylerden biride İslam'dır.Ateş kelimesi bizi yakar mı?Elbetteki yakmaz.Dilimizde söylediğimiz ateş sözcüğü bizi yakar mı?Elbetteki yakmaz.Ateşin görüntüsü bizi yakar mı?O da yakmaz fakat ateşin aslı bizi yakar değil mi?Kaç ateşten bahsettik ama ateşin aslından gerisinin ateş olmadığı kanısına vardık.Kuran'ı Kerim'in harFleri sözcükleri kuran mıdır?Hakiki kuran'a ulaşabilmek için tasavvuf'a ihtiyaç vardır.Şuanda insanların çoğu ateş yazısını ateşin aslı sanmaktadır.Bu gafletten kurtulmak için gören gözün yanında olmalıyız.Efendimizin benden sonra Velilerim devam edecek dediği velileri bulmalıyız.Gerçek din ve hakikatin bilgisine ancak bu şekilde ulaşabiliriz.Derinlik neymiş o zaman görülür.Okuyucularıma nacizane bir tavsiyem olacak ey okuyucum hiç bir zaman doyma ,aradığın her neyse iyice düşün defalarca kalbine yönel.Bizim de yanıtlayamadıklarımızı yanıtlayan biri vardır elbet...Her sorunun bir cevabı mutlaka vardır?
        Fakat bu işlerde birden bire olmaz ey okuyucum.Süt çocuğuna bulgur pilavi verilebilir mi?Amaç beslemek,yetiştirmek büyütmek,iyi dahi olsa süt çocuğuna bulgur pilavı verilirse çocuğu tıkar boğabilir hatta öldürebilir.O yüzden büyüklerimiz derki hakikati bile birden bire söyleme hazmedemez O hakikat dahi olsa...Kendi blogger sayfam dahi olsa yazamadığımız çok hakikat var.Sevgili okuyucum hakikatleri bizzat yerinden öğrenin.Her insanın kendine uygun bir mürşidi kamile ihtiyacı vardır.Her insanın tasavvufla tanışması lazım.Farklı farklı tasavvuf kolları var, insanlarda farklı farklı çünkü, canın nerede rahat ederse orasıdır senin nasibin, farklılıklarımız zenginliklerimizdir.Bütün tasavvuf kollarının ana halteri aynıdır, sadece uygulamada bir takım değişiklikler vardır ,onuda şöyle izah edebiliriz.Yaramaz bir çocuğun eğitimiyle uslu bir çocuğun eğitimi aynı olmaz eğitimleri aynı olmadığı gibi hocaları da onlara özel olmalı.Eğer böyle olursa işte o yaramaz dedikleri çocuklardan ne dahiler çıkar.
                      Yazarı:      BAHADIR ÇAKIR

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder