Hz.Muhuddin İbn-i Arabi'' Arif için din yoktur?''demiş.Sorulara sorularla karşılık verilmez fakat bu soruya karşılık şunu sormalıyız.Arif var mı?Din yoksa hiç bir şey yoktur.Arifler Allah katında öyle bir dereceye intikal ederler ki ne din kalır ne iman ne de arif kalır.Zira Allah'la birleşmek demek senin varlığının onun varlığıyla birleşmesi demek değildir senin yok olman demektir.Yoklukta Arif olmayacağı gibi din de olmayacaktır.Bu sözü açıklamak için olur olmaz yerlere diyarlara dalmışlar halbuki bu sözün mahiyeti bu kadardır.Anlayan bu kadarıyla da anladı biz şimdi sözü anlayamayanlar için uzatacağız.
Bir olan Allah'ın bir tane dini vardır.Dünyaya İslam'dan başka bir din inmemiştir. HZ. Adem Aleyselama da inen din İslam'dı.HZ. Adem peygamberden önce dünya üzerinde yaşayan diğer varlıklara da inen din İslam'dı. Dünyada İslam'dan başka din yoktur.İslamdan başka olanlar İslamın bozulmuş,değiştirilmiş,esinlenilmiş versiyonlarıdır.Tüm peygamberler İslamı anlattılar.Yeryüzüne gönderilen 124 bin peygambere İslamdan başka bir din inmemiştir.
Hak din bir tanedir. Hak dinin genel kaideleri aynıdır. Fakat çağına göre ve peygamberler arasında şeriat farklılıkları vardır. Bazı kaideler ümmetler arası farklar doğal olması gerekendir. Bunu bir din değişimi olarak algılamak doğru değildir. İslam Hazreti peygamberimiz s.a.v efendimizle birlikte anılır. Esasen geçmişten günümüze tek din vardır ve bu da İslam dır demekle şunu izah etmeye çalıştık. Hak din tektir. Bizim şeriatımız yani İslam şeriatı Hazreti Nuh peygambere inen şeriata daha yakın. Hazreti İbrahim'in şeriatı ile hemen hemen aynı. Dolayısı ile ne anlatamaya çalışıyoruz hak din tektir. Adı değişebilir bazı kaideleri değişebilir ama hakikatte din tektir.
Din insanları dünya da ve ahirette mutlu etmek amacı ile gönderilmiş olan ilahi haberler(mesajlar,kaideler...vb) bütünüdür. Din Allah'a ulaşmak yolunda bir araçtır. Ona ulaştıktan sonra din de imanda yok olmak zorundadır.
Allah'ı insan aklı ile kavramaktaki imkansızlığı şöyle açıklayabiliriz:
Gerçi mükemmelliğin son merhalesinde olmak,bizce idrak edilemeyeceği bir hal değildir.Şu kadar ki akli kuvvetlerimizin zaafı,madde ve Âdemle (yoklukla) karışmış olmaları onun tarafımızdan idrakını zor ve tasavvuru güç kılmakla biz onu olduğu gibi düşünemiyoruz.Onun ifrat derecesindeki mükemmelliği,bizi dehşete gark eder ve biz onu tam olarak tasavvur edemeyiz.Nitekim ışık,görünen şeylerin en mükemmeli ve en belirlisi olup,sair görünenler onunla görünür.Renklerin görünmesinde de sebep odur.Dolayısıyla bir şey ne kadar tam ve büyük olursa gözümüz,onu o derece tam görür.Halbuki vaziyet öyle değil.Işık ne kadar kuvvetli olursa gözlerimizi o kadar karartır...O da gözleri karartan bir nur olduğu için bizi karartıyor.İlk sebep ilk Akıl ve ilk Hakk,buna kıyas edilir.Onun tarafımızdan eksik anlaşılması onun kendi eksikliğinden değildir.Ancak bizim akli kuvvetlerimizin zaafından dolayıdır.Şunu bilmemiz lazımdır ki,maddeye bulaşmış olduğumuzdan cevherimiz,onun cevherinden uzak kalmıştır.Ancak cevherimiz ona yaklaştıkça onun cevherinden uzak kalmıştır.Ancak cevherimiz ona yaklaştıkça onu tasavvurumuz daha tam,daha doğru,daha gerçek bir hal alır.Bu da şu demektir ki,biz maddeden ne kadar uzaklaşırsak ilk mevcudu daha tam bir surette tasavvur ederiz.Biz,bil fiil akıl oldukça ona daha çok yaklaşırız.Nihayet maddeden tamamıyla sıyrıldığımız anda zihnimiz onu mükemmel surette kavrar.Arifler sekr Hali denen halde Allah'la ünsiyet peyda ederler bu halde Allah'ı kalplerinde tasavvur ederler bu halde sorular sorulursa değişik derin manalı cevaplar alınır.Örneğin Beyazıt-ı Bistami hazretlerinin subhanım demesi gibi Hallac-ı mensur'un ben hakkım demesi gibi Muhiddin İbn-i Arabinin arif için din yoktur demesi gibi.Bu sözlerin ilk anlamları tasavvur edilmemelidir hangi halde hangi makamda söylendikleri çok önemlidir.Zira sözcükler aynı olsa da kişinin makamına göre meramı değişir.
Sizlerle bir kıssa paylaşmak istiyorum, tam olmasa da yakın cümlelerle paylaşacağım:''Karıncanın biri Hattat yazı yazarken harflerin şahaneliğine kendini kaptırmış ve şöyle demiş kalem ne güzel yazıyor daha bilgili bir karınca yazan kalem değil o kalemi tutan bir parmak var demiş.Başka bir karınca o parmağı hareket ettiren bir el var demiş daha alim bir karınca o eli yöneten bir adam var demiş daha bilgili bir karınca o adamı da yaratıp o kalemle yazmasına izin veren bir Allah var demiş.Yazıyı yazan ne o kalem ne o parmak ne o el ne de o adam demiş yazıyı yazan Allah demiş.
Az daima çoktan kıymetlidir. Çünkü az olan çok olanı besler.Hakikat basittir. Basit olduğunu ancak kalp gözü olanlar bilebilir. Karmaşayı ise akıl yaratır.Karmaşık hâle getirerek, içinden çıkılamaz duruma düşürür. Çünkü akıl yorum yapar, zanlar ile görür ve elindeki bilgilerle değerlendirir.İnsanlar akılları ile hakikat bilgisini karıştırdılar, anlamak istediler ama zanları ile yorumladılar ve o bilgilerin içinde kayboldular. İnsan tüm zanları ile inandıkları arasında kaybolmuştur, görünen tüm madde ve eşya içinde boğulmuştur. O kadar fazla sıkışıp kalmıştır ki artık bundan kurtulamaz hâle gelmiştir.Ve ancak kaybolduğu noktadan sıyrılıp çıkabilecektir. Nerede kaybolduğunu bulduğu anda, çıkış noktasına erişecektir.En az şeye ihtiyaç duyan makul insan ise hakikate o kadar yakın ve madde dünyasını o kadar kontrol altına alabilmiştir.Arifler, hakiki manada, beden içinde ölerek, beden içinde yeniden hayat bulan kişilerdir.Bedenin içinde uyanmak zordur hatta imkansızdır bu yüzden bedeni terk etmeden uyanmak için beden içinde ölmek esastır.Tüm nebilerin ve ariflerin işaret ettiği nokta budur.Uyanmanın yazılı belgeleri yoktur. Yazılı olanlar ise tamamen zahiridir. Bilgelik ve hikmet yazıya geçirilmez.kişinin zihninde kötü olarak bellediği insanlar ve bir gün onların yargılanacağı düşüncesi olabilir, bunu bekliyor ve dua ediyor olabilir ama bir başkası o insanlar için hayır duaları ediyor olabilir ya da biri için iyi dileklerde bulunuyorsan, unutma ki başka biri ona kızgın olabilir. Yargılarımız var. Zihnimizde oluşturduğumuz bir dünya var ve asla hakikat olmayan bir dünya.Bir hayal ve gölge dünyası. Bu yüzden durup sadece izlemek ve yargıda bulunmamak gerekir. Gizli bir kibirdir bu.Bizim için iyi olan bir başkası için kötü olabilir, bizim için olumsuz olan bir başkası için olumlu olabilir.Beşerin hiçbir vakit hakiki anlamda adaletli olamayacağı bir gerçektir. Zanlar hakikat olmadığı için, kararlar da adaletli olmayacaktır.Arştan arza kadar damla damla akarak, ten ile örtünüp bürünülme ve insan olarak görünmenin tek amacı, Birliği, çoklukta idrak etmek içindi.Bunu anlatmak için din geldi dinler değil bir olan Allah'ın bir dini vardır on tane değil.Cahil ise, "cehenneminden koru, cennetine al" diye tüm hayatını "ölçüler ve hesaplar" içine gömer. Tamamen dünyasaldır.Halbuki Allah hesap günü bizi adaletiyle yargılarsa biz hep eksik kalırız,Allah bizi merhametiyle yargılarsa biz tamam oluruz.Muhabbeti ile yargılamasını haktan niyaz ederiz.Çok zor diye yanaşılmadı, korkuldu azametinden, oysa ki O rahmeti ile gıdası yapmış bizi.Arif İçin din yoktur. Yüksek bir makamda söylenmiştir. Bizim hocamızın dediği Arif var mı ki din olsun cümlesi de makamı ortaya çıkarmıştır. Marifet yolcusu için bütün her şey Allah'a ulaşmada bir araçtır ona ulaştıktan sonra bütün mevcut yok olmak zorundadır. Arif de yok olur...Arif yoksa dini de yoktur.
Mevlâna, şöyle demiştir "Halka, anlayacağı dilden konuşunuz"
Halka daha fazlasını söylemeyeceksin. Susacaksın
YAZARI: BAHADIR ÇAKIR O ADAM SENSİN
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder