Bu gece felsefe yapacağız.Felsefe yapmıyorum diyenlerde aslında felsefe yapıyordur. Osmanlı da felsefe dini bir felsefe yaklaşımı çevresinde kendini göstermiştir. Felsefe basit onun bir çizgisi var onu aşamayınca dinsizliğe ve doğru bilgiden uzaklaşmaya götürür insanı. Felsefe kısaca her şeyi sorgulamaktır. Düşünmektir bir düşünce bilimidir fakat aşırı düşünmek felsefeyi sınırsız düşünmek felsefedir. Fazla derine inemeyenler dinden çıkarlar. Derine inenler imanlarına iman katarlar. Niçin böyle dedik. İman ilimle güçlenir. İman derecesi artan bir insan varlıkların lisanlarını çözer. Her varlıkta onu görür. Her varlıkta yaratıcıyı görür. Örneğin bir çiçeğin zikrine şahit olur o çiçekte tüm iman hakikatlerini idrak eder. Bütün yaratıklarda bir tecelli görür. Fakat Felsefe yüzeysel yapıldığın da ise sadece filozofların yaptığı felsefe den başka bir şey düşünülemez.Halbuki felsefe düşünmektir dedik kalıpların dışına çıkmaktır. Düşünmek kişiden kişiye farklı şekillerde kendini gösterir. Şimdi öyleyse bir konu üzerinde düşünmeye başlayalım.
Hakikatin bilgisine nasıl ulaşırız? Hakikatin bilgisine ulaşıp ne yapacağız?
Bu iki soru ciddi manada benim çok önem verdiğim sorulardır. Hakikatin bilgisine faydacılar ulaşamaz, çünkü bu bilgi dünyalık bir fayda sağlamaz. Fayda sıfır haz sıfır iyilik sıfır bu etmenler ışığında bu bilgiye ulaşmak istenmesinin bir dünyasal bir amacı ve gayesi yoktur. Hakikatin bilgisine ulaşmak istemenin amacı hakka ulaşmak içindir. Hakikatin bilgisiyle ancak hakkı doğru tasavvur etmeye başlarsın. Bilgi bir yere kadar eşlik eder ondan sonrası ilahi aşk ve tecelliler işidir. Çünkü insan sınırlı bir akla sahiptir. Bu sınırı çok düşünenler bilir. Düşünerek düşüncenin sınırına gelenler bilir ki insan aklı bir yerden sonrasına ulaşamaz. Oradan sonrasına ilahi tecelliler yoluyla ulaşabilir ancak. Ve bu ulaşılan bilginin dünyasal bir faydası yoktur varsa da bu bilgiyi dünyasal menfaat lar ve çıkarlar için kullanamazsın.
Peki hakikatin bilgisine nasıl ulaşırız. Cevap çok basit hakikatin bilgisine ulaşanların yanına gidip eğitim alarak. Dünya ya insan oğlu indiğinden itibaren hakikatin bilgisine sahip insanlar hep oldu. Bu insanlar hep hakikat bilgisini asırlar boyunca silsile halinde peygamberler ve veliler vasıtasıyla hep halkla buluşturdular. Fakat bazen hakikat ağır geldiği için kaldıramayanlar oldu taşıyamayanlar oldu. O yüzden hakikatin bilgisi azar azar verildi. Süt çocuğuna süt şeklinde biraz büyüyünce çorba şeklide biraz büyüyünce pirzola şekline biraz büyünce her şekilde verildi. Yani aşama aşama bünyesine göre hakikatin bilgisi verildi. Hakikatin bilgisi o yüzden yazıya geçmez. Yazıyla hakikatin bilgisine ulaşılamaz. Bazı bilgiler sözcüklerle anlatılır bazı bilgiler fiillerle anlatılır bazı bilgiler hallerle anlatılır bazı bilgiler değişik yollarla mecraya aktarılır. Söz ile anlatılamayanlar bazen bir bakışla gönle nakşeder.
Hakikatin bilgisine ulaşmak için hakikatin bilgisine ulaşmış kişileri bulacağız en evvel yapmamız gereken budur. Hakikatin bilgisi derece derecedir kişi aldığı eğitim neticesinde azar azar bu bilgiyi alır. Büyüdükçe bilginin ağırlığı da artar.Hakka yakınlığı da bu ölçüde artar. Yavaş yavaş kademe kademe ilerleme kaydedilir. Kalbi bir genişleme elde eder. Fikri bir genişleme elde eder. Düşünme sağası genişler. Hakikatin bilgisine belli bir aşamasına çıkan velilik derecesine ulaşır ondan sonra yine akmaya devam eder. İlahi tecelliler yoluyla hakk tarafından akma devam eder. Sonucunda o kişi bazı bazı makamlardan geçer..O halleri yaşamak gerekir ben çıkmadığım için bilmiyorum. Ama çıkanlara şahit olduk farklı bir ruhaniyetleri var herkesi mıknatıs gibi çekiyor. Bulunduğu ortamı etkisi altına alıyor. Düşüncesinin yoğunluğunu manevi gücünü hissedebiliyorsunuz. Hakkın tecellilisinin bir kısmının üzerinde olduğunu aynı ortamı paylaştığınızda anlıyorsunuz. Sizin düşüncelerinizin bile üzerinde tasavvur edebilirler. Başka insanların düşüncelerinin üzerine tasavvur etmek pek izin verilen bir durum değil zannedersem. Tasavvur edebilirler fakat hakk izin verirse zaten her şeyleri hakkın izniyledir. Hiç kimse Allah izin vermeden keramet gösterme gücü yoktur.
Bu gece felsefe yapacağız dedik daha derin konulara inmek vardı aklımda birden yazımın yönü kendiliğinden bu yöne doğru kaydı. Bir başka ürettiğimiz soruyla haşır neşir olalım şimdi...
Sorudan önce bir Allah dostundan örnek verelim. İmamı rabbani hazretleri meclisinde öğrencilerin bir baştan bir soru verir herkes o soru üzerine bir şeyler söylermiş. Bir baştan girermiş o soru bir baştan sürekli düşünmeyle çıkarmış. Birinci kişi soru üzerindeki fikirlerini anlatır ikinci kişi soru üzerindeki fikirlerini anlatır bu şekilde son kişiye kadar bu devam edermiş.Hatta bir günü bu şekilde bitirdikleri olurmuş. En son ise hoca yani imam-ı rabbani hazretleri son sözü söyler günü bu şekilde noktalarlarmış...
Şuan aklıma gelen soru ise şu Bu alemin gerçek bir alem olup olmadığını nasıl anlayacağız?
İnsan beş duyu ile varlığı tasavvur eder. Duyularda yanılma olacağı için duyular yanıltığı için bu dünyanın gerçekte var olup olmadığını anlayamayız. Bu bir başka bir boyut rüyada olabilir. Nitekim gerçek veriler üzerinden bunu konuşalım. Bu dünyanın gerçek olmadığını kanıtlayalım. Işık belli bir hızla ilerler yani ışığın bir hızı vardır. Görme olayı ışık ile gerçekleşir. Dünya dışındaki tüm yıldızların güneş de dahil olmak üzere dünyaya görüntüsünün ulaşma hızı ışık hızındadır ve bunun bir ulaşma zamanı vardır. Örneğin güneşin dünyaya görüntüsünün ulaşma zamanı 8 dakikadır. Yani biz dünya dan bakan bir insan güneşin 8 dakika önceki görüntüsünü görmüş olur. Yıldızların çok eski hallerini görüyoruz. Yani etrafımızda var zannettiğimiz her şey çoktan yok olmuş olabilir. Çünkü biz onların eski halini görüyoruz. Uzaklık artıkça zaman artar ...Örneğin güneş yok olmuş olsa biz bunu 8 dakika sonra algılayacağız. Kainatta geceleyin gökyüzünde gördüğümüz cisimler çoktan yok olmuş olablirler. Biz bazı yıldızların milyon sene önceki görüntüsünü görüyoruz. Çok uzaktaki bir yıldızın ışığı bize milyar yıllarla ifade edilen bir zamanda dünyaya ulaşıyor. Uzayda zaman değişkendir. Gördüğümüz cisimlerin her birinin bir yapı taşı var en küçük birimlerine indiğimizde bir ışık olduğunu anlıyoruz. Yani bütün varlık var olabilmek için bir yaratıcının varlığına ihtiyaç duymaktadır. Biz varız ve bunu düşünceyle anlarız. Duyularla değil. Duyularla anlatılan her şey eksik kalır.
YAZARI : BAHADIR ÇAKIR O ADAM SENSİN....
Hakikatin bilgisine nasıl ulaşırız? Hakikatin bilgisine ulaşıp ne yapacağız?
Bu iki soru ciddi manada benim çok önem verdiğim sorulardır. Hakikatin bilgisine faydacılar ulaşamaz, çünkü bu bilgi dünyalık bir fayda sağlamaz. Fayda sıfır haz sıfır iyilik sıfır bu etmenler ışığında bu bilgiye ulaşmak istenmesinin bir dünyasal bir amacı ve gayesi yoktur. Hakikatin bilgisine ulaşmak istemenin amacı hakka ulaşmak içindir. Hakikatin bilgisiyle ancak hakkı doğru tasavvur etmeye başlarsın. Bilgi bir yere kadar eşlik eder ondan sonrası ilahi aşk ve tecelliler işidir. Çünkü insan sınırlı bir akla sahiptir. Bu sınırı çok düşünenler bilir. Düşünerek düşüncenin sınırına gelenler bilir ki insan aklı bir yerden sonrasına ulaşamaz. Oradan sonrasına ilahi tecelliler yoluyla ulaşabilir ancak. Ve bu ulaşılan bilginin dünyasal bir faydası yoktur varsa da bu bilgiyi dünyasal menfaat lar ve çıkarlar için kullanamazsın.
Peki hakikatin bilgisine nasıl ulaşırız. Cevap çok basit hakikatin bilgisine ulaşanların yanına gidip eğitim alarak. Dünya ya insan oğlu indiğinden itibaren hakikatin bilgisine sahip insanlar hep oldu. Bu insanlar hep hakikat bilgisini asırlar boyunca silsile halinde peygamberler ve veliler vasıtasıyla hep halkla buluşturdular. Fakat bazen hakikat ağır geldiği için kaldıramayanlar oldu taşıyamayanlar oldu. O yüzden hakikatin bilgisi azar azar verildi. Süt çocuğuna süt şeklinde biraz büyüyünce çorba şeklide biraz büyüyünce pirzola şekline biraz büyünce her şekilde verildi. Yani aşama aşama bünyesine göre hakikatin bilgisi verildi. Hakikatin bilgisi o yüzden yazıya geçmez. Yazıyla hakikatin bilgisine ulaşılamaz. Bazı bilgiler sözcüklerle anlatılır bazı bilgiler fiillerle anlatılır bazı bilgiler hallerle anlatılır bazı bilgiler değişik yollarla mecraya aktarılır. Söz ile anlatılamayanlar bazen bir bakışla gönle nakşeder.
Hakikatin bilgisine ulaşmak için hakikatin bilgisine ulaşmış kişileri bulacağız en evvel yapmamız gereken budur. Hakikatin bilgisi derece derecedir kişi aldığı eğitim neticesinde azar azar bu bilgiyi alır. Büyüdükçe bilginin ağırlığı da artar.Hakka yakınlığı da bu ölçüde artar. Yavaş yavaş kademe kademe ilerleme kaydedilir. Kalbi bir genişleme elde eder. Fikri bir genişleme elde eder. Düşünme sağası genişler. Hakikatin bilgisine belli bir aşamasına çıkan velilik derecesine ulaşır ondan sonra yine akmaya devam eder. İlahi tecelliler yoluyla hakk tarafından akma devam eder. Sonucunda o kişi bazı bazı makamlardan geçer..O halleri yaşamak gerekir ben çıkmadığım için bilmiyorum. Ama çıkanlara şahit olduk farklı bir ruhaniyetleri var herkesi mıknatıs gibi çekiyor. Bulunduğu ortamı etkisi altına alıyor. Düşüncesinin yoğunluğunu manevi gücünü hissedebiliyorsunuz. Hakkın tecellilisinin bir kısmının üzerinde olduğunu aynı ortamı paylaştığınızda anlıyorsunuz. Sizin düşüncelerinizin bile üzerinde tasavvur edebilirler. Başka insanların düşüncelerinin üzerine tasavvur etmek pek izin verilen bir durum değil zannedersem. Tasavvur edebilirler fakat hakk izin verirse zaten her şeyleri hakkın izniyledir. Hiç kimse Allah izin vermeden keramet gösterme gücü yoktur.
Bu gece felsefe yapacağız dedik daha derin konulara inmek vardı aklımda birden yazımın yönü kendiliğinden bu yöne doğru kaydı. Bir başka ürettiğimiz soruyla haşır neşir olalım şimdi...
Sorudan önce bir Allah dostundan örnek verelim. İmamı rabbani hazretleri meclisinde öğrencilerin bir baştan bir soru verir herkes o soru üzerine bir şeyler söylermiş. Bir baştan girermiş o soru bir baştan sürekli düşünmeyle çıkarmış. Birinci kişi soru üzerindeki fikirlerini anlatır ikinci kişi soru üzerindeki fikirlerini anlatır bu şekilde son kişiye kadar bu devam edermiş.Hatta bir günü bu şekilde bitirdikleri olurmuş. En son ise hoca yani imam-ı rabbani hazretleri son sözü söyler günü bu şekilde noktalarlarmış...
Şuan aklıma gelen soru ise şu Bu alemin gerçek bir alem olup olmadığını nasıl anlayacağız?
İnsan beş duyu ile varlığı tasavvur eder. Duyularda yanılma olacağı için duyular yanıltığı için bu dünyanın gerçekte var olup olmadığını anlayamayız. Bu bir başka bir boyut rüyada olabilir. Nitekim gerçek veriler üzerinden bunu konuşalım. Bu dünyanın gerçek olmadığını kanıtlayalım. Işık belli bir hızla ilerler yani ışığın bir hızı vardır. Görme olayı ışık ile gerçekleşir. Dünya dışındaki tüm yıldızların güneş de dahil olmak üzere dünyaya görüntüsünün ulaşma hızı ışık hızındadır ve bunun bir ulaşma zamanı vardır. Örneğin güneşin dünyaya görüntüsünün ulaşma zamanı 8 dakikadır. Yani biz dünya dan bakan bir insan güneşin 8 dakika önceki görüntüsünü görmüş olur. Yıldızların çok eski hallerini görüyoruz. Yani etrafımızda var zannettiğimiz her şey çoktan yok olmuş olabilir. Çünkü biz onların eski halini görüyoruz. Uzaklık artıkça zaman artar ...Örneğin güneş yok olmuş olsa biz bunu 8 dakika sonra algılayacağız. Kainatta geceleyin gökyüzünde gördüğümüz cisimler çoktan yok olmuş olablirler. Biz bazı yıldızların milyon sene önceki görüntüsünü görüyoruz. Çok uzaktaki bir yıldızın ışığı bize milyar yıllarla ifade edilen bir zamanda dünyaya ulaşıyor. Uzayda zaman değişkendir. Gördüğümüz cisimlerin her birinin bir yapı taşı var en küçük birimlerine indiğimizde bir ışık olduğunu anlıyoruz. Yani bütün varlık var olabilmek için bir yaratıcının varlığına ihtiyaç duymaktadır. Biz varız ve bunu düşünceyle anlarız. Duyularla değil. Duyularla anlatılan her şey eksik kalır.
YAZARI : BAHADIR ÇAKIR O ADAM SENSİN....
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder