29 Eylül 2014 Pazartesi

İlim Hayatta Ki En Hakiki Yol Mudur?

   Bizde bilirdik sevgiliye karanfil almasını emme aç kaldık yedik karanfil parasını yok biz bilmiyoruz sanki lüks koltuklara kıç atmayı. Bizde bilik emme paramız yetmi.Allah bir anda tabandan tavana çıkartmasın. Azar azar alıştıra alıştıra sindire sindire tabandan tavana çıkartsın. Bir anda çıkarttırsa bir anda düşeriz. Ekonomik olarak düşmezsek insanlık olarak düşeriz. O yüzden manevi hallerde de maddi hallerde de Allah bize o halin gerektirdiği zarafetini de armağan etsin. Kibir insanı insanlıktan çıkaran insanı Allah'ın rahmetinden uzak düşüren kötü bir hal. Allah bizi ve bizim gibi leri kibirden muhafaza eylesin. Allah bizleri alçak gönüllülükten nezaket ,zarafet sahibi olmaktan gayrı eylemesin. Dünya hoş dünya boş. Dünya da bizi Allah mala eşyaya köle olanlardan eylemesin. Bizi ilim sahibi irfan sahibi olanlardan eylesin. ''Bu dünyada insanlığı yükseltecek ilim var başka ne var? ''Böyle diyenlerde var. Hayatta en hakiki şeyin ilim olduğunu iddia edenler de var. Fakat bunun tam tersini düşünmek ilmin gerçekten büyük bir armağan olduğunu fakat ilimden daha değerli şeylerinde varlığını bildirmekte fayda var. “Aşk imiş her ne var âlemde, İlim bir kîl u kal imiş ancak.”  (Fuzuli) Mutasavvıflar baştan beri akılla Allah’a varılamayacağını, O’na ermenin ancak sevgiyle olacağını savunmuşlardır. Miracda söz konusu edilen Cebrail aklı, Refref aşkı temsil eder. Cebrail Hz. Peygamberi bir noktaya kadar götürebilmiş, daha ileri götürmesi için onu Refref’e teslim etmişti. Nitekim Fuzuli bu gerçeği bu dizelerde dile getirmektedir.
     Aşk kelimesinin aslı “Işk”tır. Işk, sarmaşık demek olan “aşeka” kelimesinden gelmektedir. Sarmaşık nasıl sardığı her yeri istila ederse, aşk da girdiği kalbi ve vücudu öylece istila ettiğinden, şiddetli sevgiye aşk denmiştir.Sûfilere göre aşk başlangıçta Hak’tan zuhur etmiş ve bütün âlemin icadına sebep olmuştur. Mevlana’ya göre aşk cihan ülkesinin sultanıdır. Aşk, sevginin en mükemmel şeklidir. Aşkın en mükemmel şekli ise hakiki aşk, yani ilahi aşktır.
      Tasavvufta aşkın temeli muhabbettir. Muhabbet, içinde su bulunan kap demek olan “hubb” kökünden gelir. Kap içine konulan şeyi tutar ve başka bir şey almaz. Kalp muhabbetle dolunca içine sevgiliden başkası sığmaz. Muhabbet sevgilinin cemalini görme heyecanı ve susuzluğu içinde bulunan bir kimsenin kalbinin galeyan etmesi ve coşmasıdır.Muhabbet insan gönlünün zevk aldığı şeye meyletmesi demektir. İnsanın ilk sevdiği şey kendi zatıdır. İlahi asıldan gelmiş bir nefha olarak asıl kaynağına ilgi ve sevgi duyar.
      “Üç türlü aristokrasi vardır; birincisi yaş ve kıdem; ikincisi servet; üçüncüsü akıl ve bilgidir. En şereflisi sonuncusudur.”
Schopenhauer
         Yabancılar bilgiye ve akla, ilme haddinden fazla değer verirler. Çünkü diğerini bilmezler diğerini de bilseler zaten dünya da yaşamamıza gerek kalmaz.
           Bilgi, ilim bizi iyiye ulaştır mı her zaman bizi iyi olana mı yönlendirir. Bilim,ilim,teknoloji bizi iyi olana iyiliğe mutlak doğruya ulaştırabilir mi?
            Doğru bilgi iyiye mi ulaşır her zaman bu sonucu mu doğurur. Yoksa ilim ile de yoldan çıkanlar var mı? İLim ile de yanlışa sapanlar var mı? Doğru bilgi ile yanlış istikamette gidenler var mı?
             Bizi en doğruya en güzele iletecek olan ilim değildir. İlim,irfan bu yolda bize bir yere kadar eşlik edebilir bizi yegane hakikate ulaştırabilecek aşktır. Ama yalnızca aşk değil. Aşk bu yolun ilk basamağıdır.

YAZARI = BAHADIR ÇAKIR                   O ADAM SENSİN...

28 Eylül 2014 Pazar

Eğitimde Bilimsellik Kazanmak İçin

    Bilimsel konuşmak suç olmuş arkadaş. Diyoruz ki İnkilap tarihi tamamen tek kişiyi baz alarak okullarda öğretiliyor. Kazım Karabekir paşanın  eserlerindeki tarihle nutuktaki tarih aynı değil. Mebus Rıza nur un tarihi aynı tarih değil. Ama gel gör ki İnkilap tarihi sadece tek kişinin bakış açısına dayanan tarihi bir geçerliliği bilimsel manada yoktur. Bilimsel manada Nutuk adlı eserin tarihi geçerlilik kazanması için devrindeki diğer eserlerle benzerleri ile karşılaştırılmış olması lazım. Ne yazık ki böyle bir fırsatı sunmuyorlar. Tarih öğrencileri belgelerle değil ezberlerle yetişiyor. Gerçi diğer bölümler de farklı değil.
     Biz ideolijilere saplanmış bir milletiz. Eğitimde ideolijlerden uzak bilimselliği tam manada yakalamış değiliz. Bu gevşeklikle de zor yakalarız. Eğitim sistemimiz uygulamaya yönelik değil. Akademisyenlerin paradan başka bir şey düşündüğü yok. Devletinde burada haksız uygulamaları var. Faal bilimsel işlerle uğraşan yan gelip yatmayan yenilikçi akademisyenlere daha fazla maaşla daha fazla adapte olması sağlanabilir. Yatanda aynı parayı alıyor çalışanda aynı parayı alıyor artık buna yeni çözümlerin getirilmesi gerekir. Biz bunu daha önceki yazımızda da belirtmiş olup önerilerimizi içeren proje içerikli yazımızı bakanlara göndermiştik. Gezi parkından hemen sonra cevaben Ali Babacan eğitimde yeni uygulamaya geçeceğiz performansa dayalı maaş sistemi getireceğiz diye gazetelere demeç vermişti. Fakat araya giren paralel yapı vesaire gibi olaylar nedeni ile askıya atıldı zannedersem.
      Yeni başbakan Davutoğlu yine ilerlemeyi eğitimde yapılacak, ekonomide yapılacak, askeri, sağlık alanlarında yapılacak reformlara bağladığında projelerimizin yapılabileceğine dair kendi kendime umutlandım.
      Eğitimde verimi yüksek hocaların maaşlarının yüksek olmasını verimi düşük olanların ise maaşlarının düşük olmasını önermiştik. Bu çok güzel bir uygulama olacaktır. Çalışanla çalışmayan aynı ücrete tabi tutulması çok saçmadır. Biz bunu genellikle devlet işlerinde görüyoruz. Devletteki memur yatıyor yatanıda aynı parayı alıyor yatmıyanı da bu da halis niyetli kişileri de yatmaya zorluyor.
      Örneğin sağlık sektöründe özel sektördeki  personel atıyorum 1500 alıyorsa devletteki 2500 tl alıyor bakıyoruz özel sektördeki personel daha fazla çalışıyor. Bu haksız uygulamaların önüne geçilmelidir.Soma faciası ile bunlar dikkate alnır diye düşünüyordum ne yazık ki emekçinin hakkı ve hukuku konusunda alınan kararlar şuan için yetersizdir. Bu konuda atılacak her adım ülkemizin ivmesini sürekli artıracaktır.
      Devletin yanlış uygulamaları çok fazla örneğin aklıma gelenlerden bir örnek daha vermek gerekirse. Kocası ölmüş bir bayan hem kocasının maaşını alıyor hemde babasının maaşını alıyor çift maaş alıyor diğer taraftan kocasının hiç bir yerden güvencesi olmayan dul bayanlar ise çok düşük bir ücret olan dul aylığı alıyor. İki tane dul bayan örneği verdik biri gariban diğeri elit elit olan daha fazla maaş alıyor çift maaş alıyor. Devlet bunun gibi bir çok yerde gereksiz harcama yapmaktadır.
    Eğitimde yabancı sistemlere değil çok farklı sistemleri kendimiz kurup uygulamaya sokmalıyız. Eğitimde atacağımız adımlarla çok nitelikli insanlar yetiştirir ve bu nitelikli insanları doğru şekilde doğru yerde kullanmayı başarır isek Türkiye'nin önünde hiç bir güç duramaz. Bu ilerleyiş bence Allah'ın takdiri bunu hiç bir güç durduramayacak.

YAZARI= BAHADIR ÇAKIR                    O ADAM SENSİN... 

27 Eylül 2014 Cumartesi

Sadaka Taşları

Eskiden Osmanlıda cami kapılarında sadaka taşları denilen içi oyuk büyük taşlar vardı ve içine zenginler para ve altın bırakırdı ihtiyacı olanlar ise içinden ihtiyacı kadar alırdı hatta kimi fakir insanlar borç alır kendi kafasına göre ihtiyacını giderip tekrar aldığı parayı geri bırakırdı. Ve bu sadaka taşlarının içindeki para hiç bitmezdi . İşte buradan anlaşılıyor ki Osmanlı zengin bir ülkeydi. Hem madden hem de manevi doygunluk olarak günümüzden daha zengindi. Fatih Sultan Mehmet İstanbul u alırken Bizans kralını kendi dinine davet ediyor ve dininin büyüklüğüne ise biz zekat,fitre,fidye gibi ritüellerle fakir Müslüman kalmadı sizde bizim dinimize geçin zengin olun huzurlu ve mutlu olarak yaşayın çağrısında bulunuyor. Bugün bunu diyebilecek gücümüz yok. Müslümanlığı ön plana çıkarırken gevurdan üstün olmalıyız ki gevurun dikkatini çekebilelim şuan gevur bizden daha iyi bir konumda dolayısı ile biz Müslümanlığı temsil edecek kapasite de değiliz. Bu şuurun farkına varmalı ve Müslüman yasalarını Anayasamızı Kur'an yapıp tekrar yükselmeliyiz. Ecnebi yasalarıyla Müslümanlık taslanmaz...


Yazarı = Bahadır Çakır                      o adam sensin...





Yazarı = Bahadır Çakır                      o adam sensin...

24 Eylül 2014 Çarşamba

Pervaneler Misali

Biz ışığın etrafında dönen pervaneler misali dönüyoruz. Işıkta yanacağımızı bile bile onun aşkıyla ona doğru onun etrafında pervane yiz. Işık bizi yakacak mış yaksın kör edecek miş etsin. Her birimizi farklı bir köşeye dağıtacak mış dağıtsın. Biz onun hasretiyle yanmayı da biliriz. Sevgilinin yanında aşkın büyüklüğü alevin gücü bilinmezmiş ayrılıkta saklıymış her şey yeni öğrendim. Vuslat halinde iken sevgilinin yüzünün hayali bilinmezmiş. Onun sendeki yerinin büyüklüğü bilinmezmiş. Vuslat halinde senin ne kadarının sevgili olduğu bilinmezmiş. Ne kadarının o olduğu bilinmezmiş. Bilmezmişim ben hep onunla oymuşum. Ayrılık vuslatı arzulatırken aynı zamanda aşkımın alevini de körüklüyor. Aşk ayrılıktan alıyor gücünü. Ayrılık bir rüzgar misali estikçe gönlümdeki sevgilinin ateşi körükleniyor. Benliğimden vazgeçiyorum o oluyorum.....Ben galiba sevgili oldum. Aşıklık tan eser kalmadı...
YAZARI = BAHADIR ÇAKIR O ADAM SENSİN....

Her Kalp De Bir Gönül Vardır Allah'a Çıkan Yollar Gönüllerdir

   Hoca sizi Allah a götüremez hangi manada söylüyorum şimdi anlayacaksınız. Allah'a giden yollar kulun kalbindedir. Her kalpte bir gönül vardır. İşte Allah'a kul bizzat kendi gönlünden gider. Yol gönüldür. Gönül yoludur hakka varan. Herkes kendinde Allah la buluşma yaşar başkası ile başkasının bedeninden Allah la birlikte olmaz. Başkası Allah la olur onun ruhu bile duymaz.
    İnsanın gönül dünyası kirlenir paslanır aynası görmez olur göstermez olur sinyal almaz hale gelir. Veli kullar. Bizim şuan hoca dediğimiz zatı muhteremler. Sizin gönül aynanızı temizlemeniz için yöntemler anlatır. Bir nevi rehber mahiyetinde. Temizlikten anlamayan insan temizlik yaparken temizlemek amacıyla da olsa kulanmış olduğu temizlik maddesini yanlış yerde kullandığında o yeri berbat edebilir. Neyi hangi temizleyiciyi nere de kullanacağını bilmen lazım. İşte bunun bilgisi gerçek hocalarda mevcuttur. Onlar bu yüzden gereklidir. Aşkın kapısı onlardır adımı sizsinizdir.
     Kalp gönül aynası Allah'ın isimlerini anmakla temizlenir fakat bu isimlerin sayısı ve hangilerini andığınız önemlidir. Hoca hangisini ne kadar anacağını o yolda anarken karşına ne gibi şeytanların çıkacağını onlara kaşı nasıl gard alacağını vesaire bunları anlatır.
   
     İşte tarikat tasavvuf ekolünün temelini, olma sebebini anlatmış olduk. Şeriat-Tarikat- Hakikat kapılarını geçmeden din anlaşılmaz. Bunlar geçilmeden öze inilmiş olunmaz. Bunları bu kapıları geçip öze ulaşanlar marifet ehlidir. Marifet ehli kolay bulunmaz. Düşünceleri derindir. Her sözde kendi içinizde bir yolculuğa çıkarsınız. Her yolculukta içinizde bir yeri keşfedersiniz her keşifte hakkın sanatını hakkı görürsünüz. Hayret edersiniz. Makamlar var her halde ben hayret makamındayım ondan sonra daha çok makam var. Görüyorum sanatkarın sanatındaki inceliği görüp ağzım açıp hayret içinde bakıyorum. Vay Vay Vay diyorum sadece diyorum anlamaya çalışıyorum. Sadece bununla yetiniyorum. Perdesi aralananlar daha fazlasını görüyor içindeki himmeti görüyor ...Hakdan gelene rıza gösterip razı oluyor. Bu bela da nereden çıktı demiyor. Çünkü sebebini biliyor. Ve sabrediyor. Hatta fazlasını istiyor. Allah diyor tüm bedeni teslim. Allah beni de bu seviyeye ulaşanlardan eylesin...
   
    Ağır gelecekse makam istemiyoruz biz balıktan kısa yoldan hakka varmayı arzuluyoruz. O yüzden Allah bizi yormadan ona ulaşan kullarından eylesin. Mümkün mü her şey mümkün hakkın mümkün kılamayacağı bir şey mi var. Hem rahat istiyoruz hemde Allah a ulaşmayı arzuluyor ve istiyoruz. İstek ve arzumuzun ihlası tartışmalıdır. Gerçekten isteyen gülü seven dikenine katlanır. Hakkı isteyen hakkın göndereceği her şeye katlanır. Biz de diyoruz ki günahkar dillerimizle diyoruz ki yarabbi bize bela yorucu şeyler göndermeden bizi sana ulaştır.

   İhlasımız tartışmalıdır ama acziyetimiz muhtaçlığımız tartışmasızdır o yüzden biz istek üzere olma halinde olmaya devam edeceğiz. Ya Rabbi sen çok yücesin yüceliğinin hatırı için bizi affeyle. Bizi büyük dava adamlarından eyle. Amin.....


YAZARI= BAHADIR ÇAKIR                       O ADAM SENSİN...





23 Eylül 2014 Salı

DUA MUTLAKA KABUL OLUR

Geçen günlerin birinde bir program izledim ülke tv de dua hakkında konuşuluyor 1 saat dinledim kabul olmayan dualar kelimesini duyduğumda kapattım. Dualar mutlaka kabul olur. Dua 3 şekilde karşılık bulur. Ya hemen anında cevap gelir. Hani bazen deriz ya başka bir şeyde murat etseydim olacakmış. O an kapıların açık olduğu andır. Ya da dua hemen karşılık bulmaz gecikir daha sonra bir yerde karşımıza çıkar şans deriz işte o şans değildir duanın zuhurudur etmiş olduğumuz duayı unuturuz ama Allah unutmaz. Biz duanın sonunun hayır mı şer mi olacağını bilmediğimiz için sonu şer olan duayı Allah bazen geciktirir. Örneğin bebeği olmayan baba çocuk ister bilmez ki doğacak çocuk hayırsız bir evlat olacak. Bunun gibi. Biz hep merkezde biz var mış gibi isteriz ve sonunu bilmediğimiz halde hayır zannederek isteriz fakat biz bu kader planın içinde küçük bir dişli çark gibiyiz. Bazen dualarla o çarklar esneyebilir. Bu olur. Üçüncü olarak da duamız bu dünyada karşılığını bulamaz ahirette kat ve kat karşılığı verilir. Dua kulun acziyetini gösterir kul dua etmelidir alacağı karşılığın hesabına girmemelidir. Dua ederken hayırlısını murat etmeli hayırlı ise olsun hayırsız ise olmasın. Hatta Allah'ın lutfuyla muamele etmesini istemek lazımdır. Hayır örneğin kangıren olmuş hastanın hayrı bacağının kesilmesidir. Bacağı kesilmez ise ölür.Hayır duruma göre değişir. Lutuf farklıdır. Allah'ın lütfu çok büyüktür. Allahtan isteyeciimiz bizlere lutfu ile muamele etmesidir. Allah bizlere merhametiyle, lutfu ile, aşkı ile, muhabbeti ile muamele etmesini arzu ederiz. Bütün temennimiz budur. Muhabbet ki içinde hepsi var tek bir kelime ile de söylesek olur. Muhabbet ki içinde aşk da var lutufda var, merhamet de var hepsi Muhabbet kelimesinin içinde saklıdır. Muhabbetin cünun şubesidir aşk. Muhabbet aşkın babasıdır.
YAZARI= BAHADIR ÇAKIR O ADAM BİZLERİZ...

22 Eylül 2014 Pazartesi

Akıllı Olan Kemal, Cahil Olan Mal İster

Aç kalmak, alçalmaktan hayırlıdır.Açlık insanı ruhuna yaklaştırır. Nefise Allah ben senin rabbin değilmiyim dediğinde. Nefis sen sensin bende benim demiştir. Sonra nefse bir çok uygulama yapılıp tekrar soruldu. Nefsi ateşe attılar çıkardılar Allah yine ''BEN SENİN RABBİN DEĞİL MİYİM?.Sen sensin ben benim dedi yine nefis. Sonra nefsi en son aç bıraktılar. Tekrar sorduldu nefse nefis en sonunda sen benim Rabbimsin dedi. Nefsin en büyük terbiyesi açlıktır. Nefsini kontrol altına alan insan ruhundan komut alır ve güzel düşüncelerle bedeni cilananır. Negatif düşüncelerden sıyrılır.

Akıl gibi mal, iyi huy gibi dost, edep gibi miras, ilim gibi şeref olmaz.Akıl gibi zenginlik, cehalet gibi yoksulluk yoktur.Akıllı bir insan fakir olabilir, fakat o hiç kimsenin sadakasına muhtaç değildir.Akıllı düşmanınsa bile danış, bilgisiz dostunun fikrini geç.Hakkı düşmanımız dahi söylese o hakdır onu kabullenmek lazımdır. Hakikat kimin dilinde zuhur ederse etsin vasıtaya aldanmamak söyletene bakmak lazımdır. Hakikate aşık olmak hakkın kapısında sabahlamak gibi tatlı bir rüya yoktur. Hakkın eşiğindeki uyku kralların döşeklerinden rahattır. Kalbimize yönelip kalbin gerçek sahibiyle buluşmayı arzulamak arzuların enbüyüğü aşkların en şiddetlisidir. Tatmamk lazımdır. Tatmak ve lezzetini bilmek ama söyleyememek lazımdır.

Akıllı kimsenin lisanı kalbindedir, düşünerek söyler.Akıllı kişi, tecrübelerden ibret alan kimsedir.Akıllı olan kemal, cahil olan mal ister.Akıllının dili kalbindedir, ahmağın dili ise ağzındadır.Akıllının tahmini, cahilin kesin bilmesinden daha doğrudur.Akil kişi kemal talep eder.Aşağılık insanlarla yakınlaşmaktan kaçın, onlar ki yapmacık sevgilerini gösterip içlerinde kötülüğü saklarlar. Onları hoşnut tuttuğun sürece sana sevgi duyarlar, verili olmaktan geri kalırsan sana zehirlerini akıtırlar.
Az ilmi olup da onunla amel eden, çok ilmi olup da amel etmeyenden hayırlıdır.Herkes bildiğinin alimi, bilmediğinin cahilidir. İnsanların bilgisi sınırlıdır. O yüzden bilmekle övünülmez. Cahil herşeyi bildiğini sanar sınava girince anlar bilmediğini. Akıllı kimse bilgiye aç olandır. Bilinenleri hayata aktarmak onları tatbik etmek çok şeyi bilmekten daha önemlidir. Zira ashapdan bir çok kişi yıllarca bir ayeti tatbik eder yıl boyu onunla yaşamaya çalışırdı. Bir fatiha suresi ile bir yıl geçirilse kuranın tamamı yaşnmış gibi olur. Bir ayetle bin ayetin manasına erişenlere ermiş denir. Onların yolundan gitmeye gayret etmeliyiz.

YAZARI= BAHADIR ÇAKIR     SÖZLERİN ÇOĞU KALIP SÖZLERDİR KİME AİT OLDUKLARINI TEK TEK ARAŞTIRMAK GEREKİR...AKLIMA GELENLERE KATKI YAPARAK YAZDIM...

O ADAM SESİN...

15 Eylül 2014 Pazartesi

Neçip Fazıl ''Utansın Şiiri'' ( Hedefe Varmayan Mızrak Utansın)

Tohum saç, bitmezse toprak utansın!
Hedefe varmayan mızrak utansın!

Hey gidi Küheylan, koşmana bak sen!
Çatlarsan, doğuran kısrak utansın!

Eski çınar şimdi Noel ağacı;
Dallarda iğreti yaprak utansın!

Ustada kalırsa bu öksüz yapı,
Onu sürdürmeyen çırak utansın!

Ölümden ilerde varış dediğin,
Geride ne varsa bırak utansın!

Ey binbir tanede solmayan tek renk;
Bayraklaşamıyorsan bayrak utansın!

Necip Fazıl Kısakürek

Necip Fazıl Kısakürek ''Kaldırımlar'' şiiri

KALDIRIMLAR

I

Sokaktayım, kimsesiz bir sokak ortasında;
Yürüyorum, arkama bakmadan yürüyorum.
Yolumun karanlığa saplanan noktasında,
Sanki beni bekleyen bir hayal görüyorum.

Kara gökler kül rengi bulutlarla kapanık;
Evlerin bacasını kolluyor yıldırımlar.
İn cin uykuda, yalnız iki yoldaş uyanık;
Biri benim, biri de serseri kaldırımlar.

İçimde damla damla bir korku birikiyor;
Sanıyorum, her sokak başını kesmiş devler...
Üstüme camlarını, hep simsiyah, dikiyor;
Gözüne mil çekilmiş bir âmâ gibi evler.

Kaldırımlar, çilekeş yalnızların annesi;
Kaldırımlar, içimde yaşamış bir insandır.
Kaldırımlar, duyulur, ses kesilince sesi;
Kaldırımlar, içimde kıvrılan bir lisandır.

Bana düşmez can vermek, yumuşak bir kucakta;
Ben bu kaldırımların emzirdiği çocuğum!
Aman, sabah olmasın, bu karanlık sokakta;
Bu karanlık sokakta bitmesin yolculuğum!

Ben gideyim, yol gitsin, ben gideyim, yol gitsin;
İki yanımdan aksın, bir sel gibi fenerler.
Tak, tak, ayak sesimi aç köpekler işitsin;
Yolumun zafer tâkı, gölgeden taş kemerler.

Ne sabahı göreyim, ne sabah görüneyim; 
Gündüzler size kalsın, verin karanlıkları!
Islak bir yorgan gibi, sımsıkı bürüneyim;
Örtün, üstüme örtün, serin karanlıkları.

Uzanıverse gövdem, taşlara boydan boya;
Alsa buz gibi taşlar alnımdan bu ateşi.
Dalıp, sokaklar kadar esrarlı bir uykuya,
Ölse, kaldırımların kara sevdalı eşi...

II

Başını bir gayeye satmış bir kahraman gibi,
Etinle, kemiğinle, sokakların malısın!
Kurulup şiltesine bir tahtaravan gibi,
Sonsuz mesafelerin üstünden aşmalısın!
Fahişe yataklardan kaçtığın günden beri,
Erimiş ruhlarınız bir derdin potasında.
Senin gölgeni içmiş, onun gözbebekleri;
Onun taşı erimiş, senin kafatasında.

İkinizin de ne eş, ne arkadaşınız var;
Sükût gibi münzevî, çığlık gibi hürsünüz.
Dünyada taşınacak bir kuru başınız var;
Onu da, hangi diyar olsa götürürsünüz.

Yağız atlı süvari, koştur, atını, koştur!
Sonunda kabre çıkar bu yolun kıvrımları.
Ne kaldırımlar kadar seni anlayan olur...
Ne senin anladığın kadar, kaldırımları...

III

Bir esmer kadındır ki, kaldırımlarda gece,
Vecd içinde başı dik, hayalini sürükler.
Simsiyah gözlerine, bir ân, gözüm değince,
Yolumu bekleyen genç, haydi düş peşime der.

Ondan bir temas gibi rüzgâr beni bürür de,
Tutmak, tutmak isterim, onu göğsüme alıp.
Bir türlü yetişemem, fecre kadar yürür de,
Heyhat, o bir ince ruh, bense etten bir kalıp.

Arkamdan bir kahkaha duysam yaralanırım;
Onu bir başkasına râm oluyor sanırım,
Görsem pencerelerde soyunan bir karaltı.

Varsın, bugün bir acı duymasın gözyaşımdan;
Bana rahat bir döşek serince yerin altı,
Bilirim, kalkmayacak, bir yâr gibi başımdan...

Neçip Fazıl Kısakürek Üzerine Kısa Bir Yazı

Necip Fazıl Kısakürek  Son dönem Türk edebiyatının önemli isimlerinden biridir. ''Kaldırımlar'' isimli şiiri önemlidir. Edebiyat derslerinde kaldırımlar şairi derler. Necip Fazıl ın özel hayatına bakıldığında öncesi ve sonrası diyebilceğimiz iki dönem vardır. Oo öncesi için oraya girenlere çok ağır laflar söyler. Öncesinde akla gelen her haltı yediğine dair bilgiler var. Neyse bizi ilgilendirmez. Onun hayatı İstanbul'un karşı kıyısına geçerken değişmiş. Vapur da bir Allah dostu ile tanışıyor ve o Allah dostu onun içini okuyor ve o tanışmadan önceki yaşantısını Neçip Fazıl bir çöplüğe benzetiyor ve ondan sonraki şiirleri ve edebiyat hayatı dini litaretürlerle dolup taşıyor. Neçip Fazıl , eee sonra Cemil Meriç gibi insanlar değerledir neden çünkü başlangıç itibari ile dindar doğup dindar ölenlerden değillerde ondan....

YAZARI= BAHADIR ÇAKIR                     O ADAM SENSİN...

Sorgulamayan Beyin Utansın






Sorgulamayan beyin utansın... Ben ilkokulda orta okulda lisede çok manyak derece Atatürk tutkunuydum.Hatta bir keresinde okulda bir video izlettiler 10 kasım ölüm yıldönümünde gözlerimden yaşlar aktı o derece tutkundum. Ama bir yerlerde bir hata vardı tarihi çok okuyordum ve bir tuhaflık vardı anlatıldığı gibi olmayabilirdi diye düşünüyordum sonra resmi tarihin tam tersini söyleyen tarihçiler dikkatimi çekti ve tam beynimde olanı duygu ve düşüncelerimi tercüme eden tarihçilerle karşılaşınca gerçek işte bu dedim. Din konusunda da bu din anlatıldığı gibi ise ben dine inanmıyorum demiştim sonra hocamızla tanıştım ve işte gerçek bu dedim ve din işte bu dedim. Hakikat işte böyle olur dedim. Hakikatin peşindeyim hakkın peşindeyim bu konuda çok açığım her şeyi sorgulamaya açığım haksa zaten her anlamda galip gerliriz o yüzden konuşmaktan ve tartışmaktan kaçınmam. Hatalarımız vardır bunları her sohbette düzeltme yolundayım. Hakkı düşmanımızda söylese kabul ederiz felsefem bu yolda o yüzden yanıldığımı anladığımda sen haklısın derim kibir yapıp hatalı düşüncemi savunmam...(Bahadır Çakır)


Sorgulamayan beynin sahibi utansın....

YAZARI= BAHADIR ÇAKIR                                                      O ADAM SENSİN...

12 Eylül 2014 Cuma

Matematik Bir Dildir, Bilim Değildir

      Matematik bir dildir, bilim değildir. Bilim varsayımlar üzerine yürür. Deney ve gözlemlere dayanır. Tersi ispatlandığın da doğrusu değişir mutlak doğruya ulaşamaz. Fakat bilim dile muhtaçtır. Matematik e muhtaçtır onsuz bir şey başaramaz. İlerlemeler matematikle olur çünkü mutlak sonuçlar üzerinden ilerler. Bilim Matematikten, ve diğer öğelerden yararlanır fakat bazen matamatikle dahi çelişebilir. Çeliştiği nokta da o bilimsel görülen bilimsellik katılan teoriler varsayımlar yanlışlanmış çürütülmüştür ve üstüne gidilmemesi gerekir.
      Bilim bizi mutlak sonuca götüremediğine göre bilimi yok varsaymadan bilimden daha mutlak sonuçlar elde edebileceğimiz bir başka ilmi alana yönelmeliyiz ki bu dindir matematikle çelişmez. İnsanın doğası gereği bütünü göremez buna karşın parçalardan harekat eder. Matematikte öyledir parçalardan harekat eder hep tekrarlar üzerine kuruludur. Örneğin 3-6-9-12-15-?     ? nin 18 olduğunu tekrar edişinden dolayı söylüyoruz.Bir bakıma Osmanlının eski İslam alimlerine baktığımız zaman dini güç ile bu teorileri ortaya atabilmişlerdir. Çağlarının çok ilerisinde düşünebilmiş ve ileri düzey çoğu henüz keşfedilmemiş gerçekleri yazmışlardır. Bilime göre ? işaretinin yerine gelecek sayı kesin olarak belli değildir. Şöyle de olabilir 3-6-9-12-15-17-19-21-23-25-27-29-31-33 böylede olabilir.
       Sonuç olarak felsefede bir olgu vardır parça bütün şeklinde değilde bütünden parçaya şeklinde ilerler. Önce bütün kuğuları inceler hepsinin rengini tespit eder sonra da bütün kuğular iki renktir der. Bilim ise 1000 kuğu incelere hepsi beyazdır 1001. kuğu da beyazdır ve ya bütün kuğular beyazdır der. Ve dünyanın farklı bir yerinde siyah kuğuyu bulduğu zaman ise derki kuğular iki renktir. Üçüncü bir rengi bulana kadar bilimin doğrusu bu olur.
      Bilim parça - bütün ilişkisini kullanır çoğunlukla bütünü inceleyebilecek kabiliyette olduğunda elbette bütün -parça ilişkisini de kullanır. Ama dediğimiz gibi insan çok küçüktür. Çoğu kez bütünü göremez o yüzden parça bütün ilişkisini kullanmak zorundadır. Kesin olmayan doğrular üzerinde yürümek zorundadır.  İşte bizde tam bu noktada diyoruz ki bilime ey bilim haddini bil sen parça bütün ilişkisini kullanmak zorunda olduğun yerler de dinin içinde de aynı şekilde parça bütün ilişkisini ve matematiği senden daha fazla kullandığımız zamanlar var o zaman sen aradan çekil diyoruz. Bilim dini de bilimsel kabul etmelidir, çünkü din de bilimin kullandığı yöntemleri kullanmaktadır. Sanıldığı gibi sorgulamayan bağnaz değildir. İsbatlı ilerler öyle olmasa inanç oluşmaz. İnanç körü körüne inanmak değildir. İmanın belli safaları vardır en aşağı mertebesi körü körüne hakka inanmaktır. İmanın en üst derecesi ise bütün terslerden soyutlanmış şekilde olmamasının mümkün olmadığını her yoldan isbatlamış olan imandır. Bu iman peygamberlerin ve velilerin imanıdır. Bilgileri normal insanlara oranla çok üst düzeydir.

YAZARI = BAHADIR ÇAKIR                             O ADAM SENSİN...

9 Eylül 2014 Salı

BÜTÜN KENDİNİ OLUŞTURAN PARÇALARIN TOPLAMINDAN FARKLI VE VE BÜYÜKTÜR

Bütün, “kendini oluşturan parçaların toplamından farklı ve büyüktür”.(Gestalt)Yabancı adamları sevmem ama sözün doğruluğuna vuruldum.Bunu bugün bir hocamız söyledi. Önce anlamadım dedim. Sonra jeton düştü. Ve gerçekten çok doğru olduğuna karar verdim. Önce dedim ki bir bütün nasıl olur da kendini oluşturan parçaların toplamından büyük olur dedim sonra makinenin parçalarını düşündüm birleşmeden evvel toplansalar da bir anlam ifade etmeyen fakat birleşip bir bütün olduklarında işler vaziyete geldikten sonra ifade ettiği anlam bakımından parçaların toplamından büyük olduğuna karar verdim.(Bahadır Çakır)

7 Eylül 2014 Pazar

ALLAH IN OLMAMASI İMKANSIZ

  Bütün bu sanat bu ince ayrıntı oranlar ve zerreden kürreye arza kadar olan bütün varlık katmanı gösteriyor ki bu düzenin bir matamatiksel kuralı var ve bu kurallar bütünü, işleyen kanunlar bize gösteriyor ki yaratıcı hesap yapmış.
     Allah ın olmaması imkansız nasıl oluyor da insanlardan ateist vesaire düşüncelere sahip insanlar çıkıyor anlayamıyorum. Aklın yolu bir değil mi? Akıl bize varlığı imkansız zorunlu var olması gereken bir varlığın olması gerektiğini bildirmiyor mu?
     Bütün bu kainatın kendiliğinden tesadüfen oluştuğunu söylemek aptallık olmaz mı?  Bir üzümün, bir buğdayın oluşabilmesi için bütün kainatın olması gerektiği gibi olması gerekmez mi? Bütün en küçük canlıdan en büyük canlılara kadar hepsinin oluşumu bütün kainatın çok büyük mesafelerin olması gerektiği gibi olduğu için değil mi?
      Hücrelerden atomlardan hatta daha küçük birimlere kadar canlılık oluşması için bütün kainatın olması lazım değil mi?
      Bilim parçadan bütüne yolunu kullanmaz mı? 1000 tane parçayı inceler ve 1001. parça üzerinde yorumda bulunur bu bilim değil mi? O halde bizim bilebildiğimiz kadar parçayı bir araya getirip sonra da ulaşamadığımız nokta üzerinde yorum yapma hakkımız vardır. 1000 tane parçanın formülü buysa bundan sonrası da böyledir demek bilimselliğin ta kendisidir. İnsan doğası itibarı ile bütünden parçaya ulaşabilcek güçte değildir.
        O halde parça bütün ilişkisi kurmak gerekir ki atomlardan hücreler den yola çıkmamız gerekir. Bizde öyle yapıyoruz en küçük birimlerle uzay boşluğu arasında uzayın içinde yüzüp giden yıldızlar arasında bir benzerliğin olduğunu görüyoruz ve o halde diyoruz ki atomu yaratan Allah ile feleği yaratan Allah aynı Allah. Bunlar tesadüfen benzerlik kuramaz diyoruz. Ateistler tesadüfen bir oluşumu iddia ediyorlar biz ise tesadüf mümkün değil diyoruz bütün mesele bu...Bilim sanat vesaire hepsini topladığımız da Allah'ın varlığına delil olduğunu görürüz.


 YAZARI = BAHADIR ÇAKIR.....                      O ADAM SENSİN...

2 Eylül 2014 Salı

Gücün Mutlak Sahibine

Gün gelir devran döner , öyle bir zaman gelir ki kötülükler tıpkı karanlıkların kuytu ve bodrum katlara sıvışıp kalması gibi sıvışıp kalırlar şuanda olduğu gibi gece gibi hakimiyet kuramazlar bu gecenin elbet bir gündüzü olacak o zaman zafer karanlığın değil aydınlığın olacak. Mutlak galip olan yalnızca Allah dır bu mülkün sahibi yalnızca ve yalnızca Allah dır. Allah nurunu elbet tamamlayacaktır. Allah'ın mutlak gücünün dışında bir güç var mı bize güç ve kuvvet verende o dur. Biz doğruluk hak yolunda ilerlediğimiz müddetçe Allah bize verdiği gücü artırır azaltmaz...Allah bizi zalimin karşısında ezici çok üstün bir kuvvet yapsın...(Bahadır Çakır )