MEHMET ÂKİF ERSOY
(1873-1936)
- Küçük
yaşta iyi bir din eğitimi görmüş, Arapça, Farsça; gençlik yıllarında ise
Fransızca öğrenmiş olan Mehmet Âkif, dini -milli - lirik - epik özellik taşıyan
şiirleriyle edebiyatımızdaki yerini almıştır.
- 1908'den
sonra Sırat-ı Müstakim ve Sebil'ür-Reşat adlı din dergilerinde şiirler, din ve
edebiyatla ilgili makaleler yayımlayarak yazı hayatına
başlamıştır.
- Şiirlerinin çoğunda İslâm'ı
anlatmaya çalışmış, İslâm dininin doğru anlaşılması durumunda toplumun
ilerleyebileceğini söylemiştir.
- Mehmet
Âkif realist bir şairdir.
"Hayır, hayâl ile yoktur benim
alışverişim
İnan ki her ne demişsem görüp de
söylemişim..." dizeleri onun bu özelliğini yansıtır.
- Öğretici
yanı ağır basan, din, ahlâk, vatan konularının işlendiği şiirlerinde konuşma
dilini başarıyla kullanmıştır.
- Tüm
şiirlerini aruzla yazmıştır.
- Aruzu
konuşma diline büyük bir başarıyla uygulayan şair, nazmı nesre yaklaştırmıştır
(Bu özellikleriyle Tevfik Fikret'e benzer).
- Şiirlerinin çoğu manzum öykü
şeklindedir.
- Âkif,
birçok şiirinde sosyal sorunlara da yer vermiştir. Sözgelimi "Küfe"
şiirinde yetim kalan bir çocuğun dramını, "Mahalle Kahvesinde
zamanını kahvelerde öldüren tembel kişileri, "Köse İmam"da İslâmı
yanlış anlayarak karısını boşamak isteyen acımasız, cahil bir adamı...
anlatır.
- Sanatçı,
milli marşımız olan İstiklâl Marş'nın da şairidir.
- Mehmet Âkif, özlediği
gençliği "Asım"da simgeleştirmiştir. Ona göre gençlik İslâm inancı ile Batı'nın
bilimini sentezleyebilirse görevini yapmış olacaktır.
- Mehmet Âkif, Fransız
sanatçı Emile Zola'nın gerçekçiliğine hayrandır. Bu bakımdan da naturalisttir.
Gerçeği olduğu gibi, bütün çirkinliği ve kusurlu yanlarıyla anlatması onu
naturalistlere yaklaştırır.
Eserleri:
Mehmet
Âkif bütün şiirlerini Safahat adı altında ve yedi ciltte
toplamıştır. Safahat'ın ciltleri şu başlıkları taşır: Safahat, Süleymaniye
Kürsüsünde, Hakkın Sesleri, Fatih Kürsüsünde, Hatıralar, Âsim,
Gölgeler.
YAHYA KEMAL BEYATLI
(1884 - 1958)
Paris'te okurken ünlü tarihçi Albert Sorel'den etkilenmiş, Fransız sembolistlerini (Baudelaire, Verlaine) tanımış; şiir zevkini bu temeller üzerine kurmuştur.
Şiirde biçim kusursuzluğu araması nedeniyle parnasyen sayılabilir.
Yahya Kemal çağdaş Batı şiiriyle eski Divan şiirinin bileşimini gerçekleştiren "neo - klasik" bir şairdir.
"Ok" şiiri dışındaki tüm şiirlerini aruzla yazmıştır.
Divan şiiri nazım biçimlerinden yararlanmış; gazel, rubai, şarkı biçimlerini canlandırmıştır.
Şiirde iç ahengi üstün tutmuş, şiiri "musikiden başka türlü bir musiki" saymıştır.
Nazmı nesirden uzaklaştırmıştır.
Şiirde biçim mükemmelliği aramış, sözcükleri bir kuyumcu titizliğiyle seçmiştir.
Şiirlerinde toplum sorunlarına yer vermeyen sanatçı daha çok lirik şiirler yazmış; çoklukla aşk, sonsuzluk özlemi, ölüm, Osmanlı tarihinden aldığı ilhamla kahramanlık, Türk uygarlığına hayranlık, İstanbul sevgisi... temalarını işlemiştir.
Yahya Kemal, İstanbul'u dünyanın en güzel şehri saymış ve birçok şiirinde İstanbul aşkını dile getirmiştir.
"Türkçe, ağzımda annemin sütüdür." diyen şair, İstanbul Türkçesini başarıyla kullanmış, anlaşılır bir dille yazmıştır.
Eserleri:
Yahya
Kemal, eserlerini sağlığında kitap halinde yayımlamamış; ölümünden sonra bazı
kuruluşlar onun eserlerini aşağıdaki adlar altında bastırmıştır.
Kendi
Gök Kubbemiz (şiir)
Eski Şiirin
Rüzgârıyla (şiir)
Rubailer
(şiir)
Aziz İstanbul
(makale)
Eğil Dağlar (makale,
sohbet)
Siyasi ve Edebi
Hatıralar (anı)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder