10 Aralık 2012 Pazartesi

milli edebiyat döneminin bağımsız sanatçıları

MEHMET ÂKİF ERSOY (1873-1936)

  1. Küçük yaşta iyi bir din eğitimi görmüş, Arapça, Farsça; gençlik yıllarında ise Fransızca öğrenmiş olan Mehmet Âkif, dini -milli - lirik - epik özellik taşıyan şiirleriyle edebiyatımızdaki yerini almış­tır.
  2. 1908'den sonra Sırat-ı Müstakim ve Sebil'ür-Reşat adlı din dergilerinde şiirler, din ve edebiyatla ilgili makaleler yayımlayarak yazı hayatına başlamıştır.

  1. Şiirlerinin çoğunda İslâm'ı anlatmaya çalış­mış, İslâm dininin doğru anlaşılması duru­munda toplumun ilerleyebileceğini söylemiş­tir.
  2. Mehmet Âkif realist bir şairdir.

"Hayır, hayâl ile yoktur benim alışverişim

İnan ki her ne demişsem görüp de söylemi­şim..." dizeleri onun bu özelliğini yansıtır.

  1. Öğretici yanı ağır basan, din, ahlâk, vatan konularının işlendiği şiirlerinde konuşma dili­ni başarıyla kullanmıştır.
  2. Tüm şiirlerini aruzla yazmıştır.
  3. Aruzu konuşma diline büyük bir başarıyla uygulayan şair, nazmı nesre yaklaştırmıştır (Bu özellikleriyle Tevfik Fikret'e benzer).
  4. Şiirlerinin çoğu manzum öykü şeklindedir.
  5. Âkif, birçok şiirinde sosyal sorunlara da yer vermiştir. Sözgelimi "Küfe" şiirinde yetim kalan bir çocuğun dramını, "Mahalle Kah­vesinde zamanını kahvelerde öldüren tem­bel kişileri, "Köse İmam"da İslâmı yanlış anlayarak karısını boşamak isteyen acıma­sız, cahil bir adamı... anlatır.
  6. Sanatçı, milli marşımız olan İstiklâl Marş'nın da şairidir.
  7. Mehmet Âkif, özlediği gençliği "Asım"da simgeleştirmiştir. Ona göre gençlik İslâm inancı ile Batı'nın bilimini sentezleyebilirse görevini yapmış olacaktır.
  8. Mehmet Âkif, Fransız sanatçı Emile Zola'nın gerçekçiliğine hayrandır. Bu bakımdan da naturalisttir. Gerçeği olduğu gibi, bütün çir­kinliği ve kusurlu yanlarıyla anlatması onu naturalistlere yaklaştırır.



Eserleri:

Mehmet Âkif bütün şiirlerini Safahat adı al­tında ve yedi ciltte toplamıştır. Safahat'ın ciltleri şu başlıkları taşır: Safahat, Süleymaniye Kürsüsünde, Hakkın Sesleri, Fatih Kürsü­sünde, Hatıralar, Âsim, Gölgeler.

YAHYA KEMAL BEYATLI (1884 - 1958)



 


Üsküp (Yugoslavya)'te doğan şair, ilköğrenimini İstanbul'da yapmış, ya­şamı boyunca öğretim üyeliği, milletvekilliği, bü­yükelçilik gibi görevlerde bulunmuştur
Paris'te okurken ünlü ta­rihçi Albert Sorel'den et­kilenmiş, Fransız sembolistlerini (Baudelaire, Verlaine) tanımış; şiir zevkini bu temeller üzerine kurmuştur.
Şiirde biçim kusursuzluğu araması nedeniyle parnasyen sayılabilir.
Yahya Kemal çağdaş Batı şiiriyle eski Divan şiirinin bileşimini gerçekleştiren "neo - kla­sik" bir şairdir.
"Ok" şiiri dışındaki tüm şiirlerini aruzla yaz­mıştır.
 Divan şiiri nazım biçimlerinden yararlanmış; gazel, rubai, şarkı biçimlerini canlandırmıştır.
Şiirde iç ahengi üstün tutmuş, şiiri "musiki­den başka türlü bir musiki" saymıştır.
 Nazmı nesirden uzaklaştırmıştır.
 Şiirde biçim mükemmelliği aramış, sözcük­leri bir kuyumcu titizliğiyle seçmiştir.
Şiirlerinde toplum sorunlarına yer vermeyen sanatçı daha çok lirik şiirler yazmış; çoklukla aşk, sonsuzluk özlemi, ölüm, Osmanlı tari­hinden aldığı ilhamla kahramanlık, Türk uy­garlığına hayranlık, İstanbul sevgisi... tema­larını işlemiştir.
Yahya Kemal, İstanbul'u dünyanın en güzel şehri saymış ve birçok şiirinde İstanbul aşkı­nı dile getirmiştir.
"Türkçe, ağzımda annemin sütüdür." diyen şair, İstanbul Türkçesini başarıyla kullanmış, anlaşılır bir dille yazmıştır.



Eserleri:

Yahya Kemal, eserlerini sağlığında kitap ha­linde yayımlamamış; ölümünden sonra bazı kuruluşlar onun eserlerini aşağıdaki adlar al­tında bastırmıştır.

Kendi Gök Kubbemiz (şiir)

Eski Şiirin Rüzgârıyla (şiir)

Rubailer (şiir)

Aziz İstanbul (makale)

Eğil Dağlar (makale, sohbet)

Siyasi ve Edebi Hatıralar (anı)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder