10 Aralık 2012 Pazartesi

TEKKE TASAVVUF EDEBİYATI SANATÇILARI-1

HOCA AHMET YASEVİ-DİVAN I HİKMET

Divân-ı Hikmet’in Beşinci Baskısı İçin -
Türkiye Diyanet Vakfı tarafından ilk kez 1993 yılında -UNESCO tarafından Ahmed Yesevi yılı ilan edilmesi münasebeti ile- basılan Divân-ı Hikmet ilim ve kültür çevrelerinde büyük bir ilgi ile karşılandı. Yayınımız birçok akademik çalışmada referans alındı; kaynak kitap olarak değerlendirildi. Divân-ı Hikmet kitabının bugün beşinci baskısının yapılıyor olması da bu ilginin bir işaretidir. Divân-ı Hikmet üzerinde emek veren bir insan için en büyük ödül, yapılan çalışmanın ilim çevrelerinde olduğu kadar tasavvufi halkalarda da gördüğü hüsn-i kabul olmalıdır.
Bu beşinci baskıda önceki baskılar ile karşılaştırıldığı takdirde görüleceği gibi birçok yeni ilave sözkonusu olmuştur. Öncelikle kitabın başında yer alan ve Ahmed Yesevi ve Divân-ı Hikmet’ten söz edilen makale hacmindeki sunu yazısı[*] zorunlu görülen eklerle küçük bir kitap boyutu kazandı. Sunu bölümünde Yesevi külliyesinin mimari özelliklerini anlatan sayfalardaki bilgiler konunun mimari yönden ilgilileri için de başvuru kaynağı olacak ölçüde değerli bilgilerle doludur. Kitabın son kısmındaki resimler bölümüne eklenen resim ve çizimler bu Türk mimarisi şaheserinin eşsiz niteliklerinin anlaşılmasını kolaylaştıracaktır.
Sadece sunu kısmı değil “hikmet”lerin yer aldığı kısmın da önceki baskılarla karşılaştırıldığında bu son baskıda nerede ise yarı yarıya genişletildiği görülecektir. Bu durum son yıllarda artan “Yesevilik Araştırmaları” ile Türkistan Cumhuriyetleri’nde ‘kenarda-köşede kalmış’ el yazmalarının gün ışığına çıkması ile yeni “hikmet”lere ulaşılmasından ve bu yeni ele geçirilen “hikmet” parçalarının yayınlanmağa başlamasından kaynaklanmıştır.
Özbekistan’ın başkenti Taşkent’te 2006 yılında yayınlanan ve akademisyen Nadirhan Hasan tarafından yayına hazırlanan “Yeni Bulunan Hikmetler” başlıklı çalışmada yer verilen yetmişüç hikmet bunun son örneğidir. Muhtemeldir ki çeşitli kaynaklardan ilim dünyasına ulaştırılacak “yeni el yazmaları” meydana çıkıp bunlar incelendikçe “yeni hikmetler” de ortaya çıkmağa devam edecektir.
Burada yeri gelmişken, yukarıda bahsedilen “Yeni Bulunan Hikmetler” kitabından bilgilenmeme ve nihayet kitabın elime ulaşmasına vesile olan genç kardeşim Devranbek Mergilanî’ye teşekkür etmeliyim. Bu vesile ile Divân-ı Hikmet’in adeta yeniden düzenlenerek basımı noktasındaki destek ve yardımları için Türkiye Diyanet Vakfı Yayıncılık İşletmesi yönetimine de şükran borçluyum.
Divân-ı Hikmet’in bu yeni baskısının Hoca Ahmed Yesevi ve eserinin ülkemizde tanıtımına katkısının bu kitaba emeği geçen tüm insanlar için ebediyete kadar açık kalacak bir hayr kapısı ve iki cihanda Hazret-i Pir-i Türkistan’ın himmetlerine vesile olması niyazımla…

1. Hikmet

  
Bismillah deyip beyan ederek hikmet söyleyip
Taleb edenlere inci, cevher saçtım ben işte.
Riyazeti sıkı çekip, kanlar yutup
"İkinci defter" sözlerini açtım ben işte.

Sözü söyledim, her kim olsa cemale talip
Canı cana bağlayıp, damarı ekleyip,
Garip, yetim, fakirlerin gönlünû okşayıp
Gönlü kırık olmayan kişilerden kaçtım ben işte.

Nerde görsen gönlü kırık, merhem ol
Öyle mazlum yolda kalsa, yoldaşı ol
Mahşer günü dergahına yakın ol
Ben-benlik güden kişilerden kaçtım ben işte.

Garip, fakir, yetimleri Rasul sordu
O gece Mirac'a çıkıp Hakk cemalini gördü
Geri gelip indiğinde fakirlerin halini sordu
Gariplerin izini arayıp indim ben işte.

Ümmet olsan, gariplere uyar ol
Ayet ve hadisi her kim dese, duyar ol
Rızk, nasip her ne verse, tok gözlü ol
Tok gözlü olup şevk şarabını içtim ben işte.

Medine’ye Rasűl varıp oldu garip
Gariplikte sıkıntı çekip oldu sevgili
Cefa çekip Yaradan'a oldu yakın
Garip olup menzillerden geçtim ben işte.

Akıllı isen, gariplerin gönlünü avla
Mustafa gibi ili gezip yetim ara
Dünyaya tapan soysuzlardan yüzünü çevir
Yüz çevirerek derya olup taştım ben işte.

Aşk kapısını Mevlâm açınca bana değdi
Toprak eyleyip "Hazır ol!" deyip boynumu eğdi
Yağmur gibi melâmetin oku değdi
Ok saplanıp yürek, bağrımı deştim ben işte. 

Gönlûm katı, dilim acı, özüm zalim
Kur'an okuyup amel kılmıyor sahte alim
Garip canımı harcayayım, yoktur malım;
Haktan korkup ateşe düşmeden piştim ben işte.

Altmış üçe yaşım ulaştı, geçtim gafil;
Hakk emrini sıkı tutmadım, kendim cahil;
Oruç, namaz kazaya bırakıp oldum ergin;
Kötüyû izleyip iyilerden geçtim ben işte.

Vah ne yazık, sevgi kadehini içmeden,
Çoluk-çocuk, ev-barktan tam geçmeden
Suç ve isyan dûğümünü burada çözmeden
Şeytan galip, can verirkende şaştım ben işte.

İmanıma çengel vurup kıldı gamlı,
Mürşid-i kamil Hazır ol!" deyip saçtı koku
Lânetli şeytan benden kaçıp korkusuz gitti kirli
Allah'a hamd olsun, iman nuru açtım ben işte.

Mürşid-i kamil hizmetinde gidip yürüdüm;
Hizmet kılıp göz yummadan hazır durdum;
Yardım etti, Şeytanı kovalayıp sûrdüm;
Ondan sonra kanat çırpıp uçtum ben işte.

Garip, fakir, yetimleri sevindiresin;
Parçalayıp aziz canını eyle kurban;
Yiyecek bulsan, canın ile misafir
Hak'tan işitip bu sözleri dedim ben işte.

Garip, fakir, yetimleri her kim sorar,
Râzı olur o kulundan Allah.
Ey habersiz, sen bir sebep, kendisi saklar;
Hak Mustafa öğüdünü işitip dedim ben işte.


Yedi yaşta Arslan Baba ya verdim selâm;
"Hak Mustafa emanetini eyleyin armağan"
İşte o zamanda binbir zikrini eyledim tamam
Nefsim ölüp lâ-mekâna yükseldim ben işte.

Hurma verip, başımı okşayıp nazar eyledi
Bir fırsatta âhirete doğru sefer eyledi
"Elveda" deyip bu âlemden göç eyledi
Medreseye varıp, kaynayıp coşup taştım ben işte.

Sünnet imiş, kâfir de olsa, verme zarar
Gönlü katı, gönül inciticiden Allah şikayetçi ;
Allah şahid, öyle kula "Siccin" hazır
Bilgelerden işitip bu sözü söyledim ben işte.

Sünnetlerini sıkı tutup ümmet oldum:
Yer altına yalnız girip nura doldum;
Hakk'a tapanlar makamına mahrem oldum,
Bâtın mızrağı ile nefsi deştim ben işte.

Nefsim beni yoldan çıkarıp hakir eyledi
Çırpındırıp halka ağlamaklı eyledi
Zikr söyletmeyip şeytan ile dost eyledi;
Hazırsın deyip nefs başını deldim ben işte.

Kul Hoca Ahmed, gaflet ile ömrün geçti;
Vah ne hasret, gözden, dizden kuvvet gitti;
Vah ne yazık, pişmanlığın vakti yetişti;
Amel kılmadan kervan olup göçtüm ben işte.

2. Hikmet

  
Ey dostlar, kulak verin söylediğime,
Ne sebepten altmış üçte girdim yere?
Mirâc sırasında Hakk Mustafa ruhumu gördü,
O sebepten altmış üçte girdim yere.

Hakk Mustafa Cebrâil'den eyledi sual
"Bu nasıl ruh, bedene girmeden buldu kemal?"
Gözü yaşlı, halkın başçısı, bedeni hilal;
O sebepten altmış üçte girdim yere.

Cebrail dedi: "Ümmet işi size tam hak
Göğe çıkıp meleklerden alır ders
Feryadına feryad eder yedi kat gök... "
O sebepten altmış üçte girdim yere

Önce "Elestû birabbikum?" dedi bil Hakk
"Kalu bela" dedi ruhum, aldı ders
Hak Mustafa oğul" dedi bilin mutlak
O sebepten altmış üçte girdim yere

"Evladım" deyip Hakk Mustafa eyledi kelam
Ondan sonra bütün ruhlar eyledi selâm
Rahmet denizi dolup taş, diye yetişti haber
O sebepten altmış üçte girdim yere.

Rahim içinde belirdim, ses geldi;
"Zikir söyle!" dedi, organlarım titreyiverdi
Ruhum girdi, kemiklerim Allah" dedi;
O sebepten altmış üçte girdim yere.

Dörtyüz yıldan sonra çıkıp ümmet olacak
Nice yıllar dolaşıp halka yol gösterecek
On dört bin alimler hizmet eyleyecek
O sebepten altmış üçte girdim yere.

Dokuz ay ve dokuz günde yere düştüm;
Dokuz saat duramadım, göğe uçtum;
Arş ve Kürsü derecesini varıp kucakladım;
O sebepten altmış üçte girdim yere.

"İnna fetehna... "yı okuyup anlam sordum;
Işık saldı, kendimden geçip cemal gördüm;
Hocam vurup "Sus'" dedi, bakıp durdum;
  Yaşımı saçıp, çâresiz olup durdum ben işte.

"Ey cahil, gerçek bu!" diye söyledi, bildim;
Ondan sonra çöller gezip Hakk'ı sordum;
Nasip etti, şeytanı tutup bindim;
Kararlı olup, belini basıp ezdim ben işte.

Zikrini tamam eyleyip döndüm divaneye;
Hakk'tan başka birşey demeyip bilmeyene
Mumunu arayıp çırak girdim pervaneye;
Kor ateş olup, kavrulup yanıp söndüm ben işte.

Nam ve nişan hiç kalmadı, "Lâ... -La..." oldum;
Allah zikrini diye diye "...illâ..." oldum;
Halis olup, muhlis olup "...lillah" oldum;
"Fena fillah" makamına geçtim ben işte.


Arş üstünde namaz kılıp dizimi büktüm;
Dileğimi deyip, Hakkâ bakıp yaşımı döktüm;
Yalancı âşık, sahte sufi gördüm, kötüledim
O sebepten altmış ûçte girdim yere.

Candan geçmeden "Hû Hû" demenin hepsi yalan;
Bu arsızdan sormayın sual, yolda kalan;
Hakk'ı bulanın özü gizli, sözü gizli
O sebepten altmış üçte girdim yere.

Bir yaşımda ruhlar bana pay verdi;
İki yaşta peygamberler gelip gördü;
Üç yaşımda Kırklar gelip halimi sordu;
O sebepten altmış üçte girdim yere.

Dört yaşımda Hakk Mustafa verdi hurma.
Yol gösterdim, yola girdi, nice günahkar
Nereye varsam Hızır Baba'm bana yoldaş
O sebepten altmış üçte girdim yere.

Beş yaşımda belimi bağlayıp ibadet eyledim
Nafile oruç tutup âdet eyledim
Gece gűndüz zikrini deyip rahat eyledim
O sebepten altmış üçte girdim yere.

Altı yaşta durmadan kaçtım insanlardan
Göğe çıkıp ders öğrendim meleklerden;
İlgimi kesip bütün tanıdık bağlardan;
O sebepten altmış üçte girdim yere.

Yedi yaşta Arslan Baba'm arayıp buldu;
Her sırrı görüp perde ile sarıp kapadı
Allah'a hamd olsun, gördüm" dedi, izimi öptü;
O sebepten altmış üçte girdim yere.

Azrail gelip Arslan Baba'mın canını aldı;
Huriler gelip ipek kumaştan kefen eyledi
Yetmişbin melekler toplanıp geldi;
O sebepten altmış üçte girdim yere.

Namazını kılıp yerden kaldırdılar
Bir anda cennet içine ulaştırdılar,
Ruhunu alıp "İlliyyin" cennetine girdirdiler
O sebepten altmış üçte girdim yere.

Allah, Allah yer altında vatan eyledi
Münker-Nekir "Men rabbük?" deyip soru sordu;
Arslan Baba'm İslâm'ından beyan eyledi
O sebepten altmış üçte girdim yere.

Akıllı isen, erenlere hizmet eyle
Emr-i mâruf kılanları aziz eyle
Nehy-i münker kılanları hürmetli eyle
O sebepten altmış üçte girdim yere.

Sekizimde sekiz yandan yol açıldı;
"Hikmet söyle!" diye, başlarıma nur saçıldı;
Allah'a hamd olsun, Pir-i kamil mey içirdi;
O sebepten altmış üçte girdim yere.

Pir-i kamil Hakk Mustafa, şüphesiz bilin;
Nereye varsan, vasfını söyleyip saygı gösterin
Salât-selâm deyip Mustafa ya ümmet olun;
O sebepten altmış üçte girdim yere.

Dokuzumda dolanmadım doğru yola;
Teberrük deyip alıp yürüdü elden ele;
Sevinmedim bu sözlere kaçtım çöle;
O sebepten altmış üçte girdim yere.

On yaşında delikanlı oldun Kul Hoca Ahmed;
Hocalığa bina koyup, eylemeden ibadet;
Hocayım, deyip yolda kalsan, vay ne hasret
O sebepten altmış üçte girdim yere.

3. Hikmet

  
Her sabah vakti ses geldi kulağıma
Zikr söyle!" dedi, zikrini söyleyip yürüdüm ben işte.
Aşıksızları gördüm ise, yolda kaldı;
O sebepten aşk dükkanını kurdum ben işte.

Onbirimde rahmet deryası dolup taştı;
"Allah!" dedim, şeytan benden uzak kaçtı;
Hay u heves, ben-bencillik durmayıp göçtü;
On ikide bu sırları gördüm ben işte.

Onüçümde nefsani arzuları ele aldım
Nefs başına yüz bin bela sarıp saldım;
Kibirlenmeyi ayak altında basıp aldım;
Ondördümde toprak gibi oldum ben işte.

On beşimde huri ve gılman karşı geldi;
Başını eğip, el bağlayıp saygı gösterdi
Firdevs adlı cennetinden haberci geldi;
Cemali için hepsini terkettim ben işte.

Onaltımda bütün ruhlar pay verdi;
"Hay hay size müberek olsun"deyip Adem geldi;
"Evladım!" deyip, boynuma sarılıp gönlümü aldı;
On yedimde Türkistan da durdum ben işte.

Onsekizde Kırklar ile şarap içtim;
Zikrini söyleyip, hazır durup göğsümü deştim;
Nasip kıldı, cennet gezip huriler kucakladım;
Hakk Mustafa cemallerini gördüm ben işte.

Ondokuzda yetmiş makam açığa çıkarıldı
Zikrini söyleyip, iç ve dışım temizlendi;
Nereye varsam, Hızır Baba'm hazır oldu;
Gavslargavsı mey içirdi, doydum ben işte.

Yaşım yetti yirmiye, geçtim makam
Allah'a hamd olsun, pir hizmetini eyledim tamam
Dünyadaki kurt ve kuşlar eyledi selâm
O sebepten Hakk'a yakın oldum ben işte.

 Mümin değil, hikmet işitip ağlamıyor;
Erenlerin söylediği sözü dinlemiyor
Ayet hâdis, Kur'ân'ı anlamıyor
Bu rivayeti Arş üstünde gördüm ben işte.

Rivayeti görüp Hakk'la söyleştim ben;
Yüz bin türlü meleklere yüzleştim ben;
O sebepten Hakk'ı söyleyip izleştim ben
Can ve gönlümü O'na feda kıldım ben işte.

Kul Hoca Ahmed yaşın ulaştı yirmi bire
Neyleyeceksin, günahların dağdan ağır;
Kıyamet günü gazap eylese, Rabbim Kadir;
Ey dostlar, nasıl cevap söyleyim ben işte 

4. Hikmet

  
Hoş gâipten kulağıma ilham geldi;
O sebepten Hakk'a sığınıp geldim ben işte.
Bütün ulular toplanıp gelip armağan verdi;
O sebepten Hakk'a sığınıp geldim ben işte.

Ben yirmiiki yaşta fâni oldum;
Merhem olup gerçek dertliye deva oldum;
Sahte âşık-gerçek aşığa tanık oldum;
O sebepten Hakk'a sığınıp geldim ben işte.

Ey dostlar, yaşım yetti yirmiüçe
Yalan dava, ibadetlerim tamamı boş
Kıyamet günü neyleyim çıplak, şaşı
O sebepten Hakk'a sığınıp geldim ben işte.

Ben yirmidörde girdim, Hakk'tan uzak
Ahirete varır olsam, hani hazırlık
Öldüğümde toplanıp vurun yüz bin sopa
O sebepten Hakk â sığınıp geldim ben işte.

Cenazemin arkasından taşlar atın;
Ayağımdan tufup sürüyerek kabre götürün
"Hakk'a kulluk kılmadın"deyip çekiştirip tepin
O sebepten Hakk'a sığınıp geldim ben işte.

Günah ile yaşım yetti yirmi beşe
Sübhan Rabbim, zikr öğretip göğsümü deş;
Göğsümdeki düğümleri sen kendin çöz;
O sebepten Hakk'â sığınıp geldim ben işte.

Ben yirmialtı yaşta sevda eyledim
Mansurgibi cemal için kavga eyledim
Pirsiz yürüyüp dert ve sıkıntı peyda eyledim
O sebepten Hakk'a sığınıp geldim ben işte.

Ben yirmiyedi yaşta Pir'i buldum;
Her ne gördüm perde ile sırrı örttüm
Eşiğine yaslanarak izini öptüm;
O sebepten Hakk'a sığınıp geldim ben işte.

Ben yirmisekiz yaşta âşık oldum
Gece yatmayıp, mihnet çekip sâdık oldum;
Ondan sonra dergâhına lâyık oldum;
O sebepten Hakk'â sığınıp geldim ben işte.

Yirmidokuz yaşa girdim, halim harab
Aşk yolunda olamadım misali toprak
Halim harab bağrım kebab, gözüm dolu yaş
O sebepten Hakk'â sığınıp geldim ben işte.

Otuz yaşta odun eyleyip yandırdılar
Bütün ulular toplanıp dünyayı bıraktırdılar
Vurup, çekiştirip dünya derdini bıraktırdılar
O sebepten Hakk'â sığınıp geldim ben işte.

Kul Hoca Ahmed dünyayı bıraksan, işin biter
Göğsündeki çıkan âhın Arş'a yeter;
Can verirken Hakk Mustafa elini tutar
O sebepten Hakk’a sığınıp geldim ben işte.


5. Hikmet

  
Birdenbire durduğum yerde bütün ulular
Hakk aşkını gönlüm içine saldı dostlar
Hızır Babam hazır olup lutfederek
Yardım edip, elim tutup aldı dostlar

Otuz birde Hızır Baba'm mey içirdi;
Vücudumdan şeytanı temiz kaçırdı;
Sevdalandım, günahlarımı Hakk affetti
Ondan sonra Hakk yoluna saldı dostlar.

Otuziki yaşda ulaştı Hakktan ferman:
Kulluğa kabul eyledim, olma mahzun
Can verirken vereyim sana iman nuru"
Garip canım mutlu olup güldü dostlar.

Hâlıkımdan haber erişti, şükreden oldum;
Her kim çekiştirdi, belki tepdi, sabreden oldum;
Bu âlemde hiç uyumayıp hazır oldum;
Hayuheves, ben-bencillik gitti dostlar.

Otuzüçte saki olup mey paylaştırdım
Şarap kadehini ele alıp doyasıya içtim;
Ordu hazırlayıp şeytan ile ben vuruştum
 Allah'a hamd olsun, iki nefsim öldü dostlar.

Otuzdörtte âlim olup bilge oldum;
Hikmet söyle!" dedi Rabbim, söyler oldum;
Kırklar ile şarap içtim, yoldaş oldum;
İç ve dışım Hakk nuruna doldu dostlar.

Otuzbeşte mescide girip devran sürdüm
İsteklilere aşk dükkanını dopdolu kurdum;
Eğri yola her kim girdi, çekiştirdim, vurdum;
Aşıklara Hakk'tan müjde ulaştı dostlar.

Otuzaltı yaşta oldum kemal sahibi
Hakk Mustafa gösterdiler bana cemal;
O sebepten göıüm yaşlı, bedenim bükük
Aşk hançeri yürek-bağrımı dildi dostlar.

 Otuzyedi yaşa girdim, uyanmadım;
İnsaf kılıp Allah'â doğru yola koyulmadım
Seher vakti ağlayarak inlemedim;
Tevbe ettim, Rabbim kabul eyledi dostlar.

Otuzsekiz yaşa girdim, ömrüm geçti;
Ağlamayım mı, öleceğim vaktim yakınlaştı;
Ecel gelip kadehini bana tuttu;
Bilmeden kaldım, ömrüm sonu oldu dostlaı.

Otuzdokuz yaşa girdim, kıldım hasret;
Vah ne yazık, geçti ömrüm, hani ibadet
İbadet edenler Hakk karşısında hoş mutlulukta
Kızıl yüzüm ibadet eylemeyip soldu dostlar.

Saç sakalım hep ağardı, gönlüm kara
Mahşer günü rahmet etmesen, halim perişan
Sana açıktır, amelsizim, çoktur günah;
Bütün melekler günahlarımı bildi dostlar.

Pir-i kamil içkisinden damla tattım;
Yol bulayım deyip başım ile geceleri dondum
Allah'a hamd olsun, lutf eyledi, nura battım;
Gönül kuşu Lâmekan'a ulaştı dostlar.

Kıyametin şiddetinden aklım şaşkın
Gönlüm korkmuş, canım yorgun, evim yıkık
Sırat adlı köprüsünden gönlüm paramparça
Aklım gidip, deli olup kaldım dostlar.

Kul Hoca Ahmed, kırka girdin nefsini kır;
Burada ağlayıp âhirette ol tertemiz
İman postu şeriattir, aslı tarikat
Tarikata giren Hakk'tan pay aldı dostlar.
 

6. Hikmet

  
Yâ İlahım, hamdın ile hikmet söyledim;
Zâtı ulu Rabbim, sığınıp geldim sana.
Tevbe kılıp günahımdan korkup döndüm;
Zâtı ulu Rabbim, sığınıp geldim sana.

Kırkbirimde ihlas eyledim, yol bulayım deyip
Erenlerden gördüğüm her sırrı ben örteyim deyip
Pir-i kamil izini alıp ben öpeyim deyip
Zâtı ulu Rabbim, sığınıp geldim sana.

Kırkikimde istekli olup yola girdim;
İhlas eyleyip yalnız Hakk'a gönül verdim;
Arş, Kürsü, Levh'ten geçip Kalem'i gezdim;
Zâtı ulu Rabbim, sığınıp geldim sana.

Kırküçümde Hakk'ı arayıp feryad eyledim
Gözyaşımı akıtarak pınar eyledim
Kırlarda gezip kendimi divane eyledim;
Zâtı ulu Rabbim, sığınıp geldim sana.

Kırkdördümde muhabbetni pazarında,
Yakamı tutup, ağlayıp yürüdüm gül bahçesinde
Mansur gibi başımı verip aşk dârağacında;
Zâtı ulu Rabbim, sığınıp geldim sana.

Kırkbeşimde Sen'den hâcet dileyip geldim;
Tevbe eyledim her iş yaptım hata eyledim
Yâ İlâhım, rahmetini ulu bildim;
Zâtı ulu Rabbim, sığınıp geldim sana.

Kırkaltımda zevk ve şevkim dolup taştı;
Rahmetinden damla damladı, Şeytan kaçtı
Hakk'tan ilham arkadaş olup, kapısını açtı;
Zâtı ulu Rabbim, sığınıp geldim sana.

Kırkyedimde yedi yönden ilham ulaştı
Sâki olup şarap kadehini Rabbim tuttu
Şeytan gelip nefs ve hevayı kendisi yuttu
Zâtı ulu Rabbim, sığınıp geldim sana.

Kırksekizde aziz candan,sikayetçi oldum;
Günah derdi sakat kıldı hasta oldum
O sebepten Hakk'tan korkup uyumaz oldum
Zâtı ulu Rabbim, sığınıp geldim sana.

Kırkdokuzda aşkın düştü, tutuşup yandım
Mansur gibi eş ve dosttan kaçıp kayboldum
Türlü türlü cefa değdi, boyun eğdim
Zâtı ulu Rabbim, sığınıp geldim sana.

Elli yaşta "Erim"dedim, amelim zayıf;
Kan dökmedim gözlerimden, bağrımı ezip;
Nefsim için yürür idim, it gibi gezip;
Zâtı ulu Rabbim, sığınıp geldim sana.

Kul Hoca Ahmed, er olmasan, ölmek iyi;
Kızıl yüzünün kara yerde solması iyi;
Toprak gibi yer altında olman iyi;
Zâtı ulu Rabbim, sığınıp geldim sana.

7. Hikmet

  
"Kul huvallâh, sübhânallâh"ı vird eylesem
Bir ve Var'ım cemalini görür müyûm?
Baştan ayağa hasretinde feryad eylesem,
Bir ve Var'ım, cemalini görür müyüm ?

Ellibirde çöller gezip otlar yedim;
Dağlara çıkıp, tâat kılıp gözümü oydum;
Cemalini göremedim, candan doydum;
Bir ve Var'ım, cemalini görür müyüm ?

Elliiki yaşta geçtim ev-barktan;
Ev-barkım ne görüne belki candan;
Baştan geçtim, candan geçtim, hem imandan;
Bir ve Var'ım, cemalini görür müyüm ?

Elliüçte vahdet şarabından nasip eyledi;
Yoldan azan günahkar idim, yola saldı;
"Allah" dedim, "Lebbeyk!" diyerek elimi aldı
Bir ve Var'ım, cemalini görür müyüm ?

Ellidörtte bedenlerimi ağlar eyledim
Mârifetin meydanında dolandım
İsmâil gibi aziz canımı kurban eyledim
Bir ve Var'ım, cemalini görür müyüm?

Ellibeşte cemal için dilenci oldum
Kavruldum, yandım, gül gibi ta ki yok oldum
Allah'â hamdolsun cemal arayıp eda oldum
Bir ve Var'ım, cemalini görür müyüm?

Ellialtı yaşa ulaştı dertli başım
Tevbe eyledim, akar mı ki gözden yaşım;
Erenlerden nasip almadan taş gönülüm
Bir ve Var'ım, cemalini görür müyüm?

Elliyedi yaşta ömrüm yel gibi geçti
Ey dostlar, amelsizim, başım kurudu
Allah â hamd olsun, pir-i kamil elimi tuttu
Bir ve Var'ım, cemalini görür müyüm?

Ellisekiz yaşa girdim, ben habersiz
Kahhar Malik'im nefsimi eyle zir ü zeber
Himmet versen, kötü nefsime vursam teber
Bir ve Var'ım, cemalini görür müyüm?

Ellidokuz yaşa ulaştım, feryad ve figan
Can verirken cananımı akla, getirmedim
Ne yüz ile sana söyleyeyim, eyle azâd;
Bir ve Var'ım, cemalini görür müyüm?

Gözümü yumup tâ açınca erişti altmış
Bel bağlayıp ben eylemedim bir iyi iş;
Gece gündüz gamsız yürüdüm ben, yaz ve kış;
Bir ve Var'ım, cemalini görür müyüm?

Altmışbirde pişmanım günahımdan
Ey dostlar, çok korkuyorum İlah'ımdan;
Candan geçip kurtuluş dileyim Allah'ımdan 
 Bir ve Var'ım, cemalini görür müyüm?

Altmışiki yaşta Allah ışık saldı;
Baştan ayağa gafletlerim yok eyledi
Canım, gönlüm, aklım, şuurum "Allah!" dedi
  Bir ve Var'ım, cemalini görür müyüm?

Altmışüçte çağrı geldi; "Kul yere gir!.."
Hem canınım, cananınım, canını ver
Hu kılıcını ele alıp nefsini kır
Bir ve Var'ım, cemalini görür müyüm ?

Kul Hoca Ahmed, nefsi teptim, nefsi teptim;
Ondan sonra cananımı arayıp buldum;
Ölmeden önce can vermenin derdini çektim
Bir ve Var'ım, cemalini görür müyüm ?

DAHA YAZAMADIĞIMIZ BİR ÇOK DAHA FAZLA HİKMETLER VARDIR.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder