28 Kasım 2014 Cuma

Öz Ve Özet

    İnsan bu alemin özü ve özetidir. Allah istese bütün kainatın özetini bir küçücük bir mikroba yükleyebilir mi elbetteki yani yükleyebilir. Ama Allah'ın lüzumsuz işi olmaz. İnsanda alemi dikkate aldığımızda yok mahiyetinde o kadar küçük ama alemin özeti insandır. Madden de manen de böyledir. Alemde olan olayların benzeri insan bedeninde olur. Gözle göremediğimiz için farkına varamayız. Kalp kendi başına atar. Bizin elimizde değil durdurmak ya da çalıştırmak.
     Manen de insana yüklenen şeyler çok fazla irade, özgürlük, vicdan, gönül, hissiyat, sezgi, akıl, duyum ....vesaire...
     Bir çok özellik var diğer yaratıklarda olmayan. İki özelliği daha dikkat çekici akıl, irade bunlar büyük lütuflar ama farkında değiliz.
      Bunlarında çapı var tabi. Bu terazinin tartabileceği ağırlık var tartamayacağı ağırlık var. Bir çok şeyde aklımızın ötesinde kalıyor. Akılla varamadıklarımıza gönülle varırız. Biz varamasak da varanlar var en azından.
      Bu iradenin dahilinde olan var dahilinde olmayan dışında olanlar var. Gerçek manada düşündüğümüz zaman hiç bir şey dahilinde değilde yani biz yine de zahiri açıdan ele alalım.
      İnsanın iradesi ne ki deve de kulak yok mahiyetinde. Büyük yıldızın çekim kuvvetine onun çekim alanına yakalanan gök taşının bu çekimden kurtulma ihtimali var mı?
       İradenin acizliğini dikkate aldığımız için ruh ve nefis diyoruz en kök bunlar çünkü. İrade aciz kalabilir. Beyine kalpten iki sinyal çıkar ya nefsani ya da ruhani. Nefsani çıksın örneğin beyin bunu aklı selim ile tartsın uymasın hadi. Ama başka dürtüler de faaliyete geçip iradenin etkisini kırdığı için beyine ulaşan sinyalin nefsani olmaması gerekir ki vücut ülkesi rahat olsun.
        Bu işin teorik boyutu. Her kalpte  bir gönül vardır. Bunlar iç içe. Nefsi dediğimiz aslında hayvani kısım bir nevi yaşamsal faaliyet enerji. O bitti mi hayat bitiyor. Kalp dediğimiz ise normal bildiğimiz kan pompası yapan organ. Gönül dediğimiz ise bu kan pompasına bağlı olduğunu düşündüğümüz görünmeyen manevi organ. Ama bunlar iç içe ve vücutta bulunduğu yer aynı noktaya tekabül ediyor aşağı yukarı. Kalbin altında mide var. İşte bu yüzden manevi olarak mide önemlidir. Mideyi bir ateş kalbi de bir kazan olarak düşündüğümüz zaman mideye atılan her yiyeceğin bir tesiri var. Mideye haram şeyler atıldığı zaman kalbi karartıyor, katılaştırıyor.
        Aşırı yemek yediğin zamanda mide altdan kalbi kaynatıyor. Mideden çıkan buhar kalbe etki ediyor. O yüzden az ye diyorlar. Ben çok yiyorum ama. Midenin fonksiyonu oldukça yüksek örneğin tasavvuf erbabı halvete gireceği zaman hafif besinlerle beslenirler bu besinler tamamen bitkisel olur. Hayvani besinler enerjiyi artırır. Hayvani besin hiddet öfke şiddet kazandırır. Bende çok hayvani besleniyorum ters bir beslenme şeklim var. Vücudun bütün gıdalara ihtiyacı var biz sadece burada istisnai durumları ve çıkarımlarını yazıyoruz.

Yazarı= Bahadır Çakır                             o adam sensin..

Gözbebeği

   İnsan bu alemin özü ve özetidir. Yaratılanların merkezi mahiyetinde olan tek yaratık insan. Alemin gözbebeği. Hani demişler ya bana dünyanın en kötü şeyini getir dil getirmişler bana dünyanın en iyi şeyini getir yine dil getirmişler. Başka bir deyişle bana dünyanın en aşağılık yaratığını getir bulamamış kendini götürmüş en sonunda.
    Aşağılık olmakta var tam tersi meleklerden üstün olmak da var. İnsanda iki şey var. Biri nefis diğeri ruh. Ruhu ile nefsini kontrol altına alırsa bir başka deyişle ölmeden önce ölürse meleklerden üstün olur. Tam tersi ruhu zayıf düşer nefsi ağır basar ise hayvanlardan daha aşağı olur. Bu böyle bazen iniş çıkışta yaşayabilir bu yollar inişli çıkışlı tek yürünmez bir göstereni olmalı birde göreni.
    Maddi gözlüğü çıkarıp manevi gözlüğü taktığımız zaman her şey değişiyor. Boyut değiştiriyor bir bakıma. Farklı bir boyutu çıkıyor olayların. Görünen şeylerin birde görünmeyen yanları ortaya çıkıyor. Hayatı yorumlamak lazım hayat kitabını okumak lazım. Çünkü bu kitap sanat değeri taşıyor. Noktasından virgülüne kadar her şey olması gereken yerde.
    Manevi olarak böyle her şey olması gerektiği gibi ama maddi olarak zahiri yönden böyle gözükmüyor ilk anında her şeyin iyi olmasını istiyor ve diliyoruz. Halbuki bilmiyoruz ki iyi zannettiğimiz sonra çok kötü sonuçlar kötü zannettiğimiz ise çok iyi sonuçlar çıkarabilir. Bilemeyiz ki kain değiliz. Kain diye bir şey yok zaten.
     Kehanet uydurma kafadan sallama bir şey bazen tutar bazen tutmaz. Nasıl salladığına bağlı.

YAZARI= BAHADIR ÇAKIR                                 O ADAM SENSİN...

Beyin Karanlıkta Ama Işıklı Bir Dünya Gösteriyor

    Hayat ya metris filminde ki gibiyse.   Beyinlerimiz bilgisayara bağlı gerçek bedenimiz başka bir mekanda biz ise hayali bir dünya da bir birine ağ ile bağımlı insanlar isek ya...
    Beyin yıkama lan falan.   Tamam canım hemen kızmayın. Metris filminden çok etkilendiğim için bu cümleyi kurmadım fakat bilimsel gerçekler filmi hatırlatıyor. Ve bir çok şey bugün eski bilim kurgu filimi gibi.
    Metris filmini çok uzun müddet izleyemedim zaten. Sıktı beni bıraktım. Konumda Metris değil zaten. Başka bir şeyden bahsedeceğim ama Metris filmine atıfta bulunmam iyi oldu çünkü konumuz ilişkili uzaktan yakından ucundan bucağından değiyor.
     Göz denilen organ neyi görüyor madde değil mi? Maddeden ışın ışınları yansıyor oradan göz merceğine orada mercekte ters dönüyor oradan sinir kanallarına beyinde tamamen karanlık bir ortamda aydınlık görüntüler oluşuyor.
      Soru sormamız lazım göz mü görüyor beyin mi görüyor? Göz olmasa beyin görmez. Nitekim görme engelli olan insanlar göremiyor. Tamamen de karanlıkta da değiller ama rüya görebiliyorlar.
     Doğuştan görme engelli olanlar da rüya görüyor ama görsel efektli rüyalar göremedikleri belirtilmiş. Kime göre görsel efekt onların nasıl bir dünyada yaşadıklarını bilemiyoruz ki?
      Her neyse konumuz rüya değil. Görme olayında  beyin mi gösteriyor göze yoksa göz mü beyine...
Ha ha ikisinden biri olmaza görme olmaz. Doğru yanıt bu. Baktığın zaman görüyorsun. Gözünle baktığın zaman görüyorsun peki beyninle baktığın zaman o zaman göremiyor musun? Gözlerini kapat beyninle bak. Daha önce gözünle gördüğün şeylerin beynindeki tasarımını görüyorsun. Dediğimi yaptınız mı?
       Gören kim lan. Beyin karanlık bir yer nasıl oluyor da içinde ses ışık bir takım şeyler beliri veriyor. Ve ben gördüm diyorsunuz. Sen kimsin...?
        Madde dediğimiz ney elle tutulur gözle görülür nesneler. Yapı taşları atomlardan oluşan kütlesi hacmi eylemsizliği olan katı sıvı gaz gibi hallere girebilen her şey maddedir. Diyoruz. Peki maddeyi oluşturan en küçük yapı birimine adım atalım şimdide. Atomlar o neden oluşuyor. Nötron proton elektron. Onlarında daha küçük birimleri var. Vesaire. Bunları neyle görebiliyoruz mercekleri olan yakınlaştırıcılarla zum yaparak kaç milyon kat büyüterek görebiliyoruz. Bu cihazlar mikrokoplar teknoloji geliştikçe bu mikroskoplarda gelişiyor ve görebileceğimiz daha çok şey oluyor. Bu sayede atomu ataomu oluşturan parçaları daha gelişirse atomu oluşturan parçaların parçalarını görebiliriz.
       Tam tersine teleskoplarla da daha büyük cisimleri yakınlaştırıp görebiliyoruz. Yıldızları teleskoplar geliştikçe başka galaksileri daha geliştikçe yıldızların etrafında dönen gezegenleri vesaire. Eskiden teleskoplar çok duyarlı olmadığı için yıldızların etrafında gezegenlerin olduğu bilinmiyor muş. Bu çok yakın bir gelecekte 4-5 yıl önce bulunmuş. Ama yine görüntü yok. Sadece etrafında dolaştığını bildikleri için gezegen yıldızın etrafından geçerken ışığının yıpıldamasına neden olur muş. Gezegen çok büyükse ancak bunu tespit edebilirsiniz.Her neyse konu buda değil.
       Bütün bunların yapı taşını oluşturan bir şey var ataom ve atom altı paraçacıklar. Bunların yapı taşına bakmışlar madde dediğimiz bu şeylerin aslında madde olmadığı birrer ışık hüzmesi olduğu anlaşılmış. Çok garip değil mi küçüldükçe madde olmadığını görmüşler en sonunda bu çok yeni bir gelişme.
       Her neyse zaten uzay zaman bağlamında da düşündüğümüz zaman her şeyin hayali bir evren olduğunu anlayabiliyoruz. Işığın bir hızı var ve bu çok büyük mesafelerde çok yavaş kalıyor. Ve gökyüzünde gördüğümüz yıldızların belkide bir çoğu yok oldular ama bizden çok uzak oldukları için ışıkları daha yeni dünyamıza ulaşıyor. Bu gerçek bile hayali bir ortama hapsedildiğimizi fazlasıyla gösteriyor.

    YAZARI= BAHADIR ÇAKIR                               O ADAM SENSİN..

AŞK-I FİRARİ

Ben aşkı göklere yuva kurmak sandım;
Ama aşk, imkansıza olan düş sokağı,
Ben aşkı sahip olmak sandım,
Ama aşk sahip olamama şekli,
Ben aşkı ulaşmak varmak sandım,
Ama aşk varamamak gözü yaşlı,
Ben aşkı vuslata ermek sanmıştım,
Ama aşk firak etmek, eli boş firarlı
Ben aşkı onda varolmak sanmıştım,
Halbuki onda yok olmak mı....
Yazarı=Bahadır Çakır

27 Kasım 2014 Perşembe

Genel İnceleme

   Genel manada bir analiz yapmaya çalışacağımız bu yazımız da farklı konuların farklı çıkarımları üzerinde donanım gücümüz kadar durmaya çalışacağım. Bir çok konunun farklı bölümlerinden alıntı yapacağım. Zira bir yerden yakalamaya çalışacağız. Kopukluk olabilir ara boşlukları zeki insanlar doldurur. Yani siz benim okuyucularımın her biri çok zeki insanlar. Öyle olduğunu düşünüyorum...Ben okudum senin yazını diyen insanlar bakıyorum her biri  daha yüksek konumda olan entellektüel açıdan yüksek bilgi ve birikime sahip insanlar. Haz verici bir olay okuyucularınız bu kadar yüksek bir zümre olduğu zaman dolayısı ile yazar da okuyucularının çok fazla gerisinde değildir. Ya daha ilerdedir ya da oldukça yakınında bir yerlerdedir.
     Aslında yüksek zümre kime göre yüksek, bilgi ve birikim donanımı bakımından cahil olmayan demek istiyorum. Aslında hakiki donanım her kesime hitap edebilendir. Yani anlattığınız şey öyle bir şey olacak ki hem cahil bir şeyler anlayacak hem alim...Allah dostları evliyalar hem alimlere hem cahillere hitap edebilme yeteneğine sahip kişilerdir. Allah bizleri de evliya kullarından olmak nasip eylesin...
      Şimdi şöyle bir şeyde var arkadaşın biri dedi ki öyle bir konuş ki ''NE şiş yansın ne kebap'' Bu bana göre bir kural değil. Bendeniz yazdığım ya da konuştuğum zaman bir çok şey yanar bazen ucu bana dokunan şeyler bile yanar. O yanmasın bu yanmasın diye hakikati gizleyemem ya da daha doğrusu hak bildiğimizi diyelim. Çünkü her şey değişiyor değişmeyen tek şey değişimin kendisi. Hakikat değişmez lakin zuhur ediş şekli değişir. Birde şu olur hakikat bildiğin şey bakarsın batıl çıkar. Nadir de olsa oluyor yani. Ama bendeniz okuyucularımla altını üstünü iyice düşünüp taşınmadığım inandığım her şeyi paylaşmam. İyiden iyiye analiz edip öyle paylaşırım. O yüzden bendeniz eski yazdığım yazılar sitede duruyor kendi yazılarımı bugünün kafasıyla tekrar okuyorum içinde hatalı bir kısım görür isem çıkarıyorum. Lakin çok az hataya denk geldim. Buda şöyle açıklanabilir ya yazdığım şeylerde gerçekten hata yok, ya da ben çok yavaş gelişen biriyim.
      Tam aksini düşünüyorum bence çok hızlı geliştiğimi düşünüyorum. Çevremden aldığım etkiyle bunları söylüyorum kendim iddia etsem sadece kendini met eden bir ukala olurum.
       Her neyse farklı bir konuya geçelim. Bakıyorum devlet olarak olalım, kişiler şahıslar olarak olalım. Bir çok aksaklığın bağı hala geçmiş de olan iplerin yüzünden kaynaklanıyor. Geçmişteki kötü olaylarla olan bağlar iyi olaylarla olan bağlara elbette karşı değilim. Ama kötü olaylarla ilgili bağlar bize zarar veriyor. Örneğin buraya cuk oturacak bir örnek Necip Fazıl Kısakürek.Necip Fazıl diyorki benim geçmişimi araştırmayın geçmişim bir çöplük çöplüğü ancak köpekler dağıtır diyor. Necip fazıl kendisinin deyimine göre bir öncesi bir de sonrası var. Öncesi İstanbul'un karşı yakasında geçmek için vapurda tanıştığı Allah dostu ile tanışmadan önceki kısım. Sonrası ise o tanışmadan sonraki olan kısım. Dışarıdan bakan biri olarak ne kadar değiştiği tartışmalı...Ama düşünce de değiştiğini söyleyebilirim. Önemli olanda benim için düşüncedir. İnsan zaten neden ibaret ki düşünce... Bir de o anlattığı düşünceleri faaliyete geçirme kısmı var. Bir fiili işlemeden önce onu tasarlama birde o tasarlanan fiilin gerçekleştirilmesi kısmı var. Başka bir örnek vermek gerekirse Cemil Meriç de öyledir. Batı fikri ile yetişmiş kendisi ilk önceleri sosyalist bir görüşe sahip daha sonra İslam ile tanışmış ve benim için şu ünlü sözü değerlidir. ''Sosyalizm İslamdan haberi olmayanların İslamıdır.''
      Yani bu adamlar değerli insanlar. Önce değerinin sebebini söyleyelim. Neden değerli biliyor musunuz? Karşı oldukları görüşün içinde yetişip sonra hakikat ile tanıştıkları için değerliler. Allah Hazreti Musa'yı nasıl Firaun un sarayında Firaun a karşı yetiştirdi ise bunlar da yanı onun gibi içinde yetiştikleri görüşü çürüten insanlar. Bir şeyi bilmeden onu çürütemezsiniz. Batılı bilmeden batılı çürütemezsiniz. Çıkan fitnenin ne olduğunu bilmeden ona karşı bir işlem yapamazsınız yapsanızda yaptığınız işlem yanlış olduğu için sonuç alamazsınız. Önce bir dinleyip tartıp biçip üzerinde kafa yorup ondan sonra doğru analizler yaptıysanız mutlak başarı olur.
       Bu adamların değeri bu. Kendilerinin fikirleriyle ne kadar uyum içinde yaşadıklarına şimdilik değinmiyorum. Bendeniz yapmadığım bir şeyi karşımdaki insanlara önermem. Düşünsenize kendim sigara içiyorum karşımdaki insanlara sigara içmeyin diye öğüt veriyorum. Bu olur mu olmaz. Önce kendin yapsana değil mi?
      Şimdi prof çıkmış anlatıyor sigaranın zararları ama kendisi sigara içiyor.Bu tıpkı şuna benziyor imamın dediğini yap yaptığını yapma gibi...
       Şimdi şuna da katılıyorum ''Ne şiş yansın ne kebap yansın.'' Cümlesini eledik. Ne şiş yansın ne kebap yansın duruma göre ona başka ötekine başka yani bir tarafa hakikat bir tarafa batıl ya da batıl ile hakikati karıştırıp çıkarına göre konuşmak ve yazmak. Bu bize göre değil dedik. Çünkü hakikate muhalif olunmaz. Cümlemin başı da şuna katılıyorum. Bazı hakikatler her yerde söylenmez. Nerede ne konuşacağını bilmek lazım. Bazen hakikatler insanın başına iş açar. Ama hak yolunda hakikat yolunda başına iş almak dan çekinmek mi lazım yoksa hak yolunda şehit oluruz mu demek lazım. Bu konuda biraz kararsızım. Söylediğin hakikatin çapı ney ne kadar insanı kurtarıyor fayda oranı nedir. Kendini ateşe attığına değiyor mu? Bu var bide şu da var. Her hakikat her yerde söylenmez. Sözünden şuna da çıkarım yapılabilir. Her hakikati her insan hazmedemez. İnsanların inandıkları sevdikleri insanlar hakkında bile bir şeyler söyleseniz ön yargıları yıkmak atomu parçalamaktan daha zor. Öyle oluyor ki adamın sevdiği yazar sevdiği hoca efendisi ayağı kaymış önceden iyiydi ama sonradan bozuldu bu hakikati bile söylesen sana dik dik bakıyor. Senin gördüğün bozukluk nedir neyini yanlış görüyorsun öyle ya bunu sorması lazım gelirken bunu sormuyor. Körü körüne bağlanmak işte buna deniyor.
      Şimdi garip bir sohbet havasına doğru girdik gidiyoruz. Körü körüne bağlanmak her yerde kötü sonuç da çıkarmıyor. Ama ben yine de akıllı inanmak isteyenlerdenim. Körü körüne inanmak bana göre değil. Körü körüne bir insan Hakka inansa. Allah'a körü körüne iman etse imanı kabuldür. Ama derecesi düşüktür. Şimdi bu analizi yaptığımız zaman iman konusunda körü körüne doğru bir şeye inanan insanın durumu çok kötü değil. Ama körü körüne batıl bir şeye inanıyorsa işte bu sıkıntı. Bakın şöyle bir durumda var körü körüne batıl bir şeye inanıyorsa onu oradan koparmak çok zor olurken körü körüne Hakka inanıyorsa onu kandırmak basit oluyor. Böyle bir de ters orantısı var bunun.
         Neyse canım tabuları yıkalım diye yazıyoruz. Ama ben o her hakikat her yerde söylenmez prensibinin de şu yönünü dikkate alıyorum. Her hakikati herkes hazmedemez neden benim yüzümden insan hakka girecekken söylediğim ağır hakikatten dolayı vazgeçsin. Bu, vebal altına da sokuyor insanı. Uygulama yanlışlığından metot yanlışlığından insanı haktan hakikatten soğutmak yanlış olur. Boş ver hatalı inandığı konular olabilir o konulara değinmeden yola devam etmeli. O konulara da hazım gücü arttıktan sonra yavaş yavaş alıştıra alıştıra girersin.
         Yani süt çocuğuna bulgur pilavı vermek olmaz. Amaç beslemek iyi niyet olsa dahi. Zira gelişim sürecini tam tamamlamamış olduğu için bebeği bulgur tıkar. Et met bunlar bebeğe verilmez. Bebek anasının sütünden az ağır bir süt içse onu bile hazmedemeyip kusar. Süt çocuklarının arasında bile kıdem farkı var. 9 aylık annenin sütü ile 1 aylık annenin sütü arasında bile fark var. Bilimsel manada araştırıldığını zannetmiyorum ama araştırsınlar öyle çıkar bence. Hıhı bir de araştırırlar mış tam tersi çıkarmış söylediğimizin ben daha sonra okurmuşum bu yazıyı bu bölümü çıkarırmışım.
           Ama gelişim süreci böyle kademeli oluyor. Binayı inşa ediyorsunuz önce temel sonra kat kat çıkılıyor. Merdiveni yapıyorsunuz basamak basamak. Yani öyle. Bir anda inşa olmuyor çürük temel üzerine ne kadar iyi çıkmada yapsan bir zaman sonra patlak verip çöküyor. Belki üzerimizde olan hastalıkların ta çıkış noktası Anne karnında aldığımız nikotinin kolanın şunun bunun etkisi ile oluyor. Hepsi onlardan olmazdır da yani dikkat etmek lazım. Bir yüzdesi vardır bununda.
          Ama şunu biliyoruz bariz hakikat güçlü döllerden güçlü yavrular çıkar. O yüzden aslanlar erkek aslanlar dişiyle çifleşme yaşamadan önce kavga ederler galip olan hak kazanır. Güçlü döllerden güçlü yavuruların olması için.
        O zaman şu yorumu da yapabiliriz otomatik dişiler kavga etmediğine göre aslanlarda güçlü yavruların çıkmasını sağlayan erkek aslanın spermlerine bağlı yorumu atılabilir.
         Ya bu çokta önemli değil aslında insanların kas gücüne dayalı bir hiyerarşisi yok. İnsanların hiyararşisi şuan paraya dayalı. Üst zümre benim istediğim gibi bilgi ve birikime bağlı oluşmuyor paraya bağlı oluşuyor. Donanımında dikkate aldıkları zenginlik oranı bilgi be birikim oranı değil.
         O yüzden de bir çok şey acımasız. İnsanlarda hiyerarşinin bilgili den alimden cahile doğru olması gerekirdi. Bizi yönetenler çok bilgili olmalıydı. DÜNYA çapında böyle olmalıydı. Ama tam tersi dünya zenginlerin elinde bir oyuncak. Afrika da çocuklar susuzluk ve açlıktan ölüyor diğer tarafta ABD zengini başka ülkerlerdeki zenginlerde gösterilebilir o zengin zübbeler altlarında 600 beygirlik Ferrarilerle başka markalarda olabilir Bugattilerle, jaguarlarla, porçhelerle bişisinin üstünde bişi kıtlatırken orada bir yavurucak doğmadan ölüyor.
        İşte bu zenginlerin adaleti... Eşitlik dedikleri şey bu olsa gerek. Bu adaletsiz düzene çözüm ne olabilir söyledik aslında tekrar telaffuz etmek anlamsız. İnsan hiyerarşisinin değişmesi. Cahillerin değil zalimlerin değil. Gücün gerçek sahiplerinin elinde olması. Gerçek sahipler kim zenginden yana olanlar değil ezilenin yanında olanlar gücün gerçek sahipleri bunlar. İşte bu düzen bu doğrultuda değişmeli. Düzen demeyelim daha doğrusu düzensizlik diyelim.
       İşte bu değişirken evvela kendimizden başlayarak olumlu yönde bir değişim geçirmeliyiz. Hep birlikte yani. Bir düzelme süreci. Hakikatleri hazmetmek için mideyi uygun asit düzeyini salgılayacak konuma getirmesi için onu geliştirmeli uygun yaşa uygun özellikleri kazanması için karaciğerin sağlam bir şekilde midemizi beslemesi lazım. Buda biraz zincirleme bir reaksiyon karaciğer sağlam olacak onun bağlı olduğu organlar sağlam olacak kolastoröl düzeyin normal olacak karaciğer yağlanma yapmayacak vdüzenli çalışacağı ortam olacak da diğer organları beslesin düzenli bir labarutuar atıkları atma işlevi gibi bir çok işlevini yerine getirebilsin. Bütün organlar bir birine bağlı çalışıyor. Bir yerde bir aksaklık çıktımı yavaş yavaş diğerlerine doğru sıçrıyor.
       Çizgi filim izliyor musunuz bilmiyorum ama biz çizgi filimde güzel bir benzetme vardır adamın organları dişli kasnakları olan birer makina gibi gerçek de de aynı o kasanaklar gibi bir birine bağımlı çalışıyorlar. Uzun lafın kısası topyekün bir çıkış için. Hakikatin gerçek sahibleri veli kulların alanını genişletmek lazım. Çünkü bir tarafta yobaz din adamlarının anlatımları bir tarafta ise ateistlerin bilimsel görüşleri var bu yobazların din anlayışı ile birleştiği zaman insanlar dine yatkın olan herkesi yobazlar gibi zannediyorlar. Dindarların hepsi geri kafalı zannediliyor. Halbuki insanların dindar gibi gözüküpte yobaz olanları olduğu gibi gerçekten dindar olup akıllı ve zekileri de var. Diğer yandan çok zeki olup ateist olanları da var. Adam bir konuda aşırı uzmanlaşabiliyor. Ateis ama bilimin bir dalında kendini gerçekten yetiştirmiş. Bu oluyor yani hakikat bir dinsizin ağzında da zuhur etse o haktır biz onu alırız.
       Bu adam ateis ama bilimin atıyorum mesala biyoloji dalında çok ilerlemiş olabilir. Bu bize bilimin dinden üstün olduğunu göstermez. Bilim din ile çatışmaz. Bilim hangi dinle çatışır batıl olan dinle biz zaten ona din demiyoruz. Bir olan Allah'ın bir dini vardır diyoruz. Bilim din ile paralel ilerle hatta dindeki kutsal kitapta velilerin eserlerinde vesaire gibi dini yapıtlarda da bilime öncülük edecek kaynaklardır. Zaten bir çok İslami bilim adamına baktığımız zaman manevi yönde ilerlemiş insanlar.
     Örneğin FATİH sulatan Mehmet in hocası Akşemsettin Mikrobu ilk bulan bilim adamıdır. Tıpta ve bir çok alanda da ilerlemiştir. İlime de iki yolla ulaşılır biri okuyarak diğeri ise manevi yolla. İki yolla da ulaşılabilir. İki yoluda kullanarak hem okuyup hem manevi olarak da derece atlayarak. Manevi derece atlamak da zor o yüzden iki koldan ilerlemek daha mantıklı. Daha hızlı ilime kavuşulur diye düşünüyorum.
      Şimdi şöyle bir olayda var adam mesela üniversiteye gidiyor ama bölümü hoşuna gitmiyor tam okurken başka bir bölüm daha çok hoşuna gidiyor oraya o alanda ilerlemeye başlıyor ama okulunuda okumuyor. Bu olamaz mı buna da bir çözüm getirmek lazım. Bir insanda hem analitik düşünme hem sözel düşünme yeteneği olabilir. Yani bir çok dalda uzmanlaşabilir.
       İnsan bir dalda mastır castır yapmış olabilir ama atladığı gerçekler de olabilir bir dalda uzmanlaşmış olması onun diğer alanlarda hatalı konuşma yazma yapmayacağı anlamına gelmez. Yani prof diye her söylediğini dikkate alacak halimiz yok. Herkesin aklı var. Tartma biçme yorumlama, hissiyaten bile doğru mu yanlış mı olduğuna karar verme yetisine sahip.
       Uzunca bir laf yaptık ama özetle öyle bir zaman gelecek ki insanların bilgi birikim donanımı ile tatılacağı vakit gelecek şimdi ekonomi ile tartılıyor bu yöntem yanlış bir yöntem olduğunu elbet anlaşılacaktır. Gücün para ile değil bilgi,birikim,yorumlama kabiliyeti, olduğu anlaşılırsa güçsüzlarde güçlü olur. Herkes güçlü olur. Adalet yerini bu dünyada bulur. Öbür dünyada zaten bulacak bu hiç şüphesiz. O susuzluktan ölen yavucağın hakkı bu dünyada kalsa da onun hakkını ebedi alemde bırakmayacaklar. Ve her fani bir gün ölümü tadacak. Orjinal şekli ile söyleyelim her nefis bir gün ölümü tadacaktır. Her canlı bir gün ölümü tadacaktır. Bu söz hatalı zaten ilk söylediğim doğru her nefis ölümü tadar her canlı değil. Allah da canlı ama ölümü tatamaycak o hem ezeli hem baki. Bakilik ölümle alakalı değil aslında insanda bakidir. Ölse bile ruhu baki kalır hatta dirilirken yeni bedenine kavuşur. Ve sonsuza dek yaşar. İnsan ezeli değildir. Evveli yoktur. Yaratılışı vardır. Bunları hep zahiri düşünüyoruz zamansal bap da düşünüyoruz. Biraz daha derin düşündüğümüz de insanın evveli de vardır deriz Allah dır. Haydan geldik Huya gidiyoruz. Hani argo olarak kullanılan ama gerçekte tasavvuf kokan o cümle. Haydan gelen huya gider. Hay Allah'ın ismi Hu Allah'ın ismi. Allah'tan gelen yine Allah'a gider. Topraktan gelen toprağa gider. Beden topraktan gelmiştir onu gömerler toprak olur. Ruh Allah'tan bir parçadır o toprağa gitmez. Ruhun kabri toprak değildir. Bedenin mezarıdır toprak. Ölenler altınki dünyaya gitmezler üstünkü dünyaya giderler. Bilim henüz o kadar ilerlemedi tabi bunu çözecek kadar. Dini de hatalı anlattıkları için herkesin aklında kabir azabı deyince yılanlar falan toprağın altında sanki bedene yeniden can gelecek miş gibi düşünceler oluşuyor. Dini bu şekilde anlatırsan tabi millet ateis olur. Uyku küçük ölüm derler mesala ruh nerede o zaman bedenle irtibat halinde olmakla beraber Alemi lahutta bir yeri işgal ediyor. Rüya da insan ne azap çekiyor bazen uçurumdan düşmeler şunlar bunlar gerçek gibi yaşayanlar var. Kan ve ter içinde uyananlar. İşte o uykudan uyanamadığını düşün. Rüyada yaşamayı düşün yani. Kısmen buna benzetiyorlar alimler eviyalar ...
          Allah dan gelen Allah'a gitsin kötü bir şey mi yani... Allah güzel güzelse güzele gidelim. İnşallah gideriz. Yine dönüş onadır. Allah adır. İnsan ezeli olan bir varlıktan Allah dan gelmiştir. Ruh Allah'tan bir parçadır. Onun hakkında pek az bilgi vardır. Bilimde bilgi sahibi değil bu konuda henüz değil olabilir mi bu da belirsiz...

        YAZARI= BAHADIR ÇAKIR                                           O ADAM SENSİN...

23 Kasım 2014 Pazar

Eşitlik Var İse Adalet Olmaz

  Vahşi kapitalizm, kapitalizm insanları sömürüyor. Kapitalizm yüzünden dünya böyle adaletsiz şöyle böyle tamam hepsini kabul ediyoruz. Biz kapitalist değiliz zaten. O zaman geriye tek seçenek kalıyor sosyalist olmak ama onun kapitalizm den çok mu farkı var?
   Biri güce diğerlerini ezerek ulaşıyor diğeri de gücü eşit dağıtarak adaletsizlik oluşturuyor. Eşitlik var ise adalet olmaz adalet var ise eşitlik olmaz.
   Batının öne sürdüğü iki sisteme de karşı olduğumuza göre biz neciyiz o zaman biz Osmanlıcıyız biz İslamcıyız. İnsanı, insanı yaratandan daha iyi bilen ve tanıyan kimdir?
    Kapitalizm bozuk bir dinin gölgesinde geliştirilmiş bir sistem. Komünizm ise tamamen bu batıl olan dinin gölgesinde oluşan dine karşı atılmış bir alternatiftir. Bozuk bir dinin karşısında doğru bir alternatif yol olabilir ama hak din İslam karşısında bir yol bir çözüm bir kaçış durağı asla olamaz.
     Sosyalizm İslamdan haberi olmayanların İslamı'dır. İslamdan haberleri olsaydı Sosyalizmi savunmazlardı. Çünkü İslamın sistemleri İnsanın özünü bilen sistemlerdir.
     İslam eşitlik dini değildir Adalet dinidir. Adalet eşitlikten daha önemli bir kavramdır. Eşitlik var ise adalet yoktur. Kadın ile erkek eşit olmaz. Çünkü birinde var olan diğerinde yok bir birini tamamlayıcı niteliktedir. Kadında olan bazı şeyler erkek de yok erkek de olan bazı şeyler kadında yok. Erkek kas gücü bakımından daha güçlü iken kadın daha zayıf. Kadın sevilmek için erkek sevmek için var.
     Eşitlik kavramı savunulacak bir kavram değil. Sosyalizm de herkesin eşit olması gerektiği söyleniyor. Herkes aynı evlerde aynı arabalarda vesaire. Az çalışanla çok çalışanın aynı standartlarda olması adaletsiz bir dağılım olur mu olmaz mı?
     Bazı İslami yazarlar İslam eşitlik dinidir adalet dinidir diyor ama adalet ve eşitlik ikisi aynı yerde olmaz. Fakat onlar belkide eşitlik kelimesini ihtiva ettiği manada kullanmıyorlar. Eşitlik anlayışları bir birini tamamlayan bir eşitlik adaleti dağıtarak güç dengelerini eşitlemek.
      Kavramlar çok fazla sıkışıp kalmamamız lazım yeteri kadar kelimeyi ihtiva ettiği anlamda kullanmak çok mu önemli bence değil. Ne anlatmaya çalıştıklarını ne anlatmaya çalıştığımı anlıyorsak anlıyorsanız sıkıntı yok bence.
     Diyorum ki işin özeti çok gülünç durumdayız. Batının icatları ile bir birimize giriyoruz hayır kendimiz icat edelim tartışacak isek de kendi sistemlerimizi tartışalım. Batının medeni hukukunu kullanarak mahkemelerde evlenip boşanmak çok garip. Bayrağı haç olan bir devletin medeni hukukuna göre rol alıyor olmamız garip garipsenecek bir durum. Borçlar hukukunu batıya göre uygulamak çok garip. İdare hukukunu Fıransa'ya göre alıp uygulamak çok garip daha nice sayamadığımız sistemler ağı batıdan ithal mallar gibi.
     Milli teknolojisi olmayan milli sistemleri olmayan bir devletin ilerlemesi ve yükselmesi sizce mümkün mü?
     Ona karşı buna karşı kendisi bir sistem önermemiş evet önermedim. İslam dedim. Nası bir sistem önerdiği ortada zaten. Osmanlıya baksak yeterli Osmanlı son zamanlarda batıdaki teknolojik gelişmeleri takip edemediği için geri gitti diyenler niçin batının sistemlerini batılı olmayan bu milletin üzerinde uygulamaya kalktılar acaba sorusu beyinleri kasıp kavuruyor.
     Osmanlı teknolojik olarak geri olabilir sistemleri de mi geriydi. Tümden tarumar ettik. Kitapları okunmaya değer değil miydi? Latin harflerine geçtik.
     Osmanlıyla bağ kurmamız bence tehlikeli görüldüğü için Osmanlıyı müthiş bir ustalıkla yıkmışlar. Yeniden Osmanlıyı kuralım demiyorum ama o ruhla yeniden kendimizi inşa edelim diyorum. O ruhla yeni bedenimizi oluşturalım diyorum. Ceset bizim değil ruh batılı biz kimiz sorusunu sorarız o zaman?
     Sorunu çözmek sorunun nedenlerini doğru belirlemekle başlar. Doğru nedenler ortaya koymak sorunu çözmenin yarısıdır. Diğer yarısı da doğru nedenlere doğru yaklaşımlar sergilemektir.

YAZARI = BAHADIR ÇAKIR                              O ADAM SENSİN.... 

20 Kasım 2014 Perşembe

HİÇ

   İslamın önünde ki en büyük engellerden biri de hiç şüphesiz hocalardır. Kalitesiz hocalar yüzünden İslam gerici olarak algısı oluşturuluyor. Bu din dünyanın en teknolojik dini, gelişime en çok değer veren dindir. İlim çinde de olsa alınız buyurulan bir dinin mensuplarıyız. Zaten İslamdan başka bir din de yoktur.Allah bir olduğuna göre bir olan Allah ın da bir dini vardır o da İslam'dır. Hak din her şeyin üstünde dir. Biz kendimiz olmadığımız İslam a tam bağlanamadığımız için sürekli geri gidiyoruz. Ne zaman kendi içinde kendimiz olmayı başarır isek o vakit kısa yoldan başarıya ulaşacağız.
    Dünya sevgisi benlik bizim önümüzdeki en büyük engeldir. Biz olmak bizcil davranmak Hakka yürümek benliğinden sıyrılmak lazım. Bunu başarmalıyız. İnsanın içindeki en büyük canavar benlik ben ben ben . Şu ben denilen şeyden kurtulmak lazım. Ben ne çirkin kelime aman Allah'ım.
     O ben insana her şeyi yaptırır. Zina da yaptırır, alkol de aldırır, türlü türlü akla gelmeyecek her türlü şeyi yaptırır. İşte o ben bütün bunları yaptıran. İnsanın dışında değil. İnsanın bizzat içinde kendisinde. Bu canavar sürekli istiyor ne istiyor istekleri karşılanacak boyutta değil. Sürekli bir şeyler istiyor sürekli vereceksin yine tatmin olmayacak. Dünyayı istiyor dünya ne var dünya da al kainat senin olsun ne var kainatta.
       Nefis öyle bir canavar ki beyne milyonlarca istek arzu heves tutku dolu sinyaller yolluyor. İşte o sinyallerden birine karşılık verdin mi buyur cenaze namazına. Bu benlik öyle bir şeyki her şeyi yaptırır insana cinnet geçittirir cinayet işlettirir. Yaptırmayacağı bir şey yok. Allah muhafaza eylesin. Bir anımız bile Allah sız olmasın. Onsuz alınan her nefeste bir yanlış giriyor araya..Günah işlenir işlenmeycek diye bir kaide yok. Olur olmaz diyemeyiz. Her kul günahkardır. Ama günah işlememeye gayret edeceğiz. Minumuma indirmeye çalışacağız. Günah  dan tevbe eder kurtulursun peki ya edepsizlik ondan nasıl kurtulacağız. Sevgi her şeyin üstünü örter belkide. Aşk aşık olmak sevenlerden ve sevilenlerden olmak. Sevgi aşamayacağı hiç bir şey yok.
     Bize soruyorlar sevap kazanmaya mı çalışıyorsun. Bizim sevap olsun sevap kazanayım da cennete gideyim böyle bir arzumuz vallahi yok.. Cennet ve cehennem ikisini de istemiyoruz. Sadece hakkın zatına ulaşmayı istiyoruz. Ona aşık olmuş kullar zumresinde olmayı arzuluyoruz. Bütün isteğimiz o Allah onu istoyoruz. Onu seviyoruz. Ona aşık olmaya çalışıyoruz. Belkide aşığız. Dünya elbet yaşıyoruz. Nefes alıyoruz. Dünyaya mehil etmemeye çalışıyoruz. Ne kadar dünyaya mehil o kadar Allah dan uzaklaşıyorsun.
     Biz Allah'ın muhabbeti için ona erişebilmek için eyleyen kullardan olmaya çalışıyoruz. Çalışıyoruz vardık ulaştık demiyorum. Allah muhafaza bir kaydık mı işimiz biter. Allahsız olmaz olmuyor da olmayacak da.
       Hazreti Yunus Emre nin zamanlarındaki tasavvufu örnek gösteriyorlar. Onlardan dem vuruyorlar. Şimdiki devir farklı onların zamanında ki gibi değil hiç bir şey. Onların zamanında dergahlar vardı dervişler aşikardı. Her şey gün yüzünde idi. Şimdi Ne dergah var gün yüzünde, ne medreseler var. Allah dostları ile halkın arasında büyük bir engel var. Bu engel aşılmadıkça gerçek İslam yaşanamaz.
     Uygulanamaz hayata geçirilemez. Bakıyorsun Namaz kılıyor ama diğer taraftan zina ediyor. Bakıyorsun hacca gidiyor diğer taraftan başka türlü türlü şeyler. Bakıyorsun İmam hutbe okuyor aklı abuk subuk şeyler de. Bakıyorsun namazda farklı bir alemdesin. Bunlar oluyor sebebi nefis o kendi alemine çekiyor. O yüzden yapılan ibadetlerle bile insan nefsini kabartıyor yeri geliyor böyle oluyor. İbadet edince kendini evliya zannediyor. Halbuki kıldığı namaz namaz değil tuttuğu oruç oruç değil. Allah muhafaza eylesin. Bazı şeyleri aşmamız lazım. Gerçekleri konuşup yazabilmek için.
      Sahilde dalgaları seyridiyor ne sadece dalgalara bakıyor beyin nerede nefsin hangi sinyallari ile meşgül durumda. Hangi alemde dalgaları seyreden kim? Sadece bakıyor denize bakıyor ama başka bir mekanda başka işlerle meşgül. İnsan nefsiyle uğraşırken hayatın başka bölgesinde yaşıyor.
     Biz bu alemde madde bile değiliz bir gölgeyiz. Ne şuan ki varlık katmanı nedir. Gölge ancak bir gölge mahiyetinde. Ötesinde değil. Bütün insanlar böyle hatta bütün yaratıklar böyle birer gölge. Birer kukla.
      Var söylenecek çok söz varda hazmı kolay gerçekler mi bir anda açıklama yapmadan söylendiği zaman mideye oturur. O yüzden bu  yazımız ve bundan önceki yazılarımız hep alıştırma mahiyetinde. Neye alıştırıyoruz? Gerçeğe biraz ötesinde yaşadığımız gerçeğe.
    Şeytan Allah'ın tasavvuru dışında değil ki şeytanı da Allah yarattı. Diğer bilinen ve bilinmeyen tüm mahlukatı yaratan Allah. Neyi tartışıyoruz? Bilim ilim, teknoloji bublar Allah ın ilmi Allah ın dilemesi ile olan şeyler. Bunları küçük göremezsin ki. Felsefe, mantık, fizik bütün akla gelebilecek tüm ilimler Allah ın yarattığı şeylerdir. İnsan ilimle Allah ın yarattıklarına vakıf oluyor.
    İnsan yeni baştan sıfırdan bir şey yaratamıyor ki? Ancak olanı vakti geldiği zaman buluş buluyor. O da çözerek. Kafa yorarak. Bütün ilimler ile etrafına kafa taslak bir bakış attığında insan muhazzam bir sanatla karşı karşıya kalıyor Allah'ın sanatı ile karşılaşıyor.
     Sanki Allah olmasa cehennem olmayacak mış sanılıyor. İnsan kendi cehennemini kendisi kuruyor zaten. Dünya bak insanın kurduğu cehennemlerle dolu. İnsan aç gözlük yapmasa tasavvur etse tasavvuf etse insan olsa adam olsa bugün yaşanılan hiç bir zulüm yaşanmaz. İslam a göre Allah ın kanun ve nizamına göre yaşasa onun dilediği gibi hayat tarzı kursa helal olanlar tüm insanlığa yeter de artar bile.
    Tabi biz böyle diyoruz ama o nizama göre yaşatmayan da o. İnsanlar o muazzam nizamı hak etmediği zaman yaşayamıyor. Hak etmediği zaman demiyelim hatta belli bir oranda istenen oranda mehil etse o nizamın büyüklüğüne gerektiği miktarda inansa Hak yine o üstün nizam ile hükmettirir.
    Bütün sorun Allah'ın tayin ettiği nizama ters yaşama düşüncesi ve yaşamak. Hiç bir şey Allah ın dilemesinin izin vermesinin dışında gerçekleşmiyor. Fakat Allah öyle bir sevmiş ki insanı ona öyle bir hazine sunmuş ki adı irade. Sınırlı da olsa ona bir özgür irade vermiş. Bu çok az canlıda var. Hatta şöyle desek daha doğru olur. Sadece cin ve insan sadece bu iki yaratığın özgür iradesi var. Bu çok büyük bir şey.
    Günah işleme özgürlüğü vermiş. Ama kötülük yapma özgürlüğü vermiş. Vermiş ve bu çok büyük bir şey. Ama insan bu kadar özgürlüğe karşın onun çizgisinde yürümeye çalışırsa aradaki muhabbeti düşün. Allahım sen bana özgür irade verdin ama ben şeytanı değil yine seni seçtim. Bu acayip bir şey. Tam anlatamadım ama çok büyük bir şey. Günah işledim benliğimin vazgeçilmez olmadığını gördüm irademin küçüklüğünü acizliğini gördüm tevbe ettim yine sana geldim demek çok tatlı anlatılması zor bir duygu.
     Yine tam tersine günah işleyip acziyetini görüp iradenin küçüklüğünü görüp onun yüce olduğunu anlamak da güzel bir duygu. Ben günah işlemeyeceğim diyen kişi Allah ile yarışa girmiştir kaybeder ve günah işler. Onun sebebi de iradesine aşırı güvenden dolayıdır. Bütün iradeler Allah'ın sonsuz iradesinin çekimi altındadır.
      Küçük pencereden baktığın zaman olayların bir kısmını görürsün. Küçük pencereden yapanı görürsün yaptıranı görmezsin. Örneğin dünyaya bakarsın Müslümanlar geri kalmış Gavur onu geçmiş ve onu eziyor. Sebebini araştırırsın Müslümanların Allah'ın tayin ettiği nizama ters yaşamalarından kaynaklandığını görürsün. Daha nice sebep. Allah'ın tayin ettiği nizam nedir? Kur'an sünnet ölçüsünde yaşamak ve yaşatmak. Bu tek başına yapılacak bir şey değil. Tek başına başarılı olursan evliya olursun ama nizam yine değişmez. Bu zamanın vermiş olduğu bazı zaruri hallerden dolayı eksik de olsan evliya olma ihtimalin yüksek.
      Nizamın değişmesini mi istiyoruz her şey çok güzel tam olması gerektiği gibi. Ama şu var ki bu nizamın değişeceğini biliyoruz. Allah değiştirecek ise buna kim ne diyebilir. Allah insanların mehillerine eğilimlerine göre nizamı bizim tarafımıza Hak tarafına çevirir.
      Konuyu biraz daha açalım. Allah'ın 3000 sıfatı ilahiyesi bunlar gazap ve rahmet diye başlıca ikiye ayırabiliriz. Bazı zamanlar rahmeti ağır basar o devir rahmet devri olur bazı zaman gazabı ağır basar gazap devri olur. Tabi bu da hak etmekle alakalı. Ama tam bir hak etme değil bu Allah'ın rahmeti gazabından üstündür. Allah'ın gazabı çok zor tecelli eder. Sen Allah'ın sevdiklerine zulmedersen ve buna diğer insanlar da ses çıkarmaz ise gazab yanının tecelli etmesine hiç gücenmeyeceksin fazlasıyla hak ettin çünkü. Değişmen için eksra müddet bile tanındı belkide ....
      Şimdi biz biliyoruz ki karanlıklar zirve noktasına geldi artık aydınlıklar zamanıdır.Aydınlık karanlığı yok edemez karanlık da aydınlığı yok edemez. Ancak bir birlerine galip olurlar. Bu zamana kadar karanlıklar hakimdi artık bu yavaş yavaş tersine doğru değişme eğilimine girdi. Yani bunu görmemek mümkün değil.
      Küçük pencereden baktığın zaman katilin cinayetini görüyorsun. Büyük pencereden baktığın zaman katilin elinin kolunun o kadar serbest olmadığını görüyorsun. Allah izin vermediği zaman kim kime bir şey yapabilir?
      İnsan dediğimiz ney zaten duygu ve düşünce. Bunları Allah'a kaptırmak onun doğrultusuna sunmak çok güzel bir anlatılması zor ama güzel bir şey. Kelime yetmiyor hangi kelimeyi kullanacağım. Aşk işte öyle diyelim. Aşk aşmış aşkın olmak. Her şeyi ile bağlanmak. Razı olmak başa gelen her şeye isyan etmemek. Çok farklı bir şey anlatamıyorum ama hissediyorum.
     Aşk bütün şeylerden sıyrılmak. İhlas saf duru temize yaklaşmak. Vageçmek firar etmek. Bu dünyadan dünya malından dünya açgözlüğünden firar etmek benliğinden firar etmek. Çalışmak sadece hakkın galip gelmesi için çalışmak . İhlasla çalışmak. Adalet ile dünyaya hükmedebilmek için ihlas ile çalışmak.
    Kendimiz için değil İslam için. İslamın bize ihtiyacı yok bizim ona ihtiyacımız var. İhlas haz,fayda ve iyilik eylemlerinden sıyrılmak. Saf bir eyleme kavuşmak. Yapılan her neyse içinde haz olmayacak her neyse bu eylem içinde fayda olmaycak maddi ya da manevi her neyse bu eylem için de cennete gitmek için uğraş olmaaycak. Niçin denildiği zaman hiç diyebilmek. sadece....HİÇ.

YAZARI= BAHADIR ÇAKIR                          O ADAM SENSİN...

13 Kasım 2014 Perşembe

Orta Doğu Derin Strateji

     Ortadoğu iki dönemde huzur ve esenlik içindeydi. Birinci dönem Hazreti Peygamberimiz s.a.v. kurmuş olduğu İslam devleti zamanındadır yani 4 halife devrindedir. İkincisi ise hiç şüphesiz Osmanlı zamanıdır. Lakin Irak sınırları içinde yer alan Kerbela da İki cihan serveri peygamberimiz s.a.v efendimizin mübarek torunları olan Hasan ve Hüseyin'in şehit edilmesi ile bu ortadoğunun lanetlenmiş olduğunu iddia edenlerde vardır. Ben bu görüşe katılmamak ile birlikte Kerbela şehrinin yüreğimizdeki sızısı ta  o dönemden çıka gelmektedir.
       Ortadoğu asıl çatışma bölgesi olması petrolün 19.yy da önem kazanması ile başlamıştır. Bu süreç makımından hem ortadoğu olsun hem de zengin petrol kaynaklarına sahip kuzey Afrika olsun Osmanlının sınırları içerisinde idi. Bugünkü cezair,tunus,libya, mısır, Irak,suriye Osmanlının birer eyaletleri idi.
       Bu yüzden günümüz olaylarını anlayabilmek için geçmişe bir pençere aralayarak bakmak durumundayız. Bu pençereyi aralar iken 1.Dünya savaşını, Balkan savaşlarını, 2.Dünya savaşını, İsrail devletinin kuruluşunu,2001 ABD nin Afkanistan a girmesini ve hemen akebinde bu sürecin devamı olarak 2003 Irak savaşını kısaca inceleyecek, Günümüzde oluşturulmaya çalışılan projelerin alt yapılarını inceleme fırsatı bulacağız.
                                                                                 

Birinci dünya savaşı başlamadan önce Avrupa da etkin güç Almanya idi. Yandaki harita da bunu göstermektedir. Almanya büyük silah teknolojisi ile gözleri büyülüyordu. Osmanlıda da Alman hayranı bir tayfa mevcuttu bilindiği üzere İttihat ve terakki. Savaş başladığı sıralarda Almanlar işi önde götürüyordu fakat savaş yeni ülkelerin savaşa katılması ile bir anda yön değiştirdi. Özellikle ABD savaş bitmek üzere Almanlar galip gelecekken İngilizlere deniz altıları ile yardım götürüyordu. Bu neticede Almanlar da bu durumdan rahatsız olup. ABD nin deniz altılarını batırıyorlar. Bu olay neticesinde SON ANLARDA ABD 1.Dünya savaşına katılarak savaşın kaderini değiştiren ülke oldu. Öyle bizim Tarih kitaplarımız da bilindiği gibi Almanlar 1.Dünya savaşından çok büyük bir zararla ayrılmadılar. Savaşın en karlısı ABD olurken savaşın en zararlısı Osmanlı devleti olmuştur. Ve hemen Akabinde Osmanlı devleti İngiliz, Fıransız ve ABD üçkeninde paylaşıldı. Bu süreçte bu paylaşımı gerçekleştirebilmek içinde bizim oyalanmamız için iki küçük devlet yem olarak önümüze atıldı. Biri Yunanistan diğeri ise Ermenistan dır.
    Sonuç olarak İstedikleri gibi atlarını oynatmayı başardılar. Ve günümüz Tunus,cezair, Libya, Mısır,Suriye,Irak,Suudi Arabistan ülkeleri onların öncülüğünde kuruldu. Kendi aralarında da anlaşamadıkları için el altından gizli bir çekişme sonucunda oluşturulan devletler günümüz sunni el yapımı devletlerini oluşturdu. Günümüz devletleri bir çoğu henüz bu güçlü devletlerin mandasından kurtulabilmiş değildir. Türkiye de her ne kadar bağımsız olduğunu iddia etse de bu savaştan kalan antlaşmalar neticesinde örneğin lozan çerçevesinde tam bağımsız harekat edememektedir. Örnek vermek gerekirse boğazlardan geçen yabancı gemilerden geçiş ücreti alamamaktadır. Daha başka şeylerde var bu kadarı kafidir.
   12 Adalar sorunu da ta o zamanlara dayanır. Osmanlı Trablusgarp savaşı ve Balkan savaşları aynı anda patlak verince bir taraftan vazgemeyi düşündü ve Trablusgarptan vazgeçti. Balkanlarda bir antlaşmaya varamazdı çünkü balkanlardan gelen tehlikenin hedefinde İstanbul vardı.
   Trablusgarp savaşı balkan savaşı nedeniyle erken sonuçlandı. Bu çerçevede imzalanan Uşi antlaşması gereğince Trablusgarp büyük bölümü İtalyanlara verildi. Savaşların yoğunluğu sebebiyle 12 adaları koruyacak donanmasının bulunmaması nedeniyle Osmanlı 12 Adaları da yaklaşan tehlikeden korumak için İtalyanlara kiraladı. Fakat bu adalar da düzgün bir siyasi masa savaşı verilmemesi sebebiyle Yunanistan a bağışlandı. (Not=Milli mücadeleden sonra bağışlanıyor.Ayrıca çok traji komik bir olay yaşanıyor gevurun bize bıraktığı fakat bizim lozanda bize bırakılan adalardan biri olan Limni adası kaydı tutan görevliler tarafından unutulunca zapta geçmediği için o da Yunanlılara bağışlanmış oldu)
     
      Lozan da verilen yerler bunlarla sınırlı değil; Bize bırakılan Batum'u Ruslara hediye ettik burası petrol bölgesi ilerde başımıza iş açmasın senin olsun dedik. Bizim masada mücadele verip bize bırakılmayan yerleri de büyük bir pazarlıkla almamız gerekiyor iken tam tersine biz de toprak çok sizin olsun dedik ne yazık ki , Bunlardan biri de Kerkük Ve Musul dur. Dünya savaştan bıkmış bir haldeydi. Eğer Türkler Kerkük ve Musul konusunda çok ısrar ederler ise verin. Denildiği halde Kerkük ve Musul İngilizler eşliğinde kaybedildi.
    Bu sayılan yerler zira önemli Birinci Meclisin Misaki Milli sınırları içerisinde dahildir. 1.meclis En son en kötü ihtimalle bzim olması gereken bir sınır belirliyorlar. Lozan delegelerine diyorlar ki en son bu sınırlara kadar gelebilirsiniz buradan öteye geçmemişken daha fazlasını alabiliyorsanız alın sonuçta hakkımız var deniyor. Lakin öyle denmemiş gibi vatan toprakları masa başında kaybediliyor. Çephede kazanılan zafer masa başında hezimete uğruyor.
 
     Söylenecek çok söz var fakat 1.Dünya savaşında en ağır kayıpları veren ülke biz olduk. 1.Dünya savaşı sürecini Milli mücadeleden çok fazla ayırmıyorum.

    Birinci Dünya savaşı ve Lozan hezimeti bahsini burada bitiriyorum.
 


İkinci dünya savaşı ve yeni güç dengeleri.
       Yandaki haritada da görüldüğü gibi Almanlar denize düşen yılana sarılır mantığı ile Nazi partisi lideri Adolf Hitlere sarıldırlar. Üstelik ırkçı olduğunu bildikleri halde. Çünkü günün gerekleri böyle gerektiriyor. Bazı nefret dolu içerikler halkın hoşuna gidiyordu. Almanlar binici dünya savaşında aldıkları yenilgiyi şimdi zaferle sonuçlandırmak istiyorlardı. ve bu neticede güçlü bir savaş sanayisi kurdular. Almanlar çok disiplinli bir millettir. O dönem için dünya savaş teknoljisinin %75 ini elinde bulunduran Almanlar ikinci dünya savaşını başlattı.İlk etapta her zaman olduğu gibi. Çok hırslı başladılar. Yukarıda görülen haritada ki gibi Rusyayı Moskovaya kadar işgal ettiler. Fıransayı parise kadar işgal ettiler. Neredeyse Tüm avrupayı kucaklıyorlardı ki İngiltereyi de şamarladılar lakin ingiliz Kurnazlığı yine galip geldi savaşın sonunda. Almanlar bu süreçte Türkiye ye ye de saldıracaktı sebep bilindiği üzere Batum Petrolleri idi. Türkiye üzerinden geçmeyi planladılar fakat Karadeniz milletinin onları gerilla tekniği ile rahatsız edecekleri endişesi ile burada rahat çalışma yapmayacaklarını Rusya da o dönem için Kırım ruslara karşı olduğu için yukarıdan geçmeyi daha uygun buldular. Bunu neden anlattık İnönün askeri dehası sayesinde 2.Dünya savaşına girmediğimizi söyleyenlere karşılık bunu anlatma gereği duyduk. Zira 2.Dünya savaşına girmediğimiz halde sefalet çektik.Buğdaylar vesaire gibi ürünlerden kar elde etmek için depolarda saklayan cumhuriyet döneminde oluşturulan zengin zumre bu depolarda sakladığı çoğu ürünü çürütmüş ve halkı büyük bir kıtlığa sokmuştur.
   Her neyse Nazileri İkinci dünya savaşında hangi güç durduruyor. Bunu belirtmek gerekir. Bildiğiniz gibi aslında seneryo çok farklı değil. İngiltere babası ABD yi savaşa sokuyor ve ABD en gelişmiş silahlarla Nazi filosunun işini bitiriyor. Sonuçta Almanlar büyük bir tokat yiyorlar ve o kalkan götlerinin üzerine tekrar oturuyorlar.
 
     İkinci dünya savaşı sürecinde ezilen bir millet var bunlar yahudiler, Yahudileri ADOLF HİTLER FIRINLARDA yakıyor. Çok büyük işgebce ve zulümlerle karşılaşıyor yahudiler. Toplu soykırıma tabi tutuluyorlar. Sonucunda ise ABD ve İngiltere öncülüğünde Yahudiler Rusya ve Almanyadan göç etmeye başlıyorlar nereye Filistine. Çok çeşitli nedenlerle bir çiban gibi ortadoğuya bir devlet kuruluyor. Adı İSRAİL.




Bugün ise Yahudiler kendilerine yapılan bu zulmün aynısını kendileri Filistin ahalisine yapıyorlar. Hemde o topraklarda hiç bir hakları olmadığı halde bunu yapıyorlar. Yahudilerin Filistine yerleşme süreci Arap maskesi altında gerçekleşiyor.Filistinliler avanak araplar gelmişler yerlerimize değerinin 4 mislini  10 mislini veriyolar diyerek bu araplara arazilerini sattılar. Sonra bu Arap maskesi bir iniyor. Birde bakıyorlar ki arap diye sattıkları yerlerde Yahudi Hagana cemiyeti çıkıveriyor. İşte İsrail in kuruluşu da böyledir sevgili okuyucularım.
  Yanda gösterildiği gibi normalde filistin devleti olması gereken bölge artık yavaş yavaş tamamına yakını İsrail devleti olmuş durumdadır. İsrail oluşum sürecini tamam edene kadar. Gerçekleştirmek isetidiği Arzu Mevud yani vadedilmiş topraklar. Bu proje kapsamında şimdiden işi basitleştirmek için. Ortadoğu da basit yapılar oluşturmaya çalışmaktadır. Bu süreç dahilinde  bir çok yeri üçe 2 ye bölerek kendine uygun bir yem haline getirmeye çalışmaktadır. Güçlü bir ülke ile baş etmektense bölük bölük parçaları kendine katmak daha basittir. Taktikleri böl parçala ve sahiplen şeklindedir. Nitekim Filistini de aynı bu şekilde kuzey ve güney şeklinde böldüler. Ve daha sonra kendileri zayıf parçaları içine çektiler.

İsrail in arzu mevud toprakları Türkiye nin güney kısımlarını da kapsamaktadır. Dolayısı ile buralarda da bir girişim içindedirler. Elimize geçen haritayı gösterelim. Bu harita onların bölmek parçalamak istedikleri bölgelerin haritasıdır. İsrail bizim Avrupa birliğine girmemizi istemiyor çünkü karşısında büyük bir kitle olan Avrupayı almak istemiyor. Bu netice de Avrupa da ki bir çok Mason Türkiye nin Avrupa birliğine girmesine karşıdır.Sonuç olarak bir çok devletin başında masonlar olduğu için. Avrupa birliği de masonların ağırlığında olduğu için Türkiye nin Avrupa biliğine girmesi mümkün değildir. Keşke girse ama bu hiç bir zaman mümkün olmayacaktır. Almanya istemiyor. Aalmanların ki masonluktan değil ama onlar Türklerin işgücü akınından korkmaktadır. Fıransa mesale istemeyişi masonluğundanır.

  Bu çerçevede ele aldığımız zaman Masonların dünya üzerinde bir çok ülkeye hakim olduklarını görürsünüz. Kur'an bize şu değerli öğüdü vermektedir. Yahudi ve Hiristiyanlar ile dost olmayınız onlar ancak bir birlerinin dostudur sizin ise düşmanınızdır. Onların dinine girmedikçe size rahat vermezler. Buyurmaktadır. Yine Kur'an bize öncelikli olarak ilişkilerimizde atesitte putperese mecusiye karşın her ne kadar bozuk bir inanışa sahip olsalarda tek tanrı inancına sahip milletleri daha ileri planda tutmamız gerektiğini öğütlemektedir. Yani nisbeten putperese karşı Yahidiyle ticaret yapmak daha mantıklıdır. Ama müslüman durur iken yahudiye gitmek onunla ticaret yapmak da yanlıştır. Önceliklerimizi belirler iken en evvela kendi çehremizden başlayarak genişleyen bir halka gurubu oluşturmalıyız.

    Türkiye kendisi şimdi uygun zamanda uygun girişimle harekat etmeyi başarırsa kanımca hedefi 12 den vurur. Hem Yahudileri hem de ABD nin etkinliğini bitirir. Önemli olan uygun zamanda ringe çıkmak bence. Gelecek hakkında konuşur isek. ABD nin derin devlet yapılanmasını Yahudiler oluşturmaktadır. Bu çerçevede ABD çoğu zaman kendi istediği gibi harekat edememektedir.
 
     ABD geçmişine ufak bir yolculuk yapacak olursak. Vietnam savaşında Rusya Vietmünama yardım ettiği için ABD o savaşı kaybetti Fakat bize Rambo filimleri ile sanki galip miş gibi bir imaj verdi. ABD yenilmez değildir. Aynı şekilde ABD de vietnam ın acısını Rusların Afkanistan a saldırması ile aldı. Afkanistan savaşında ABD Taliban ve El kaide ye destek vererek Rusları burada alt etmeyi başardı. Peki Rusların Aafkanistan a giriş sebebi neydi acaba. Afkanistan dünya uyuşturucu ticaretinin %96 sını gerçekleştiriyor. Veriler doğru ise bundan kazanılan miktar Yıllık 4Milyar dolar. Bizim Kanal İstanbul Projemiz kadar. Bu miktar devletler açısından çok büyük dev miktarlar değil. O yüzden bu konuyu biraz daha araştırdım. Ve lityum denilen element yüzünden buraya girdiklerini anlamış bulunmaktayım. Lityum jarj edilebilir pillerde kulllanılan bir teknolji ama sadece pil teknolojisine dayanmıyor. Ama leptopların çıkış tarihine bakar isek Afkanistan ile olan bağlantıyı çok yakından göreceksiniz.
 
   ABD evvelde anlattığımız nedenden dolayı destek verdiği El Kaide ve Taliban a kendi menfaatları çerçevesinde sahaya inerek onları etksiz hale getirmiştir. Dikkat kesilin Rusya ile karşılaşmasını duellosunu El Kaide ye destek vererek gerçekleştirdi daha sonra ise oldukça güçlenen bu gurup onun menfaatlerine ters harekat ettiği için o gurupla savaştı. Bugün Irak ve Suriye de etkin rol oynayan İşid'e karşı daha dikkatli davranmaktadır. Kendi çıkarları doğrultusunda Işid i ne çok güçlenmesine fırsat veriyor ne de tamamen yok olmasına fırsat veriyor. Işid e karşı bir savaş eylemine girmeyecek olan ABD ışid kendi petrol rafinerisine saldırdığı vakit Ona karşı ufak çaplı hava operasyonları düzenliyor. Nedeni var ama. Işid i yok eder ise bu Yyahudinin planına ters düştüğü için arası Yahudilerle açılacak ama bu olursa Yahudi sermaye demek derin devlet demek Obama hükümeti zora girer barışcıl sebeplerle oraya geldi iç asayişinin bozulmaması için eşşeğe dayı diyecek mecbur çünkü. Türkiye açısından ise Türkiye Türkmen birlikleri ile olaya müdavim olmaya çalışıyor. Türkiyenin politikası şu aşamada doğrudur. Büyük ORTADOĞU projesi kapsamında Ortadoğunun topraklarına sahip olmak istiyor. Ama bu süreçte ortadoğunun petrollerine sahip olamayacağını çok iyi biliyor. O yüzden bu süreçte Büyük Orta Doğu Projesinin türkiye açısından ihtiva ettiği önem şundan ibaret. Petrol mü sitorsunuz alın sizin olsun ey ABD kaç yıl istiyorsun şu kadar tamam 95 i o dediğin müddete kadar senin olsun toprak ise benim egemenliğim altımda olsun ne diyorsun ABD ile bu konuda görüşülüyor zanneder isem. Sıcak bakıyorlar bence. Bilmiyorum tabi işin iç boyutunu ama. Bu bile büyük bir kazanım olur yarın öbür gün güçlendiğimiz zaman duruma göre harekat etme imkanı yakalar en azından. Ve işin bir başka boyutu ise İslam dünyasında artık bir halife ünvanına da sahip olur. İslam dünyasını da birleştirme ve tekrardan yükselişe geçme devrinin imzasını atıyor olabilir.

 Şuan ABD içindeki Yahudiler sermayelerini Çin e taşımaya başladılar bu taşınma süreci bittiği ve ya bitmesine yakın ABD büyük bir ekonomik buhrana girecektir. O vakite Türkiye son hız hazılığını yapmalı ve uygun zamanda uygun hamleyi şimdiden ayarlamalıdır. Sonuç olarak Türkiye gelceğin parlıyan yıldızıdır. Eskikilerin deyimi ile gelişmiş devletler bir kocakarı gibi Türkiye ise kaybakları bakımından bir gen kız gibidir. O halde iyi bir türkiye kurmak için her türlü hammaddeyi bunun içinde insan da dahil olmak üzere çok iyi kullanmalıdır. Son bir söz sen yanmaz isen ban yazmaz isem nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa. Aydınlığı ümid ediyor isek biz çile çekeceğiz. Gelcek nesili güçlü yetiştireceğiz. Bu develeti onlara emanet etmek istiyor ve gönlümüz rahat rahat mezarda bedenimiz yatar iken ruhumuzun ise kabirde rahat gönül rahatlığı ile dolaşması için onları yapacağımız fedakarlıklara değer bir şekilde yetiştrimeliyiz. Açıkcası ben peşimden gelecek nesil eğer alkolik, fuhşiyat düşkünü bir nesil üreyecekse onlara güzel vir gelecek bırakmak uğruna kendimi harcamayı neden isteyeyim. Çanakkalede şehid olanlar eğer bizim için şehit olduklarına göre onlara uygun hal harekat ve tavır içinde olmalıyız. İçki içmek bedenimi ve ruhumu şeytana teslim etmek bana haramdır. Bana haramdır elimden geldiğincede bu dert ve belalara müptela olan kardeşlerimide bu dert ve beladan kurtarmak için uğraşıyorum. Zira biz böyle bir millet değiliz. Osmanlı torunu engin düşünür. Sığ ve bayağı düşünmez. Osmanlı torunu olduğumuzu hissetirmenin zamanı geldi de geçiyor bile...

  AllAH Bizi gelceğe en iyi şekilde hazırlasın düşmanlarımızı ve rakiplerimizi alt edecek güç ve kudreti bize bahşetsin.....

Gelecek de işler yolunda gider ise yapılması planlanan haritamız yandaki gibidir. Kerkük ve Musul uda içine alan bir harita aşağı tarafta özerk bir Türkmen devleti kurulmasını planlanıyor planlanmıyor ise de planlamalılar. Bir çok gurup suriye ve Irakta savaş içindeler bu gurupların içinden Türkmenlerin eli güçlendirip onlarla birlik olarak bir devlet kurmamız lazım. Diğer gurupları bir birine düşürüp zayıflatıp Türkmenleri güçlendirerek bu başarılabilir. Mümkün yani. Tersi de mümkün İsrail ile komşu olup ilerde güney topraklarını kaybetmemiz de mümkün olay akılllı davranıp geleceği şimdiden tahmin güçümüze bağlıdır.




YAZARI = BAHADIR ÇAKIR                           O ADAM SENSİN...

10 Kasım 2014 Pazartesi

Gönül Diyarı

Gönül diyarına varanlar bilir halimiz nicedir. Sakın şikayet anlaşılmasın ha sözümüz incedir. Gönül de ince değil mi? İnceden inceden sızdırı verir gönlünde yer alanı. Dolmuş ki muhabbet ile bunu aktarmak ister. Muhabbetin celp etmesinin tek nedeni belkide budur. Aşk varsa muhabbet de vardır. Muhabbet var ise AŞK da vardır biri yok ise diğeri de yoktur. Muhabbet aşk ile olur. Musiki inceden inceye dokur aşığın gönlünü. Muhabbetin musikisi. Konuşmak da musikidir aşıklar için. Konuşmak ama nasıl konuşmak bazen dilsiz konuşmak bazen göz ile bazen gözleri kapatıp konuşmak gönül ile. Her lisan aşkı konuşamaz. Gönül lisanı ile konuşmak aşk ile. Ciğer yanmadan koku gelir mi? Aşıkların çiğeri yanıktır kokusu hissedilir. Aşkın alevi yakıcıdır yakıcı olduğu kadar da besleyici. Rüzgar ayrılıktır aşk ise ateş.Rüzgar estikçe ateş daha da alevlenir. Daha bir yakıcı olur. O yüzden aşkın alevi büyük ise rüzgar daha da büyütür. Küçük ise rüzgar söndürür geçer. Bizim lisanımızdaki aşk öyle mevsimlik değil yaz aşkı kış aşkı öyle değil bir tane ama öyle böyle değil. Hani söylerler delikanlının tek aşkı olur diye buna katılıyorum. Ama sadece delikanlının değil aşk hep tek olur. Ama delikanlı adamların aşkı olur. Biz aşkı iki beden arasında zanneden serserilerden değiliz iki gönülde muhabbet ile celp etmiş olana biz aşk deriz. Saf temiz sevgilinin cemali karşısında göğüs kafesinden fırlıyacak gibi olana aşk deriz biz. Hani eskilerin bir harekatı vardır onun adı anıldığı zaman ellerini kalplerinin üstüne koyarlar. Kalpleri o kadar şiddetli atar ki o an eli oraya koymasan yerinden fırlıyacak sanki. İşte biz ona aşk deriz. Kalbi yerinden zıplatana sözcükleri peltekleştirene. Heyacandan insanı bayıltana biz aşk deriz. Biz bu hale aşk deriz işte. Ama o halin adı değildir aşk o hali yaşatandır. Hep sonradan düzeltiyorum ama olsun. İşte aşkın bir görevi de düzeltmektir aşığı düzeltmek kendi gibi kendine benzetmek. Aşık sevgiliye benzemeye çaılışır çünkü en mükemmel sevgiliyi görür. En tatlı odur onun gözünde en güzel en her şeyin eni kısaca odur. Her şey onun etrafında döner. YılDızlar. Kainat alem her şey sevgilinin etrafında döner. Dönmek marifet değil ama bulmak marifet. Bulup da dönenler den olalım.

YAZARI= BAHADIR ÇAKIR                O ADAM SENSİN..

Düşman Maske Takıyor

Düşman maske takıyor Müslüman kılığında, ayet , hadis ezberinde bizi aldatıyor. Hiç bir millet yoktur ki içindeki hainlerle zafere ulaşabilmiştir. Hainleri İslam düşmanlarını kahraman ilan eden bir milletin yükselmesi ve ilerlemesi mümkün değildir. Müslümanın gerçeğe vakıf oluşundan korksunlar, Müslümanın nurundan münafıkları yakıcı nurundan korksunlar. Gazi Antep de çok aşırı şekilde arazi satın alan bir Türk varmış bu adam köylü ve çok sık bir şekilde de Paris e gider miş. Bu il jamdarma komutanının dikkatini çekmiş. Ve araştırmalar sonucunda her cuma namazına giden bu kişinin Yahudi olduğu ortaya çıkmış. Yahudiler Arzu Mevud yani vadedilmiş topraklar kapsamında Türkiye den toprak alımlarını hızlandırdılar. Aynısını Filistine yaptılar Filistinli Müslümanlar farkına varamadılar bir ahmak Arap gelmiş toprağımıza değerinin 5 katını 10 katını teklif ediyor satan gidiyor satan yabancı ülkelere gidiyor en sonunda Bu arap müslümanlar bir bakıyorlar yahudi. Yahudiler örümcek ağı gibi sardılar mı kurtuluşun yok. İşin garip tarafı taze tutmak için aynı örümcekler gibi avını da hemen işini bitirmiyorlar bir müddet oynuyorlar. Kolay kolay kimse arazisini satmasın. Büyükler dedelerimiz arazi toprak satımına ne olursa olsun karşı gelirlerdi. Büyükleri gerici görmemek lazım.
Yazarı= Bahadır Çakır o adam sensin...

8 Kasım 2014 Cumartesi

Geçmişte De İslam'ın Sancaktarı Türk Milleti İdi Gelecekte De Yine O Olacaktır İnşallah

Türk milleti akıllı ve mantıklı seçimler yaptığı müddetçe Allah tarafından hem İsrail'in işi bitecek hem ABD nin işi bitecek. Şuan Yahudiler ABD'nin içindeki derin devlet yapılanmasını oluşturmaktadır. Yahudiler ABD nin sermayesinin büyük bir bölümünü elinde tutmaktadır. Yeni stratejilerine göre ucuz iş gücü emek ucuz olduğu için ve Çin de yabancı sermayeye açık olduğu için Yahudi sermayesini ABD den Çin e taşımaktadır. ABD den çıkar iken de ABD devletini bölük bölük edip en son işi bitirip ABD nin bugünkü süper gücünü bitirip öyle çıkıp gidecekler. Peki ya çinde ne olacak geleceğin devleri olarak Cin ve Türkiye iki ülke geleceğin süper gücü olarak gösterilmektedir. Yani gelecekte ki güç dengesinin iki kanadı olacaktır. Biri Türkiye Diğeri Çin....Ahmed Davutoğlu strateji üzerine kitap yazmış olan nadir devlet adamlarımızdandır. Geçmişte olduğu gibi gelecekte de İslam aleminin başı bu millet olmuştur gelecekte de yine bu millet olacaktır. Dünya da iki lisan çok zengin lisanlardır bunun biri LATİN lisanı diğeri ise Arap lisanıdır. Allah araplar da lisanı geliştirerek Kur'an a zemin hazırlamıştır. Dünya da en korkusuz millet Türk milleti dir Allah Türk milletini İslam'ın davacısı olarak cihat için Türkleri hazırlamıştır. Ve İslam sancağı Türklerin elindedir. Gelecekte de İslam'ın sancaktarlığını yine bu millet yapacaktır. Şimdik hazırlanma vaktidir. (Yazarı=Bahadır Çakır)

7 Kasım 2014 Cuma

Rıza Mertebesi

Göz mü gösteriyor yoksa beyin mi göze? Gören kim? Duyan kim? Hisseden kim? İnsanoğlu evrenle uğraşıyor halbuki henüz kendini keşfedemedi. İnsanı bilen kainatı bilir çünkü bu kainatın özü ve özeti olarak yaratılmış olan varlık insandır. Kendini bilen kendini yaradanı bilir ve tanır o halde önce kendimizden yola çıkacağız. İnsan deyip ne Yaratıcının onu yücelttiği gibi kendimizi yeryüzünün halifesi sayacağız ne de atamız meyve çaldı cennetten diye insan ırkını aşağılayacağız. İkisinin ortası vasat olanı da seçmeyeceğiz. Çünkü insan bazen yaratıcının dediğine nail olur bazen de yaratıcının ona olan aşkını unutup benliği ile harekat ederek en aşağılık da olabilir. Olsun bu yollar inişli çıkışlı. Bir alim olursun bir cahil bir zengin olursun bir fakir. Ne yapmak lazım gelir sabır etmek lazım gelir. Allahtan razı olan kullar içinde bulundukları hal ne ise şikayetçi olmazlar. Ne kışa yerinirler ne sıcağa söverler.Balada bibere de razı olurlar çünkü o balında biberinde tek kaynaktan çıktığını bilirler. Allah bizleri de öyle olanlardan nasip olmak eylesin. Rıza mertebesinde ALLAH'IN dan razı olanlardan eylesin.Şikayetçi olanlardan değil.İnsan oğlu işine geldiği zaman Allah'ı olaylara müdavim ediyor işine gelmediği zaman Allah'ın adı bile geçmiyor. Halbuki onun dilemesi olmaksızın bir yaprak bile kıpırdamaz. (Bahadır Çakır)

5 Kasım 2014 Çarşamba

TÜRKMENLER IŞİD'İN BAYRAĞINI NE SEBEPLE İNDİRMEDİLER

    Türkmen güçlerinin olduğu bölge olan Türkmen dağı bölgesinde elektirik için mazot kullanıyorlar. Mazodu da  Işid in eski işgal bölgesi olan bir petrol İstasyonundan çıkarıyorlar. Bu petrol istasyonunda Işid in bayrağı en yüksek kulesinde dalgalanıyor. Bu bölgeyi incelemek Türkmen kardeşlerimizi ziyaret için giden gazeteci kardeşmizin dikkatini çekiyor ve bu istasyonun Işid in elinde olup olmadığını soruyor. Hemen yanındaki Türkmen askerleri ona cevap veriyor 1yıla yakın bir süre önce Işid in elinden aldıklarını çıkan çatışmalar neticesinde Işid in oradan çıktığını söylemişler. Gazeteci kardeşimiz peki ya Işid İn bayrağını neden indirmediniz dediğinde ise çok can alıcı bir cevap ile karşı karşıya kalıyor.'Merak etme burada IŞİD yok, o bayrakta kelime-i tevhid yazdığı için indirmeye elimiz varmadı' 

    İSLAM İNCE DÜŞÜNME GEREKTİRİR...

    HAKKI DÜŞMANIMIZ DAHİ SÖYLESE KABUL ETMELİYİZ. HAK BİR KAFİRİN AĞZINDA DAHİ ÇIKSA ONU SAHİPLENMELİ ONU HEMEN YANLIŞLARDAN AYIKLAYARAK ALMALIYIZ.

YAZARI = BAHADIR ÇAKIR           O ADAM SENSİN