Hayat ya metris filminde ki gibiyse. Beyinlerimiz bilgisayara bağlı gerçek bedenimiz başka bir mekanda biz ise hayali bir dünya da bir birine ağ ile bağımlı insanlar isek ya...
Beyin yıkama lan falan. Tamam canım hemen kızmayın. Metris filminden çok etkilendiğim için bu cümleyi kurmadım fakat bilimsel gerçekler filmi hatırlatıyor. Ve bir çok şey bugün eski bilim kurgu filimi gibi.
Metris filmini çok uzun müddet izleyemedim zaten. Sıktı beni bıraktım. Konumda Metris değil zaten. Başka bir şeyden bahsedeceğim ama Metris filmine atıfta bulunmam iyi oldu çünkü konumuz ilişkili uzaktan yakından ucundan bucağından değiyor.
Göz denilen organ neyi görüyor madde değil mi? Maddeden ışın ışınları yansıyor oradan göz merceğine orada mercekte ters dönüyor oradan sinir kanallarına beyinde tamamen karanlık bir ortamda aydınlık görüntüler oluşuyor.
Soru sormamız lazım göz mü görüyor beyin mi görüyor? Göz olmasa beyin görmez. Nitekim görme engelli olan insanlar göremiyor. Tamamen de karanlıkta da değiller ama rüya görebiliyorlar.
Doğuştan görme engelli olanlar da rüya görüyor ama görsel efektli rüyalar göremedikleri belirtilmiş. Kime göre görsel efekt onların nasıl bir dünyada yaşadıklarını bilemiyoruz ki?
Her neyse konumuz rüya değil. Görme olayında beyin mi gösteriyor göze yoksa göz mü beyine...
Ha ha ikisinden biri olmaza görme olmaz. Doğru yanıt bu. Baktığın zaman görüyorsun. Gözünle baktığın zaman görüyorsun peki beyninle baktığın zaman o zaman göremiyor musun? Gözlerini kapat beyninle bak. Daha önce gözünle gördüğün şeylerin beynindeki tasarımını görüyorsun. Dediğimi yaptınız mı?
Gören kim lan. Beyin karanlık bir yer nasıl oluyor da içinde ses ışık bir takım şeyler beliri veriyor. Ve ben gördüm diyorsunuz. Sen kimsin...?
Madde dediğimiz ney elle tutulur gözle görülür nesneler. Yapı taşları atomlardan oluşan kütlesi hacmi eylemsizliği olan katı sıvı gaz gibi hallere girebilen her şey maddedir. Diyoruz. Peki maddeyi oluşturan en küçük yapı birimine adım atalım şimdide. Atomlar o neden oluşuyor. Nötron proton elektron. Onlarında daha küçük birimleri var. Vesaire. Bunları neyle görebiliyoruz mercekleri olan yakınlaştırıcılarla zum yaparak kaç milyon kat büyüterek görebiliyoruz. Bu cihazlar mikrokoplar teknoloji geliştikçe bu mikroskoplarda gelişiyor ve görebileceğimiz daha çok şey oluyor. Bu sayede atomu ataomu oluşturan parçaları daha gelişirse atomu oluşturan parçaların parçalarını görebiliriz.
Tam tersine teleskoplarla da daha büyük cisimleri yakınlaştırıp görebiliyoruz. Yıldızları teleskoplar geliştikçe başka galaksileri daha geliştikçe yıldızların etrafında dönen gezegenleri vesaire. Eskiden teleskoplar çok duyarlı olmadığı için yıldızların etrafında gezegenlerin olduğu bilinmiyor muş. Bu çok yakın bir gelecekte 4-5 yıl önce bulunmuş. Ama yine görüntü yok. Sadece etrafında dolaştığını bildikleri için gezegen yıldızın etrafından geçerken ışığının yıpıldamasına neden olur muş. Gezegen çok büyükse ancak bunu tespit edebilirsiniz.Her neyse konu buda değil.
Bütün bunların yapı taşını oluşturan bir şey var ataom ve atom altı paraçacıklar. Bunların yapı taşına bakmışlar madde dediğimiz bu şeylerin aslında madde olmadığı birrer ışık hüzmesi olduğu anlaşılmış. Çok garip değil mi küçüldükçe madde olmadığını görmüşler en sonunda bu çok yeni bir gelişme.
Her neyse zaten uzay zaman bağlamında da düşündüğümüz zaman her şeyin hayali bir evren olduğunu anlayabiliyoruz. Işığın bir hızı var ve bu çok büyük mesafelerde çok yavaş kalıyor. Ve gökyüzünde gördüğümüz yıldızların belkide bir çoğu yok oldular ama bizden çok uzak oldukları için ışıkları daha yeni dünyamıza ulaşıyor. Bu gerçek bile hayali bir ortama hapsedildiğimizi fazlasıyla gösteriyor.
YAZARI= BAHADIR ÇAKIR O ADAM SENSİN..
Beyin yıkama lan falan. Tamam canım hemen kızmayın. Metris filminden çok etkilendiğim için bu cümleyi kurmadım fakat bilimsel gerçekler filmi hatırlatıyor. Ve bir çok şey bugün eski bilim kurgu filimi gibi.
Metris filmini çok uzun müddet izleyemedim zaten. Sıktı beni bıraktım. Konumda Metris değil zaten. Başka bir şeyden bahsedeceğim ama Metris filmine atıfta bulunmam iyi oldu çünkü konumuz ilişkili uzaktan yakından ucundan bucağından değiyor.
Göz denilen organ neyi görüyor madde değil mi? Maddeden ışın ışınları yansıyor oradan göz merceğine orada mercekte ters dönüyor oradan sinir kanallarına beyinde tamamen karanlık bir ortamda aydınlık görüntüler oluşuyor.
Soru sormamız lazım göz mü görüyor beyin mi görüyor? Göz olmasa beyin görmez. Nitekim görme engelli olan insanlar göremiyor. Tamamen de karanlıkta da değiller ama rüya görebiliyorlar.
Doğuştan görme engelli olanlar da rüya görüyor ama görsel efektli rüyalar göremedikleri belirtilmiş. Kime göre görsel efekt onların nasıl bir dünyada yaşadıklarını bilemiyoruz ki?
Her neyse konumuz rüya değil. Görme olayında beyin mi gösteriyor göze yoksa göz mü beyine...
Ha ha ikisinden biri olmaza görme olmaz. Doğru yanıt bu. Baktığın zaman görüyorsun. Gözünle baktığın zaman görüyorsun peki beyninle baktığın zaman o zaman göremiyor musun? Gözlerini kapat beyninle bak. Daha önce gözünle gördüğün şeylerin beynindeki tasarımını görüyorsun. Dediğimi yaptınız mı?
Gören kim lan. Beyin karanlık bir yer nasıl oluyor da içinde ses ışık bir takım şeyler beliri veriyor. Ve ben gördüm diyorsunuz. Sen kimsin...?
Madde dediğimiz ney elle tutulur gözle görülür nesneler. Yapı taşları atomlardan oluşan kütlesi hacmi eylemsizliği olan katı sıvı gaz gibi hallere girebilen her şey maddedir. Diyoruz. Peki maddeyi oluşturan en küçük yapı birimine adım atalım şimdide. Atomlar o neden oluşuyor. Nötron proton elektron. Onlarında daha küçük birimleri var. Vesaire. Bunları neyle görebiliyoruz mercekleri olan yakınlaştırıcılarla zum yaparak kaç milyon kat büyüterek görebiliyoruz. Bu cihazlar mikrokoplar teknoloji geliştikçe bu mikroskoplarda gelişiyor ve görebileceğimiz daha çok şey oluyor. Bu sayede atomu ataomu oluşturan parçaları daha gelişirse atomu oluşturan parçaların parçalarını görebiliriz.
Tam tersine teleskoplarla da daha büyük cisimleri yakınlaştırıp görebiliyoruz. Yıldızları teleskoplar geliştikçe başka galaksileri daha geliştikçe yıldızların etrafında dönen gezegenleri vesaire. Eskiden teleskoplar çok duyarlı olmadığı için yıldızların etrafında gezegenlerin olduğu bilinmiyor muş. Bu çok yakın bir gelecekte 4-5 yıl önce bulunmuş. Ama yine görüntü yok. Sadece etrafında dolaştığını bildikleri için gezegen yıldızın etrafından geçerken ışığının yıpıldamasına neden olur muş. Gezegen çok büyükse ancak bunu tespit edebilirsiniz.Her neyse konu buda değil.
Bütün bunların yapı taşını oluşturan bir şey var ataom ve atom altı paraçacıklar. Bunların yapı taşına bakmışlar madde dediğimiz bu şeylerin aslında madde olmadığı birrer ışık hüzmesi olduğu anlaşılmış. Çok garip değil mi küçüldükçe madde olmadığını görmüşler en sonunda bu çok yeni bir gelişme.
Her neyse zaten uzay zaman bağlamında da düşündüğümüz zaman her şeyin hayali bir evren olduğunu anlayabiliyoruz. Işığın bir hızı var ve bu çok büyük mesafelerde çok yavaş kalıyor. Ve gökyüzünde gördüğümüz yıldızların belkide bir çoğu yok oldular ama bizden çok uzak oldukları için ışıkları daha yeni dünyamıza ulaşıyor. Bu gerçek bile hayali bir ortama hapsedildiğimizi fazlasıyla gösteriyor.
YAZARI= BAHADIR ÇAKIR O ADAM SENSİN..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder