27 Kasım 2014 Perşembe

Genel İnceleme

   Genel manada bir analiz yapmaya çalışacağımız bu yazımız da farklı konuların farklı çıkarımları üzerinde donanım gücümüz kadar durmaya çalışacağım. Bir çok konunun farklı bölümlerinden alıntı yapacağım. Zira bir yerden yakalamaya çalışacağız. Kopukluk olabilir ara boşlukları zeki insanlar doldurur. Yani siz benim okuyucularımın her biri çok zeki insanlar. Öyle olduğunu düşünüyorum...Ben okudum senin yazını diyen insanlar bakıyorum her biri  daha yüksek konumda olan entellektüel açıdan yüksek bilgi ve birikime sahip insanlar. Haz verici bir olay okuyucularınız bu kadar yüksek bir zümre olduğu zaman dolayısı ile yazar da okuyucularının çok fazla gerisinde değildir. Ya daha ilerdedir ya da oldukça yakınında bir yerlerdedir.
     Aslında yüksek zümre kime göre yüksek, bilgi ve birikim donanımı bakımından cahil olmayan demek istiyorum. Aslında hakiki donanım her kesime hitap edebilendir. Yani anlattığınız şey öyle bir şey olacak ki hem cahil bir şeyler anlayacak hem alim...Allah dostları evliyalar hem alimlere hem cahillere hitap edebilme yeteneğine sahip kişilerdir. Allah bizleri de evliya kullarından olmak nasip eylesin...
      Şimdi şöyle bir şeyde var arkadaşın biri dedi ki öyle bir konuş ki ''NE şiş yansın ne kebap'' Bu bana göre bir kural değil. Bendeniz yazdığım ya da konuştuğum zaman bir çok şey yanar bazen ucu bana dokunan şeyler bile yanar. O yanmasın bu yanmasın diye hakikati gizleyemem ya da daha doğrusu hak bildiğimizi diyelim. Çünkü her şey değişiyor değişmeyen tek şey değişimin kendisi. Hakikat değişmez lakin zuhur ediş şekli değişir. Birde şu olur hakikat bildiğin şey bakarsın batıl çıkar. Nadir de olsa oluyor yani. Ama bendeniz okuyucularımla altını üstünü iyice düşünüp taşınmadığım inandığım her şeyi paylaşmam. İyiden iyiye analiz edip öyle paylaşırım. O yüzden bendeniz eski yazdığım yazılar sitede duruyor kendi yazılarımı bugünün kafasıyla tekrar okuyorum içinde hatalı bir kısım görür isem çıkarıyorum. Lakin çok az hataya denk geldim. Buda şöyle açıklanabilir ya yazdığım şeylerde gerçekten hata yok, ya da ben çok yavaş gelişen biriyim.
      Tam aksini düşünüyorum bence çok hızlı geliştiğimi düşünüyorum. Çevremden aldığım etkiyle bunları söylüyorum kendim iddia etsem sadece kendini met eden bir ukala olurum.
       Her neyse farklı bir konuya geçelim. Bakıyorum devlet olarak olalım, kişiler şahıslar olarak olalım. Bir çok aksaklığın bağı hala geçmiş de olan iplerin yüzünden kaynaklanıyor. Geçmişteki kötü olaylarla olan bağlar iyi olaylarla olan bağlara elbette karşı değilim. Ama kötü olaylarla ilgili bağlar bize zarar veriyor. Örneğin buraya cuk oturacak bir örnek Necip Fazıl Kısakürek.Necip Fazıl diyorki benim geçmişimi araştırmayın geçmişim bir çöplük çöplüğü ancak köpekler dağıtır diyor. Necip fazıl kendisinin deyimine göre bir öncesi bir de sonrası var. Öncesi İstanbul'un karşı yakasında geçmek için vapurda tanıştığı Allah dostu ile tanışmadan önceki kısım. Sonrası ise o tanışmadan sonraki olan kısım. Dışarıdan bakan biri olarak ne kadar değiştiği tartışmalı...Ama düşünce de değiştiğini söyleyebilirim. Önemli olanda benim için düşüncedir. İnsan zaten neden ibaret ki düşünce... Bir de o anlattığı düşünceleri faaliyete geçirme kısmı var. Bir fiili işlemeden önce onu tasarlama birde o tasarlanan fiilin gerçekleştirilmesi kısmı var. Başka bir örnek vermek gerekirse Cemil Meriç de öyledir. Batı fikri ile yetişmiş kendisi ilk önceleri sosyalist bir görüşe sahip daha sonra İslam ile tanışmış ve benim için şu ünlü sözü değerlidir. ''Sosyalizm İslamdan haberi olmayanların İslamıdır.''
      Yani bu adamlar değerli insanlar. Önce değerinin sebebini söyleyelim. Neden değerli biliyor musunuz? Karşı oldukları görüşün içinde yetişip sonra hakikat ile tanıştıkları için değerliler. Allah Hazreti Musa'yı nasıl Firaun un sarayında Firaun a karşı yetiştirdi ise bunlar da yanı onun gibi içinde yetiştikleri görüşü çürüten insanlar. Bir şeyi bilmeden onu çürütemezsiniz. Batılı bilmeden batılı çürütemezsiniz. Çıkan fitnenin ne olduğunu bilmeden ona karşı bir işlem yapamazsınız yapsanızda yaptığınız işlem yanlış olduğu için sonuç alamazsınız. Önce bir dinleyip tartıp biçip üzerinde kafa yorup ondan sonra doğru analizler yaptıysanız mutlak başarı olur.
       Bu adamların değeri bu. Kendilerinin fikirleriyle ne kadar uyum içinde yaşadıklarına şimdilik değinmiyorum. Bendeniz yapmadığım bir şeyi karşımdaki insanlara önermem. Düşünsenize kendim sigara içiyorum karşımdaki insanlara sigara içmeyin diye öğüt veriyorum. Bu olur mu olmaz. Önce kendin yapsana değil mi?
      Şimdi prof çıkmış anlatıyor sigaranın zararları ama kendisi sigara içiyor.Bu tıpkı şuna benziyor imamın dediğini yap yaptığını yapma gibi...
       Şimdi şuna da katılıyorum ''Ne şiş yansın ne kebap yansın.'' Cümlesini eledik. Ne şiş yansın ne kebap yansın duruma göre ona başka ötekine başka yani bir tarafa hakikat bir tarafa batıl ya da batıl ile hakikati karıştırıp çıkarına göre konuşmak ve yazmak. Bu bize göre değil dedik. Çünkü hakikate muhalif olunmaz. Cümlemin başı da şuna katılıyorum. Bazı hakikatler her yerde söylenmez. Nerede ne konuşacağını bilmek lazım. Bazen hakikatler insanın başına iş açar. Ama hak yolunda hakikat yolunda başına iş almak dan çekinmek mi lazım yoksa hak yolunda şehit oluruz mu demek lazım. Bu konuda biraz kararsızım. Söylediğin hakikatin çapı ney ne kadar insanı kurtarıyor fayda oranı nedir. Kendini ateşe attığına değiyor mu? Bu var bide şu da var. Her hakikat her yerde söylenmez. Sözünden şuna da çıkarım yapılabilir. Her hakikati her insan hazmedemez. İnsanların inandıkları sevdikleri insanlar hakkında bile bir şeyler söyleseniz ön yargıları yıkmak atomu parçalamaktan daha zor. Öyle oluyor ki adamın sevdiği yazar sevdiği hoca efendisi ayağı kaymış önceden iyiydi ama sonradan bozuldu bu hakikati bile söylesen sana dik dik bakıyor. Senin gördüğün bozukluk nedir neyini yanlış görüyorsun öyle ya bunu sorması lazım gelirken bunu sormuyor. Körü körüne bağlanmak işte buna deniyor.
      Şimdi garip bir sohbet havasına doğru girdik gidiyoruz. Körü körüne bağlanmak her yerde kötü sonuç da çıkarmıyor. Ama ben yine de akıllı inanmak isteyenlerdenim. Körü körüne inanmak bana göre değil. Körü körüne bir insan Hakka inansa. Allah'a körü körüne iman etse imanı kabuldür. Ama derecesi düşüktür. Şimdi bu analizi yaptığımız zaman iman konusunda körü körüne doğru bir şeye inanan insanın durumu çok kötü değil. Ama körü körüne batıl bir şeye inanıyorsa işte bu sıkıntı. Bakın şöyle bir durumda var körü körüne batıl bir şeye inanıyorsa onu oradan koparmak çok zor olurken körü körüne Hakka inanıyorsa onu kandırmak basit oluyor. Böyle bir de ters orantısı var bunun.
         Neyse canım tabuları yıkalım diye yazıyoruz. Ama ben o her hakikat her yerde söylenmez prensibinin de şu yönünü dikkate alıyorum. Her hakikati herkes hazmedemez neden benim yüzümden insan hakka girecekken söylediğim ağır hakikatten dolayı vazgeçsin. Bu, vebal altına da sokuyor insanı. Uygulama yanlışlığından metot yanlışlığından insanı haktan hakikatten soğutmak yanlış olur. Boş ver hatalı inandığı konular olabilir o konulara değinmeden yola devam etmeli. O konulara da hazım gücü arttıktan sonra yavaş yavaş alıştıra alıştıra girersin.
         Yani süt çocuğuna bulgur pilavı vermek olmaz. Amaç beslemek iyi niyet olsa dahi. Zira gelişim sürecini tam tamamlamamış olduğu için bebeği bulgur tıkar. Et met bunlar bebeğe verilmez. Bebek anasının sütünden az ağır bir süt içse onu bile hazmedemeyip kusar. Süt çocuklarının arasında bile kıdem farkı var. 9 aylık annenin sütü ile 1 aylık annenin sütü arasında bile fark var. Bilimsel manada araştırıldığını zannetmiyorum ama araştırsınlar öyle çıkar bence. Hıhı bir de araştırırlar mış tam tersi çıkarmış söylediğimizin ben daha sonra okurmuşum bu yazıyı bu bölümü çıkarırmışım.
           Ama gelişim süreci böyle kademeli oluyor. Binayı inşa ediyorsunuz önce temel sonra kat kat çıkılıyor. Merdiveni yapıyorsunuz basamak basamak. Yani öyle. Bir anda inşa olmuyor çürük temel üzerine ne kadar iyi çıkmada yapsan bir zaman sonra patlak verip çöküyor. Belki üzerimizde olan hastalıkların ta çıkış noktası Anne karnında aldığımız nikotinin kolanın şunun bunun etkisi ile oluyor. Hepsi onlardan olmazdır da yani dikkat etmek lazım. Bir yüzdesi vardır bununda.
          Ama şunu biliyoruz bariz hakikat güçlü döllerden güçlü yavrular çıkar. O yüzden aslanlar erkek aslanlar dişiyle çifleşme yaşamadan önce kavga ederler galip olan hak kazanır. Güçlü döllerden güçlü yavuruların olması için.
        O zaman şu yorumu da yapabiliriz otomatik dişiler kavga etmediğine göre aslanlarda güçlü yavruların çıkmasını sağlayan erkek aslanın spermlerine bağlı yorumu atılabilir.
         Ya bu çokta önemli değil aslında insanların kas gücüne dayalı bir hiyerarşisi yok. İnsanların hiyararşisi şuan paraya dayalı. Üst zümre benim istediğim gibi bilgi ve birikime bağlı oluşmuyor paraya bağlı oluşuyor. Donanımında dikkate aldıkları zenginlik oranı bilgi be birikim oranı değil.
         O yüzden de bir çok şey acımasız. İnsanlarda hiyerarşinin bilgili den alimden cahile doğru olması gerekirdi. Bizi yönetenler çok bilgili olmalıydı. DÜNYA çapında böyle olmalıydı. Ama tam tersi dünya zenginlerin elinde bir oyuncak. Afrika da çocuklar susuzluk ve açlıktan ölüyor diğer tarafta ABD zengini başka ülkerlerdeki zenginlerde gösterilebilir o zengin zübbeler altlarında 600 beygirlik Ferrarilerle başka markalarda olabilir Bugattilerle, jaguarlarla, porçhelerle bişisinin üstünde bişi kıtlatırken orada bir yavurucak doğmadan ölüyor.
        İşte bu zenginlerin adaleti... Eşitlik dedikleri şey bu olsa gerek. Bu adaletsiz düzene çözüm ne olabilir söyledik aslında tekrar telaffuz etmek anlamsız. İnsan hiyerarşisinin değişmesi. Cahillerin değil zalimlerin değil. Gücün gerçek sahiplerinin elinde olması. Gerçek sahipler kim zenginden yana olanlar değil ezilenin yanında olanlar gücün gerçek sahipleri bunlar. İşte bu düzen bu doğrultuda değişmeli. Düzen demeyelim daha doğrusu düzensizlik diyelim.
       İşte bu değişirken evvela kendimizden başlayarak olumlu yönde bir değişim geçirmeliyiz. Hep birlikte yani. Bir düzelme süreci. Hakikatleri hazmetmek için mideyi uygun asit düzeyini salgılayacak konuma getirmesi için onu geliştirmeli uygun yaşa uygun özellikleri kazanması için karaciğerin sağlam bir şekilde midemizi beslemesi lazım. Buda biraz zincirleme bir reaksiyon karaciğer sağlam olacak onun bağlı olduğu organlar sağlam olacak kolastoröl düzeyin normal olacak karaciğer yağlanma yapmayacak vdüzenli çalışacağı ortam olacak da diğer organları beslesin düzenli bir labarutuar atıkları atma işlevi gibi bir çok işlevini yerine getirebilsin. Bütün organlar bir birine bağlı çalışıyor. Bir yerde bir aksaklık çıktımı yavaş yavaş diğerlerine doğru sıçrıyor.
       Çizgi filim izliyor musunuz bilmiyorum ama biz çizgi filimde güzel bir benzetme vardır adamın organları dişli kasnakları olan birer makina gibi gerçek de de aynı o kasanaklar gibi bir birine bağımlı çalışıyorlar. Uzun lafın kısası topyekün bir çıkış için. Hakikatin gerçek sahibleri veli kulların alanını genişletmek lazım. Çünkü bir tarafta yobaz din adamlarının anlatımları bir tarafta ise ateistlerin bilimsel görüşleri var bu yobazların din anlayışı ile birleştiği zaman insanlar dine yatkın olan herkesi yobazlar gibi zannediyorlar. Dindarların hepsi geri kafalı zannediliyor. Halbuki insanların dindar gibi gözüküpte yobaz olanları olduğu gibi gerçekten dindar olup akıllı ve zekileri de var. Diğer yandan çok zeki olup ateist olanları da var. Adam bir konuda aşırı uzmanlaşabiliyor. Ateis ama bilimin bir dalında kendini gerçekten yetiştirmiş. Bu oluyor yani hakikat bir dinsizin ağzında da zuhur etse o haktır biz onu alırız.
       Bu adam ateis ama bilimin atıyorum mesala biyoloji dalında çok ilerlemiş olabilir. Bu bize bilimin dinden üstün olduğunu göstermez. Bilim din ile çatışmaz. Bilim hangi dinle çatışır batıl olan dinle biz zaten ona din demiyoruz. Bir olan Allah'ın bir dini vardır diyoruz. Bilim din ile paralel ilerle hatta dindeki kutsal kitapta velilerin eserlerinde vesaire gibi dini yapıtlarda da bilime öncülük edecek kaynaklardır. Zaten bir çok İslami bilim adamına baktığımız zaman manevi yönde ilerlemiş insanlar.
     Örneğin FATİH sulatan Mehmet in hocası Akşemsettin Mikrobu ilk bulan bilim adamıdır. Tıpta ve bir çok alanda da ilerlemiştir. İlime de iki yolla ulaşılır biri okuyarak diğeri ise manevi yolla. İki yolla da ulaşılabilir. İki yoluda kullanarak hem okuyup hem manevi olarak da derece atlayarak. Manevi derece atlamak da zor o yüzden iki koldan ilerlemek daha mantıklı. Daha hızlı ilime kavuşulur diye düşünüyorum.
      Şimdi şöyle bir olayda var adam mesela üniversiteye gidiyor ama bölümü hoşuna gitmiyor tam okurken başka bir bölüm daha çok hoşuna gidiyor oraya o alanda ilerlemeye başlıyor ama okulunuda okumuyor. Bu olamaz mı buna da bir çözüm getirmek lazım. Bir insanda hem analitik düşünme hem sözel düşünme yeteneği olabilir. Yani bir çok dalda uzmanlaşabilir.
       İnsan bir dalda mastır castır yapmış olabilir ama atladığı gerçekler de olabilir bir dalda uzmanlaşmış olması onun diğer alanlarda hatalı konuşma yazma yapmayacağı anlamına gelmez. Yani prof diye her söylediğini dikkate alacak halimiz yok. Herkesin aklı var. Tartma biçme yorumlama, hissiyaten bile doğru mu yanlış mı olduğuna karar verme yetisine sahip.
       Uzunca bir laf yaptık ama özetle öyle bir zaman gelecek ki insanların bilgi birikim donanımı ile tatılacağı vakit gelecek şimdi ekonomi ile tartılıyor bu yöntem yanlış bir yöntem olduğunu elbet anlaşılacaktır. Gücün para ile değil bilgi,birikim,yorumlama kabiliyeti, olduğu anlaşılırsa güçsüzlarde güçlü olur. Herkes güçlü olur. Adalet yerini bu dünyada bulur. Öbür dünyada zaten bulacak bu hiç şüphesiz. O susuzluktan ölen yavucağın hakkı bu dünyada kalsa da onun hakkını ebedi alemde bırakmayacaklar. Ve her fani bir gün ölümü tadacak. Orjinal şekli ile söyleyelim her nefis bir gün ölümü tadacaktır. Her canlı bir gün ölümü tadacaktır. Bu söz hatalı zaten ilk söylediğim doğru her nefis ölümü tadar her canlı değil. Allah da canlı ama ölümü tatamaycak o hem ezeli hem baki. Bakilik ölümle alakalı değil aslında insanda bakidir. Ölse bile ruhu baki kalır hatta dirilirken yeni bedenine kavuşur. Ve sonsuza dek yaşar. İnsan ezeli değildir. Evveli yoktur. Yaratılışı vardır. Bunları hep zahiri düşünüyoruz zamansal bap da düşünüyoruz. Biraz daha derin düşündüğümüz de insanın evveli de vardır deriz Allah dır. Haydan geldik Huya gidiyoruz. Hani argo olarak kullanılan ama gerçekte tasavvuf kokan o cümle. Haydan gelen huya gider. Hay Allah'ın ismi Hu Allah'ın ismi. Allah'tan gelen yine Allah'a gider. Topraktan gelen toprağa gider. Beden topraktan gelmiştir onu gömerler toprak olur. Ruh Allah'tan bir parçadır o toprağa gitmez. Ruhun kabri toprak değildir. Bedenin mezarıdır toprak. Ölenler altınki dünyaya gitmezler üstünkü dünyaya giderler. Bilim henüz o kadar ilerlemedi tabi bunu çözecek kadar. Dini de hatalı anlattıkları için herkesin aklında kabir azabı deyince yılanlar falan toprağın altında sanki bedene yeniden can gelecek miş gibi düşünceler oluşuyor. Dini bu şekilde anlatırsan tabi millet ateis olur. Uyku küçük ölüm derler mesala ruh nerede o zaman bedenle irtibat halinde olmakla beraber Alemi lahutta bir yeri işgal ediyor. Rüya da insan ne azap çekiyor bazen uçurumdan düşmeler şunlar bunlar gerçek gibi yaşayanlar var. Kan ve ter içinde uyananlar. İşte o uykudan uyanamadığını düşün. Rüyada yaşamayı düşün yani. Kısmen buna benzetiyorlar alimler eviyalar ...
          Allah dan gelen Allah'a gitsin kötü bir şey mi yani... Allah güzel güzelse güzele gidelim. İnşallah gideriz. Yine dönüş onadır. Allah adır. İnsan ezeli olan bir varlıktan Allah dan gelmiştir. Ruh Allah'tan bir parçadır. Onun hakkında pek az bilgi vardır. Bilimde bilgi sahibi değil bu konuda henüz değil olabilir mi bu da belirsiz...

        YAZARI= BAHADIR ÇAKIR                                           O ADAM SENSİN...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder