31 Aralık 2014 Çarşamba

İslam Bir Tapınma Dini Değildir

İslam Bir Tapınma Değildi
rAllah bize tapınak şövelyası olsun diye İslam'ı göndermedi. İslam bir tapınma dini değildir. İslam yaşam dinidir. İslam dünyada ve ahirette mutlu olmamız içindir. Lakin biz İslam'ı doğru tatbik edemediğimiz için geri kaldık. 
Dinler arası diyalog diye bir olay ortaya sürmeye çalışıyorlar şimdik de.Bir olan Allah'ın bir tane dini olur evvelde bir dini vardı şimdi de. Biz Hazreti İsa peygambere de inanıyoruz Hazreti Musa peygambere de inanıyoruz daha evvelkilere inanıyoruz. Biz Tevrata da inanıyoruz İncile de inanıyoruz manasına gelmesin bu. Biz tevratın ve incilin bozulmamış katışıksız olanına inanıyoruz. Tahrif edilmiş kitaplara inanmamız asla beklenmesin.
Biz Hiristiyanların yeni yılını alırız nual bayramını alırız. Peki onlar bizim neyimizi alır? Onlar bizim kardeşliğimizi alır. İslam'ın birliğini dirliğini alırlar bizim birliğimizi dirliğimizi bozarlar. Biz çok hevesliyiz onların o yabancıların batıl şeylerine. Biz düzambazlıkları kapmaya hastayız onlar tam tersine bizim iyi yönlerimizi kapmayı iyi beceriyorlar. Avrupa birliği Bir hiristiyan birliğidir. Şuan için hiristiyan olmayan bir devlet yok içinde.
Bilinçli ve ya bilinçsiz halkın büyük ekseriyatı şuan yeni yıl kutladığı için fazla da girmek istemiyorum. Şuan hepimiz frank gömleği giyiyor iken bunları yazmanın çok fazla doğru olmadığını düşünüyorum. Şekil ve seda önemlidir lakin önce düzelmesi gereken noktalar değildir. Bir kadına aşık olurken onun şekli duruşu hali hareketleri sizi etkiler lakin asıl aşık olduğunuz şey daha sonra gerçekleşir ruhuna aşık olursun benliğine aşık olursun. Ama ilk görüşte şekil ve seda dikkatinizi çeker sizi içine çeker. Önemli olduğunu söyleyelim. Doğruyu konuşmak gerekirse dışarıdan bakıldığında şekil olarak Müslüman imajı vermiyoruz. Bende aynı şekilde sakalım yok cübbem yok sarığım yok Müslüman tipi yok üzerimde doğruya doğru.
Keramet baştadır, saçta,sakalda,feste,sarıkta değildir.
Bu bir gerçek fakat şekil ve sedanın da önemini belirttik. Şimdi olmaz olmadığını görüyoruz zaten. Önce iç dünyamızı düzeltelim sonra şekle ve sedaya bakarız.
Meyhaneden adam toplayıp onlardan evliya çıkaran Evliyalar var. Onlar gibi davranmadı onları o yoldan almak için onların gözüne çok dışlayıcı bir şekil ve seda ile de görünmedi.
YAZARI=BAHADIR ÇAKIR O ADAM SENSİN..

29 Aralık 2014 Pazartesi

Sevginin Dili

  AşK diyoruz sevginin şiddetli zuhur ettiği hale. Aşk yıllarca insanlığın tarihinden beridir bu kelimeyi anlatmayı başarılamamış. Şairler destanlar yazdı hakkında, tonlarca kitaplar düzüldü yoluna farklı lügatler de değişik kelimeler kullanıldı ama ne kelimeler anlatmaya yetti ne de birazcık anlatma yönlü bir mesafe kat edilebildi. Yazan kitaplar çünkü aşkın kendisini anlatamıyordu. Dil onu telaffuz etmede yetersiz kalıyordu. Çünkü harfler batını anlatamaz, harfler zahiri anlatatabilir. 
   Aşk öyle bir kelime ki onun hal üzere zuhuratı kişinin yaşadığı o hali anlatabilir mi mümkün mü bu?. Asla mümkün değil ve mümkün olmayacak da. Harfler insan duygu ve düşüncelerinin simgesel gösterimidir bir nevi. İnsan hallerine karşılık olarak bir takım sözcükleri buna karşılık kılar. İnsanda öyle bir hal var ki buna karşılık gelen kelime AŞK. 
    Ben aşkın anlatılamayacağını bildiğim için onu tezat karşılıklardan soyutlayarak onun o yüce makamını korumaya çalıştım. Hiç bir zaman onu anlatmaya çalışmadım çünkü o halin o aşk dediğimiz halin cümlelerde karşılığı yok. Biz aşk olmayanlardan bahsedebiliriz, kişi üzerindeki etkilerinden bahsedebiliriz, nasıl ortaya çıktığını anlatabiliriz yani her halükarda onun etrafında döneriz. Hiç bir zaman aşkın kendisini anlatamayız. 
     Aşk anlatılmaz yaşanır. O kadar klasik bir cümle oldu ki söyleyen bile ne mana irtifa ettiğini bilmeden direkt söylüyor. Kim yaşar ama kimler aşık aşıkları nasıl bileceğiz onları hangi özelliklerinden tanıyacağız. Bunlar önemli bence.Her önüne gelen aşık olabilir mi? Ve ya ben aşığım diyen her kişi gerçekten aşık mıdır? Belirtilerini iyi bilmemiz lazım. Üç dört soru ile ben aşığım diyen adamın aşık olup olmadığını bulabilir anlayabilirsiniz. 
     Aşıkları dinle ama gerçek aşıkları aşkın ne olduğunu anlayamazsın ama aşkın büyüklüğünü anlarsın. Aşkın nasıl ulvi bir mecraya hizmet ettiğini anlarsın. Aşktan nasibin yok ise aşktan nasibi olanların yanında ol. ALLAH BİZLERİ GERÇEK AŞIKLARDAN EYLESİN ZATINA AŞIK OLANLARDAN.

     YAZARI=BAHADIR ÇAKIR                                   O ADAM SENSİN...

24 Aralık 2014 Çarşamba

O Gece Sen Gitmiştin


Ben sessizce gözlerine bakıyordum,
Bilmiyordun ki gönlüm sana tutsaktı,
Bir sanık gibi kararını bekliyordum,
Gözlerim kal diyorken ,
O gece sen gidiyordun.

Bütün cümleler kifayetsizdi,
Çünkü hiç bir şey seni alıkoyamazdı,
Kalbimde biliyordu bunu,
Ama gözlerim yine de kal diyordu,
Bir ümit kararın değişebilirdi,
Ama o gece sen gidiyordun.

Bütün yolları yakmak vardı aklımda,
Gideceğin bütün yolları yakmak,
Ama çaresiz bir çırpınış gideni durdurmak,
Yola ihtiyacın yoktu aklına koymuştun çünkü,
O gece sen gidiyordun,
Yolları yıkmanın anlamı yoktu,
Çünkü o gece sen gidiyordun,
Bavulsuz,elvedasız ve yolsuz öylece gidiyordun.
Sana haykıran yüreğimin sesini duymadan gidiyordun.
Seninle başka atan yüreğimi bırakıp gidiyordun.
Gözlerimin kal deyişine aldırmadan gidiyordun.

Bir ses verseydin kal deyişime,
O zaman volkanların bile yanında sönük kaldığı yüreğimin ateşiyle seni sarardım,
Yanmak ve yakılmanın ne demek olduğunu yüreğimden öğrenirdin güzelim,
Ama sen yanmayı değil kaçmayı seçtin,
Senden sonra o gece bende gidiyordum,
Kal demeni bekliyordum,
Ama sen seninle başka bakan gözlerimin yakarışını görmezden geldin,
Kal diyemedin,
Kal deseydin,
O zaman fırtınaların bile sökemeyeceği aşkımla halat atardım yüreğine,
O gece ben gidiyordum sessiz ve çaresiz ara sokaklarda yürüyordum,
Sessiz ama bir o kadar sesli bir yürüyüştü bu,
Yüzyılda bir gerçekleşen bir yürüyüş,
O sokaklar bile biliyordu seni nasıl sevdiğimi,
Üzerine basarak geçtiğim her bir taş istemeden bastığımı biliyordu,
Ama sen kal diyemedin güneş gözlüm,
Çünkü o gece sen gitmiştin....

YAZARI =BAHADIR ÇAKIR                                 O ADAM SENSİN...

23 Aralık 2014 Salı

Çürütülmüş Bir Düşünceyi Savunmamalıyız

Savunduğum bir şeyin görüşün,düşüncenin,fikrin,konun her neyse onu savunurken onun doğru olmadığını karşımdaki bir kanıtladığı halde ve bende savunduğum şeyin doğru olmadığını anladığım halde kendi nefsani duygularımla eğer o her neyse savunduğum onu terk etmiyor isem bende sorun var demektir bu şekilde kendimle çelişik bir halde yaşam sürmek adeta bir işkenceye döner. Aynı şekilde karşımdaki kişi benimle muhabbet eder iken kendisinin savunduğu şeyin hatalı olduğunu anladığı anda belli oluyor ve kendisiyle çelişmeye başlayıp, başladığını farkettiği halde neden hala kendi düşüncesinin doğru olduğunu söylemeye çalışır ki. Yanlışsa yanlıştır.Yanlışın yanlış olduğunu anladıktan sonra benim dediğim doğru benlik sevdası ile karşısındakine galip gelme istediği bir o kadar anlamsız ve bir o kadar aşağılık. Allah bizi hatasını farkettiği anda senin dediğin doğru kardeşim ben hatalıymışım bu konuda dedirtmeyi asla ve asla elimizden almasın. Bizi hakkın karşısında asla muhalif duruma düşürmesin. Hakikati düşmanımızın ağzından çıksa bile anında sahiplenme isteğinden Allah bizleri mahrum bırakmasın.
Hayatta en çok nefret ettiğim davranışlardan biridir insanlarla dalga geçmek. Onların duygu ve düşünce dünyalarına karışmak ve onların duygu ve düşünce dünyalarıyla alay etmek en sevmediğim davranışlardan biridir.Allah bizleri asla başkalarıyla dalga geçmemizi onları alaya almamızı sağlamasın.
Duygu ve düşünce dünyasına inanın şu gerçek fiiliyata dökülmüş olan davranışlardan daha çok önem veriyorum. Çok garip gelebilir belki ama eşyalarla bile duygusal bir bağ oluşuyor aramızda. Sürekli kullandığım eşyalarla aramda duygusal bir bağ oluşuyor. Örneğin yeni bir ayakkabı yeni bir tişört yeni bir gömlek aldığım zaman eskisini asla atamıyorum. Onu bırakmak bana acı veriyor sanki. Bu yüzden köydeki eski evimiz benim eski üstüm başımla dolu. Şu cansız gibi gördükleri cansızlar diye nitelendirdikleri eşyaların bile bir canı var sanki. Onlarında bir dili var sanki. Yeni ayakkabı almıştım eski ayakkabıyı da bilmeden dışarıda unuturken yenisini içeri almıştım. Sonra durumu fark ettim eski ayakkabıyı aldım içeri yenisinin üstüne koydum. Sanki o ayakkabılar aralarında konuşmuştu ben kapıyı örterken yenisi eskisine sıytarıyordu sanki eskiside ona şöyle diyordu bak önceden beni de içeri alıyordu yarın sende eskiyince sende benim gibi olacaksın boşuna gülme diyordu sanki. Ve onu içeri aldığım zaman ve diğerinin üstüne koyduğum zaman hepimiz ağlamıştık sanki ....
Bu kadar duygusalmıyım evet bu kadar duygusalım. Ama zalimlerin karşısında da bir o kadar hiddet bir o kadar dehşete döşebiliyor bu kadar duygusal olan bir kişi. Affı olmayan şeyler var. Allah katında karar çıkardıktan sonra asla hükmünden geri dönmez. Zalimler hakkında aldığı kararlardan asla geri dönmemiştir dönmeyecek de. Belki bana gülüyorsunuz cansız bir nesnenin canı var mı diye. Ama bana sorarsan var kafayı falanda yemedim var duyguları var ve hissedebiliyorum.
Peygamberimiz İçin Ağlayan Kütük
Peygamber Efendimiz cuma Hutbelerini Bir kuru hurma kütüğüne dayanarak ve ya üzerine çıkarak yapardı.Daha sonraları cemaat artınca arkada kalanların Efendimizi görebilmesi için sahabeden birinin yapmış olduğu 3 basamaklı minbere çıkıyor.Bir hıçkırık sesi ortalığı kaplıyor.Herkes bu sesi duyuyor.Bir kaç kişi değil herkes.Efendimiz bunun üzerine üç basamaktan indi ve daha önceki çıkmış olduğu kütüğün yanına geldi ve onu okşamaya başladı,ağlama dedi, neden alıyorsun dedi.Bir annenin çocuğu ağlarken onu teselli etmesi gibi, Efendimiz de kütüğü teselli etti.Kütük ağlamayı kesti fakat iç çeker gibi olan hıçkırığı bir müddet devam etti.Ve hitap buyurdu Resurullah.Kütük niçin ağlarsın söyle dedi.Kütük şöyle cevap verdi:''Şimdiye kadar hep bana yaslanırdınız şimdi oraya gittiniz sizden ayrı kaldım ona ağlıyorum.'' dedi.Peki dedi peygamberimiz.Şimdi senin için Rabbime dua edeyim.Seni yeşil meyve veren ağaç haline mi getirsin, yoksa seni burada bu halinle muhafaza edip mahşerde benimle mi olmak istersin diye kütüğe iki şık sundu.Kütük bunun üzerine şu seçimi yaptı:''Mahşerde seninle olmak isterim Ya Resurullah.''Dedi.Peygamberimiz Kütüğe şöyle dedi:''Peki Seni namazdan sonra ben yerleştireceğim şimdi sakin ol.'' dedi.O kütük namazdan sonra o minberin altına çukur kazdırılarak ve içine gömüldü.Bildiğiniz üzere mescidi Nebevi büyük tadilatlar geçirdi.En son Abdul Mecid Han zamanında tekrar onarıldı.O kütüğün en son kaydı top kapı sarayında kayıtların içinde mevcud.Hatta çok meşhurdur.İnşatın bitiminde padişaha gelinip haber verilince.Padişahım inşaat bitti turanızı koyduk denilince.Padişah bir anda tahtından fırlayarak şöyle diyor:''Ben kim oluyorum da benim adımı Resurullahın kabrine yazıyorsunuz yıkın yeniden yapın her tuğlaya günahkar Mecid yazın buyuruyor.''Hangimiz Mecid,hangimiz o kütük olabildik.
Düşünsenize sevgili kardeşlerim cansız dedikleri bu kütük dahi onsuz yapamamış herkese onsuz yapamayacağını duyurmuş.Ey sevgili kardeşler kainatta hiçbir şey cansız değildir.Cansızlar diye nitelendirdiğimiz eşyalar dahi cansız değildir.Muhakkak ki günümüz ilmi bunu kanıtlamıştır.Her madde atomlardan oluşmakta ve atomda elektron,proton ve nötronlardan oluşmakta.Öyle ki elektronlar sürekli hareket halindedir.Canlılığını mikroskoplara göstermektedir.Belki bilim dahada ilerlediği zaman bu canlılığın duygularının olduğunu da gösterecek.Kainat canlı arzdan kürreye kadar her şey onun aşkıyla dönüyor.Allah bu dönüşün içinde kalbinde onu bulup da dönenlerden eylesin...
Bilim ve teknolojinin varacağı en son nokta.Peygamberlerin ve velilerin mucize ve kerametlerinin oluşma safhasıdır. Kızıl denizi Hazreti Musa Allah tarafından elindeki asa ile yararak mücize göster mişse o ileride bir gün teknoloji ve bilimle gerçekleştirilebilecek düzeye gelecektir. Peygamberimiz Miraca çıkıp oralarda türlü şeyler yaşadı ise ışınlanma ve zamanda yolculuk gibi bu tür olaylar olduğuna göre ileride bilim ve teknoloji zamanda yolculuk ve ışınlanma yolunu bulabileceğine işarettir.
YAZARI : BAHADIR ÇAKIR O ADAM SENSİN.....

22 Aralık 2014 Pazartesi

HİKMET

HİKMET
 “Bilmiş olunuz ki, her cesette bir kalp vardır. Her kalbte bir gönül vardır. Her gönülde bir sır vardır. Her sırda bir gizlilik vardır. Her gizlilikte daha büyük bir gizlilik gizlidir. İşte BEN bu gizlilerin gizlisindeyim” HADİSİ ŞERİF
     “Ben size Allah’ı öğretirim, O’nu tanıyıp bilmekse, o kalbin işidir.” (Hadisi Şerif)
     Bilenler buldular. Bulmak için bilmek lazım bilmek için öğrenmek lazım. Harfler zahiri bilgiye tezahür eder.Harfler hikmete yanaşamaz. Yazı hikmeti aktarmada bir araç değildir. O yüzden hikmeti bilmek için muhabbete ihtiyaç vardır. Bu da asırlarca aktarılarak ulaşmıştır.
     Hakikate çıkan yollar dışarı da değildir bizzat bizdedir. Hakikate giden yol gönlümüzdedir. Onu dışarıda örtüde böcekte çiçekte aramak nafile bir uğraştan ibarettir. Hikmet kaleminden çıkan cümlelerde kendi başına değildir yazsa da kalem bil ki bir yazan var bir de yazdıran. Mest olanların, sermest olanların kelamı kendinden değildir. Kimimiz bir parmak tattık bu baldan kimimiz baştan aşağı bal olduk. Kimimiz ise tatmadığı halde bala bakarak balı tattığını zannetti ve başladı tatmadığı tadı anlatmaya.
    Bir yiyecekten alınan tat anlatılabilir mi? Kahveyi içtin tadı nasıldı diye sorduk. Güzeldi dediniz. Bu ifade kahvenin tadını anlatabilir mi? Herkes aynı kahveyi içse de aynı tadı mı alır acaba. İşte hakikatte öyle her tadan aynı lezzeti almaz. Farklı farklı lezzetler alır  ve herkes kendi dilince başlar anlatmaya. Ama değişmeyen ölçütleri de vardır. Balsa tadılan herkese göre şekerlidir. Ama tadı herkes için aynı olmaz.
     Her insanda bir gönül bahçesi var. Bizim işimiz bu gönül bahçesi ile. Her insanın gönül bahçesi farklı içinde ne gizli ağaçlar ne gizli meyveler var. Tatmayan ne bilir. O gönülleri bilende var bildiren de. Bilen aynı zamanda bildiren de. Kendi benliğinden sıyrıldığın zaman başkalarının gönül bahçelerine girip oralarda dolaşma fırsatı elde edersin.

YAZARI=BAHADIR ÇAKIR                O ADAM SENSİN....

18 Aralık 2014 Perşembe

Bizim Eğitimimiz Hoca Eksenli Değil

     Ula bizi Allah'tan başka kimse kapısına köpek diye bile bağlamaz. Bize Allah dan başka kimse sahip çıkmaz. Azcık bir kabahat yapsan Mürşidin bile sırt döner. Hocan yüzüne bakmaz. Çok sevdiğin hocan bir gün gelir ölür gider seni bırakır. Çok sevdiğin Peygamberin bile büyük bir suç işlesen sana bakmaz. Ama Allah o ne kadar merhametli. Bizi ondan başka kim okşar. Bizi ondan başka kim dinler. Bizi ondan başka kim sever. Bizi ondan başka kim affeder. Bizi ondan başka kim kucaklar. Hepsinin tahmmül noktası bir yere kadar dayanır. Ama Allah o en merhametli. O en rahmeti bol olan.
      Bizi Allah'dan başka kimse çıkaramaz. Bizi çıkaracak ve yükseltecek olan yegane varlık Allah'tır. Bizi, biz yapacak olan kudret, ilahi kudrettir. Bizi ondan başka hiç bir güç ve kuvvet sahiplenmez. Sahiplense de onun gibi olmaz. Hepsinin hükmü bir yere kadar.

Yazarı=Bahadır Çakır                      o adam sensin..

Basit Şeyleri Anlatamıyoruz

    Cenneti ve cehenneme gitmeyi istemiyorum hedefim Allah demek kötü mü? Biz üç şeyin kapısına kilit vurduk dünya, cennet ve cehennem kapılarına kilit vurduk amacımız emelimiz oralara gitmek değil. Bunu biraz daha açıklama yapmak lazım. Duygu ve düşüncede kilit vurduk. Yoksa bizim hocamızın kendi eline kilit verilmiş gibi söylemiyor bunu. Tabi biz bu sözcüklerin ne anlama geldiğini ne için söylendiğini anlıyoruz ama dışarı vururken de herkes biliyormuş gibi kısadan yazıp çıktığımız da oluyor.
     İlahiyatçı bazı kişiler bizim hocamızı ula küfre girdi filan cart çurt. Yav kardeşim Cennet ve cehennemin karşısında öyle bir varlık var ki cennet ve cehennem ne ki yanında. Bir saniye Allah'ı görmek cennetin sonsuza dek yapamayacağı şeyleri yaşatır.
      Aşık olanlar bilir belki bir saniye göz göze gelmenin verdiği haz bile bir çok şeyden daha üstün iken. Bir saniye Allah'ı görmek cennetten üstün olur mu olmaz mı?
       ''Cennet cennet dedikleri bir kaç köşkle bir kaç huri isteyene ver onları bana seni gerek seni..'' (Yunus Emre)
        Cennete girelim huriye binelim bu değil istediğimiz istediğimiz Allah.. Cenneti elimizin tersiyle öte etmek Allah'a ulaşan kullardan olmak istiyoruz kötü bir şey mi?
         Allah'ın muhabbeti için yarattığı kullardandırız inşallah.
        Bir insan cennete girebilmek için kıldığı namaz tuttuğu oruç ihlaslı mıdır? Cennet için eylem haline giren insan Allah için eylemlenebilir mi?
        Cennet düşüncesi ile secde eden bir kimse Allah için secde etmiş olur mu?
        Bunları bir kenara bırakalım camide namaz kılacak ve ya kılan kişi niçin fotoğrafını çekip facebook a atar ki? Yapmış olduğu ibadetle övünmek için mi? Belki o ibadeti türlü nedenlerle savaş dolayısı ile ve yahut başka nedenler de olabilir yapmak isteyip de yapamayan insanlar var. İçi yanan fakat yapamayan insanlar var. Niçin bunlar yapılır?
          Ben gece kalkıp namaz kıldım. Sen gece kalkıp namaz kıldığını herkes duydu. Herkesin duyması için mi kıldın?
         Niçin, Neden ve Nasıl bu soruları sormak lazım. Bazen bu soruları sorunca insan kendisinden tiskiniyor. Öyle de olması lazım.
          Niçin ben filan yere gittim? Niçin hocamın yanına gittim. A) Sevdiğim için B)Manevi büyüklüğünden dolayı C) Manevi yarar almak için D) İşime Yarar diye E) Feyiz almak için F) Aşk için G)Allah rızasını kazanmak için L) Allah için M) Hepsi
          Böyle bir sorgulama yaptığım zaman çelişkide kalıyorum acaba hangisi için gittim. Şıkların içindeki en güzeli Allah için eylemlenmek çünkü onun nasılı ve niçini yok. Onun içinde aşk ve muhabbet var. Ama Manevi yarar salamak için gittim iyi bişi kötü bir şey olmaz bunun için gitmiş olsam bile. Ama iyi olduğu halde ihlaslı bir eylem yapmamış olurum. Ve yahut ilmimi ilerletmek için gitmiş olsam kötü bir amaç değil iyi bir amaç ama ihlaslı değil. İhlaslı bir eyleme niçin sorusunu sorduğunuz da bazı şeyler muallakta kalır. Belirsiz bir hal alır bilemezsin. İşte bu eylem saf ve durudur ihlaslıdır. O Allah içindir. Biraz daha açar isek Allah'a ulaşmak içindir yani....
        Bu kadar duru ve arınmış olabilmek her eylemimizde mümkün olamayabilir olsa zaten evliya olursun. Evliyaların bedenleri çürümez çünkü onların bedenlerinin her zerresinden haramlardan arınmış vaziyettedir.
        Ama bakıyoruz günlük hayata ticarette olsun şeriatın öngördüğü %25 kar oranı ile mi iş yapıyoruz. Elbetteki hayır sürekli değişiyor. Hep bir yerlerden haramlar sızıyor. Muhasebeci vergiyi yuvarlıyor hiç okarı yuvarlamaz hep lehine yuvarlar hiç aleyhine yuvarlamaz. Onun o yuvarladığı her zerre de milyonlarca insanın hakkı hukuku bulaşır. Ula günümüzde harama bulaşmadım diyen kişilerin ne iş yaptığına bakalım biraz düşünelim bir noktadan haramın sızdığını detaylı araştırdığımız zaman görüyoruz.
      Haram bulaşmamış vücut hasta olmaz. Haramdan arınmış Vücut çürümez. Nitekim velilerin bedenleri bu yüzden çürümez. Ama bazı veliler yokluğu isterler. Allah da yok olmayı. Bazı veliler de çürümeyi daha makbul karşılar. Karşılarda Allah çürütür mü Allah onların bedenlerine bile dayanamıyor.
        Devirden dolayı haramdan kaçılamayan noktalar var. İş yapıyorsun hakkını veremediğin kısım haram örneğin. Neyin hakkını vererek icra ediyoruz ki? Cuma da cuma namazına gitmeyip de kazandığın para haram. Şeriata girdik mi çıkamayız. Bir çok hususta ince elediğimiz zaman o haram yeme diyenlerin bile harama bulaştığını bulur ve kanıtlarız. Zaten günümüzde İmamların söylediği sözler yapılmıyorsa bunun tek nedeni söylediğini kendisinin de yapımıyor olmasıdır. Önce bir kendin yap da sonra millete fetva ver değil mi?
         İşte bu ne yapacağız peki. Elimizden geldiğince haramlardan uzak durmaya çalışacağız. Devrin ve sistemlerin yüzünden patlak veren noktalarda Allah dan haramdan arındırmasını dileyeceğiz isteyeceğiz. Hastalıkla belayla şununla bununla başka türlü şeyler de olabilir çıksın bu haramlar diyeceğiz ve haramlardan arınmaya çalışacağız. Önümüze bir imkan bir şeyler çıkar o şekilde de bir şekilde kurtulmayı istemeliyiz.
         Hiç haram lokma yemedim diyerek övünen insanlar var biliyor musunuz? Haram yedin ise Allah en kötü şekilde çıkartsın lan senden desek acaba ne olur. Şimdi bu adama iki çift lafımız var. Önce neyin haram olup neyin haram olmadığını iyice öğren öyle gel. İki üç noktayı düşünüyor ha ben haram yemedim. Haram bir tek hırsızlıkla olmuyor ki. Vucudunda ki etlerin kaçta kaçı haram Allah bilir. 63 klo ise 42 klosu haram Allah bilir.
          Allah iddalı kendine günerek konuşmaktan muhafaza eylesin. Ben kendime güvenmiyorum bundan sonra ben Allah a güveniyorum.
 
     YAZARI= BAHADIR ÇAKIR                              O ADAM SENSİN...

İnsan Doğacağı Ülkeyi Kendisi Seçmez

   Bizim seçtiğimiz şeyler var seçmediğimiz şeyler ver. Hangi ülkede hangi ırktan olacağımızı kendimiz seçmedik. Bir şekilde kendi irademizin dışındaki bir iradenin gücüyle bu mevkilerde piyasaya çıktık. Lakin insan her aşamada ona diğer insanlara göre fazla olanlardan ötürü ona göre verecek li konumunda olur. Zengin zenginliğinden de sorumlu olur.
   Müslüman bir ülkede doğduk isek ona göre sorumluluğumuz batıl yerlerde doğanlara nisbeten farklı bir boyutta olur. İnsan her aşamada yapmış olduğu fiillerden düşüncelerden her şeyden bir alacak ve verecek ilişkisi içine girer. Kimimiz fakir kimimiz zengin kimimiz  İngiltere de kimimiz Türkiye de kimimiz Japonya da kimimiz Çin de kimiz İsviçre de doğuyoruz. Fakat hep bu işlemlerin manevi bir prensibi var. Evet bunun bir işleyiş biçimi var. Fakat bu işleyiş biçiminin zincirini burada açıklamak çok uzun sürer. Ve işin garip tarafı belki bizde bunu açıklayacak düzeyde değiliz. Olsun ucundan bucağından bir yerlerden ne kadar anlatabilirsek kardır. Anlarsın ama anlatamazsın karışık şeyleri anlatmak çok zor oluyor. Şimdi bunları yazıyoruz belki ileri düzeyde bütün bu yazdıklarımızdan yararlanarak daha sistematik bir şeyler ortaya çıkar belki. Açıkçası bu tip sorularla uğraşmak da çok önemli gelmiyor fakat belki bu tip sorularla meşgul olarak kendini soyutlayanlar vardır da buna engel oluruz belki nisbeten bir fayda olur belki diye uğraşııyoruz.
    Her şey bir yerde dengelenir. Bu sorularla vakit kaybetmeye gerek yok. Önceden benim beynimi de çok meşgul etmişti.
 
   YAZARI= BAHADIR ÇAKIR                         O ADAM SENSİN...

17 Aralık 2014 Çarşamba

SİZ GAVS MISINIZ?

   Adamın biri gelmiş Abdulkadir -i Geylani hazretlerine siz Gavs mısınız? Diye sormuş. Abdulkadir Geylani hazretleri bu sorunu yarın cevaplayayım demiş. Yarın olmuş Abdulkadir Geylani hazretleri vefat etmiş.
    Adam sorumu yanıtlamadan öldü diye düşünürken gece rüyasına girmiş ve şöyle demiş. Evet Ben gavsım demiş. Adamda neden dün söylemedin demiş. Ölene kadar Gavs kalıp kalmayacağımı bilemezdim buyurmuş.
    Ölene kadar o mevkiyi makamı korumak gerekir. Bilmeyenler için Gavslık veliliğin evliyalığın en üst mertebesidir. Gavs demek evliyaların başı demek. Öyle ki Abdulkadir Geylani hazretleri gelmiş geçmiş Gavs olan velilerinde üzerinde Gavsul Azam sıfatı ile anılmaktadır.
    Kimsenin son anında ölüm anında Müslüman olarak imanla öleceğinin garantisi yoktur. O yüzden son ana kadar kimse ney olduğunu söyleyemez. Ben Müslümanım demek bile zahiri cümlelerden ibaret kalır Hakikatte Müslüman olup olmadığın ölüm anından sonra belli olur.
     Allah bizi ve sevdiklerimizi Müslüman olarak ölmeyi nasip eylesin. Müslüman doğduk şimdi mesele Müslüman olarak ölebilmek. Bulu çağına kadar her insan Müslüman sayılır. Bu çağdan sonra bireyler kendi iradeleri ile yollarını belirlerler. İyi ki Müslüman bir ülkede Müslüman bir anadan babadan doğduk. Bu bize doğuştan verilen bir hak. Artımız. Gavur bir ülkede gavur bir anadan babadan da doğmuş olabilirdik. Bu bizim doğduğumuz yere uyum sağlayarak gavur olacağımızı göstermez belki öyle bile doğsaydık hak dini hakikati bulabilecektik.
     Burada bize Kur'an yol gösteriyor Hazreti İbrahim ateşe tapan bir topluluğun içinde dünyaya gelmesine rağmen çocuk yaşta sorgulama yaparak hakikate yanaşıyor. Allah dünyaya hiç peygamber göndermeyip aklımızla da hakikati bulmamızı isteyebilirdi.
      Kur'an ın dışında da yol göstericilerimiz var. Velilerimiz var Gavslarımız var. En evvela peygamberimiz var. Velilerimiz bir silsile ile peygemberimizden eğitim alan özel gurubun içinden gelmektedir. El alma ve el verme işlemi ile Peygamberimizin öğrettiği ilimler bugüne kadar velilerimize ulaşmıştır. Kur'an kutsal kitabımızdır asla onunla çelişmeden ona uygun yeni kavramlara ve yeni oluşumlara cevap verebilen tek kurum tasavvuftur. İslam kitabın iki kapağından ibaret asla olmamıştır. Kutsal kitabımızda özet olarak 25 tane peygamberim hayatı seçilip anlatılmıştır. Daha fazlasını da anlatabilir fakat kitap çok büyük okuyamayacağımız ömürümüzün onu okumaya yetmiyeceği bir boyutta olurdu. Yeni sorulara yeni yanıtları verebilmek için Velilere ihtiyaç vardır.
      Sonuç olarak bir çok peygamberin küçük hatalardan dolayı peygamberlikten dahi çıkarılacağı Kutsal kitabımızda anlatılır iken bir çok velinin velilik makamından çıkarılabileceğini de unutmamak gerekir. Nice evliya nice veli hüsrana uğramış bu makamdan düşmüştür. Bunu iyi anlamak ve kavramak gerekir. Allah katında makam ve mevki artıkça bir önceki makamda doğru olan üst katta hata ve yanlışa dönüşür. Peygamberimiz günde saysız makam ve mevkileri aştığı için her makamda bir önceki makamda yapmış olduğu fiil ve düşüncelerden tevbe ederdi. Bu yüzden sünneti seniyeye ters düşen ve Kur'an a ters düşen kişilerin veli olmadıklarını bilmeliyiz. Etrafında veli olduğunu düşünerek toplanan binlerce kişi olabilir ama birinden birine ters düşüyorsa asla velilik makamında olamaz. O yüzden düşenin yanında barınmak sizi de düşürür.
       Bunların anlatılması gerektiğini düşünüyorum bunlar cuma hutbelerinde anlatılsa din ile ilgilenen insanlar doğru mecralara doğru bir şekilde yönlenmiş olur. O mecralarda kafalarını kurcalayan sorulara cevap bulurlar. Ve bu sayede bilinçli bireyler oluşur toplumda. Her şey para mı koçum İslam dininin derinliklerine adım atsın insanlar. Olağan üstü şeyleri de görmek istiyor bazen insan. Olağan üstü şeylere de ihtiyaç oluyor bazen. Bir işaret almak imanı kuvvetlendirebiliyor. Ve ya imansız iken imana getirebiliyor. Peygamberlerin gösterdiği mucizeler de böyle onlara ihtiyaç vardı ki gösterildi. Velilerinde kerametlerini görmeye ihtiyaç var. Gördüğü halde kılıf uyduruyor ise hakikatten nasibi yoktur. Allah hakikatten nasibi olanlardan eylesin. Allah hak yolunda hakikat üzere gitmemizi nasip eylesin.

     YAZARI= BAHADIR  ÇAKIR                             O ADAM SENSİN...

16 Aralık 2014 Salı

KİM Bu ADAM Demediler

   Adam diye hitap etsinler bize buda yeter. ''Şu adam'' desinler hiç önemli değil. Adamlık adam olmak basit bir olay değil. Adam diyorlarsa memnun ve hoşnut kalırız. Her şey olursun ama adam olamazsın. En büyük idealim adam olmak.
    Bu gece bir şey yazayım yazacağım dedim. Ve adam olmak bir yerden iki üç cümle gördüm ve üzerine biraz edebiyat dökerim belki dedim. Belki dökmeye çalışıyorum. Gördüklerimle pek alakası olmayacak alakası olursa zaten okuduğun şeyin altına yorum olarak yazarsın. Alakasız olsun ki farklı olsun. Farklılıklarımız zenginliklerimiz olsun. Geçmiş bir çekişme sahası olmasın. Tartışmayı bırakın cahiller yapsın biz paylaşımlarımızı yapalım.
     Adam o adam. Birisi hocam hakkında o adam mı senin hocan dedi. Kırıldım adeta gururuma dokundu bu kadar basit bir şeye dahi itiraz ettim çünkü dayanamadım.Söyleyişinde biraz kinaye de sezdim açıkçası. Bir kelimeyi iyi bir kelimede olsa onu haykırış biçiminizde önemli. O adam diye hitap edemezsin benim gönlümün sultanına dedim. Edemez kimseye laf ettirmem. O bir altın hazine hazineyi nasıl korur kimseye dokundurtmaz isem ona da kimse dokunamaz. Söz ile bile. Git başka alemde başkaları ile uğraş. Ama benim hocama adam deme. Birine adam diyeceksen illaki bize de bizi de adam gözünde de görmüyorsan hocasının ayağının altındaki tozu de. Adam olamayan hocasının ayağının altındaki toz dahi olmaz ya o halde sus illaki bir şey demek zorunda değilsin.
     Adamlık basit iş değil. Adam olmuşsan zaten bir çok şeyi kat etmişsin demektir. Adam olmuşsan adamlık vasfına erişmiş isek zaten sıkıntı yok demektir. Adamda ahde vefa vardır. Vefalıdır dosttur arkadan vurmaz arkadan konuşmaz. Benim için önemli olan kişiliktir farklı düşünceler benim için bir zenginliktir. Kişilik varsa ben o kişinin diğer vasıflarına bakmam o benim için değerlidir.
      Beni yıkan tek şey arkamdan konuşulmasıdır. Aleyhimde konuşanı bütün duygu ve düşüncelerimden siler atarım. Aleyhte geçilmesi kadar sinir olduğum başka bir şey yoktur. Geri kalan her şey affolabilir. Geri kalan her şey mazur karşılanabilir. Ama aleyhte geçmek bu farklı bir şey dost görünüp düşman gibi davranmak buna tahammül edemem kimse de beklemesin.
       Sürekli sitemizin isminin mahiyeti hakkında soruyorlar. Kim bu adam diye. Kendimi işaret ettiğimi zannederek. Çoğu ön yargı sen kimsin ki azrailin bile secde ettiği adam olacaksın diyorlar. Önce bir sor değil mi o adam kim de. Cevabında o adam benim dersem söyle aklına geleni. Ama öyle bir şey söylememişiz Azrailin bile secde ettiği adam demişiz kim bu adam diye sorsunlar değil mi? Kim bu adam diye belki sorarlar ve geçmişe giderler ve o adamı bulurlar belki dedim. Ama çoğu kimse o adam kim bile demedi. Esasında o adam değilde azrailin bile secde ettiği İnsan yazacaktım. Fakat insan kelimesi çok hatırlatıcı bulmadım. Adam ademe daha yakın bir kelime idi.
     
     SİTEMİZİN İSMİNİN MAHİYETİNİ SORANLAR İÇİN ÇOK EVVEL YAZDIĞIMIZ AÇIKLAMAYI OKUYABİLİRLER...LİNKİ =

http://azrailinbilesecdeettigiadam.blogspot.com.tr/2013/06/azrailin-bile-secde-ettigi-adam.html

http://azrailinbilesecdeettigiadam.blogspot.com.tr/2013/06/azrailin-bile-secde-ettigi-adam.html

    YAZARI=BAHADIR ÇAKIR                                       O ADAM SENSİN...

14 Aralık 2014 Pazar

Türkiye'nin Aydın Geleceği

    Aydınlık uzak değil yakındır. Karanlıkların hükmü artık tükendi. Karanlık güçler hakimiyetini yitirmeye başladı. Artık aydınlıklar egemen olacaktır. Bu demek değil ki karanlıklar yok olacaktır. Kara enerji ve beyaz enerji hep var olmaya devam edecektir. Bu iki şey asla bir birini yok edemez. Ancak bir birine galip gelebilir. Bu asra kadar karanlık hakimdi artık beyazlık hakimiyet alanını genişletmeye başladı. Henüz tam olarak galebe çalamasa da yakın gelecek bu gidişatın iyi bir sonuç çıkartacağının göstergesidir.
    Zannetmeyelim ki karanlıklar yok olacak. Karanlıkları yok etmeye kimsenin gücü yetmez. Aynı zamanda kimsenin gücü beyazlıkları da yok etmeye yetmez. Bu Allah'ın sıfatlarının bir göstergesidir. Kimi zaman Allah'ın celal isminin kimi zaman rahman isminin tecellisini kainatta hatta dünyada görebiliyoruz. Kimi zaman bu zıt isimlerin zuhur edişine şahit oluyoruz. Olmaya da devam edecektir. Allah'ın 99 ismi her daim iş başındadır. Bir başka deyişle 3000 bin sıfatı kemaliye iş başındadır.
     Ve bu gerçeğin farkında olan bizler asla olandan şikayet edemeyeceğimizin de farkındayız.
      Her oluş da bir hikmet gizlidir. Amma kişiler bu hikmetlerin sırlarına ilimleri kadarınca vakıf olurlar. Adamın biri tarlada bok yuvarlayan bok böceğini görür ve bu ne kadar lüzumsuz bir yaratık der kendi kendine akşama kadar bok yuvarlayıp duruyor. Böyle diyen adam bir gün hasta olur yakın diyarındaki hiç bir tabip derdine çare bulamaz. Sonra birileri meşhur bir tabip önerirler. Adam bu meşhur tabibi bulur. Tabip hastalığını teşhis eder ve adama bir ilaç önerir. Hani der adama dönerek tarlalarda pislik yuvarlayan bir böcek var ya bilir misin der.Adamın hemen aklına gelir bok böceği der. Evet o böceğin yuvarladığı pisliklerden her gün yutacaksın der. Adam doktorun dediğini yapar. Ve iyileşir. Sonra bir gemi yolculuğuna çıkar. Gemi büyük bir buz kütlesine çarpar. Ve alttan delinir. Gemide ki herkes telaş içinde bir o yana bir bu yana gidip gelirken. Adam bacak bacak üstüne atar. Ve bir dalda cigara yakıp hiç istifini bozmadan türkü çağırır. Sonra bu garip yadırganası davranış yolcuların bir kısmının dikkatini çeker. Sorarlar gemi batıyor ne diye bu kadar keyifli ve rahat olursun derler. Adam şöyle cevap verir. Kurban olduğumun bir işine karıştım bana yıllarca bok yedirtti. Artık daha işine karışmıyorum. Batıracak olanda o çıkaracak olanda odur. Der.
    Evet batıracak olanda odur çıkaracak olanda odur. Biz bazı şeylerin elimizde olduğunu sanarız halbuki her şey onun elindedir. Hiçbir şey bizim elimizde değildir. Hayatta hiç bir şey lüzumsuz değildir. Bize bir düzensizlik olarak görülen kötü yansıyan her şey aslında bu eşsiz düzenin bir parçasıdır. Hayat var olduğu müddetçe iyi ve kötü her daim olmaya devam edecektir. Kendi fikirlerini kendilerini bilim adamı sananlar olmaya devam edecektir. Lakin bilginin ve ilmin gerçek sahibi Allah'tır. Ve her şeyi icra eden yine Allah'tır.
      Çok mu kaderci yaklaşım sergiledik. Halbuki öyle değil. Bir karınca bir hat sanatçısının yazısını görür ve şöyle der. Kalem ne güzel yazıyor. Bir başka az daha bilgili bir karınca olaya müdahil olur ve derki. Kalem değil yazan onu tutan parmak ne güzel yazıyor der. Az daha bilgili bir karınca gelir derki. Parmak değil o parmağa güç veren el nasılda yazıyor der. Daha bilgili bir karınca derki kol der. Daha bilgilisi omuz der. Daha bilgilisi beyin der. Daha bilgilisi adam der. Daha bilgilisi en bilgilisi ALLAH der. Allah o adamı yaratmasa idi o o yazı yazılmayacaktı.
      Kulun sınırlı iradesini yok saymıyorum ama her şeyi kapsayan genel iradenin yanında kulun iradesi ne ifade eder ki. Biz sorumluyuz çünkü Hak bize kendi iradesinin dışında bir irade vermiş özgür.Bu çok büyük bir bağıştır o yüzden sorumlu tutulmamız lazım gelir.
 
   Ama hakikatte yapan ve yaptıran Allah'tır.

Yazarı=Bahadır Çakır                                        o adam sensin...

11 Aralık 2014 Perşembe

Şeriatta,Tarikatta, Marifette Hükümler Değişir

    Şeriata göre kaderci davranmak doğru kabul edilmez. Marifette ise kaderci davranmamak doğru kabul edilmez. Şimdi gel bunu anlat imam efendilere. 70. Derecede olduğumuzu var sayar isek 69 derece var altımız da. ''Cennet cennet dedikleri bir kaç köşkle bir kaç huri isteyene ver onları bana seni gerek seni.'' sözünü gel şeriat ehline anlat. Cenneti istemiyorsan cehennemi mi istiyorsun diyorlar. Sadece Allah'ı istiyorum olamaz mı?
     Allah isteyen biri cenneti istemese olmaz mı? Allah ne diyor ben kimi kulları cennetim için kimi kullarımı da muhabbetim için yarattım demiyor mu? Bizde muhabbeti için yaratılmış olanlarından olmak istiyoruz işte.
     Şeriat, tarikat, hakikat, marifet.... Şeriat yeşil kabuk,tarikat iç kabuk,hakikat iç meyve fındık içi...Marifette o fındığı yiyenlere marifet ehli denir...
      Koçum şeriata kalır isek bizi valla iğnenin deliğinden geçirirler. Şunu niye yaptın? Buna niye baktın? Şuradan niye geçtin? Adamın posasını çıkartırlar.
      Allah bizi muhabbeti ile hiç bir yere uğratmadan geçirsin inşallah...Allah adaleti ile muamele etmesin bize muhabbeti ile muamele etsin...
      ALLAH ın bir çok sıfatı ve bir çok ismi var bunlar kainatta her an tecelli halindedir.
     
    YAZARI=BAHADIR ÇAKIR                        O ADAM SENSİN

9 Aralık 2014 Salı

Özgürlük

 Özgürlük nedir? Adalet bu nedir? Bu kavramlar neden bir birine bağımlılar. Adaletin olmadığı bir yerde özgürlük olur mu? Özgür yaşamak için adil bir düzenin olması gerekmez mi? Sizin silahlarınızı size karşı kullanan bir düşmana nasıl saldırmalı.
  Yüzyıllardır insanlığa bu iki kavramla saldırdılar. Daha fazla özgürlük getireceklerini söyleyen krallar halkı köle yaptılar. Bugünde çok farklı şeyler yok. Zeki,çalışkan ve yürekli insanlar hak ettiği değeri alıyor mu? Cevap hayırsa köle düzenin devam ettiği söylemek durumundayım. Bu kölelikten kurtulmalıyız. Ama nasıl? Ahmak inanları en tepemize koymayarak.
    Her yerde adaleti en iyi şekilde tahsis edecek olan bir yönetici belirleyerek bu köle düzeninden kurtulabiliriz. Adaletin sahibi Allah. O halde onun kanunlarını ve nizamlarını en iyi şekilde uygulayabilecek olan kişi ve kişilere iltimas etmeliyiz. Bu iltimas edilecek kişileri en iyi şekilde seçmek için Kur'an a aslımıza dönmeliyiz.
    Haksız fiillerden ve kazançlardan kurtulmanın vakti geldi. Adalet duygusunu en derunun da yaşamanın vakti geldi. Adalet, bu kelimeyi kullanmanın vereceği haz trilyonlara değer mi?
    Ey güzel Allah'ım gücü zalimlerin eline verme. Sen mutlak güç sahibisin gücü mazlumların yanında onların safında mücadele edecek olana ver. Sen gönülleri en iyi şekilde bilensin. Bizim gönüllerimizi batıla kaydırma. Bizi senin yolundan kapından ayırma. Bizi sana çıkan yollarda köle yap. Bizi asla ve asla sensiz bırakma.Gönül diyarımızda olup bitenleri sen biliyorsun yarabbi. Sen bizi bizden daha iyi biliyorsun. Gönüllerimizi sana açtık yarabbi. Orası benim için daha mahrem. Gönüllerimizde olup biteni sen biliyorsun. Duygularımızın saklanacak olan kısmını sakla yarabbi.
    Bizi haksız yere suçlananlardan eyleme. Bizim yanımızda yöremizde korkak adamlar yetiştirme. Yüreğimizde senin dışında olan korkularımızın hepsini çıkart. Yüreklerimizi güçlendir. Orayı korkusuz yap. Korku en büyük acizliktir insanlara karşı aciz yapma bizi, bizi sana karşı aciz yap. Bizi senden başkasına boyun eğdirip secdeye yatırma Allah'ım. Biz ancak senin huzurunda secde eder kapanırız onun dışındakilere kapatma bizi Allah'ım.
    Allah'ım sen bizimle isen düşmanın yapabilecekleri okyanusa düşmüş bir gurup karıncanın yapabileceği kadardır. Sen bizimle değilsen biz tümden helak olmuşuzdur. Ya rabbi asla bizi bırakma. Bizi bıraktığın gün asla olmasın. Biz sensiz biteriz Allah'ım. Biz seninle biziz. Sen yoksan biz baştan yokuz. Biz bir hiçiz Allah'ım senin varlığın bize bizlik ve benlik katıyor. Senin ezeli ve ebedi varlığının gölgesinde bizi güçlendir Allah'ım. Bizi al ve kaldır. Biz günahkar kulların olarak mahvolduk kendi kendimize zulmettik sen bizi kaldır yaralarımızı sar Allah'ım. Bizi kendi zulmümüzden koru Allah'ım. Bizi bizden koru Aallah'ım. Bizi asla bir yerde kendimizle başbaşa bırakma Allah'ım. Biz kendi kendimizle baş başa kaldığımız zamanda kendimize zulmediyoruz. Bizi ne düşmanımızın karşısında ne de kendimizle baş başa bırakma ya rabbi. Varlık namına neyimiz var ki hepsi sensin. Senden başka bir varlığımız yok. Senden başka hiç bir şey yok.
    Biz layık değiliz ama sen bizi layık görüyorsan her şey bitmiştir.Senin sözünün üstüne söz söylenmez. Yarabbim sen bizi senin kutlu yolunda asker görüyorsan biz askeriniz. Hak yolunda bütün her şeyim feda olsun. Feda olsun yok olalım senin yolunda...Senin uğrunda...

YAZARI=BAHADIR ÇAKIR                                             O ADAM SENSİN...

7 Aralık 2014 Pazar

SÖZ AĞIZDAYKEN SENİN ESİRİNDİR SÖZ AĞIZDAN ÇIKINCA SÖZÜN ESİRİ OLURSUN

    Hala şu üzerinde hiç düşünülmeden söylenen sözleri duyuyor olmaktan dolayı bizarım. Suriyelilerin bizim ülkemizde ne işi var mış? Dünya da akan Müslüman kanlarının hepsinin üzerimizde hakkı var. Biz ki Osmanlı torunuyuz. İmparotorluk varisiyiz. Bugün kan ağlayan yerlerin büyük ekseriyeti Osmanlının eski topraklarıdır. Filistin kimin toprağı bugün Osmanlı eski iştişamı ile oraların hakimi olsaydı bunlar olur muydu? Ya da yeni cümleler le ifade edecek olursak Osmanlının varisi olan bir devlet olan Türkiye Cumhuriyeti Devleti kendini çok hızlı bir şekilde toparlayıp Müslümanlık bilinciyle eski Osmanlı anlayışı ile oralara yeniden hakimiyet kurabilmiş olsaydı bu kanlar akacak mıydı? Doğu Türkmenistan da olan olaylar ile ilgili dış işleri bakanımız müdahale etmeye çalıştı geçen günlerde Çin emperyalist gücünden gelen cevaba karşılık verebildik mi? Veremeyiz çünkü henüz o kadar güç ve söz sahibi olamadık. Müslüman bir çocuk soğuk taşların üzerinde ya da sıcak kumların üzerinde cansız yatıyor iken bizim ülkenin beyleri paşaları maaşımızdan gidiyor yok bilmem ne şudur budur diyebiliyorsa insanlık ölmüştür boşuna yaşıyoruz. Biz Müslümanların hiç mi gururu yok hiç mi haysiyeti yok da kardeşlerine sahip çıkamıyor. Aman efendim Arabistan da Müslüman onlar niye ses çıkarmıyor. Osmanlı parçalandıktan sonra kurulan tüm devletler suni yapıdadır. İngiliz mandasında kurulmuştur. Ağır kaçar diye yazmıyorum araştırın Türkiye Cumhuriyetinin başına gelen başbakanlardan Cumhurbaşkanlarından kaç tanesi Türk. Türkiye Cumhuriyeti devletinin üst düzey yönetim gücüne sahip kişilerinin soyunu sopunu araştırıldığı zaman gerçek ortaya çıkıyor. Osmanlıyı öyle bir kurnazlıkla parçaladılar ki öyle bir oyun düzdüler ki acısı bin sene geçmeyecek darbe yedik. Bu ezikliği en az bin sene dünyanın o kadar ömrü var ise çekmemiz gerekirken biz ben ben bir şey olmamış gibi davranmaya devam edelim bakalım sonumuz ne olur.
Biz bugün dünya çapında gerçekleştirilen bu kanlı olaylara dur diyemiyecek kadar aciz olabiliriz. Allah acizliğimizi zalimin karşısına çıkacak bir güç olarak değiştirsin. Ve bizi asla zalimlerden yapmasın.
Ya şimdi bugün bizim çıkaracak olan güç nedir? Evvala Allah ...Mevsimler değişiyor küfrün galip geldiği yerde zayıfladık. Allah kainatın her herine isimleriyle sıfatları ile tecelli ediyor. Biz zaman karanlık hakim olur aydınlıklar kuytu yerler de lambadan mumdan yine azda olsa etrafı aydınlatır. Ama galebe olan karanlıktır. Biz zamanda öyle olur ki aydınlık galip gelir karanlıklar bodrum katlara saklanır. Manevi mevsimler gidişattan görüyoruz ki artık değişiyor. Küfür bu yüzyıla kadar zirve noktasına ulaştı artık çöküş vakti gerileme zamanı geldi. 2000 li yıllardayız artık gelecek bizim aleyhimize çalışmayacak.
İşte bu yüzyılı doruk noktamız yapmak için eski köhnemiş kokuşmuş kalıplardan kurtulmalıyız. Yeni hiç olmadığı kadar yeni ufuk açıcı kararlar almalıyız. Ve aldığımız her karar bizi geriletmemeli ileri ivme kazandırmalı. Eski harflarin ruhuna ihtiyacımız var. Ne kadar yazarsak yazalım bütün bu latin harfler bir elif manası kadar değildir.Eskiyi görsel olarak değil mana olarak ruhumuza hapsetmeliyiz. Tarih diyor ki bu kadar tekerrür edip duruyorum hala ne diye tekrara düşü durursun be adam ders alsana şu yazan hakikatlerden diyor. Tarihi doğru kavrayabilmek için tarihi okuyabilecek donanıma sahip olmamız gerekir bu da Osmanlıca dan geçiyor malesef. Alfabeden bahsetmiyorum. Eski kaynakları latince ye çevirseler yine de çoğunu anlayamayacak kadar sığ ve bir çok kelimesi uyduruk bir türkçe kullanıyoruz. Günde 200 kelime ile konuşan insanlar haline geldik. Hangi halimizi hangi derdimizi doğru düzgün sözcüklere vurup ifade edebilmeyi başarabildik ki?
Şimdi liselere zorunlu Osmanlıca dersi getiriliyormuş. Ben olsam ilk kafadan zorunlu yapmazdım aradan biraz zaman geçtikten sonra zorunluya çevirirdim. Zannedersem bu alfabe üzerine bir ders olacak halbuki edebiyat kelime ağırlıklı bir ders koymaları lazımdı. Ve öğrencilerde not kaygısı olmaması lazım. Günümüz Türkçesi ile de Arap alfabesinde yazılabiliyor. Mesele harf değil zadece sadeleştirilen uyduruk kelimeler ile bayağılaştırılan Türkçedir. Eski Türkçe Osmanlı türkçesi dediğimiz dil bize şuanda çok yabancı ve ağır geliyor. Sebebi de bu Nurullah Ataç gibi adamlar. En sade dil olarak Yunus Emre'yi Mevlana Hazretlerini gözteriler ama sadeleştilme yapılmamış şiirlerini okuyup anlayamıyoruz. Bunlar devirlerinde halka hitap eden insanlar bunların dili sadedir. Ama anlayamıyoruz.
Bir ingiliz 500 sene önceki kaynağını okyup anlayabiliyor bir Japon 1000 senelik kaynağını okuyup anlıyabiliyor iken biz 100 sene önceki kaynağı okuyup anlayamıyoruz. Mesele harfte değil harf var tamam ama öz Türkçeleştirme bizi tamamen çökertmiştir. Şimdi Osmanlıca yazılan bir eseri hiç kelimeleri oynamadan latince yapsınlar anlayabilecek miyiz? Hayır. Anlayamayacağız. Çünkü eski kalimelerin manalarından uzak düştük.
Geçen Yunus Emre Hazretlerinin şiirindeki kelimelerin karşılığını bulmaya çalıştım kelime arapçadan türkçeye dönmüş bir kelime aynı kelimenin arapçada ihtiva ettiği anlamla türkçede ihtiva ettiği anlam değişmiş. Manasını çözemedim. Gelinen vaziyet bu. Dile müdahale ettiğiniz halde geri döşü olmayan zaralar meydana getiriyor. Birden bire harf devrimi ile latin harflerine geçip öz türkçe akımını başlatmak ne kadar yanlışsa yine birden eskiye dönmek de bir o kadar hatalı olur.
Bunu kırmadan dökmeden halletmemiz lazım. Önce aydınlardan aydınlığı getirecek olan zümrenin kelimelerine dikkat etmesi lazım. Sonra alt kademelere doğru aktarılması. Uygun gelir.
Bizi diriltecek ikinci husus ise hilafet makamıdır. Halkın seçtiği en üst düzey kişi aynı zamanda hilafet makamını da elinde bulundurmalıdır. Ve dini fetvaları alacak olduğu bir kurul kurmalıdır.
Üçüncü husus tarikatları dergahları serbest yapmak. Camileri şeyhlerle doldurmak. Her camiyi bir tarikata vereceksin. Devlet dergah yapacak içine dergah hocalarını koyacak halk kendi isteği doğrultusunda tasavvuf ile tanışacak.
Dördüncü husus ilmi çalışmalar eski kaynaklarımızın üzerine kendi bilgi ve becerilerimizi koyarak gerçekleşmesi için İslami İlimler ile ilgili çok geniş kapsamlı Üniversiteler yapılmalı. Ve kollejler liseler inşa edilmeli.
Beşinci husus ezberci eğitimin etkisi kırılmalı. Proje üreten bir öğrenci aktif öğrenci işlevi oluşturulmalı. İlgili kurum ve kuruluşlara öğrencilerin ve hocaların proje tez tüz teori yazıp göndermeleri kolaylaştırılmalı internet üzerinden bu kolayca yapılabilir hale getirilmelidir. Derslerin müfradatları azaltılmalı herkes sevdiği bölümün sevdiği kısmına yoğunlaşıp üzerinde geniş kapsamlı araştırma yapabilmeli.
Buna benzer konulara eğilim göstermeliyiz.
YAZARI= BAHADIR ÇAKIR O ADAM SENSİN..

6 Aralık 2014 Cumartesi

Hazreti Mevlana ile şems hazretlerinin ilk karşılaşması

    Mevlana hazretleri Altun Aba Medresesinde dersini vermiş bir bineğe binmiş at arabası gibi katırların çektiği bir araçta olabilir evine doğru yol alıyorken, yolda bir derviş onu durdurdu.
    Ciddi ve yüksek bir ses tonu ile sordu:'' Sen Belh'li Sultan'ül ülema oğlu Mevlana Muhammed Celaleddin'sin, öyle değil mi? dedi.
     Evet dedi Mevlana...
     Bendenizin bir müşkülü var sana danışayım. Hazreti Muhammed mi büyüktür yoksa Beyazıt ı Bestami mi?
      Mevlana cadde ortasında toplanan kalabalığın şaşkın bakışları altında ansızın sorulan bu soru karşısında irkildi. Sorunun taşıdığı derin manayı anlamış dervişin önemli bir kişi olduğunu anlamıştı.
      Bu nasıl soru? Elbette hazreti Muhammed s.a.v büyüktür dedi.
      Derviş gülümsedi,
      İyi ama Hazreti Muhammed, ''Yarabbi, seni tebcil ederim, biz seni layık olduğun veçhile bilemedik'' Buyurur.
      Halbuki Beyazıt'ı Bistami,'' Ben kendimi tebcil ederim, benim şanım çok yücedir.Zira cesedimin her zerresinde Allah' dan başka varlık yok.'' der.
       Buna ne diyeceksin dedi.
      Mevlana sorunun bu mecraya döküleceğini anlamıştı hemen cevap verdi.
      Çünkü Hazreti Muhammed, Günde sayısız makamlar aşıyor, her makam ve mertebeye varışında, evvelki bilgi ve halinden istiğfar ediyordu. Böylece Peygamber hiçbir makamda ve hükümde kalmayarak ebediyen tenzih edilmesi gereken Rabbi, Onu bütün tecelli cilveleri içinde dahi, tecrid ve tenzih edebilmenin mukavemetine malik bulunuyordu.
       Mutasavvıf Beyazıt ı Bistami ise, vardığı ilk makamın sarhoşluğu ile kendinden geçti.O makamda kaldı ve bu sözü söyledi.
     Derviş, cevabın büyüklüğü karşısında dayanamadı, sendeledi, ve olduğu yere bayıldı. Mevlana da heyecanlanmış ki olduğu yerden inerek dervişi düştüğü yerden kaldırdı.

    Yukarıda anlatılan bölüm MEVLANA MÜZESİNDE 2155 NOLU KAYITLI ESERDEN VE MEVLANA MÜZESİNDE 79 NOLU KAYITLI ESERLERDEN ALINTI İÇERMEKTEDİR. BAŞKA ESERLERDE GEÇEN BÖLÜMLERLE DE DESTEKLENMEKTEDİR.

    Buradan sonraki anlatacaklarımız yukarıdaki olayla ilgili olacaktır. Yukarıdaki olayı anlayabilmek için içeriğini bir takım bilgilerle açmak lazım gelir. Mevlana celaleddin rumi hazretlerine sual soran zat ŞEMS İ TEBRİZİ DİR. Yukarıdaki bölüm Mevlana Ve Şems hazretlerinin karşılaşmasını anlatmaktadır.
     Şems ile Mevlana hazretlerinin ilk defa karşılaşıp görüştükleri bu yere Mevleviler sonradan Kur'an ı Kerim'in Rahman suresinin 19. Ayetinden alınan ve'' iki denizin karşılaştığı yer'' anlamına gelen, MERACEL BAHREYN adını vermişler. Bir çevrikle işaretlemişlerdi.
     Şems Hazretleri kendine bir Mürşid arıyordu. Bu vesile ile diyar diyar dolaşıp şeyh olarak bilinen tüm kişileri tartıp ölçüyordu. Kendine uygun bir şeyhi bulmak için dolanıp duruyordu. Hocanın düzeyi yüksek olsun ki öğrenciye bir şeyler katabilsin değil mi? Şems aşkın aşkınlığın alemetini taşıyordu. Hazreti Mevlana bilindiği üzere babası da ulema idi yani bilgi sahibi medrese eğitimi almış kültürlü ilim sahibi bir insanın oğlu olarak dünyaya gelmişti. Mevlana hazretlerinin babası da bir tarikat şeyhi idi. Ama Mevlana bir çok şeyh den ilim tahsil etmiş en son ise şems denilen Mürşid ile karşılaşmış mana aleminde derin manalar ile haşır olmuşlardı.
 
     Yukarıda yazan olaylara uygun cümleler sarfetmek için kendimi ölçümü ve yazımıda uzatamamak için daha anlaşılır örneklerle sürdürmeye çalışacağım.
 
    Allah katında her insanın bir derecesi bir makamı vardır. Allah katında en üstün derece ve makam sahibi olan yaratılmış varlık Peygamberimiz s.a.v dir. Onun makamı halende artmaya devam etmekte olup ümmetin iyilikleri de Peygamberimize de aynı zamanda yazılmaktadadır.
     Son peygamberde odur ilk peygamberde odur. Yaratılan ilk varlık odur bütün alemleri rabbül elemin ona olan aşkından yaratmıştır. Sen olmasaydın olmazdık sözü de buna vurgu yapmaktadır. Son peygamber Hazreti Muhammed Mustafa S.A.V den sonra peygamberlik makamı bitmiş bulunmaktadır. Velakin Peygamberimiz benim ümmetimin velileri Beni İsrail in peygamberlerine denktir demektedir. Bu da şuna tekabül eder. Allah her bozulmaya karşın dünyaya peygamber göndermiş ve bunların yanı sıra onlara yardımcı veliler tahsil etmiştir. En son peygamber olarak da peygamberimiz s.a.v i aramıza bir düzeltici bir elçi olarak göndermiş ve insanlığı cahilane gidişattan kurtarmıştır. Şimdi ise daha başka peygamber gelmeyecek bu bir bakıma Peygamberimiz s.a.v e Allah'ın aşkının bir göstergesi olarak tezahür etmiştir. İnsanların, cinlerin peygamberi olarak gelen peygamberimiz alemlerin peygamberi olan peygamberimiz yaratılan bütün varlıklardan her manada üstün yaratılmıştır. Allah ona ayrı bir üstünlük yüklemiştir.
 
    Şuan için biz ümmet i Muhammed in ulaşabilceğimiz en üst mevki  kutupluk gavslık mevkisidir.Bu en üst makama ulaşabilmek için çok ince noktalardan geçmek gerekmektedir.  Duygu ve düşünceleri tamamen hakka vermek gerekir ki bu ulaşılması zor ve meşaketli bir yolculuktur. Gülü zeven dikenini baştan kabullenmiş demektir. Her koklayışta gülün tikeni canımızı açıtsa da kokusu bizi mest, sermest ediyor etmeye devam edecektir.
 
    Alt derecelerden üst dercelere doğru çıktıkça Allah katında alt katta doğru olan üst katta hata oluyor günah oluyor. Her mevki her derece her makam kendi özellikleri ile tartılıp biçiliyor. Örnek vermek gerekirse. Hazreti Yusuf Zindanda iki kişinin rüyasını yorumluyor rüyanın zuhur günü geldiği vakit krala hizmete gidecek olana diyor ki Kralına benden bahset ki belki beni de zindandan kurtarır diyor. Bunun üzerine söylediği bu söze günlerce ağlıyor. Ben nasıl olur da rabbimden başkasından medet umdum diyor. Bizim her zaman yaptığımız bu basit olay peygamberlik makamına uygun gelmiyor. Ve zindanda yakardığı tevbe istifar ettiği bir anda vahy olunuyor. Eğer hatanı anlayıp tevbe istifar etmeseydin Allah seni peygamberlik makamından atacaktı lakin tevbe ettiin için seni bağışladı. 2 sende Allah seni bu zindandan kurtaracaktı lakin bu hatan üzerine 7 sene sonra bu zindandan çıkacaksın buyuruldu. Hazreti Yusuf Kur'anda bahsedildiği üzere 7 sene zindan hayatı çekmiş ve bu 7 sene eziyet ile geçmişti.
 
 
 
    Bizim her gün yaptığımız hal ve tavırlar ileri makam ve mevkilerde suç unsuru oluşturmaktadır.

 
    YAZARI= BAHADIR ÇAKIR                             O ADAM SENSİN...

4 Aralık 2014 Perşembe

İlmin Bittiği Nokta

  Bir alim olursun bir cahil bir inersin bir çıkar. Öyle bir zaman gelir ki ilim de biter. Öyle bir zamanda öyle bir hale girersin ki ilim yok olur. Ama hangi ilim sorusunu sormamız lazım. İlim tektir kaynağı da tektir hakikatte ilim bitmez. Fakat izah babında ilmi ayırmaya ihtiyaç vardır. Kulun ilmi biter Allah'ın ilmi bitmez. Kulun ilmi de Allah'ın ilminden küçük bir  sızıntıdır. Hakikatte ilim bitmez ama maddi alemde sebepler alemi dediğimiz bu alemde ilim de biter her şey bitebilir.
   Başlık ilk okuyuşta belki sıkıntı veriyor ama sürekli bir şeyleri açıklama yapmak da sıkıntı veriyor. Direk anlatma ihtiyacı duyuyorum. Başlığı aklın durduğu yer de yapabilirdik ama akıl ile ilim aynı şey değil. İlmi biz akıl ile kavrıyoruz. Ama akıl ilim ile aynı değil.
    İlimi de ayırmışlar bir çok şeye bölünmüşdür. Maddi ilimler Manevi ilimler en baş bu şekilde ayrım yapsak. Daha sonra bunlarda içinde ayrılıyor. Esasen ilim bir bütündür. Ama biz onu aklın kavramasını kolaylaştırmak için böldük ve parçaladık.
     Akıl ile ilim, ilim ile de baktığını görme yeteneğin artıyor. Maddi ilimler ile maddesel şeylere bakışın artıyor.
      ''İlim ilim bilmektir ilim kendini bilmektir sen kendini bilmez isen ya nice okumaktır'' Diyor Hazreti Yunus.
        Öyle bir mertebe var ki orada ne arif kalır ne de ariflerin ilmi. Yok olmak yok yok yok. Bırak daha akılda dursun bir yerde o da haddini bilsin. Densizlik yapmasın. İlim ile de kibre düşülüyor ibadet ile de kibre düşülüyor ben demekle de kibre düşülüyor. Ben yaptım demekle de düşülüyor.
      Ben, bıktım bu sözcükten. Bu adam bizim içimizde yaşıyor daha ben dediğimiz adam bıktırıyor insanı. Bir dur be koçum öyle değil senin dediğin gibi değil bizi maceraya sokma diyoruz. Ama adam rahat durmuyor. Bu adam iyi bir adam değil yav içimiz de herkesin içinde var ben dediği o adam. İnsanda iki ben var biri ben diğeri sen. İnsanda iki sen var biri ben diğeri sen. Hazreti Yunus diyor ki yine. ''Bir ben var benden içeri.'' O ben diğer ben. Benler birbirine karıştı aman Allah'ım.. Benden içeri olan ben ruh. Ruh iyi olan ben. Diğer bir ben daha var o işte demin bahsettiğimiz o adam. İçimizde yaşayan canavar. Her insanın içinde var bu canavar.Ölmeden önce ölünüz hadisi şerifini gerçekleştirenlerin dışında.
       Zirveye çıkana kadar sürekli ben dediğimiz o adamla uğraşmak durumundayız. Yoksa o ben bizi ele geçirir. Ve biz diyemez oluruz ondan sonra hep ben deriz Allah muhafaza.
      Bu devir öyle bir devir ki bu devir de çıkış kapısı takva ile bir mertebeye gelmek mümkün değil. Zira yanlış anlaşılmasın takva dediğimiz şey bu devir de çok üzgünüm ama yok. Bu devir de takva sahibi olmak için dağa  çıkıp kendi halinde kimseden habersiz kendi ekosistemini kurup kendi haline yaşayarak ulaşabilirsin ki o da zaten takva olmaz. Bu devir de bankaya gitmeyen var mı? Yok. Faiz yemedim diyen var mı? İllaki bir yerden giriyor. Maşı nereden alıyorsun Bankadan. Yediğimiz yiyeceklerin hepsini kontrol mü ediyoruz bu et İslami usulle mi kesildi nasıl kesildi de önümüze geldi bilmiyoruz. Bu devir de vakıf olmadığımız o kadar çok şey var ki haram bir yerden mutlaka sızıyor. Sözlerimiz yanlış anlaşılmasın. Takva ya karşı değiliz ama haram yemedim diyenlere, mutlaka haramın sızdığını göstermek lazım. Bu devirde haram yemeyen haram yememiş insan yok. Kendimizi sakındırmaya devam edeceğiz. Bilerek haram yemeyin. Ama bilmeden yediklerimiz var herkesin var. Bu harama teşvik gibi anlaşılmasın.
      Günah işlemedim diyenler var. Günah işlemedim diyen adam günahım yok demek en büyük günah. Ama günahımız var günahkarız. Günahsız olmaz. Allah celle calaluhu ne diyor: Bir hadisi şerifte Allah şöyle buyuruyor:'' Eğer siz günahsız olsaydınız ben sizi helak eder sizin yerinize günah işleyip tevbe eden kullar yaratırdım.'' buyuruyor. Şimdi gel açıklama yapma söze Allah buyuruyor ki diye başladık ama hadisi şerif yazdık. Hadisi şerifi kim söylüyor Peygamberimiz s.a.v efendimiz. Ayet Allah'ın sözü hadis Allah'ın sözü değil diyenler var gel de şimdi bunu yazmadan geç. Ayeti söyleyen kim Efendimiz s.a.v değil mi o bu ayet demeseydi sen nereden bilecektin onun Allah kelamı olduğunu? Bilemezdin. Hadis şerifte Allah kelamıdır. Velakin ayet vahiy yoluyla zuhur ederken hadis i şerifler tecelli yoluyla kalbe doğması  ile gerçekleşiyor. Yani aralarındaki fark derece farkı, ayet daha emin bir yol ile inmiştir. Bu yüzden derecesi yüksektir. Ama ikisi de aynı yerden geliyor.
       Ayetlerinde bir kısmını hadisi şerifler olmasa anlayamayız. Kur'an özet geçtiği yerler var. Allah'ın kelamı kitaptan ibaret değildir. Allah olayları Kur'an da özetle değilde ayrıntı ile anlatsa idi Kur'an okuyamayacağımız kadar uzun olurdu. Kur'an da özet olan yerler hadisi şeriflerle anlaşılıyor.
     Bugünlerde bazı ilahiyatçı profösörler var diyor ki ben sadece Kur'an a inanırım o bana yeter. Başka bir şeye inanmam diyor. Kur'an ı sen prof da olsan anlayamazsın. Bir zaman sonra hadisleri dikkate almadığın için ayetleri kendi kafana göre yorumlamaya başlarsın. Milleti de kandırır kendini de kandırır öyle bir yol tutturur gidersin.
      Kur'an ın metodu da bir ayetle o konu hakkında hüküm verilmez. Şarap dan bahseden bir ayeti okuyup o konuda bir hükme varamazsın. Şarap ile ilgili tüm ayetleri okursun sonra budur dersin. Çünkü Kur'an ilk başlarda ayetlerde kısıtlayarak alıştıra alıştıra şarabı haram kılmıştır. Bir anda şarap haramdır hükmünü getirmemiştir. Bir anda düzelme olmaz. Kur'anın metodunu bilmedin mi peygamberin metodunu bilmedin mi anlatılan her şey birer sıkıntı. Ne yapalım işte öyle böyle gidiyoruz.
      Kur'an da ki her ayet Müslümanlar ile alakalı değildir. Cuma günleri imam vaaz verir iken kafirlele ilgili olan ayetle Müslümanlara hüküm bina ediyor. Azap ayetleri ile Müslüman insanları korkutuyor. Kendine cennet huri karşısındakine cehennem zebani mantığı ile konuşuyor. Bu olmaz.
      Bu  olmaz Müslüman ile kafiri bir tutamazsın. Kafirle ilgili olan ayeti git kafire oku. Müslümanları niye yanlış bilgilendiriyorsun.
      İnsanlar artık Allah'ı bu tip yanlışlıklardan dolayı gazap eden caza kesen bir yargıç gibi görmeye başladı. Öyle değil ki nereden anlıyoruz. Hadislerden ayetlerden ama Müslümanlar ile ilgili olan kısımlarından bunu anlıyoruz.
        Bütün ilimler dinden çıkmıştır. Din olmasa idi insanlık cahil kalırdı dediğim zaman adam bana hangi din diyor. Kaç tane hak din var. Allah indinde kaç din var. Bir olan Allah'ın bir dini olur o da İslam. Allah insana ilim vermese idi Adem e bazı kelimeleri öğretmemiş olsa idi. Biz cahil olmaz mıydık?  İlim farklı din farklı diyenler var. Faklı değil kardeşim. Dini yalnızca diğer dünyaya ait bir şey gibi düşünür isen faklı görürsün. Halbuki din insanları hem dünya da hem de ahirette güzel yaşayabilmesi için vardır. Bütün dünya İslam'ı gerçekten gerektiği gibi yaşasın bak savaş oluyor mu? Bak kötü olaylar zuhur ediyor mu? Ya biz yaşamıyoruz ki İslam'ı tam bütün dünya yaşasın. Biz tam uygulasa idik zaten bu halde olmazdık. Şuan batık haldeyiz bizi çıkaracak olan ise ibadetler değil. İbadeti doğru yaparsak çıkarız diyor adam. Namazı dosdoğru kılar isek çıkarız diyor adam. Namazı nasıl dosdoğru kılacağız peki. Yarın duygu ve düşüncelerimiz huzura çağrıldığında namazı bu adam nasıl kılıyordu hangi duygu ve düşünceler içinde kıldı denildiği zaman puf kaldık. Sokak da Müslüman görüntüsü var mı? Sokağı bırak kendimiz de Müslüman görüntüsü var mı? Görüntüyü de bırak iç dünyamız da Müslüman görüntüsü var mı? Var ya da yok...Müslüman olsaydık adam gibi Dünya da zulüm gören tek bir çocuk bile olmazdı. Çok iddialı konuştum olmazdı. Batı karşısında bu kadar geri kalmazdık.
       Neyse öyle böyle her şey olması gerektiği gibi. Kur'an ın metodu ile alıştıra alıştıra Müslümanlaşalım artık.
 
     Bu yazımızdaki her hangi bir cümlenin tek başına alınıp kullanılması hatalı sonuçlar doğurabilir o yüzden alıntı yapılır iken dikkat edilmesi gerektiğini baştan söyleyelim.
 
      Yazımızı okuyup da nazmaz kılmayın dermişim gibi anlamlar çıkaranlar olabilir sakın olmasın. Namaz kılmayın demiyorum. Kılın bütün her şey bir kere Kalpten ihlasla LA İLAHE İLLALLAH MUHAMMEDEN RESULLALLAH diyebilmek için. Ama ömrümüzün neresinde kalpten gönülden Allah deriz bilmeyiz. Bir taşa bin kere vurursun taş 1001 de kırılır o taşı kıran vuruş 1001. vuruş değil. 1000 + 1 vuruş. Aynı onun gibi bütün ibadetleri yaparsın yaparsın arada öyle bir an yakalarsın işte o anda belkide tüm duygu ve düşünceleri kaptırmışsındır. Bütün bu ibadetlerin amacı bu. İlahiyatçılar ne diyor ibadetlerin yapılış amacı Allah a yakınlaşmak. Şimdi biz bu söze biraz daha derinlik katarak diyoruz. İbadetlerin amacı vura vura en sonunda o kalbin kabuğunu kırıp öze erişmek. Ama ibadet  ederken o ihlas derecesini her zaman yakalayamazsın. Bahsedilen ibadet türü ihlaslı olanı. Ama bugün kıldığımız namazların çoğu riya şirk bir çok şey karışık kılınan namazlar. Kılınan Namazın insanı bir şeylerden alıkoyması gerekir. Kıldığımız namazlarda tuttuğumuz oruçlarda eksik olan bir şey var. İhlas....
       Onu yakalamak için bir şeyler yapılması lazım. Ama ne...?

        Allah güzeldir onu hep güzel bilelim. O sevgililerin en sevgilisidir. Bide böyle tanımaya bilmeye çalışalım. Bu zaman kadar Allah baba kızar Allah baba yakar böyle geldik bu yaşa kadar. Ya bundan sonrasını Allah'ın bizi sevdiğini düşünerek geçirelim. Onun bir sevgili olduğunu ona aşık olmak için talip olalım. Sevgi gönülden olan bir şey her insan Allah'ı sevemez kuru yalan bile olsa seviyorum diyelim bunu sürekli tekrarlayalım gönül alışsın. Bir bakmışsın zil zurna aşıksın.
   
       Aşığım ulan seviyorum.  Allah herkesin Allah'ı hepimiz sevelim. O da bizi sever  sevmeseydi yaratmazdı tekrar o yaratılıştan gelen sevgimizi kazanalım. Yok etmeyelim. Günağımız var döktük ortaya neyimiz var neyimiz yok ise serdik senden başka varacak yerimiz yok yarabbi bizi senden başka kimse kabul etmez. Kimse bizi senden başka kapısında bile bekletmez. Senden başkası yok. Sen varsın yaranımız. Yarımız aşkımız. Başka neyimiz var bizim senden başka. Sensiz olmuyor olmayacak da. Hep bir yerlerimiz eksik herşeyimiz eksik bizi asla bırakma yarabbi...Günah işlemeyeceğim demek çok büyük bir yarış olur Allah ile yarışmak olur öyle bir çukura düşersin ki bilemezsin. Allah muhafaza. Ben günah işlemem diyen adam Allah ile yarışa girmiş gibi olur. O öyle bir günah işler ki.... Allahım günah işleriz sen bizleri muhafaza eyle sen bizim  başımızı boş bıraksan biz ne batakalara gireriz sen bizi bırakma yarabbi. Kendi başımıza bırakma ... Bizi bize bırakma ne olur. Sensiz biz biteriz. Seni unuttuğumuz zamanlarda gelmiyor mu bütün bu başımıza gelenler. Halbuki sen hatırımızda olduğunda aklımızda gönlümüzde olduğunda biz hep sevildik hep bize bir haller oldu. Hep bize bir kapılar açıldı. Ama biz ne zaman senden gayrı kalsak mahvolduk. Ne zaman seni unutsak başımız derde girdi. Allah'ım bizi bırakma. Yalvarıyorum bizi bırakma. Sen anamızdan bile kaç bin kat daha merhamet sahibisin sen merhametlilerin en merhametlisi sevgililerin en sevgilisisin. Ey rabbim bizi bağışla. Ümmeti Muhammedi bağışla. İslamın sancaktarlığına yeniden Türk milletini getir. Müslümanları bu zelil halden kurtar. Bize bir sihirli dokunuş yap. Kurtar bizi bu bataklıktan. Nasıl battıysak öyle çıkar. Sensiz biz neyiz ki bir hiç. Sen bizimle isen biz varız. Sen bizi bıraktıysan biz ne yaparız sensiz. Sensiz biz daha da batarız yok oluruz biteriz. Bizi bırakma yarabbi. Ümmeti yeniden dirilt Allah'ım. Gönüllerimizi yeniden aşkınla canlandır. Bize yeniden derinlik yükle bizi bırakma Allahım. Sensiz yapamaz bu gönül yanar biter kül olur. Aşkınla tazele bedenimizi yeniden doğmuş gibi. Hiç yazılmamış gibi bu yazımızda bir köşeden dursun taki bir gün bunu okuyup piyasaya çıkarana kadar kimsecikler bilmesin yüreğimin feryadını.


YAZARI= BAHADIR ÇAKIR                        O ADAM SENSİN...

1 Aralık 2014 Pazartesi

Tesla Bobini (Nikola Tesla)




Tesla bobini, 1891 yılı civarında Nikola Tesla tarafından bulunan[1] ve yüksek voltaj, düşük akım ve yüksek frekansta alternatif akım üretmek amacıyla kullanılan deşarj bobinleridir. Tesla bobininde kabloyu bir hortum, elektiriği bu hortumun içinde akan su, elektirik akımını suyun akışı ve voltajı da suyun basıncı olarak düşünebiliriz. Hortumun ucuna bir ağızlık eklendiğinde ters orantılı bir şekilde suyun akış hızı azalırken basıncı da artar. Tesla bobininin çalışması da bu şekilde gerçekleşir. Tesla, bobini oluştururken birkaç konfigrasyon denemiştir ve bu alet genellikle bir araya gelen iki ya da üç çift rezonans elektrik devresinden oluşmaktadır. Tesla bu bobinleri elektrikle aydınlanma, fosforesans, röntgen ışınları üretimi, yüksek frekanslı alternatif akım, elektroterapi ve kablosuz elektrik üretimi gibi alanlarda yenilik getirecek deneyleri için kullanmıştır. Tesla bobinleri 1920'lere dek kablosuz telgraf için spark-gap radyo vericilerinde kullanıldı











28 Kasım 2014 Cuma

Öz Ve Özet

    İnsan bu alemin özü ve özetidir. Allah istese bütün kainatın özetini bir küçücük bir mikroba yükleyebilir mi elbetteki yani yükleyebilir. Ama Allah'ın lüzumsuz işi olmaz. İnsanda alemi dikkate aldığımızda yok mahiyetinde o kadar küçük ama alemin özeti insandır. Madden de manen de böyledir. Alemde olan olayların benzeri insan bedeninde olur. Gözle göremediğimiz için farkına varamayız. Kalp kendi başına atar. Bizin elimizde değil durdurmak ya da çalıştırmak.
     Manen de insana yüklenen şeyler çok fazla irade, özgürlük, vicdan, gönül, hissiyat, sezgi, akıl, duyum ....vesaire...
     Bir çok özellik var diğer yaratıklarda olmayan. İki özelliği daha dikkat çekici akıl, irade bunlar büyük lütuflar ama farkında değiliz.
      Bunlarında çapı var tabi. Bu terazinin tartabileceği ağırlık var tartamayacağı ağırlık var. Bir çok şeyde aklımızın ötesinde kalıyor. Akılla varamadıklarımıza gönülle varırız. Biz varamasak da varanlar var en azından.
      Bu iradenin dahilinde olan var dahilinde olmayan dışında olanlar var. Gerçek manada düşündüğümüz zaman hiç bir şey dahilinde değilde yani biz yine de zahiri açıdan ele alalım.
      İnsanın iradesi ne ki deve de kulak yok mahiyetinde. Büyük yıldızın çekim kuvvetine onun çekim alanına yakalanan gök taşının bu çekimden kurtulma ihtimali var mı?
       İradenin acizliğini dikkate aldığımız için ruh ve nefis diyoruz en kök bunlar çünkü. İrade aciz kalabilir. Beyine kalpten iki sinyal çıkar ya nefsani ya da ruhani. Nefsani çıksın örneğin beyin bunu aklı selim ile tartsın uymasın hadi. Ama başka dürtüler de faaliyete geçip iradenin etkisini kırdığı için beyine ulaşan sinyalin nefsani olmaması gerekir ki vücut ülkesi rahat olsun.
        Bu işin teorik boyutu. Her kalpte  bir gönül vardır. Bunlar iç içe. Nefsi dediğimiz aslında hayvani kısım bir nevi yaşamsal faaliyet enerji. O bitti mi hayat bitiyor. Kalp dediğimiz ise normal bildiğimiz kan pompası yapan organ. Gönül dediğimiz ise bu kan pompasına bağlı olduğunu düşündüğümüz görünmeyen manevi organ. Ama bunlar iç içe ve vücutta bulunduğu yer aynı noktaya tekabül ediyor aşağı yukarı. Kalbin altında mide var. İşte bu yüzden manevi olarak mide önemlidir. Mideyi bir ateş kalbi de bir kazan olarak düşündüğümüz zaman mideye atılan her yiyeceğin bir tesiri var. Mideye haram şeyler atıldığı zaman kalbi karartıyor, katılaştırıyor.
        Aşırı yemek yediğin zamanda mide altdan kalbi kaynatıyor. Mideden çıkan buhar kalbe etki ediyor. O yüzden az ye diyorlar. Ben çok yiyorum ama. Midenin fonksiyonu oldukça yüksek örneğin tasavvuf erbabı halvete gireceği zaman hafif besinlerle beslenirler bu besinler tamamen bitkisel olur. Hayvani besinler enerjiyi artırır. Hayvani besin hiddet öfke şiddet kazandırır. Bende çok hayvani besleniyorum ters bir beslenme şeklim var. Vücudun bütün gıdalara ihtiyacı var biz sadece burada istisnai durumları ve çıkarımlarını yazıyoruz.

Yazarı= Bahadır Çakır                             o adam sensin..

Gözbebeği

   İnsan bu alemin özü ve özetidir. Yaratılanların merkezi mahiyetinde olan tek yaratık insan. Alemin gözbebeği. Hani demişler ya bana dünyanın en kötü şeyini getir dil getirmişler bana dünyanın en iyi şeyini getir yine dil getirmişler. Başka bir deyişle bana dünyanın en aşağılık yaratığını getir bulamamış kendini götürmüş en sonunda.
    Aşağılık olmakta var tam tersi meleklerden üstün olmak da var. İnsanda iki şey var. Biri nefis diğeri ruh. Ruhu ile nefsini kontrol altına alırsa bir başka deyişle ölmeden önce ölürse meleklerden üstün olur. Tam tersi ruhu zayıf düşer nefsi ağır basar ise hayvanlardan daha aşağı olur. Bu böyle bazen iniş çıkışta yaşayabilir bu yollar inişli çıkışlı tek yürünmez bir göstereni olmalı birde göreni.
    Maddi gözlüğü çıkarıp manevi gözlüğü taktığımız zaman her şey değişiyor. Boyut değiştiriyor bir bakıma. Farklı bir boyutu çıkıyor olayların. Görünen şeylerin birde görünmeyen yanları ortaya çıkıyor. Hayatı yorumlamak lazım hayat kitabını okumak lazım. Çünkü bu kitap sanat değeri taşıyor. Noktasından virgülüne kadar her şey olması gereken yerde.
    Manevi olarak böyle her şey olması gerektiği gibi ama maddi olarak zahiri yönden böyle gözükmüyor ilk anında her şeyin iyi olmasını istiyor ve diliyoruz. Halbuki bilmiyoruz ki iyi zannettiğimiz sonra çok kötü sonuçlar kötü zannettiğimiz ise çok iyi sonuçlar çıkarabilir. Bilemeyiz ki kain değiliz. Kain diye bir şey yok zaten.
     Kehanet uydurma kafadan sallama bir şey bazen tutar bazen tutmaz. Nasıl salladığına bağlı.

YAZARI= BAHADIR ÇAKIR                                 O ADAM SENSİN...

Beyin Karanlıkta Ama Işıklı Bir Dünya Gösteriyor

    Hayat ya metris filminde ki gibiyse.   Beyinlerimiz bilgisayara bağlı gerçek bedenimiz başka bir mekanda biz ise hayali bir dünya da bir birine ağ ile bağımlı insanlar isek ya...
    Beyin yıkama lan falan.   Tamam canım hemen kızmayın. Metris filminden çok etkilendiğim için bu cümleyi kurmadım fakat bilimsel gerçekler filmi hatırlatıyor. Ve bir çok şey bugün eski bilim kurgu filimi gibi.
    Metris filmini çok uzun müddet izleyemedim zaten. Sıktı beni bıraktım. Konumda Metris değil zaten. Başka bir şeyden bahsedeceğim ama Metris filmine atıfta bulunmam iyi oldu çünkü konumuz ilişkili uzaktan yakından ucundan bucağından değiyor.
     Göz denilen organ neyi görüyor madde değil mi? Maddeden ışın ışınları yansıyor oradan göz merceğine orada mercekte ters dönüyor oradan sinir kanallarına beyinde tamamen karanlık bir ortamda aydınlık görüntüler oluşuyor.
      Soru sormamız lazım göz mü görüyor beyin mi görüyor? Göz olmasa beyin görmez. Nitekim görme engelli olan insanlar göremiyor. Tamamen de karanlıkta da değiller ama rüya görebiliyorlar.
     Doğuştan görme engelli olanlar da rüya görüyor ama görsel efektli rüyalar göremedikleri belirtilmiş. Kime göre görsel efekt onların nasıl bir dünyada yaşadıklarını bilemiyoruz ki?
      Her neyse konumuz rüya değil. Görme olayında  beyin mi gösteriyor göze yoksa göz mü beyine...
Ha ha ikisinden biri olmaza görme olmaz. Doğru yanıt bu. Baktığın zaman görüyorsun. Gözünle baktığın zaman görüyorsun peki beyninle baktığın zaman o zaman göremiyor musun? Gözlerini kapat beyninle bak. Daha önce gözünle gördüğün şeylerin beynindeki tasarımını görüyorsun. Dediğimi yaptınız mı?
       Gören kim lan. Beyin karanlık bir yer nasıl oluyor da içinde ses ışık bir takım şeyler beliri veriyor. Ve ben gördüm diyorsunuz. Sen kimsin...?
        Madde dediğimiz ney elle tutulur gözle görülür nesneler. Yapı taşları atomlardan oluşan kütlesi hacmi eylemsizliği olan katı sıvı gaz gibi hallere girebilen her şey maddedir. Diyoruz. Peki maddeyi oluşturan en küçük yapı birimine adım atalım şimdide. Atomlar o neden oluşuyor. Nötron proton elektron. Onlarında daha küçük birimleri var. Vesaire. Bunları neyle görebiliyoruz mercekleri olan yakınlaştırıcılarla zum yaparak kaç milyon kat büyüterek görebiliyoruz. Bu cihazlar mikrokoplar teknoloji geliştikçe bu mikroskoplarda gelişiyor ve görebileceğimiz daha çok şey oluyor. Bu sayede atomu ataomu oluşturan parçaları daha gelişirse atomu oluşturan parçaların parçalarını görebiliriz.
       Tam tersine teleskoplarla da daha büyük cisimleri yakınlaştırıp görebiliyoruz. Yıldızları teleskoplar geliştikçe başka galaksileri daha geliştikçe yıldızların etrafında dönen gezegenleri vesaire. Eskiden teleskoplar çok duyarlı olmadığı için yıldızların etrafında gezegenlerin olduğu bilinmiyor muş. Bu çok yakın bir gelecekte 4-5 yıl önce bulunmuş. Ama yine görüntü yok. Sadece etrafında dolaştığını bildikleri için gezegen yıldızın etrafından geçerken ışığının yıpıldamasına neden olur muş. Gezegen çok büyükse ancak bunu tespit edebilirsiniz.Her neyse konu buda değil.
       Bütün bunların yapı taşını oluşturan bir şey var ataom ve atom altı paraçacıklar. Bunların yapı taşına bakmışlar madde dediğimiz bu şeylerin aslında madde olmadığı birrer ışık hüzmesi olduğu anlaşılmış. Çok garip değil mi küçüldükçe madde olmadığını görmüşler en sonunda bu çok yeni bir gelişme.
       Her neyse zaten uzay zaman bağlamında da düşündüğümüz zaman her şeyin hayali bir evren olduğunu anlayabiliyoruz. Işığın bir hızı var ve bu çok büyük mesafelerde çok yavaş kalıyor. Ve gökyüzünde gördüğümüz yıldızların belkide bir çoğu yok oldular ama bizden çok uzak oldukları için ışıkları daha yeni dünyamıza ulaşıyor. Bu gerçek bile hayali bir ortama hapsedildiğimizi fazlasıyla gösteriyor.

    YAZARI= BAHADIR ÇAKIR                               O ADAM SENSİN..

AŞK-I FİRARİ

Ben aşkı göklere yuva kurmak sandım;
Ama aşk, imkansıza olan düş sokağı,
Ben aşkı sahip olmak sandım,
Ama aşk sahip olamama şekli,
Ben aşkı ulaşmak varmak sandım,
Ama aşk varamamak gözü yaşlı,
Ben aşkı vuslata ermek sanmıştım,
Ama aşk firak etmek, eli boş firarlı
Ben aşkı onda varolmak sanmıştım,
Halbuki onda yok olmak mı....
Yazarı=Bahadır Çakır

27 Kasım 2014 Perşembe

Genel İnceleme

   Genel manada bir analiz yapmaya çalışacağımız bu yazımız da farklı konuların farklı çıkarımları üzerinde donanım gücümüz kadar durmaya çalışacağım. Bir çok konunun farklı bölümlerinden alıntı yapacağım. Zira bir yerden yakalamaya çalışacağız. Kopukluk olabilir ara boşlukları zeki insanlar doldurur. Yani siz benim okuyucularımın her biri çok zeki insanlar. Öyle olduğunu düşünüyorum...Ben okudum senin yazını diyen insanlar bakıyorum her biri  daha yüksek konumda olan entellektüel açıdan yüksek bilgi ve birikime sahip insanlar. Haz verici bir olay okuyucularınız bu kadar yüksek bir zümre olduğu zaman dolayısı ile yazar da okuyucularının çok fazla gerisinde değildir. Ya daha ilerdedir ya da oldukça yakınında bir yerlerdedir.
     Aslında yüksek zümre kime göre yüksek, bilgi ve birikim donanımı bakımından cahil olmayan demek istiyorum. Aslında hakiki donanım her kesime hitap edebilendir. Yani anlattığınız şey öyle bir şey olacak ki hem cahil bir şeyler anlayacak hem alim...Allah dostları evliyalar hem alimlere hem cahillere hitap edebilme yeteneğine sahip kişilerdir. Allah bizleri de evliya kullarından olmak nasip eylesin...
      Şimdi şöyle bir şeyde var arkadaşın biri dedi ki öyle bir konuş ki ''NE şiş yansın ne kebap'' Bu bana göre bir kural değil. Bendeniz yazdığım ya da konuştuğum zaman bir çok şey yanar bazen ucu bana dokunan şeyler bile yanar. O yanmasın bu yanmasın diye hakikati gizleyemem ya da daha doğrusu hak bildiğimizi diyelim. Çünkü her şey değişiyor değişmeyen tek şey değişimin kendisi. Hakikat değişmez lakin zuhur ediş şekli değişir. Birde şu olur hakikat bildiğin şey bakarsın batıl çıkar. Nadir de olsa oluyor yani. Ama bendeniz okuyucularımla altını üstünü iyice düşünüp taşınmadığım inandığım her şeyi paylaşmam. İyiden iyiye analiz edip öyle paylaşırım. O yüzden bendeniz eski yazdığım yazılar sitede duruyor kendi yazılarımı bugünün kafasıyla tekrar okuyorum içinde hatalı bir kısım görür isem çıkarıyorum. Lakin çok az hataya denk geldim. Buda şöyle açıklanabilir ya yazdığım şeylerde gerçekten hata yok, ya da ben çok yavaş gelişen biriyim.
      Tam aksini düşünüyorum bence çok hızlı geliştiğimi düşünüyorum. Çevremden aldığım etkiyle bunları söylüyorum kendim iddia etsem sadece kendini met eden bir ukala olurum.
       Her neyse farklı bir konuya geçelim. Bakıyorum devlet olarak olalım, kişiler şahıslar olarak olalım. Bir çok aksaklığın bağı hala geçmiş de olan iplerin yüzünden kaynaklanıyor. Geçmişteki kötü olaylarla olan bağlar iyi olaylarla olan bağlara elbette karşı değilim. Ama kötü olaylarla ilgili bağlar bize zarar veriyor. Örneğin buraya cuk oturacak bir örnek Necip Fazıl Kısakürek.Necip Fazıl diyorki benim geçmişimi araştırmayın geçmişim bir çöplük çöplüğü ancak köpekler dağıtır diyor. Necip fazıl kendisinin deyimine göre bir öncesi bir de sonrası var. Öncesi İstanbul'un karşı yakasında geçmek için vapurda tanıştığı Allah dostu ile tanışmadan önceki kısım. Sonrası ise o tanışmadan sonraki olan kısım. Dışarıdan bakan biri olarak ne kadar değiştiği tartışmalı...Ama düşünce de değiştiğini söyleyebilirim. Önemli olanda benim için düşüncedir. İnsan zaten neden ibaret ki düşünce... Bir de o anlattığı düşünceleri faaliyete geçirme kısmı var. Bir fiili işlemeden önce onu tasarlama birde o tasarlanan fiilin gerçekleştirilmesi kısmı var. Başka bir örnek vermek gerekirse Cemil Meriç de öyledir. Batı fikri ile yetişmiş kendisi ilk önceleri sosyalist bir görüşe sahip daha sonra İslam ile tanışmış ve benim için şu ünlü sözü değerlidir. ''Sosyalizm İslamdan haberi olmayanların İslamıdır.''
      Yani bu adamlar değerli insanlar. Önce değerinin sebebini söyleyelim. Neden değerli biliyor musunuz? Karşı oldukları görüşün içinde yetişip sonra hakikat ile tanıştıkları için değerliler. Allah Hazreti Musa'yı nasıl Firaun un sarayında Firaun a karşı yetiştirdi ise bunlar da yanı onun gibi içinde yetiştikleri görüşü çürüten insanlar. Bir şeyi bilmeden onu çürütemezsiniz. Batılı bilmeden batılı çürütemezsiniz. Çıkan fitnenin ne olduğunu bilmeden ona karşı bir işlem yapamazsınız yapsanızda yaptığınız işlem yanlış olduğu için sonuç alamazsınız. Önce bir dinleyip tartıp biçip üzerinde kafa yorup ondan sonra doğru analizler yaptıysanız mutlak başarı olur.
       Bu adamların değeri bu. Kendilerinin fikirleriyle ne kadar uyum içinde yaşadıklarına şimdilik değinmiyorum. Bendeniz yapmadığım bir şeyi karşımdaki insanlara önermem. Düşünsenize kendim sigara içiyorum karşımdaki insanlara sigara içmeyin diye öğüt veriyorum. Bu olur mu olmaz. Önce kendin yapsana değil mi?
      Şimdi prof çıkmış anlatıyor sigaranın zararları ama kendisi sigara içiyor.Bu tıpkı şuna benziyor imamın dediğini yap yaptığını yapma gibi...
       Şimdi şuna da katılıyorum ''Ne şiş yansın ne kebap yansın.'' Cümlesini eledik. Ne şiş yansın ne kebap yansın duruma göre ona başka ötekine başka yani bir tarafa hakikat bir tarafa batıl ya da batıl ile hakikati karıştırıp çıkarına göre konuşmak ve yazmak. Bu bize göre değil dedik. Çünkü hakikate muhalif olunmaz. Cümlemin başı da şuna katılıyorum. Bazı hakikatler her yerde söylenmez. Nerede ne konuşacağını bilmek lazım. Bazen hakikatler insanın başına iş açar. Ama hak yolunda hakikat yolunda başına iş almak dan çekinmek mi lazım yoksa hak yolunda şehit oluruz mu demek lazım. Bu konuda biraz kararsızım. Söylediğin hakikatin çapı ney ne kadar insanı kurtarıyor fayda oranı nedir. Kendini ateşe attığına değiyor mu? Bu var bide şu da var. Her hakikat her yerde söylenmez. Sözünden şuna da çıkarım yapılabilir. Her hakikati her insan hazmedemez. İnsanların inandıkları sevdikleri insanlar hakkında bile bir şeyler söyleseniz ön yargıları yıkmak atomu parçalamaktan daha zor. Öyle oluyor ki adamın sevdiği yazar sevdiği hoca efendisi ayağı kaymış önceden iyiydi ama sonradan bozuldu bu hakikati bile söylesen sana dik dik bakıyor. Senin gördüğün bozukluk nedir neyini yanlış görüyorsun öyle ya bunu sorması lazım gelirken bunu sormuyor. Körü körüne bağlanmak işte buna deniyor.
      Şimdi garip bir sohbet havasına doğru girdik gidiyoruz. Körü körüne bağlanmak her yerde kötü sonuç da çıkarmıyor. Ama ben yine de akıllı inanmak isteyenlerdenim. Körü körüne inanmak bana göre değil. Körü körüne bir insan Hakka inansa. Allah'a körü körüne iman etse imanı kabuldür. Ama derecesi düşüktür. Şimdi bu analizi yaptığımız zaman iman konusunda körü körüne doğru bir şeye inanan insanın durumu çok kötü değil. Ama körü körüne batıl bir şeye inanıyorsa işte bu sıkıntı. Bakın şöyle bir durumda var körü körüne batıl bir şeye inanıyorsa onu oradan koparmak çok zor olurken körü körüne Hakka inanıyorsa onu kandırmak basit oluyor. Böyle bir de ters orantısı var bunun.
         Neyse canım tabuları yıkalım diye yazıyoruz. Ama ben o her hakikat her yerde söylenmez prensibinin de şu yönünü dikkate alıyorum. Her hakikati herkes hazmedemez neden benim yüzümden insan hakka girecekken söylediğim ağır hakikatten dolayı vazgeçsin. Bu, vebal altına da sokuyor insanı. Uygulama yanlışlığından metot yanlışlığından insanı haktan hakikatten soğutmak yanlış olur. Boş ver hatalı inandığı konular olabilir o konulara değinmeden yola devam etmeli. O konulara da hazım gücü arttıktan sonra yavaş yavaş alıştıra alıştıra girersin.
         Yani süt çocuğuna bulgur pilavı vermek olmaz. Amaç beslemek iyi niyet olsa dahi. Zira gelişim sürecini tam tamamlamamış olduğu için bebeği bulgur tıkar. Et met bunlar bebeğe verilmez. Bebek anasının sütünden az ağır bir süt içse onu bile hazmedemeyip kusar. Süt çocuklarının arasında bile kıdem farkı var. 9 aylık annenin sütü ile 1 aylık annenin sütü arasında bile fark var. Bilimsel manada araştırıldığını zannetmiyorum ama araştırsınlar öyle çıkar bence. Hıhı bir de araştırırlar mış tam tersi çıkarmış söylediğimizin ben daha sonra okurmuşum bu yazıyı bu bölümü çıkarırmışım.
           Ama gelişim süreci böyle kademeli oluyor. Binayı inşa ediyorsunuz önce temel sonra kat kat çıkılıyor. Merdiveni yapıyorsunuz basamak basamak. Yani öyle. Bir anda inşa olmuyor çürük temel üzerine ne kadar iyi çıkmada yapsan bir zaman sonra patlak verip çöküyor. Belki üzerimizde olan hastalıkların ta çıkış noktası Anne karnında aldığımız nikotinin kolanın şunun bunun etkisi ile oluyor. Hepsi onlardan olmazdır da yani dikkat etmek lazım. Bir yüzdesi vardır bununda.
          Ama şunu biliyoruz bariz hakikat güçlü döllerden güçlü yavrular çıkar. O yüzden aslanlar erkek aslanlar dişiyle çifleşme yaşamadan önce kavga ederler galip olan hak kazanır. Güçlü döllerden güçlü yavuruların olması için.
        O zaman şu yorumu da yapabiliriz otomatik dişiler kavga etmediğine göre aslanlarda güçlü yavruların çıkmasını sağlayan erkek aslanın spermlerine bağlı yorumu atılabilir.
         Ya bu çokta önemli değil aslında insanların kas gücüne dayalı bir hiyerarşisi yok. İnsanların hiyararşisi şuan paraya dayalı. Üst zümre benim istediğim gibi bilgi ve birikime bağlı oluşmuyor paraya bağlı oluşuyor. Donanımında dikkate aldıkları zenginlik oranı bilgi be birikim oranı değil.
         O yüzden de bir çok şey acımasız. İnsanlarda hiyerarşinin bilgili den alimden cahile doğru olması gerekirdi. Bizi yönetenler çok bilgili olmalıydı. DÜNYA çapında böyle olmalıydı. Ama tam tersi dünya zenginlerin elinde bir oyuncak. Afrika da çocuklar susuzluk ve açlıktan ölüyor diğer tarafta ABD zengini başka ülkerlerdeki zenginlerde gösterilebilir o zengin zübbeler altlarında 600 beygirlik Ferrarilerle başka markalarda olabilir Bugattilerle, jaguarlarla, porçhelerle bişisinin üstünde bişi kıtlatırken orada bir yavurucak doğmadan ölüyor.
        İşte bu zenginlerin adaleti... Eşitlik dedikleri şey bu olsa gerek. Bu adaletsiz düzene çözüm ne olabilir söyledik aslında tekrar telaffuz etmek anlamsız. İnsan hiyerarşisinin değişmesi. Cahillerin değil zalimlerin değil. Gücün gerçek sahiplerinin elinde olması. Gerçek sahipler kim zenginden yana olanlar değil ezilenin yanında olanlar gücün gerçek sahipleri bunlar. İşte bu düzen bu doğrultuda değişmeli. Düzen demeyelim daha doğrusu düzensizlik diyelim.
       İşte bu değişirken evvela kendimizden başlayarak olumlu yönde bir değişim geçirmeliyiz. Hep birlikte yani. Bir düzelme süreci. Hakikatleri hazmetmek için mideyi uygun asit düzeyini salgılayacak konuma getirmesi için onu geliştirmeli uygun yaşa uygun özellikleri kazanması için karaciğerin sağlam bir şekilde midemizi beslemesi lazım. Buda biraz zincirleme bir reaksiyon karaciğer sağlam olacak onun bağlı olduğu organlar sağlam olacak kolastoröl düzeyin normal olacak karaciğer yağlanma yapmayacak vdüzenli çalışacağı ortam olacak da diğer organları beslesin düzenli bir labarutuar atıkları atma işlevi gibi bir çok işlevini yerine getirebilsin. Bütün organlar bir birine bağlı çalışıyor. Bir yerde bir aksaklık çıktımı yavaş yavaş diğerlerine doğru sıçrıyor.
       Çizgi filim izliyor musunuz bilmiyorum ama biz çizgi filimde güzel bir benzetme vardır adamın organları dişli kasnakları olan birer makina gibi gerçek de de aynı o kasanaklar gibi bir birine bağımlı çalışıyorlar. Uzun lafın kısası topyekün bir çıkış için. Hakikatin gerçek sahibleri veli kulların alanını genişletmek lazım. Çünkü bir tarafta yobaz din adamlarının anlatımları bir tarafta ise ateistlerin bilimsel görüşleri var bu yobazların din anlayışı ile birleştiği zaman insanlar dine yatkın olan herkesi yobazlar gibi zannediyorlar. Dindarların hepsi geri kafalı zannediliyor. Halbuki insanların dindar gibi gözüküpte yobaz olanları olduğu gibi gerçekten dindar olup akıllı ve zekileri de var. Diğer yandan çok zeki olup ateist olanları da var. Adam bir konuda aşırı uzmanlaşabiliyor. Ateis ama bilimin bir dalında kendini gerçekten yetiştirmiş. Bu oluyor yani hakikat bir dinsizin ağzında da zuhur etse o haktır biz onu alırız.
       Bu adam ateis ama bilimin atıyorum mesala biyoloji dalında çok ilerlemiş olabilir. Bu bize bilimin dinden üstün olduğunu göstermez. Bilim din ile çatışmaz. Bilim hangi dinle çatışır batıl olan dinle biz zaten ona din demiyoruz. Bir olan Allah'ın bir dini vardır diyoruz. Bilim din ile paralel ilerle hatta dindeki kutsal kitapta velilerin eserlerinde vesaire gibi dini yapıtlarda da bilime öncülük edecek kaynaklardır. Zaten bir çok İslami bilim adamına baktığımız zaman manevi yönde ilerlemiş insanlar.
     Örneğin FATİH sulatan Mehmet in hocası Akşemsettin Mikrobu ilk bulan bilim adamıdır. Tıpta ve bir çok alanda da ilerlemiştir. İlime de iki yolla ulaşılır biri okuyarak diğeri ise manevi yolla. İki yolla da ulaşılabilir. İki yoluda kullanarak hem okuyup hem manevi olarak da derece atlayarak. Manevi derece atlamak da zor o yüzden iki koldan ilerlemek daha mantıklı. Daha hızlı ilime kavuşulur diye düşünüyorum.
      Şimdi şöyle bir olayda var adam mesela üniversiteye gidiyor ama bölümü hoşuna gitmiyor tam okurken başka bir bölüm daha çok hoşuna gidiyor oraya o alanda ilerlemeye başlıyor ama okulunuda okumuyor. Bu olamaz mı buna da bir çözüm getirmek lazım. Bir insanda hem analitik düşünme hem sözel düşünme yeteneği olabilir. Yani bir çok dalda uzmanlaşabilir.
       İnsan bir dalda mastır castır yapmış olabilir ama atladığı gerçekler de olabilir bir dalda uzmanlaşmış olması onun diğer alanlarda hatalı konuşma yazma yapmayacağı anlamına gelmez. Yani prof diye her söylediğini dikkate alacak halimiz yok. Herkesin aklı var. Tartma biçme yorumlama, hissiyaten bile doğru mu yanlış mı olduğuna karar verme yetisine sahip.
       Uzunca bir laf yaptık ama özetle öyle bir zaman gelecek ki insanların bilgi birikim donanımı ile tatılacağı vakit gelecek şimdi ekonomi ile tartılıyor bu yöntem yanlış bir yöntem olduğunu elbet anlaşılacaktır. Gücün para ile değil bilgi,birikim,yorumlama kabiliyeti, olduğu anlaşılırsa güçsüzlarde güçlü olur. Herkes güçlü olur. Adalet yerini bu dünyada bulur. Öbür dünyada zaten bulacak bu hiç şüphesiz. O susuzluktan ölen yavucağın hakkı bu dünyada kalsa da onun hakkını ebedi alemde bırakmayacaklar. Ve her fani bir gün ölümü tadacak. Orjinal şekli ile söyleyelim her nefis bir gün ölümü tadacaktır. Her canlı bir gün ölümü tadacaktır. Bu söz hatalı zaten ilk söylediğim doğru her nefis ölümü tadar her canlı değil. Allah da canlı ama ölümü tatamaycak o hem ezeli hem baki. Bakilik ölümle alakalı değil aslında insanda bakidir. Ölse bile ruhu baki kalır hatta dirilirken yeni bedenine kavuşur. Ve sonsuza dek yaşar. İnsan ezeli değildir. Evveli yoktur. Yaratılışı vardır. Bunları hep zahiri düşünüyoruz zamansal bap da düşünüyoruz. Biraz daha derin düşündüğümüz de insanın evveli de vardır deriz Allah dır. Haydan geldik Huya gidiyoruz. Hani argo olarak kullanılan ama gerçekte tasavvuf kokan o cümle. Haydan gelen huya gider. Hay Allah'ın ismi Hu Allah'ın ismi. Allah'tan gelen yine Allah'a gider. Topraktan gelen toprağa gider. Beden topraktan gelmiştir onu gömerler toprak olur. Ruh Allah'tan bir parçadır o toprağa gitmez. Ruhun kabri toprak değildir. Bedenin mezarıdır toprak. Ölenler altınki dünyaya gitmezler üstünkü dünyaya giderler. Bilim henüz o kadar ilerlemedi tabi bunu çözecek kadar. Dini de hatalı anlattıkları için herkesin aklında kabir azabı deyince yılanlar falan toprağın altında sanki bedene yeniden can gelecek miş gibi düşünceler oluşuyor. Dini bu şekilde anlatırsan tabi millet ateis olur. Uyku küçük ölüm derler mesala ruh nerede o zaman bedenle irtibat halinde olmakla beraber Alemi lahutta bir yeri işgal ediyor. Rüya da insan ne azap çekiyor bazen uçurumdan düşmeler şunlar bunlar gerçek gibi yaşayanlar var. Kan ve ter içinde uyananlar. İşte o uykudan uyanamadığını düşün. Rüyada yaşamayı düşün yani. Kısmen buna benzetiyorlar alimler eviyalar ...
          Allah dan gelen Allah'a gitsin kötü bir şey mi yani... Allah güzel güzelse güzele gidelim. İnşallah gideriz. Yine dönüş onadır. Allah adır. İnsan ezeli olan bir varlıktan Allah dan gelmiştir. Ruh Allah'tan bir parçadır. Onun hakkında pek az bilgi vardır. Bilimde bilgi sahibi değil bu konuda henüz değil olabilir mi bu da belirsiz...

        YAZARI= BAHADIR ÇAKIR                                           O ADAM SENSİN...